Bölüm 709 : Ustanın İsmi

avatar
3133 38

A Will Eternal - Bölüm 709 : Ustanın İsmi


Çevirmen : Clumsy 

 

“Ustam…” diyen Bai Hao kendisine tıpatıp benzeyen kişiye boş boş bakıyordu. Neden böyle söylediğini anlayamamış, birazcık kafası karışmıştı. Kendisinin bir Ustası olduğunu anımsamıyordu. ‘Ustası’ olabilecek tek şey ölümünden önce, klanında elde ettiği gizli yetişim metinleriydi.

 

Ölüm anına dek biriktirdiği tüm anılar aklındaydı fakat sonrası yok denilebilirdi. Tek hatırladığı kör edici, uçsuz bucaksız bir sisin içerisinde delicesine yüzüşü ve rastladığı tüm canlıları tüketmek isteyişiydi.

 

Bu anılar nefesini kesiyor, içini tarifsiz bir dehşetle dolduruyordu.

 

Ölüm gözlerini kapadığı anda uykuya dalmış da şimdi uyanmış gibiydi. Aklı hiç olmadığı kadar karışıktı. Ve kendine bakıp dokunmak istediğinde ellerinin bedeninin içinden geçtiğini fark etmişti.

 

“Ben bir ruh bedeniyim…” diye mırıldanırken gözlerinde bir mutsuzluk belirtisi mevcuttu. Sahiden de öldüğünün farkına varmıştı. “Ama yalnızca bir ruhsam nasıl tüm anılarıma sahibim?”

 

Tecrübe ettiği tüm bu şeyler kafasını fazlasıyla karıştırıyordu.

 

Bu sırada Bai Xiaochun kollarını arkasına kavuşturmuş şekilde göz ucuyla Bai Hao’yu izliyor, olabildiğince bilge görünmeye çalışıyordu. Bir yandan da onu gizliden gizliye ölçüyordu. Fakat Bai Hao’nun boşluğa bakakaldığını, kendisini tamamıyla hiçe saydığını fark etmek biraz tuhaf hissetmesine, hatta canının sıkılmasına yol açmıştı. Bu yüzden boğazını gürültülü bir şekilde temizleyerek orada olduğunu hatırlatma gereği duydu.

 

Karşılığında Bai Hao’nun suratına tuhaf bir ifade yerleşti, bakışları yeniden Bai Xiaochun’a çevrildi. Ve gözleri düşünceli bir şekilde titreşirken, “Kıdemlim, siz ben ölmeden önce karşımdaki ağacın altında beliren kişi misiniz?” dedi.

 

Konuşma şekline bakılırsa kelimeler ağzından çıktıkça kafasındaki yapbozun parçaları daha da birleşiyordu.

 

Bu kelimeler Bai Xiaochun’da yıldırım etkisi doğurmuş, Bai Hao’nun ne kadar harika olduğunu anlamak gözlerini titreştirmişti. Uyanışından bu yana yalnızca birkaç kelime etmiş olmasına rağmen onun kim olduğunu anlayabilmişti.

 

“Bana benzeme sebebiniz, Kıdemlim, ben öldükten sonra kimliğimi kullanmanız olmalı. Fakat şu anda neden bizzat görüşebildiğimize gelince… buna gerçekten aklım ermiyor.” Gözlerindeki karmaşa iyice artmıştı, olanlara inanamaz gibi bir hali vardı.

 

Bai Xiaochun ona derin, anlamlı bir bakış attı. Evet, Bai Hao’nun zeki olduğunu biliyordu fakat bu kadar zeki olacağını hiç hayal edememişti.

 

“Doğru. Sen öldükten sonra çantana bakıp senin yerini alarak Bai Klanına gittim…” Bu başlangıçla Bai Hao’ya onu çırağı olarak alma sürecini anlattı. Ardından birkaç gereksiz ayrıntı dışında Bai Klanında geçirdiği vakitten bahsetti. 



Bai Hao’nun duygularını gizlemesi öğrendiği her şeyde daha da zorlaşıyordu. Bai Xiaochun’un tarif ettiği tüm sahneleri gözlerinin önüne getirebiliyordu, bilhassa da babasının onunla annesinin öldüğü yerde yüzleşişini… Babası orada Bai Hao’nun ateş yaratma konusundaki yeteneğini bildiğini söylemiş ama ona rağmen boyun eğmesi gerektiğinden bahsetmiş, onu öldürmek istediğini alenen ilan etmişti. Bunları öğrenmek Bai Hao’nun gözlerini nefret ve öfke alevleriyle doldurdu.

 

Bai Hao başta Madam Cai ve klan şefi olmak üzere tüm klana aşinaydı. Dolayısıyla… Bai Xiaochun’un anlattıklarının doğru olduğuna ikna olmuştu.

 

Bai Xiaochun en sonunda Bai Hao kılığında klana ihanet edişini ve Dev Hayalet Kralın takipçisi olarak kazandığı güçle klana verdiği ağır cezayı da anlatmıştı. Klan şefini öldürmüş, Madam Cai’yi infaz ettirmiş, beşinci genç leydiydi yeni klan şefi yapmıştı. Bu kelimelerin yarattığı şok dalgaları Bai Hao'nun göğsünü ağırlaştırmış, zihnini etkilemişti.

 

Bai Xiaochun’un yaptığı şeyler kendisinin istese de asla yapamayacağı şeylerdi.

 

En sonunda da konu Ruh Büyücüsü İbriğinde tesadüfen Bai Hao’nun ruhuna rastlayışına geldi. Bai Xiaochun hiçbir eksik olmaksızın oradaki tüm tehlikeleri dile getirdi. Hatta birazcık fazlası bile olabilirdi.

 

Fakat Bai Hao ortalama bir insandan daha zekiydi ve o süslü, abartılı hikâyenin içerisindeki gerçek tehlike ve kriz anlarını çözebilmişti. Ürpererek Bai Xiaochun’a bakıyor, gözleri minnettarlıkla ışıldıyordu.

 

Karşısındaki kişinin tüm bunları kendi çıkarı için yapmış olduğu barizdi ama yine de hak ettiği intikamı almasını sağlamıştı…

 

“Kıdemlim, ben--”

 

Lakin o cümlesini sonlandıramadan Bai Xiaochun araya girdi. “İşte olup bitenler bu şekilde. Üzerine fazla düşünmene gerek yok. Sen benim çırağımsın, ben de senin Ustanım. Ben varken insanlar sana zorbalık etmeyi ancak rüyalarında görür!”

 

Bu sözleri vurgulamak için göğsünü gururla tokatlamayı ihmal etmemişti.

 

“Ustanın kim olduğunu bilmek istiyor musun? Ben Dev Hayalet Şehrinin vekilharcı ve aynı zamanda denetleme görevlisiyim. Benden aşağıda on binlerce kişi, benden yukarıdaysa tek bir kişi var. Hmmmphh! Zamanında Dev Hayalet Kralı bile kaçırmıştım. Ayrıca Ruh Büyücüsü İbriğinde varisleri ve Yaban Arazilerdeki hemen hemen tüm önemli klan ve organizasyonların seçilmişlerini kaçırdım! Veliahtlar, varisler, prensesler… Hah! Her birini yendim! Oh doğru ya, kendine ikinci prens diyen biri de vardı!” Ardından Ruh Büyücüsü İbriğinde olan bitenlerle ilgili böbürlenmeye devam etti ve bu defa herhangi bir şeyi süslemedi. Her şeyi detaylarıyla, normal bir şekilde anlattı.

 

Bai Hao tüm bunları çıt çıkarmadan dinlemiş, tam bir hayretle bakakalmıştı.

 

“Bundan böyle Ustanın dibinden ayrılma, yeter. Şimdiden elimde birden on yedi renge dek tüm ateşlerin formülleri var. Ateş yaratmadaki yeteneğini bildiğim için on sekiz renkli ateş formülü araştırmalarına başlamanı istiyorum. İleride, yeterince güçlü olduğumda sana yeni bir beden vereceğim. Hadi gel, acele et de Ustanın önünde secde et. Ben de çırağım olduğun için sana borçlu olduğum hediyeleri vereyim!”

 

Bu sözlerin ardından kollarını tekrar arkasında kavuşturdu, çenesini kaldırdı ve olabildiğince katı görünmeye çalıştı. Bir yandan da göz ucuyla Bai Hao’ya bakıyor, onun çırağı olmak için resmi bir şekilde secde etmesini bekliyordu.

 

Bai Hao’nun suratında karmaşık bir ifade belirmişti. Bir ruh bedeni olarak yeni kullanılmış çokça ruh ilacının dalgalanmalarını sezebiliyordu…

 

Ve bir ruh büyücüsü olarak bir ruhun anılarını geri getirmenin göklere meydan okuyan inanılmaz zor bir süreç olduğunu biliyordu. Kendisine Ustası diyen bu kişinin kan çanağına dönen gözlerine bakılınca çok sıkı çalıştığı da belli oluyordu. Ama buna rağmen betinin benzinin atışını örtbas edememişti. Yani Bai Hao’nun anılarını yerine getirmek için çok sıkı çalışmış, ağır bir bedel ödemişti.

 

“Beni gerçekten umursuyor mu…?” diye düşünen Bai Hao’nun içinde ılık bir his yükselmekteydi. Anılarını kazandığı saniyede Ustası olduğunu iddia eden bu kişinin derin bir endişeyle kendisine bakışını da anımsıyordu.

 

O endişe, Bai Hao’da çok uzun zamandır hissetmediği duygular uyandırmıştı. Ömrü boyunca annesi dışında hiç kimse onu umursamamıştı. Bai Klanının genç bir ferdi olarak sıklıkla aşağılanmıştı. Belki büyüdükçe babamın ve klanımın takdirini kazanırım diye belli belirsiz bir umut taşımış ama en sonunda acımasızca katledilmişti… Fakat artık tüm bunlar geride kalmıştı.

 

Uzun bir sürenin ardından ayağa kalkarak Bai Xiaochun’un önüne yürüdü ve dizlerinin üzerine çöktü. Ciddi ve samimi bir ifadeye sahipti. Oturup geçmişi düşünmek istemiyordu. Ustasının kendisi adına intikam aldığını biliyordu ve bu nezaket, içini derin bir minnettarlıkla doldurmuştu. Onun çırağı olmaya kalbinin en derinlerinden razıydı.

 

“Geçmişimde ne var ne yoksa ölümümle sona erdi.” diye düşünüyordu. “Artık yeniden doğdum ve Ustam… benim tek ailem!” İçinden bu yemini ederken Bai Xiaochun’un samimi endişesini anımsamış, en sonunda kendisini umursayan ikinci bir kişi bulduğuna tamamıyla ikna olmuştu.

 

Bu yüzden derin bir nefes alarak, “Bai Hao resmi selamlarını sunar, Ustam!” dedi.

 

Ardından üç kez secde etti. Ve ayağa kalktıktan sonra bunu tekrar etti.

 

Üst üste üç saygı ifadesiyle tam dokuz kez secde etmişti!!

 

Bu gördüklerinden çok etkilenen Bai Xiaochun’un içi farklı duygularla titremekteydi. Secdeleri sessizce kabul ettikten sonraysa bakışları yumuşadı ve içlerine neşe ile acıma karışımı derin bir his yerleşti.

 

Ardından duygularını kontrol altına almaya gayret edip içten bir kahkahayla, “Ustanın yanından ayrılma, küçük çırağım, bu sayede en iyi yemekleri yiyecek, en iyi alkolleri içecek, gönlün ne arzu ederse onu yapabileceksin!” dedi.

 

Bu cümleden sonra elini sallayarak Bai Hao’yu ruh istifleyen pagodanın içerisine gönderdi.

 

Bai Hao o pagodanın içerisinde bir hayli özgür olacaktı. Dilediği vakit dışarı çıkabilecek ve ruh bedeninin belli özellikleri sayesinde istediği her forma girebilecekti.

 

Ancak bir an sonra tereddüt etti. Bu adamı Ustası olarak kabullenmiş olsa da güvenilmez bir hava da almıştı. “Ustam… bana saygıdeğer isminizi söylemeniz mümkün mü acaba…?”

 

Bai Xiaochun ise son derece kudretli ve havalı bir şekilde yanıtladı. “Ahemm. Unutma, Ustanın gerçek ismi Yaban Arazilerdeki hiç kimse tarafından bilinmemeli. Eğer bilinirse tüm yaratımları etkileyecek büyük olaylar doğar. Yaban Arazilerde kıyamet kopar! Çünkü senin Ustanın ismi… Bai Xiaochun!”

 

#Kat kat ceket giyip bulduğu tüm silahları toplayarak bağıra bağıra koşan kahramanımız büyüdü de çırak kabul ediyor... Vallahi gözlerim yaşardı arkadaşlar 
Başka neler göreceğiz bu seride kim bilir... Malum daha yolumuz uzun, e öyleyse okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44346 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr