Bölüm 708 : ***

avatar
3451 34

A Will Eternal - Bölüm 708 : ***


Çevirmen : Clumsy 

 

Bai Xiaochun’dan Bai Hao’nun ruhuna yayılan baskı bir noktada öylesine yoğunlaştı ki kalkanın yüzeyi dalgalanmaya başladı. Ardından delici bir çığlık atan ruh, irkilerek kenara çekildi. Fakat tam da o anda Bai Xiaochun kararlılıkla sol işaret parmağını kalkana doğru salladı.

 

Kalkandaki dalgalanmanın iyice şiddetlenişiyle Bai Hao’nun ruhu güçlü bir saldırıyla karşılaşmışçasına ürperdi. Sonra da yığılıp kalarak hareketsizleşti.

 

Bai Xiaochun’un Chen Klanından aldığı bilgiye göre kan damlasını kullanmak için söz konusu ruh bedeninin hiçbir direnç sergileyememesi gerekliydi. En ufak bir dirençte işlem sona erer, ruh da tamamen yok olurdu.

 

Bai Hao’nun ruhu hiçbir şekilde Bai Xiaochun’a karşı mücadele verecek kapasitede değildi. Yani yapılması gereken tek şey ruhu korkutmak ve bilinçsiz hale getirmek için birazcık baskı uygulamaktı. Artık sıradaki hamleye geçme zamanıydı.

 

Bai Xiaochun derin bir nefes alarak Bai Hao’nun ruhuna daha yakından bakmaya başladı. Bir an sonraysa gözleri kararlılıkla ışıldadı.

 

“Ehh Bai Hao, bu deneyin başarılı olup olmayacağı senin kısmetine bağlı…” dedikten sonra sağ elini sallayarak ışık kalkanını yok etti. Ve Bai Hao’nun ruhu ilk defa açığa çıktı!

 

Ardından çantasına vuran Bai Xiaochun bir yeşim şişe çıkartarak kibarca açtı, içerisindeki kan damlasının Bai Hao’nun ruhuna dökülmesine müsaade etti.

 

Kan ruha dokunduğu saniyede dağılarak ruha süzülen kan rengi bir sise çevrildi. Kaşla göz arasında ruh ürpermeye başladı, hissettiği yoğun acı yüzünden bilincini geri kazanmak üzereydi. Neyse ki Bai Xiaochun süreci yakından gözlemliyor ve ruhun bilinçsiz kalmaya devam etmesi için yeterli baskıyı uyguladığından emin oluyordu.

 

Hassas bir denge olsa da sağlayabiliyordu. Çok geçmeden kanlı sis her an silinmeye başlayabilecekmiş gibi kıvranan ruh tarafından bütünüyle özümsenmişti. Belli ki kan damlasındaki aşındırıcı güç Bai Hao’nun ruhunu tüketiyor, onu bu hasara direnemeyebileceği derecede güçsüzleştiriyordu.

 

Bai Xiaochun kritik bir ana geldiklerinin farkındaydı. Tamamen odaklanmış şekilde sol elini sallayarak çokça ruh ilacı çıkardı. Hiç tereddütsüz hepsini ezip yoğun bir ruh gücü akımını Bai Hao’nun ruh bedenine göndererek yenilenmesini sağladı.

 

Fakat ruh, çok hızlı şekilde tükenmekteydi. Bai Xiaochun’un gönderdiği yüz ruh ilacı sadece birkaç nefeslik hasarı dengeleyebilmişti. Bu yüzden yeni ruh ilaçları çıkarttı. Vakit akıp giderken kullandığı ruh ilaçlarının hesabını tutamaz hale gelmişti.

 

Ruh ilaçları akmayı sürdürdükçe Bai Hao’nun ruhu da kanla kaynaşmayı sürdürüyordu. Fakat bedenin acı içerisindeymiş gibi kıvranıp çarpıklaşışı değişmemişti. Bilinçsiz olmasına rağmen olanları hissedebiliyor olmalıydı.

 

Tam üç gün geride kalmıştı. Bai Xiaochun Cennet-Daosu Ruhun Başlangıcına rağmen daha da bitkin düşmekteydi. Her saniye Bai Hao’nun yanlış bir zamanda uyanmayacağından emin olmak için durumu dikkatle gözlemlemiş, bir yandan da ona fazla baskı uygulamamaya çalışmıştı. Gerçekten de hassas bir dengeydi.

 

Bir de mütemadiyen ruh ilacı beslemesi yapmalıydı. Başka bir Ruhun Başlangıç yetişimcisi olsaydı çoktan limitine ulaşmış olurdu. Ama Bai Xiaochun ilaç yapımına yıllarını harcamıştı ve jilet keskinliğinde bir odağa sahipti. Yorulsa da yorgunluğunun işini etkilemesine müsaade etmezdi.

 

“Chen Klanından aldığım bilgilere göre kanın özümsenme süreci yedi gün… yani şimdiden yolu yarıladık.”  Bu düşünceye rağmen azıcık olsun gevşememişti. Üçüncü günün sonlanışı ve dördüncü günün gelişiyleyse Bai Hao’nun ruhunda bir altın dizayn beliriverdi.

 

O dizaynı görmek Bai Xiaochun’u anında keyiflendirdi. Çünkü Chen Klanından öğrendiği kadarıyla ruhun önceki hayatına dair anılarını elde edip edemeyeceğini gösteren ana faktör tam da bu altın dizayndı. Ruhun kaderinin kanıtı olan bu altın dizayn, ruhun bir kez daha geçmişte olduğu gibi dünyada yerini alabileceğini anlatırdı.

 

Lakin altın dizayn belirir belirmez Bai Hao’nun ruhunun katlandığı acı da yoğunlaşmıştı. Acınası bir çığlık atan ruhun gözleri bir anda açıldı. İşte o anda Bai Xiaochun, ruh bedeninin parçalanmak üzere olduğunu anlamıştı; yüzeyinde çatlaklar belirmekteydi.

 

Bu ani, beklenmedik gelişme karşısında Bai Xiaochun’un suratı asılmış, gerginliği anında tavan yapmıştı. Biraz daha baskıyla bu durumu çözemeyeceğinin bilincindeydi, bu yüzden Bai Hao’nun ruh bedenine daha da çok ruh ilacı göndermeye başladı. Ama bu, bedenin yıkılış sürecini yavaşlatmadı. Hala yeni çatlaklar beliriyordu; en kritik anın geldiği ortadaydı.

 

“Dayan, Bai Hao!!” Bai Xiaochun dişlerinin ardından bu cümleyi kurarak lotus tohumunu çıkarttı, ezdi ve sonucunda doğan tozu Bai Hao’nun ruhuna döktü. Bu yöntemin işe yarayacağından emin olamasa da önceki analizleri ve tohum üzerindeki kehanetleri sayesinde ruhu onarmaya yüzde altmış oranında yardımı dokunacağını düşünüyordu.

 

Ezdiği lotus tohumunun tozları Bai Hao’nun ruhuna iner inmez dört bir yana hafif bir rüzgar etki etti. Aynı zamanda ruh bedeninin üzerindeki çatlaklar ortadan kalktı ve Bai Hao birkaç nefeslik sürede tamamen toparlandı. Bai Xiaochun ise gözlerindeki heyecan ışıltılarıyla yaymakta olduğu baskıyı düzenledi ve Bai Hao’yu yeni ruh ilaçlarıyla besledi.

 

“Üç günümüz kaldı!!” Bai Xiaochun sakinliğini ve odağını korusa da soluk alıp verişi düzelmemişti ve gözleri tamamen kanlıydı. Ayrıca altın dizaynın belirişiyle Bai Hao’yu istikrarlı durumda tutmak için gereken ruh ilacı sayısı iyice artmıştı. Fakat Bai Xiaochun gayet iyi hazırlanmıştı. Ruh ilaçlarını dünyanın en değersiz şeyleriymiş gibi eziyor, pek çok insanı şoka sokacak miktarda tüketim yapıyordu. Burada harcadığı zenginlik koskoca klanları iflas ettirecek düzeydeydi.

 

Ancak Bai Xiaochun’un kalbi azıcık olsun acımıyordu. Onun gözünde hiçbir maddi varlık Bai Hao kadar değerli değildi. Bai Hao onun çırağıydı, Yaban Arazilere ışınlandığında karşılaştığı ilk kişiydi. Üstelik onun kimliğini kullanarak pek çok şey başarmıştı. Ona yönelik hisleri ruh ilaçlarıyla ölçülemeyecek büyüklükteydi.

 

Çok geçmeden dördüncü gün de geride kalmış, yerini beşinci almıştı. Ve sonra da altıncı… Zaman ilerledikçe Bai Xiaochun’un gözleri daha da kanlanıyor, bitkinliği daha da artıyordu. Yükselen baskı yüzünden tamamen konsantrasyon ve dikkat dolu bir ifadeye bürünmüştü. Ta ki… yedinci güne dek!

 

O noktada, “Son yirmi dört saat!” diye mırıldandı. Artık beti benzi atmış, gözleri kan çanağına dönmüştü. Enerjisini bütünüyle dengeyi sağlamaya odaklamıştı. Vakit geçtikçe Bai Hao’nun ruhu daha istikrarlı bir hal alıyor, bedenini örten altın dizayn daha da göz kamaştırıyordu.

 

Bai Hao’nun ruhu o altın ışığın her yankısında daha sakin ve düşünceli, daha az vahşi oluyordu. Bu esnada Bai Xiaochun duygusal bir şekilde iç çekmeyi sürdürüyordu.

 

Bir noktada, “Son iki saat!” diye mırıldandı. Başardığında ve Bai Hao tüm anılarını geri aldığında ne olacağını bilememek heyecan vericiydi. Ona ölümünden sonra yaşananları nasıl anlatacaktı?

 

“Seni çok iyi tanıyor gibiyim ama senin gözünde tam bir yabancıyım…” Bai Xiaochun kafasını sallayarak bu düşünceleri bir kenara bıraktı ve her zerresiyle Bai Hao’nun ruhuna odaklandı. Çok geçmeden son dakikalar da kendisini gösterdi ve Bai Hao’nun ruhu önceki gaddarlığından, hiddetinden tamamen arındı, bütünüyle sakinleşti. En sonunda da suratında boş bir bakışla oturur pozisyona geçti…

 

O anda gökte bir yıldırım sesi işitildi. Siyah bulutlar kümelendi ve menekşe rengi bir yıldırım hızla Bai Xiaochun’un üzerine alçalarak onu gafil avladı.

 

“Bu bir musibet yıldırımı mı? Nasıl olabilir ki?!?!” Yıldırım ansızın dağdan alçalmış, Bai Xiaochun’un başının üzerine dek ulaşmıştı. O sırada Xiaochun sağ elini tedirgin bir şekilde uzatarak yetişim basamağının tüm gücüyle karşılık verdi.

 

Bir patlama işitildi ve ağzından fışkıran kanlarla geriye doğru uçuruldu, mağaranın duvarına sert bir şekilde tosladı. Yine de kayda değer bir yarası yoktu. Ne yazık ki yıldırımın gücünü yalnızca yarıya indirebilmiş ve kalan güç, daha gözlerini yeni açmış olan Bai Hao’nun üzerine binmişti. Bedeni ansızın titrerken her tarafında çatlaklar yayılan Bai Hao’nun darmadağın olmasına ramak kalmıştı!

 

“Bai Hao!” diye kükreyen Bai Xiaochun hiç tereddütsüz son lotus tohumunu da fırlattı. Ruh formundaki Bai Hao’nun gözlerini teslim alan acı ve karmaşanın yerini hızlıca sağduyu aldı ve Bai Xiaochun’a dönüp kendisine yaklaşan tohumu görünce bir an olsun düşünmeden ağzını açtı, tohumu yuttu.

 

Tohumun ağzına girişiyle de tüm bedenine tatlı bir ılıklık yayıldı. Ardından gözlerini kapattı, bir nebze titredi ve tüm çatlakları onarılmaya başladı. Bu esnada gökteki kara bulutlar bir kez daha toplanma belirtisi göstermiş ama her nedense toplanamadan ortadan kalkmıştı…

 

Bai Hao’nun ruh formunun dengesini kazanması uzunca bir süre aldı. Bedenindeki tüm çatlaklar onarıldığındaysa yavaşça gözlerini açarak etrafına baktı. Ardından gözleri… her açıdan tıpatıp kendisine benzeyen ama suratında derin bir endişe taşıyan kişiye çevrildi.

 

O surattaki içtenliği anında idrak etmişti. Bu, ömrü boyunca öz annesi dışında hiç kimsede görmediği bir şeydi. Karşısındaki kişi… ona umursayarak bakan ikinci kişiydi.

 

“Kimsin sen…?” diye sordu kibarca.

 

Gözleri heyecanla titreşen Bai Xiaochun derin bir nefes aldı. Bu anın hayalini uzun zamandır kuruyordu ve aklına gelen en kudretli poza girmişti. Çenesini hafifçe kaldırıp kollarını ardında kavuşturur, üstün bir varlık pozu çizerken ağzından çıkan kelimeler şöyleydi: “Ben senin Ustanım!” 

 

Bölüm 708 : Ben Senin Ustanım!

#Oh bee, bir aksilik olacak da biricik çırağımızı kaybedeceğiz diye korktum valla. Ama kazasız belasız tamamladık ve büyük kavuşma zamanı geldi!
Bundan sonra gelsin ateş formülleri, gelsin ruh güçlendirmeler...
Peki her şey iyi hoş da bir anda hafızasını kazanan çırağımız ustasını kabullenecek mi, ölümünden sonra olanları öğrendiğinde ne tepki verecek, acaba herhangi bir aksilik çıkabilir mi? Bu soruların cevabı için okumaya devam! 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr