Bölüm 710 : Aptalı Oynamak

avatar
3070 39

A Will Eternal - Bölüm 710 : Aptalı Oynamak


Çevirmen : Clumsy

 

Bai Hao’yla birlikte Dev Hayalet Şehrine dönen Bai Xiaochun, yedi günün verdiği bitkinlikten kurtulmak için inzivaya çekilmişti.

 

Fakat Bai Hao, inziva kapıları kapanmadan önce dışarı çıkıp ortalığı birazcık keşfetme talebinde bulunmuştu. Sonuçta bayağıdır ölüydü ve Dev Hayalet Şehrini ve dünyanın kalanını görmek istemesi son derece doğaldı.

 

Bai Xiaochun da biraz düşündükten sonra bu talebi gerçekleştirmemek için bir sebebi olmadığında karar kılmış, tabii izin vermeden önce tonlarca uyarıda bulunmayı ihmal etmemişti. Sonuçta Bai Hao’nun ruh bedeni pek çok açıdan eşsizdi. Artık anılarını geri aldığı için arzuladığı hemen hemen tüm formlara bürünebilirdi. Üstelik çok da zekiydi, yani dikkatli olduğu takdirde herhangi bir problem yaşanmamalıydı.

 

Yine de ne olur ne olmaz diye üzerine bir mühür işlemişti. Bu sayede başı derde girerse hemen izini sürebilecekti.

 

Tüm bunları gerçekleştiren Bai Xiaochun inzivaya girecek kadar rahatlamış, Bai Hao ise görünümünü değiştirip oradan ayrılmıştı.

 

Bai Hao Bai Xiaochun ismini çoktan hafızasına kazımıştı; onu ömrü boyunca unutmayacaktı. Fakat Bai Xiaochun’un yanından ayrıldıktan sonra daha da unutulmaz şeyler duymaya başlamıştı. Duyduğu her kelime… endişesini daha da arttırıyordu…  

 

“Hey, sesini alçalt. Bai Hao duymasın. O herif utanmazın teki. Kendi babasını öldürüp klanına başkaldıracak derecede gaddar ve merhametsiz biri!”

 

“Bu daha ne ki! Şeytan Hapishanesi gardiyanlarından biri yakın arkadaşımdır. Onun bana söylediğine göre Bai Hao orada gardiyanlık yaparken bir numaralı karanlık engizitör olmuş! Karanlık engizitörün ne olduğunu biliyor musun? Kalbi karanlığa dönen engizitör demek! Bai Hao’nun sorguladığı tüm mahkumlar tarifsiz acılıkta çığlıklar atıyormuş!”

 

“Heh heh. Vekilharç Bai mi? Evet, yeri göğü sarsacak bir yıldırım gibidir. Dünyaya onun gibi bir çılgın gelmeyeli yıllar olmuştu. Daha Öz Formasyondayken kral hazretlerini kaçırmayı başarmıştı!”

 

“Bai Hao tam bir gaddar! Başka adamların karılarını kaçırmaktan bile hoşlanıyor… Bayan Chen’e erişebilmek için Chen Klanı şefini öldürdü! Kadını konutunda tuttuğunu ve günde yüz kez ırzına geçtiğini duydum! Olacak iş değil!”

 

“Aman canım, bunlar bir şey mi! Esas bilinmesi gereken bu Bai Hao’nun tam ve katıksız bir deli fişek olduğu. Daha geçenlerde Yaban Arazilerdeki hemen hemen tüm asil ve aristokrat seçilmişlerini, varislerini kaçırdı! O seçilmişlerin ne korkunç bir halde olduğunu kendi gözlerimle gördüm. Kız erkek ayırt etmeden hepsini bir deri bir kemiğe çevirmiş! İnanılmaz korkunçtu!”



Bunları işiten Bai Hao’nun önce kafası karışmış, sonraysa tamamen serseme dönmüştü. Ustasının bunca şok edici şey yapmış olması onu birazcık irkilmekten daha kötü bir duruma sokmuştu.

 

Duyduklarıyla ilgili gizli saklı birkaç araştırma sonrasındaysa Ustasının daha Öz Formasyondayken Dev Hayalet Kralı kaçırdığının gerçek olduğunu öğrenmişti. Ayrıca başka bilgiler de edinmişti. Şehirde hızla yükseldikten sonra üç büyük klanı da haraca bağlamış ve öylesine ünlenmişti ki ağlayan çocukları susturmak için bile kullanılır olmuştu!

 

“Ne korkusuzluk… Hayal etmekte dahi zorlanıyorum!” En nihayetinde Bai Hao’nun nutku tutulmuştu. Fakat araştırmaları esnasında insanların Yeraltı İmparatoru Dikilitaşına adını yazdırmış olan Bai Xiaochun’dan ve kafasındaki ödülden bahsettiğini de duymuştu. İşte o noktada Ustasının ona gerçek ismini söylemesinin gerçek bir güven göstergesi olduğunu anlamıştı.

 

Bai Hao bir Yabani olsa da ölümü tatmıştı ve artık önceki hayatında olup bitenler onu ilgilendirmiyordu. Bai Xiaochun’un tam olarak kim olduğunun da önemi yoktu; o dokuz kez secde ettiği Ustasıydı!

 

En sonunda Bai Xiaochun’un inziva odasına dönen Bai Hao, onun ne kadar inanılmaz biri olduğuna tamamıyla ikna olmuştu. Bu şekilde buruk bir gülümsemeyle Bai Xiaochun’un çantasındaki pagodasına döndü. Bai Xiaochun da gözlerini açarak çantaya baktı ve belli belirsiz bir şekilde gülümsedi. Bai Hao’ya gerçek ismini söyleme sebebi ona olan güveniydi. Belki biraz fazla ani bir güven gösterisi olmuştu ama içinden öyle gelmişti. Bai Hao söylediği ve yaptığı her şeyle Bai Xiaochun’un takdirini kazanmıştı.

 

Bai Hao’nun şehri keşfedip geri döndüğü ve Bai Xiaochun’un hala forma girmeye çalıştığı günün akşam saatlerinde Dev Hayalet Kral tahtında oturmakta, iletişim kağıdına kaşları çatık bir şekilde bakmaktaydı.

 

Az önce Baş İmparator Şehrinden bir mesaj almıştı. Bu mesajın içeriği pek güçlü değildi, hatta tek bir sorudan ibaretti.

 

Chen Manyao neden hala dönmedi?

 

Basit ve telaşsız bir ifadeydi, yine de Dev Hayalet Kralın zihnini uyuşturmuştu. Sonuçta mesajı gönderen kişi… Göğün Oğlunu kontrol eden adamın ta kendisiydi! Yani mevcut tüm yaratımlara emir verebilen kişi… Ulu Gök Efendisi!

 

Dev Hayalet Kral Ulu Gök Efendisini kışkırtmaktansa diğer üç kralı kışkırtmayı yeğlerdi. Sebep kısmen Ulu Gök Efendisinin dört göksel kraldan çok daha üstün bir Yarı Tanrı Alemi noktasında oluşuydu. Ama esas sebep Ulu Gök Efendisinin kendisine bulaşan herkesin kalbine korku salacak usta bir entrikacı oluşuydu.

 

“Chen Manyao…” diye mırıldandı Dev Hayalet Kral. Bu ismi daha önce işitmişti ve Ulu Gök Efendisinin şahsi çıraklarından olan son derece güzel bir kız olduğunu biliyordu.

 

Fakat Chen Manyao Bai Xiaochun’un kendisine teslim ettiği seçilmişler arasında değildi. Kısacık bir süre içerisinde bir sonuca varan kral gülse mi ağlasa mı bilemeyerek lanetler okumaya başlamıştı.

 

“Seni piç velet! Bahse varım kızın güzelliğinden büyülendin. Tam da bir Daoist partner alacak yaştasın… Ama hayatta Chen Manyao olmaz!” Dev Hayalet Kralın başı Ulu Gök Efendisine yönelik korkusu yüzünden biraz ağrısa da Chen Manyao’yu tuttuğu için Bai Xiaochun’a öfkeli değildi. Aksine onu birazcık takdir etmişti. Çünkü aralarında geçen onca olaydan sonra bir zamanlar var olan resmiyetleri ortadan kalkmıştı. Neticede meyveyi almasına yardım ettiği takdirde Bai Xiaochun’a oğlu, varisi gibi bakacağının sözünü de vermişti.

 

Ona kalırsa Bai Xiaochun Yaban Araziler genelinde neslinin en sıra dışı, en cüretkar bireyiydi. Üstelik düşünce şeklini çözdükçe yaşlı bir tilki olarak onu daha da çok takdir ediyordu! Bai Xiaochun cüretkar, kurnaz ve uyum sağlama konusunda uzman olabilirdi ama geri çekileceği vakti de biliyordu. Tüm bunların birleşimine tek bir kişide rastlamak çok zordu!

 

Bu takdiri olmasaydı onun herkesi kaçırıp kendisini mahvedişi yüzünden deliye dönebilirdi.

 

Şu anda sahiden de kahkaha atmakla gözyaşlarına boğulmak arasında gidip geliyordu. İç çekerken fark ettiği üzere Bai Xiaochun tam da kendisinin yapacağı gibi davranıyordu… Aklında bu düşüncelerle birkaç lanet daha okuduktan sonra ayaklanarak saraydan ayrıldı.

 

Yeniden ortaya çıktığında Bai Xiaochun’un inziva odasının dışındaydı. Etrafa bakıp soğuk bir şekilde homurdansa da geçen sefer yaptığı gibi davetsiz şekilde içeri dalmamak için kendisini tuttu.

 

“Bai Hao!” derken sesi yetişim basamağı baskısıyla büyük oranda doluydu. Bu esnada Bai Xiaochun içeride nefes egzersizleri yapmaktaydı. Kralın sesini duyuşuyla içini bir titreme aldı ve gözleri irileşti. Fakat o daha herhangi bir şey yapamadan onun gözlerini açtığını fark eden kral odaya adımını attı.

 

Biraz şaşıran Bai Xiaochun ise ayağa kalkarak resmi bir şekilde kollarını kavuşturdu.

 

“Selamlar, Majesteleri!” İçten içe kralın gizli pusulara olan sevdasına lanetler okuyordu. Bu iki etmişti! Kral gibi önemli biri nasıl görgü kurallarından bu kadar yoksun olabilirdi? Ayrıca gerginliğine bakılırsa iyi bir sebeple gelmediği de ortadaydı.

 

“Majesteleri,” dedi Bai Xiaochun çabucak, “Yetişimim konusunda dikkatsizlik edip ruhumun başlangıcına zarar verdim! Çok fena yaralandığım için kesinlikle hiçbir yere gidemem! Oh bir de çoktan dokuz Cennetlerin Talih Hapını da tükettim, yani onlar da fayda etmez.” Geçen seferki gibi bir hata yapmamak adına aslında üç tanesini tüketmiş olsa da dokuz hapı da tükettiğini iddia etmişti. Ve tabii ki bu iddiada bulunurken gözlerini bir kez olsun kırpmamıştı.

 

Ona dik dik bakan ve tavrından memnun olmadığını belli eden Dev Hayalet Kral bir homurdanış eşliğinde, “Chen Manyao seninle mi?!” dedi.

 

Bu kelimeler Bai Xiaochun’da yıldırım etkisi doğurmuş, kalp atışları anında hızlanmıştı.

 

Chen Manyao kesinlikle onunlaydı. Hala o konuda ne yapacağını bulamamış, kendisini tanıyabileceği ve sorun çıkabileceği endişesiyle onu bırakamayacağında karar kılmıştı.



Ama çabucak başını sallayarak suratına kafası çok karışıkmış gibi bir ifade yerleştirdi. 

 

“Chen Manyao da kim, Majesteleri? Kulağa bir kız ismi gibi geliyor. Oh, yoksa hoşunuza giden biri mi, Majesteleri? Korkmayın,” dedi avcuyla göğsüne vurarak, “mütevazı hizmetkarınız onu kesinlikle size getirecek!”

 

Bai Xiaochun’u iyi tanımayan biri rahatlıkla oyununa gelirdi. Sonuçta oyunculuk yetenekleri hat safhadaydı ve hem kelime seçimi hem de surat ifadesi son derece ikna ediciydi. Gerçekten de Chen Manyao ismini hiç işitmemiş gibi bir hali vardı.

 

Ama Dev Hayalet Kral Bai Xiaochun’u tanıyordu ve bu yüzden bakışlarını iyice yoğunlaştırarak kükredi: “Aptalı oynamayı kes! Beni dinle, Bai Hao. Chen Manyao’ya dokunamazsın! O son derece önemli biri…”

 

Dev Hayalet Kral fazlasıyla ciddi bir ifadeye bürünmüştü ve yaydığı baskı fırtına misaliydi.

 

Bu taktik hemen hemen herkeste etkili olabilirdi ama Bai Xiaochun da Dev Hayalet Kralı tanıyordu, bu yüzden suratına acıklı bir ifade yerleştirdi.

 

“Majesteleri, gerçekten Chen Manyao isimli birini tanımıyorum!”

 

“Yeter!” dedi sabrı tükenen Dev Hayalet Kral. “Burada baş başayız, rol yapmana gerek yok. Güzelliği yüzünden Chen Manyao’ya kapıldığını biliyorum. Ama o Ulu Gök Efendisinin kıymetli çıraklarından biri! Bana onun nerede olduğunu sordu, bu yüzden kızı hemen bana teslim etmek zorundasın! Alt tarafı çekici bir kız, değil mi? Büyütecek ne var ki? Ben sana bir sürü kız ayarlayabilirim.” Onun gözünde bu çok ufak bir meseleydi. Alt tarafı tek bir kızdan bahsediyorlardı, bu yüzden Bai Xiaochun’un neden böyle davrandığını anlayamıyordu.

 

Kralın geri adım atmadığını gören Bai Xiaochun ise giderek daha da geriliyordu. Chen Manyao’yu bırakmayı gerçekten ama gerçekten istemiyordu. İşin ucunda zavallı küçük canı vardı! Ama çaresizce düşünse de bir b planı bulamıyordu. Bu sırada Bai Xiaochun’un tereddüt ettiğini gören kral giderek daha da öfkeleniyordu.

 

Hatta öfkesi öyle bir boyuta gelmişti ki dört bir yana yoğun bir soğukluk yayılmaya başlamıştı.

 

“Hemen Chen Manyao’yu teslim et, Bai Hao. Beni güç kullanmaya zorlama!” Sesi kış soğukluğunda, gözleri buz gibiydi. Ve inziva odası giderek daha da soğumaktaydı!

 

#Kralın en çok korktuğu kişi bu ulu gök efendisiymiş gibi duruyor. Yani büyük ihtimalle Chen Manyao'yu almadan gitmeyecektir. Açıkçası kızın onun kimliğini belli edeceğini sanmıyorum ama yine de seriye bir heyecan lazım tabii. Bakalım bu heyecanı bize Chen Manyao mu verecek yoksa başka bir şey mi... Hadi okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44301 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr