Bölüm 703 : ACELE ET!!

avatar
3144 34

A Will Eternal - Bölüm 703 : ACELE ET!!


Çevirmen : Clumsy 

 

Xu Shan’ın sözleri Bai Xiaochun’un kulaklarında yıldırım etkisi doğurmuş, onu neredeyse serseme döndürmüştü. O tuhaf bakışla ilgili tahminleri olsa da kızın kendisine romantik hisler besleme ihtimali o kadar düşüktü ki bu fikri anında kafasından atmıştı.

 

Sonuçta daha tanışalı birkaç gün olmuştu ve o günden bu yana düşmanlardı. O hırçın kızın ilgisini çekecek bir şey yaptığını da sanmıyordu…

 

Şaşkın bir şekilde kızın suratını biraz daha yakından incelemeden ve sonra da bakışlarını bedeninin geri kalanına çevirmeden edememişti. Doğrusu vahşi tavırlarına rağmen son derece etkileyici bir kızdı. Ama böyle düşünmemesi gerektiğini fark ederek kendisini toparladı.

 

“Yo. Bu Xu Shan’ın birkaç tahtası eksik, ayrıca çok vahşi. Kesinlikle benim tipim değil… Zaten boo’m, Büyük Kız Kardeş Junwan ve Xiaomei var. Ayrıca Nehre Meydan Okuyan Tarikatta benden hoşlanan yüz binlerce kız da vardı… Ai. Cidden fazla göz kamaştırıcıyım. Nereye gidersem gideyim tüm kızlar peşime düşüyor. Amma baş ağrıtıcı.” Bir yandan iç çekip bir yandan da anın tadını çıkarırken kendisini hiç olmadığı kadar özgüvenli ve gururlu hissetmeye başlamıştı. Bilhassa yıllar önce aldığı onca aşk mektubu ne kadar çarpıcı ve eşi benzeri olmayan biri olduğunu kanıtlıyordu.

 

Bu esnada mühürlenmiş ve hareketsiz hale getirilmiş bir düzine civarı seçilmiş, üstesinden gelemedikleri bir şokla bakakalmış durumdaydı.

 

Bai Xiaochun ise Ebedi Şemsiyesini ortadan kaldırmakla meşguldü. Şu anda başka insanlardan güç çekecek havada değildi. İç çekerek Xu Shan’ı kucakladı ve çantasına koydu. Tabii kendisinin hayranı olduğu için onu çantanın daha özel bir noktasına yerleştirdi.

 

Oradaki tek kişi Chen Manyao idi…

 

Diğer Yabani seçilmişleri de çantasına tıkıştırdıktan sonra nefesini düzene koyarak küt küt atan bir kalple çıkışa baktı. Birazcık düşündükten sonraysa bir anda uzanarak cüppesini yırttı. Ama bu yeterli gelmedi. Ardından kendisini bir güzel tokatladı ve ağzının kenarından kanlar sızmasını sağladı. Bu işi de halledince çıkışa adımını attı.

 


**

 


Ruh Büyücüsü İbriğinin dışında yüzü aşkın kişi sessizce bekliyordu. Zhou Hong’a eşlik eden gözleri bulutlu ihtiyar da Xu Shan’ın Dao koruyucusu olan yaşlı kadın da sakin surat ifadelerine sahipti. İçeride varislerine, prenslerine, prenseslerine zarar verebilecek herhangi bir şey olmadığını düşündükleri barizdi.

 

Bai Hao’yu ya da onun orada bir şeyler başarabileceğini düşünenlerin sayısı çok azdı.

 

İkinci prense eşlik eden orta yaşlı adam bile aynı tavırdaydı. O da durağan bir ifadeyle Ruh Büyücüsü İbriğine bakıyor, içeridekilerin çıkmasını bekliyordu. 

 

Diğer seçilmiş ve Dao koruyucularından bahsetmeye gerek dahi yoktu. Hepsi son derece rahattı, hatta bir kısmı kendi aralarında sohbet edip gülüşüyordu. Hiç kimsenin endişeli olmadığı çok açıktı. Sonuçta üç göksel kral güçlerini birleştirmişken Dev Hayalet Kralın mağlup olacağına dair en ufak bir şüpheleri yoktu.

 

Gerçekten de galip gelme şansı sıfırdı. Bai Hao’ya gelince… çoğu kişi onun hakkında duydukları hikayelere rağmen onu adam yerine koymamıştı. Hatta büyük bir çoğunluk onun çoktan öldüğünü varsaymıştı.

 

Merak edilen tek şey meyvenin hangi göksel krala gittiğiydi. Arkadaşça bahislere tutuşanlar bile vardı.

 

“Beklenmedik bir şey yaşanmadıkça çiçeği alan mutlaka Genç Şampiyon Kral olacaktır…”

 

“Kesin diyemeyiz. Prenses Xu Shan yenilgiyi kolay kolay kabul etmez. İnadı tutarsa gerçekten baş ağrıtabilir.”

 

“Prens Zhou Hong da hırslı ve acımasız biri. Neslinin diğer tüm seçilmişleri onun karşısında mağlup olmaya mahkum. Bence Zhou Hong’un şansı kesinlikle daha yüksek. Sonuçta olay sadece savaş gücü değil.”

 

Bu konuşmaları işiten Dük Ölümtellalı iç çekmekle yetiniyordu. Şu anda hiçbir umut beslemiyordu ve Dev Hayalet Kralın ne düşündüğünü anlamış değildi. Bu mesele bu kadar önemliyken kendisi olsa Bai Hao’yu içeri asla tek başına göndermezdi. Olabildiğince çok kişiyi oraya sokar ve Dev Hayalet Kralla bağlantılı tüm klanları kullanarak galibiyet şanslarını garantilemeye çalışırdı.

 

O bile Bai Hao’nun tek başına galip gelemeyeceğini kabul etmek durumundaydı. Bai Hao’yu herkesten iyi tanıyor ve ne kadar cesur, hiddetli olabileceğini biliyordu. Ama üç devadan kaçmak Ruh Büyücüsü İbriğinde yaşananlardan son derece farklıydı.

 

“Kral hazretlerine güvenmekten başka şansım yok…” diye düşünerek derin bir nefes aldı. Ardından üç devanın isyanı ve kralın kayboluşu esnasında yaşananları anımsadı ve içinde olabileceklere dair ufak bir beklenti doğdu.

 

Bu esnada Ruh Büyücüsü İbriği ansızın titreşmeye başladı ve içeriden gümbürtüler yükseldi. İbriğin ağzından sisler sızıyor, herkesin dikkati o noktaya çekiliyordu.

 

Dokuz Dingin Şehrinden gelen ihtiyar, Ruh Doğuşu Şehrinden gelen yaşlı kadın ve Baş İmparator Şehrinden gelen orta yaşlı adamın bakışları da çıkışa çevrilmişti.

 

“Önce kim çıkacak…?” Herkesin aklındaki soru buydu.

 

Dük Ölümtellalı ise Bai Hao’nun dışarı çıkamayacağına ikna olmuş durumdaydı. Fakat yine de gözleri çıkıştaydı.

 

Ve herkesin heyecanlı bakışları altında ibrikten tam hızla çıkan perişan bir figür görüldü.  

 

“Bu o!”

 

“Nasıl dışarı çıkan ilk kişi olabilir!?”

 

“Bai Hao… orada ölmemiş mi?”

 

Herkes serseme dönmüştü, Dük Ölümtellalı bile gözlerine inanamıyordu…

 

Bai Xiaochun’un saçları karman çorman, kıyafetleri yırtık pırtıktı. Aurası güçsüzleşmiş, suratına nahoş bir ifade yerleşmişti. Kaşları çatıktı, canının sıkkın olduğu belli oluyordu. Deliliğin eşiğine geldiği herkes tarafından rahatlıkla anlaşılmıştı.

 

“Olacak iş değil! Saçmalık!” diye bağırdı öfkeyle. Ve açığa çıkar çıkmaz tam hızla Dük Ölümtellalına doğru ilerlemeye başladı.

 

“Hadi gidelim!” derken sesi haksızlığa uğradığını yansıtıyordu. Cesareti ve kalbi kırılmış görünüyordu, adeta tüm hayalleri suya düşmüştü. Dük Ölümtellalından bir yanıt bile beklememiş, öylece öfkeli bir şekilde uçmaya başlamıştı. Tabii ki içten içe gerginlikten ölecek gibiydi. Bir yandan da yaşlı nesile oynadığı bu oyundan ötürü çok heyecanlıydı. Fakat… biri yakından bakar da rol yaptığını anlarsa kıyamet kopacağı kesindi…

 


Hala şaşkınlığını koruyor olan Dük Ölümtellalı, içeride neler oldu acaba diye düşünerek iç çekti. Bai Hao’nun zorbalığa uğradığı kesindi, bu yüzden kafasını sallayarak onunla birlikte uzaklaşmaya başladı.  

 

Onlar uzaklaşırkense kalabalıktan alaylı kahkahalar yükseldi.

 

“Şimdi neden ilk çıkanın Bai Hao olduğunu anlıyorum. Kesinlikle içeride zorbalığa uğramış ve karşılık vermeye cesaret edememiş. Tek yapabildiği kaçabilmek için ibriğin ağzında beklemek olmuş.”

 

“Gerçi sıra dışı yetenekleri olduğunu da itiraf etmek lazım. Öldürülmemiş olması bayağı etkileyici. Ama içeride dersini almıştır, bundan böyle başını eğik tutacaktır. Evet, kesinlikle acı bir ders olmuştur.”

 

“Bence hayatta kalmasının tek sebebi varislerin Dev Hayalet Kralı çok da kışkırtmak istememiş olması. Ama bu Bai Hao’ya sert, hatta aşağılayıcı bir ders verdiklerine eminim. Neyse, yakında hepsi çıkar, biz de tüm hikayeyi dinleriz.” Herkes bekliyor, bu esnada bazı Dao koruyucuları sohbeti ve şakalaşmaları sürdürüyordu.

 

İşin doğrusu bu yaşananların sebebi Bai Xiaochun’un kusursuz bir performans sergilemiş oluşu değildi, insanların düşünme şeklindeki hataydı. Hiç kimse tek bir kişinin yüzü aşkın kişiyi alt edebileceğine ihtimal vermemişti. Olasılık… haddinden fazla düşüktü.

 

Dokuz Dingin Şehri, Ruh Doğuşu Şehri ve Baş İmparator Şehri Dao koruyucuları bile Bai Hao üzerine pek kafa yormamıştı…

 

Böylece herkes sakin bir şekilde yeni insanların çıkmasını bekleyerek çıkışı izliyordu. Bir tütsülük süre geçmesine rağmen hala endişelenen yoktu. Sonuçta içerideki şiddetli çarpışmanın zaman alması normaldi.

 

Bu esnada Bai Xiaochun olabildiğince hızlı şekilde uzaklaşıyordu. Yanındaki Dük Ölümtellalı ona bakıp bir şeyler söylemek üzereykense onu susturarak aceleyle, “Ölümtellalı, eski dostum, çabuk dev hayalet gemisini çıkart!!” dedi.

 

Sesindeki gergin titreyiş Dük Ölümtellalını bir hayli afallatmıştı.

 

“Ne oluyor…?” diyen adam çabucak gemiyi çıkartı.

 

Bai Xiaochun ise güverteye atlayarak, “ACELE ET!!” dedi.

 

Dük Ölümtellalının gözleri irileşmiş, kalbi küt küt atmaya başlamıştı. Dev Hayalet Şehrinde yaşanan felaketleri düşününce de omurgasına bir ürperme geldi. Fakat bir an sonra ifadesi aydınlandı. Ve hiç tereddütsüz yetişim basamağı gücüne başvurarak gemiyi uzaklara uçurdu!

 

#Hahahhah run forrest run! Bizimki yine oyunculuğunu konuşturarak dışarı çıktı, gemiye atladı ve yola koyuldu. Yanımızda Dük Ölümtellalı varken sorunsuzca kaçarız diye düşünüyorum ama diğer Dao koruyucularının duruma uyanmaması lazım.
O değil de herkes bizimkine ne kadar acımış, nasıl dalga geçmiş... Kendi seçilmişlerinin dışarı çıkmayacağını anlayınca ne düşünecekler acaba? Bir de kralın vereceği tepki var tabii... İkisini de çok merak ederek sıradaki bölüme geçiyorum, orada görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44352 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr