Bölüm 702 : Yere Düştü...

avatar
3177 34

A Will Eternal - Bölüm 702 : Yere Düştü...


Çevirmen : Clumsy 

 

Ruh Büyücüsü İbriği sayısız dağ ve nehirle doluydu ve her biri Hayalet Kral Orkidesinin yuvası olan havzaya açılıyordu. An itibarıyla çiçek tamamıyla açmış, taçyaprakları zarif bir şekilde kıvrılmış ve hoş bir koku yayılmıştı. Bu, gölgeli akşam ışıklarını daha da karartan bir kokuydu.

 


Kaşla göz arasında tüm gök siyaha dönmüştü!

 

Aynı zamanda güçlü bir ölüm aurası da çiçekten yayılarak tüm Ruh Büyücüsü İbriği dünyasını doldurmaktaydı. Sislerin içerisindeki kinci ruh ve şeytani hayaletler titriyor, çiçeğe dönerek secde etmeye başlıyordu.

 

Suratlarında saygı, hatta tapınma işaretleri görünüyordu, karşılarında bir nevi kral varmış gibiydi!

 


Çiçeğin tamamen açışıyla öncesinde yeşilimsi olan meyve de siyaha dönmeye başlamıştı. Hatta üzerindeki hayalet suratını görmek dahi mümkündü!

 


Ve Bai Xiaochun o suratı tanıyordu! O surat tam da Dev Hayalet Şehrinin ortasındaki dev hayalet heykelindeki surata benziyordu!

 


Bu meyvenin Dev Hayalet Kral için bu kadar önemli olmasının sebebi yetişimini yaptığı teknikle bağlantılı olmasıydı, bu kadarı barizdi. Fakat Bai Xiaochun’un detayları bilmesi mümkün değildi.

 


Hayalet Kral Orkidesinin taçyaprakları gözlerinin önünde tek tek düşerek sise dönüşüyor, Hayalet Kral Orkidesinin meyvesiyse giderek daha da kararıyordu!

 

Aynı zamanda beyaz kısıtlayıcı büyüden şok edici bir yerçekimi kuvveti yayılıyordu. Meyve, büyünün yarattığı anafora doğru yükselmeye başlamıştı.

 


O noktada beyaz kısıtlayıcı büyü, görevini tamamladığını bilirmiş gibi sayısız ışık beneğine dönüştü ve Bai Xiaochun’a dönmek yerine dağılıp gitti.

 


Bu ani gelişmeyi görmek Bai Xiaochun’un uzunca bir iç çekmesine yol açtı. Dev Hayalet Kralın planının tam da niyetlendiği gibi gerçekleştiğini, bu uğurda kendisinin feda edildiğini bilmek çok can sıkıcıydı…

 


“Henüz her şey bitmiş değil!” Seçilmişlerle verdiği tüm mücadelelerden galip ayrılmış olsa da içindeki korku silinmemişti. Dev Hayalet Kralın olacakları ona doğrudan açıklamamış olması gerçekten sinirini bozuyordu.

 


“Bana güvenmediği ortada. Gerçeği söylerse gelmem diye korktu! Hmph! Ben öyle biri miyim? Burası kadar tehlikesiz bir yerden korkacağımı mı düşündü gerçekten!? Beni nasıl biri sanıyor ki!?”
Düşüncelerinde bu noktaya ulaştığında ufak bir suçluluk duymaya başlamıştı. Bu yüzden gerçeği bilseydim gelir miydim acaba sorusunu aklından atarak Ruh Büyücüsü İbriğinin ağzına yöneldi.




Bu sırada tüm ibrik dünyası titriyordu ve ağzın yanındaki alan yavaşça açılmaya başlamıştı!

 


“Bir düzine civarı kişi benden kaçmıştı. Muhtemelen buralarda bir yerlerde saklanıyorlardır ve daha iki saatim var. Ah, neyse. Madem kaçtılar, ben de bu seferlik onlara bulaşmayayım.” Fakat bu noktada gerçekten gerilmeye başladı. Çantasına baktıkça sahiden de büyük bir olay yarattığını fark ediyordu.

 


Çantası adeta kaynar suya dönmüştü ve onu gereğinden fazla tutmaya niyeti yoktu. Bir an önce gidip Dev Hayalet Krala teslim etmeliydi…

 

Bu düşünceyle Ruh Büyücüsü İbriğinin ağzına yaptığı yolculuğu iyice hızlandırdı. Fakat tam çıkışa yaklaşırken farklı bir yönden yaklaşan ve bir anda karşısında biten bir ışık huzmesini fark etti.

 


Bu kişi Ruh Doğuşu Şehri Prensesi Xu Shan’dan başkası değildi. Kız çabucak çıkışı sağlayan anaforun önünde süzülmeye başlamıştı. İbrikten çıkmanın tek yoluysa o anafora adım atmaktı!

 

Fakat Xu Shan çıkmaya çalışmıyordu. Aksine yolu keser gibi orada durmuştu. Onun kendisine baktığını gören ve kolyesindeki ışıltıyı fark eden Bai Xiaochun’un neredeyse kalbi duracaktı.

 


“Bu sefer nasıl kaçacaksın, Bai Hao!?”
diyen Xu Shan kendisiyle bir hayli gurur duyuyor gibiydi.

 


Bai Xiaochun’un ağlamasına ramak kalmıştı; Xu Shan’ı görmek anında başını ağrıtmıştı. Önceleri en büyük problemin Chen Manyao olduğunu düşünmüş ama can sıkıcı Xu Shan’ı hesaba katmayı unutmuştu.

 


Onunla dövüşmeyi denese de fayda etmezdi. Çıkışın önünde duran kızın kımıldamaya niyeti olmadığı ortadaydı. Belli ki onu aşmak için bir bedel ödemek zorunda kalacaktı.

 


“Tam olarak ne istiyorsun, ha?!” dedi Bai Xiaochun.

 


“Ne mi istiyorum?” dedi kız, öfkeli bakışlar eşliğinde. “Beni her gördüğünde neden kaçtığını bilmek istiyorum!”

 


Bai Xiaochun iç çekti. Nefesini boşa harcamamaya ve gerçeği söylemeye karar vermişti. “Babanın verdiği yeşim kolye varken seni yenmeme imkan yok. Dövüşmek zaman kaybı olacağı için de kaçmayı seçiyorum.”

 


“Zaman kaybı mı?” diye bağırdı kız. Sonra da gözleri ışıldayarak, “Hmph! Peki neden herkesi kaçırdın!?” dedi.

 


Haksızlığa uğradığını, yanlış anlaşıldığını düşünen Bai Xiaochun ise kendisini bu sözlerle açıkladı: “Dev Hayalet Kralın emriydi. Benim gibi biri Dev Hayalet Kralın Dharmic kararına karşı çıkamazdı, değil mi?”

 


“Gerçekten mi?” dedi kız, şüpheli bir şekilde.

 


“Tabii ki. Herhalde! Pek çok açıdan doğru!” Bir sürü yemin sıraladıktan sonraysa anlık bir tereddüdün ardından ekledi: “Umm, hey, bu seferlik dövüşmeyi es geçmeye ne dersin? Bırak geçeyim, olur mu…?”

 


Xu Shan başta cevap vermemiş, yalnızca doğru söyleyip söylemediğinden emin olmak istercesine onu süzmüştü. Normal şartlarda kolay kolay ikna olmazdı. Ama her nedense ona güvenmek istiyordu. En sonunda çantasına vurarak açığa bir düzine civarı ruh yetişimcisi çıkarttı.

 


Bunlar önemli klanların seçilmişleriydi ve hepsi de fena halde dövülmüştü. Yetişim basamakları mühürlenen bu seçilmişler çantadan çıkar çıkmaz içlerinden küfürler etmeye başlamıştı, tabii hiçbirinin bu küfürleri sesli dile getirecek cesareti yoktu. Bunun yerine korku dolu bir şekilde Xu Shan ve Bai Xiaochun’u izliyorlardı.

 


Bai Xiaochun’unsa ağzı açık kalmıştı. Bunlar az önce yakalamaktan vazgeçtiği, bir yerlerde gizlendiklerini düşündüğü seçilmişlerdi. Hepsinin bu şeytani Xu Shan tarafından yakalanmış olacağı kırk yıl düşünse aklına gelmezdi.

 


“Umm…”
derken Xu Shan’a boş boş bakıyor, bu manyağın neden böyle bir şey yapmış olabileceğini düşünüyordu.

 


“Madem Dev Hayalet Kralın emriyle hareket ediyordun, öyleyse bunları da yanına al.” Bu sözleri sarf ederken bakışları eski keskinliğini yitirmiş, sesi çok yüksek çıkmamıştı. Hatta bakışlarında son derece tuhaf bir şeyler mevcuttu.

 

Bai Xiaochun iyice afallamıştı. Fakat kızın tuhaf bakışını fark eder fark etmez akıl almaz bir sonuca vardı, bu sonucun doğru olduğuna inanmakta gerçekten zorlanıyordu… “Aha! Anladım!” diye düşünüyordu. “Dev Hayalet Kralın bana yardım etmesi için yolladığı kişilerden biri herhalde!!”

 


Ve gözleri ışıldayarak bu düşünceyi ağzından kaçırdı. “Sen de Dev Hayalet Krala çalışıyorsun!”

 


Ama nedense Xu Shan bir anda çok sinirlenmiş, ayağını yere geçirmiş ve iki yumruğunu birden sıkarak saldırma hazırlığıyla Bai Xiaochun’un üzerine doğru atılmıştı.

 


“Ağzımdan tek bir şey kaçırdım ve hemen dövüşesi geldi, öyle mi? Bu Xu Shan tam bir deli!”

 


İçten içe acı bir şekilde gülümseyerek derin bir nefes aldı, bir adım öne çıktı ve “Cesaretin varsa kolyen olmadan dövüş!” diye bağırdı. Sonra da sıktığı yumruğunu savurdu.

 


“İyi, kolyemi kullanmayacağım!” Bu cümleyle birlikte kolyesinin ışıkları sönen kız, hücumuna devam etti.

 


Ardından bir patlama gerçekleşti ve dört bir yana dalgalanmalar yayıldı. Xu Shan inanılmaz güçlü bir bedene sahipti fakat Bai Xiaochun’la çarpışır çarpışmaz ağzından kanlar fışkırmış, yükselen çatırtılarla birlikte ağır bir yara almıştı. Ama bu, gözlerindeki tuhaf bakışı iyice yoğunlaştırmış ve bir kez daha saldırıya geçmesine yol açmıştı.

 


“Bu Xu Shan’ın birkaç vidası gevşemiş ama seksi olduğu da kesin. O bakışlarıyla duygularımı bulandırmaya çalışıyor!” Tereddütlü ve temkinli bir şekilde yeni bir saldırı gerçekleştiren Bai Xiaochun, kızın bir kez daha ağzından fışkıran kanlarla sendelemesini sağladı. Yeşim kolyesini kullanmıyor oluşu yüzünden kızın aklında bir sorun olduğuna iyice ikna olmuştu. Bu düşünceyle öne atılarak yumruğunu savurmak yerine avcunu kullanarak kızı mühürlemeyi seçti.

 


Tüm bu süreçteki sorunsuzluk gözüne biraz tuhaf görünmüştü. Kızı kavrarken kalbi küt küt atıyor, bu defa cidden büyük bir balık yakaladım diye düşünüyordu.

 


“Ondaki yaşam gücüyle Sertleştirilmiş Kemiklerin sekizinci katmanına ulaşabilirim!” Aklında bu düşünceyle Ebedi Şemsiyeyi çıkartarak kıza saplamaya hazırlandı.

 


Fakat tam da o anda Xu Shan şemsiyeyi tamamen görmezden gelerek tuhaf bir ışıltı taşıyan gözleriyle, “Seni seviyorum, Bai Hao!” diye bağırdı.

 


“Ha?” İrkilen Bai Xiaochun ise Xu Shan’ı pat diye yere düşürdü…

 

#Hahahhaha! Böyle bir şey olmasını bekliyordum. Kızın gözlerindeki 'ışıltıdan' ve onu takip etmesindeki inadından belliydi. Ama böyle pat diye aşkını ilan etmesi biraz sürpriz oldu tabii... 
Bizimki bayılır aslında aşk ilanlarına, mektuplara falan ama dur bakalım bu durumda ne yapacak, hadi okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43990 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr