Bölüm 692 : Sen Bana Yamuk Yaparsan Ben De Sana Yamuk Yaparım!

avatar
3233 31

A Will Eternal - Bölüm 692 : Sen Bana Yamuk Yaparsan Ben De Sana Yamuk Yaparım!


Çevirmen : Clumsy 

 

“İntikam istiyorum!!” diyen Bai Xiaochun’un suratından öfke akıyordu. Yumruklarını sıkarken zihni nasıl intikam alacağı düşüncesiyle çalışmaya başlamıştı.



Tabii ki aptal değildi; herkesi öldürmek gibi bir seçeneği olmadığını biliyordu. Yaban Arazilerde son derece riskli bir pozisyon ve durum içerisindeydi. Bir iki seçilmişi öldürmesi büyük bir mesele olmayabilirdi ama abartırsa tüm Yabanileri kışkırtması mümkündü. Bu da durumunu iyice riskli kılardı.

Ama yalnızca bir iki kişiyi öldürmek de ona istediği intikamı sağlamayacaktı.

“Aslında birkaç kişiyi öldürmem Dev Hayalet Kral için pek büyük bir mesele yaratmaz. Sonuçta ölümlerinden doğruca o sorumlu olacak değil ya… Ama muhtemelen bana bayağı kızacaktır. Sonuç olarak bunu yaparsam kendi topuğuma sıkmış olacağım…

“Yo, daha iyi bir şey bulmam lazım. Hem intikamımı alacağım hem de Dev Hayalet Kral için işleri zorlaştıracağım bir yol düşünmeliyim.” Öfkeli bir şekilde saçlarını çekiyor, kanlı gözlerle bu mesele üzerine düşünmeye devam ediyordu. Bir süre sonraysa gözleri ışıldadı ve soluğu kesildi.


“Ne yapacağımı biliyorum!!” diye düşünürken bir anda canlanmıştı. Zaman geçtikçe fikri daha da netleşiyordu.



“Onları öldürmeyeceğim, kaçıracağım! Sonra da Dev Hayalet Krala teslim edeceğim. O noktada Ruh Büyücüsü İbriğinde yaşananlar için onu suçlayacakları kesin. O zaman da ya tüm seçilmişleri serbest bırakıp onurunu yitirir ya da onları serbest bırakmayı reddederek Yabanilere güçlerini birleştirip başına bela olmaları için iyi bir sebep verir! Heh heh…



“Bu seçilmişlerin sonu belli ve vakti geldiğinde Dev Hayalet Kralın da gidip şikayet edebileceği hiç kimse olmayacak… Şu ankinden çok daha dominant olsa bile tüm o seçilmiş rehineleri tutması zor olurdu. Herkesin tepesini fena halde attıracak. Böyle bir şeyi Lord Bai yapsaydı muhtemelen pek kargaşa doğurmazdı ama Dev Hayalet Kral yapınca bin bir türlü felakete sebep olacak!” Düşüncelerinde bu noktaya varan Bai Xiaochun başını arkaya atarak kükrercesine bir kahkaha patlattı.



Gerçekten böyle bir fikir bulacak kadar zeki oluşu karşısında hayret etmemek elinde değildi. Kendisiyle iyice gurur duyarak iç çektikten sonraysa planını yürütme şekline biraz daha kafa yormaya başladı.



“Mutlaka her olasılığı değerlendirmem lazım. Ya o Dev Hayalet Kral serserisi herkesi salmaya karar verirse? Bu tamamen imkansız bir sonuç değil. Hmmmphh! Lord Bai Dev Hayalet Kralın herkesi serbest bıraksa dahi acı bir bedel ödeyeceğinden emin olacak!” İntikamını bu şekilde alacak olmanın verdiği heyecanla biraz daha plan yapmış ve çok geçmeden gözleri beklentiyle ışıldamaya başlamıştı.




“Bu benim hatam değil, Dev Hayalet Kral. Sen bana yamuk yaparsın, öyle mi? Ehh, o zaman ben de sana yamuk yaptığımda beni suçlama. Ayrıca Lord Bai bu fırsatı Ölmeyen Kemiklerin yetişimini yapmak için kullanacak!” Planında hala birkaç kusur olsa da her olasılığı hesaba katamayacağını biliyordu. Yine de stratejisinin genel olarak mükemmel olduğundan emindi.


“İntikamımı almak için öylece oturup bekleyemem. Hemen başlamam lazım!” Bu düşünceyle harekete geçti ve maskesinin gücüyle aurasını gizleyerek sislerin içerisinde hızla ilerlemeye başladı. Bu sayede hem şeytani hayaletler tarafından görünmüyor hem de yeraltından gelen bir ruh gibi en ufak bir ses çıkarmadan hareket edebiliyordu.



Ruh Büyücüsü İbriğindeki sisler şeytani hayaletler ve kinci ruh sürüleriyle doluydu. Onca şeyin yanından geçmek birazcık ürkmesine yol açıyordu.


Bilhassa şeytani hayaletlerin alınlarından çıkan boynuzları görünce iyice korkuyordu. Ayrıca bu hayaletlerin arada bir cismani şekillere bürünmesi de şok etkisi doğuruyordu.



“Bu Ruh Büyücüsü İbriği bayağı tuhaf bir yer, buradaki kinci ruhlar da bir acayip!”



Buradaki kinci ruh ve şeytani hayaletler dışarıdakilere nazaran çok daha gaddardı ve bir kısmı ölüm auralarını kullanarak büyü teknikleriyle ilahi kabiliyetlere başvurabiliyordu. Üstelik herhangi bir canlı gördükleri anda üzerine çullanıyor ve onları yakaladıkları anda yaşam güçlerini çekmeye başlıyorlardı. Kurbanların hayat alevleriyse çok geçmeden istikrarsızlaşıyordu.


Cennetkarışı Nehri yetişimcileri bu kinci ruhlara denk gelecek olsa anında dehşet içerisinde kaçmaya başlardı. Ama buradaki seçilmişler Yabaniydi, yani ruh sürüleriyle baş etmeye alışkın kişilerdi. Üstelik hepsi de yetenekli ruh büyücüleriydi. Yani Ruh Büyücüsü İbriğindeki ruh ve hayaletler dışarıdakilerden daha gaddar ve korkutucu olsa da bu seçilmişler dikkatli oldukları takdirde onlarla baş edebilirlerdi.



Seçilmişler Ruh Büyücüsü İbriğinin özel bir yer olduğunun farkındaydı ve buradaki şeytani hayalet ile kinci ruhları ele geçirmek mümkün olsa da onlara boyun eğdirmek bir hayli zor olurdu. Yani onlara rastladıklarında yapılacak en iyi şey kaçmak ya da onları yok etmekti.



Ruh ve hayalet saldırıları yüzünden Bai Xiaochun’u kovalamakta olan seçilmişler dağılmış ve her biri kendi mücadelesini vermeye başlamıştı. Yine de hiçbiri arayışlarını sona erdirmemişti.

 

Hepsi de onu buldukları takdirde alarm verip hep birlikte saldırıya geçmeye, onu imha etmeye hazırdı!



“Lanet olasıca Bai Hao. O ölmezse hiçbirimizin meyveyi alma şansı olmayacak!”


“Vaktimiz tükeniyor!”
Herkes Bai Hao’yu öldürmek istiyordu, bu bilhassa suratında son derece sert bir ifadeyle sislerin arasında ilerleyen mavi cüppeli bir genç adam için geçerliydi. An itibarıyla büyük bir kinci ruh öbeği tarafından takip ediliyordu fakat öbek ona yetişemiyor, hızlıca geride kalıyordu.


Bu kişi Ruhun Başlangıcının son evresindeki yetişimi sayesinde kalabalık bir sürüye ya da bilhassa güçlü bir şeytani hayalete rastlamadığı takdirde rahatça ilerleyebilen Küçük Tanrıkurdun ta kendisiydi.


“Bu Bai Hao hızlı olabilir ama bu kadar çok kişiden kaçabileceğine inanmayı reddediyorum!” Aslında Küçük Tanrıkurdun niyeti yetişim basamağı gücünü kullanarak varislerden birinin meyveyi almasına yardımcı olmaktı. Klanından aldığı görev buydu ve bunu başardığı takdirde geri döndüğünde sağlam bir ödül alacaktı.



Ama Bai Hao her şeyi mahvetmişti. Kısıtlayıcı büyü var olduğu sürece hiç kimse meyveyi alamayacaktı. Dolayısıyla Küçük Tanrıkurt da diğerleri de Bai Hao’nun kendileriyle oynadığını hissediyordu.



“Aramızda bir kin yok ama yine de ölmek zorundasın!” Bu şekilde soğuk bir kahkaha atan Küçük Tanrıkurt ilahi hislerini dört bir yana yayarak arayışını sürdürüyordu. Bir saatin sonundaysa sislerin arasında birkaç yüz kinci ruhtan oluşan bir gruba denk geldi. Kinci ruhlar onu görür görmez bu dünyaya ait olmayan ışıltılar taşıyan gözlerle harekete geçti.


Küçük Tanrıkurt ise onları görmezden geldi; birkaç yüz kinci ruh dikkatini vermeye değmezdi. Bu yüzden hızlanarak aralarından geçti. Fakat diğer tarafta belirir belirmez içini yoğun bir kriz hissi doldurdu. Son derece tuhaf bir his duymuş, yetişim basamağının yüzde otuzunu yitirmişti. Yetişim basamağı yaralı, miskin bir hal almıştı.



“Neler oluyor?!”
Ancak durumu değerlendirme fırsatı bulamadan önce duraksadı, sonra da geri çekildi. Tam da o sırada arkasından soğuk bir kahkaha yükseldi.


“Çok geç!”
Kinci ruhların arasında beliren bir figür yıldırım hızıyla üzerine atılmıştı, öylesine hızlıydı ki ne çıplak gözle ne de ilahi hisle takip etmek mümkündü. Küçük Tanrıkurt tepki verme fırsatı dahi bulamadan bu figür tam önüne varmış ve beden gücüyle yetişim basamağı gücünü birleştirerek kuvvetli bir yumruk savurmuştu.



Küçük Tanrıkurt bu yumruk karşısında tüm gücünü kullanarak yarı insan, yarı kurt formuna dönüşmeye başladı. Fakat dönüşümünü tamamlayamadan Bai Xiaochun’un yumruğuyla buluştu.



Bir gümbürtü işitilmiş, dört bir yana şok dalgaları yayılmıştı. Kinci ruhlar dağılırken şaşkın Küçük Tanrıkurdun ne kaçınmaya ne de kendisini savunmak için bir darbe savurmaya vakti olmuştu. Bai Xiaochun’un göğsüne tarifsiz bir kuvvetle inen yumruğu adeta bir dağ gibiydi. Küçük Tanrıkurt bir çalı misali ezilmiş, ciddi içsel yaralanmalar yüzünden ağızlar dolusu kan kusmaya başlamıştı. Yetişim basamağı dağılmanın eşiğine gelmiş ve bedenindeki sayısız kemik kırılmıştı.


“Bai Hao!!” diye tiz bir çığlık atarken kafatası şokla karıncalanmaktaydı. Az önceki yumrukta bir fırtına hiddeti saklıydı ve daha önce böyle bir şeyi hiç görmemişti. Ağzından kanlar dökülürken içi şok ve dehşetle tıka basa doluydu. Bu Bai Hao eskisinden tamamen farklı görünüyordu, inanılmaz derecede güçlenmişti.



Tek yumruğu Küçük Tanrıkurdu yok olmanın eşiğine getirmişti. Yaraları o kadar ciddiydi ki önünü zar zor görebiliyordu, ruhunun başlangıcının bedeninden çıkmasınaysa ramak kalmıştı. İlahi dönüşüm kabiliyeti de tamamıyla engellenmiş ve mağlup edilmişti! Ayrıca darbenin kuvveti yüzünden ipi kesilmiş uçurtma misali tam 300 metre geri uçurulmuştu.



Bu sırada Bai Xiaochun soğuk bir homurdanma eşliğinde bir adım atarak gencin önünde belirdi. “Şekil değiştir! Bana kurt formunla vururken çok eğlenmiştin, değil mi? Hadisene, yine şekil değiştir! Değişmiş versiyonuna vurmak istiyorum!”



Küçük Tanrıkurt tüm savaşma arzusunu yitirecek kadar güçsüzleşmişti. Bai Hao’nun kendisine yaklaştığını gördüğündeyse gözleri kanlandı ve tüm yaralarına rağmen bağırmaya başladı. “Bai Hao bur--”



Fakat Bai Xiaochun, o daha bu sözleri tamamlayamadan onu mühürleyip çantasına fırlatmış ve sislerin arasına dalmıştı bile…

 

#Eveet, adam kaçırma operasyonumuz başladı. Valla bizimkinin buradaki herkesten daha güçlü olduğu kesin. Ama eğer kalabalık gruplar halinde gezenler olursa zorluk çıkar mı orasını bilemedim. 
Bir de gerçekten planını başarıyla tamamlayıp tüm seçilmişleri kaçırıp Dev Hayalet Krala verirse kralın tepkisi ne olur onu çok merak ediyorum. Kaş yapayım derken göz çıkarmaz inşallah bizimki.
Bakalım neler olacakmış, okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44343 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr