Bölüm 452 : Son Derece Değişken Bir Seçilmiş

avatar
4254 17

A Will Eternal - Bölüm 452 : Son Derece Değişken Bir Seçilmiş


Çevirmen : Clumsy 

 

Dişlerini sıkan ve gözleri kanlanan Zhao Tianjiao şöyle dedi: “Yarın. Yarın sabah planına uyacağım!”

 

Kalbi kararlılık dolarak Bai Xiaochun’un karşısında minnet dolu bir şekilde eğildi ve arkasını dönerek kamaradan ayrıldı.

 

İki takipçisi de tuhaf bakışlar ardından Bai Xiaochun’un önünde eğilerek aceleyle Zhao Tianjiao’nun peşine takıldı.

 

Zhao Tianjiao ve takipçilerinin gidişinin ardından Usta Tanrı-Kahin ayaklanarak tam bir saygıyla, aşktaki uzmanlığı karşısında gaza gelmiş bir şekilde Bai Xiaochun’a baktı.

 

Bilge bir adamın sözlerini dinlemek on yıl kitap okumaktan iyidir derlerdi ve Usta Tanrı-Kahin de şu anda tam olarak bu fikirdeydi. Bai Xiaochun’un mükemmelleştirdiği tekniklerde uzmanlaşabilirse Nehre Meydan Okuyan Tarikata döndüğünde cennetlere dersini verecek bir güce sahip olup tüm yaratımların zirvesine çıkabilirdi.

 

Bu düşüncelerle tamamen heyecana kapılan Usta Tanrı-Kahin hemen öne çıkarak Bai Xiaochun’un kadehini içkiyle doldurdu.

 

“İkincil Başpapaz, bunca konuşma seni yormuş olmalı, lütfen boğazını nemlendir.”

 

Çenesini kaldıran Bai Xiaochun Usta Tanrı-Kahine baktı ve hizmetkarlığı karşısında son derece memnun kalıp onaylayıcı bir şekilde başını sallayarak içkisini yudumladı.

 

Başlangıçta biraz afallayan Usta Tanrı-Kahin hemen toparlanarak devam etti: “İkincil Başpapaz, omuzların ağrımış olmalı. Gel, gel de sana masaj yapayım.”

 

Bu sözlerle koşturarak Bai Xiaochun’un omuzlarını yoğurmaya başladı.

 

“İkincil Başpapaz,” dedi kibarca, “daha yumuşak ya da daha sert yapmamı istersen söylemen yeterli.”

 

Halinden son derece memnun olan Bai Xiaochun kuvvetli bir kahkaha attıktan sonra kendisine yelpaze sallamaya devam etti. Ona kalırsa gerçekten inanılmaz biriydi; sahtekâr Karamahzenin yetenek ve bilgilerini pekiştirip aktararak herkesi tamamıyla serseme döndürmüştü.

 

Song Que içten içe sarsılmış olmasına rağmen bu manzarayı daha fazla kaldıramayacaktı. Tabii sarsıldığı gerçeğini Bai Xiaochun’a hiçbir şekilde belli edemezdi. Hafiften homurdanarak ayağa kalktı ve tam ayrılacakken Usta Tanrı-Kahinin sorduğu ilginç soruyu işitti.

 

“İkincil Başpapaz, az önce Zhao Tianjiao’ya verdiğin tavsiyeyi çok merak ettim. Ona ne tip kıyafetler giymesini söyledin?”

 

Bai Xiaochun elbisesinin kolunu düzelterek yanıtladı: “Oh, onu mu bilmek istiyorsun?”

 

Usta Tanrı-Kahin bu noktada yalakalığı sonuna dek sürdürmekte karar kıldı. “İkincil Başpapaz, mükemmel bir dehasın, zeki ve cesaretlisin. Merakımı senden gizleyebilecek kadar akıllı olmadığımı biliyorum efendim, o yüzden doğrudan sormaya karar verdim.”

 

Bai Xiaochun kendisiyle ne kadar gurur duyduğunu gizleyemeyecekti. Bir kahkaha atarak şöyle dedi: “Ehh, doğru. Ben Aşk Azizi Bai Xiaochun’um! Yıllardır aşk alanına hükmediyorum! Görmediğim ne kalmış ki!?

 

“Ah, neyse ne. Yarın 2. güverteye gidip kendin göremezsin; bu planımızı bozar.” Bai Xiaochun bu sözlerle çantasına vurarak bakır aynasını çıkarttı. “Que’er, bu aynayı Büyük Kardeş Zhao’ya teslim etsene. Ona aynayı bizzat üstünde taşımasını söyle ki olanları görebilelim ve gerektiğinde ona talimat verebileyim.”

 

Song Que tereddüt etse de Xiaochun’un fırlattığı aynayı yakaladı. Reddetmeye niyetli olsa da Zhao Tianjiao planına yönelik merakına yenik düşerek dişlerini sıktı ve aynayı teslim etmek üzere kamaradan ayrıldı.

 

Gece boyunca hiçbir şey yaşanmadı. Ertesi sabah Bai Xiaochun, Usta Tanrı-Kahin, Song Que ve Chen Manyao üzerinde hafif ışıklarla bir ekran oluşturmuş olan yeşim bir kağıdın önünde toplandı. Ekrandaki görüntü son derece netti ve Bai Xiaochun’unkinden çok daha geniş ve lüks bir odayı gözler önüne sermekteydi.

 

Odanın yanı sıra Zhao Tianjiao da ekrandaydı fakat an itibariyle yalnızca yüzü görünüyordu.

 

Kaşları çatıktı, ne yapacağını bilemiyordu ve Bai Xiaochun’un kendisini görebildiğinin farkındaydı. Uzun bir tereddüt anının sonunda dişlerini sıkarak şöyle dedi: “Hepsi Küçük Kardeş Yueshan’ın hatırına. Ben… ben bu uğurda her şeyi yapacağım!”

 

Zhao Tianjiao odaklanmak için bir an bekledikten sonra hiç tereddüt etmeden sağ eliyle bir büyü hareketi gerçekleştirdi. Ansızın etrafı bir sis öbeğiyle çevrelendi ve kuvvetli hışırtı sesleri işitildi.

 

Bai Xiaochun ve diğerleri içeriyi ayna aracılığıyla izledikleri için özel teknikler kullanmadıkça sisin içerisini görmeleri imkansızdı. Bu yüzden Usta Tanrı-Kahin, Song Que ve Chen Manyao üçlüsü olanlar karşısında fazlasıyla meraklıydı.

 

Çok geçmeden hışırtı sesleri silindi fakat sis hala yerli yerindeydi. Belli ki Zhao Tianjiao açığa çıkmakta gönülsüzdü. Vakit geçti. Bolca vakit geçti. Ve en sonunda Zhao Tianjiao’nun yıldızlar gibi ışıldayan gözleri sisin içerisinde göründü.

 

“Xiaochun, beni duyabiliyorsun, değil mi?” dedi sesi titreşerek. “Gözlemlerime göre Küçük Kardeş Yueshan her gün bu saatlerde kamarasından çıkıyor. Bu yüzden bana söylediğin şeyi yapacağım. Dışarı çıkıp yürüyecek ve… beni gördüğünden emin olacağım.” Zhao Tianjiao öylesine gergindi ki daha yüksek bir yetişimle bile bu gerginliğini kontrol etmesi mümkün olamazdı. Bu gerginliğin yanı sıra bir de heyecan taşıyordu.

 

Bir süre sonra Zhao Tianjiao’nun gözleri kısıldı, sis dağılmaya başladı ve genç adam kapıya yöneldi.

 

Kapı açılana dek sis dağılmış ve sonucunda… Usta Tanrı-Kahin, Song Que ve Chen Manyao’’nun gözlerini çay tabağı kadar irileştirecek bir manzara gözler önüne serilmişti.

 

Zhao Tianjiao pespembe kıyafetler içerisindeydi, pembe ipek pantolon, pembe şapka, pembe cüppe… Her şeyi pembeydi… Suratı bile pembe görünüyordu, tabii bu muhtemelen utancından kaynaklanıyordu. En kayda değer olansa ellerinde tuttuğu tüylü, pembe yelpazeydi…

 

Zhao Tianjiao’nun o eski halinden eser yoktu. Genellikle soğuk, yaklaşılmaz, üstün bir varlık gibi durur, heykel gibi, sopsoğuk bir surat ifadesi takınırdı!

 

Ama şimdi işveli görünmek ister gibi baştan ayağa pembeydi. Öyle şok edici bir değişim olmuştu ki bu fikrin sahibi olan Bai Xiaochun bile yıldırım çarpmışa dönmüştü.

 

Tüm gözlemciler şoklarına dalmışken Zhao Tianjiao dişlerini sıktı ve plana uyarak suratında şuh bir ifadeyle kapıdan çıktı. Yavaş yavaş yelpazesini sallıyor, gözlerini kısıyordu, hatta dişlerinin arasına pembe bir çiçek sokup ısırma noktasına bile gelmişti… Chen Yueshan’ın kamarasına doğru giderken kadınlara özgürlük sağlamaya çalışan önemli bir memur resmi çiziyordu.

 

“B-bu… gerçekten Büyük Kardeş Zhao mu?” Usta Tanrı-Kahin bu şekilde kekelerken Song Que de en az onun kadar sarsılmış, Chen Manyao’nun gözleri şaşkınlıkla irileşmişti.

 

İşte o saniyede Chen Yueshan’ın kamara kapısı açıldı ve kız gözler önüne serildi. Yeşil cüppesiyle dimdik duruyordu, yeni banyo yaptığı aşikardı. Boynundaki su damlalarıyla bir zambak kadar güzeldi. Ona dünyanın en güzel kadını demek doğru olmasa da kesinlikle her erkeğin dikkatini çekecek tipte biriydi.

 

Güverteye çıkıp deniz esintisinin tadını çıkarmaya niyetliydi fakat kapıyı açar açmaz gözleri Zhao Tianjiao’ya takılmıştı.

 

O anda o gözler tamamen yuvarlak olacak derecede irileşti. Ağzı açık kalan kız kapıyı açık tutmayı unutmuştu. Zhao Tianjiao ise söyleyecek bir şey düşünemeyecek kadar gergindi ve daha buna fırsat bulamadan Chen Yueshan kendine geldi. Boş bakışlarla kamarasına geri dönerek kapıyı sıkıca kapattı.

 

Kapının çarpılışı Zhao Tianjiao’yu bir anlığına serseme döndürmüş, ağzındaki çiçeğin düşmesine yol açmıştı. Ardından aceleyle kendi kamarasına dönerek bakır aynasını çıkarttı.

 

“Ee, nasıl gitti Xiaochun?” dedi. “Bana… bana birazcık kötü gitmiş gibi geldi…” Mahzun Zhao Tianjiao şu anda hiç de tarikatın En Büyük Kardeşi gibi görünmüyordu, daha ziyade kafası karışık bir ergen gibiydi.

 

Ciddi bir şekilde, “Dik dur Büyük Kardeş Zhao!” diyen Bai Xiaochun sözlerini ayna aracılığıyla Zhao Tianjiao’ya iletti. “Ölümlü kalbini ferah tutman konusunda söylediklerimi unuttun mu? Az önce olan biten her şeyi gördüm. Büyük Kardeş Yueshan’ın tepkisi tamamen normaldi. Hiç endişelenme. Planladığımız gibi devam etmek zorundayız.”

 

Bai Xiaochun özgüvenli durmak için kendisini zorluyordu ama Zhao Tianjiao bunu fark etmiş gibi değildi. Bai Xiaochun’un sözlerini işittikten sonra kendisini toparlayıp derin bir nefes alarak ciddiyetle başını salladı.

 

“Ne dersen yapacağım!”

 

“Güven bana,” dedi Bai Xiaochun göğsünü tokatlayarak, “az önce olanlarda hiçbir sorun yok.”

 

Doğrusu olanlar konusunda kendisini biraz suçlu hissetmiş fakat cesaretlendirici durmak için elinden geleni yapmıştı. Dişlerini sıkarak Büyük Kardeş Zhao’nun güzeller güzeli Chen Yueshan’ın kalbini kazanmasını sağlamak konusunda iyice kararlı bir hal aldı.

 

Ertesi sabah şafakta…

 

Zhao Tianjiao odasında dört dönüyor, cesaretini toplamaya çalışıyordu. Hazır olduğunda kollarını sıvayarak sisini çağırdı. Kapıyı açıp sisi dağıttığındaysa üzerinde bambaşka bir kıyafet seti vardı…

 

#Bu bölümü çevirirken çok güldüm yaa... Birkaç bölüm önce üç kıdemlinin kellesini alıp güverteye salan adam şimdi pespembe giyinmiş, ağzına çiçeğini sokmuş tüylü yelpazesini sallayarak geziyor 
Gerçekten buna ikna olduğuna göre kızı bayağı seviyor olmalı. İnşallah bu korkunç plan bir şekilde başarıya ulaşır. Hadi okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44253 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr