Bölüm 449 : Demek Öyle Birisin...

avatar
4410 18

A Will Eternal - Bölüm 449 : Demek Öyle Birisin...


Çevirmen :  Clumsy 

 

Gözlemciler tahminde bulunurken Song Que ve Usta Tanrı-Kahin şok içerisinde bakıyor, ikisi de Zhao Tianjiao ve Bai Xiaochun’un ne hakkında konuştuğuyla ilgili en ufak bir tahminde bulunamıyordu. Chen Manyao bile meraklanmış görünüyordu.

 

Gongsun Wan’er ise içlerinde hafif bir gülümseme takınmış olan tek kişiydi.

 

Bu esnada geminin burnundaki Bai Xiaochun şokun etkisini üzerinden yeni yeni atmıştı. Suratında son derece tuhaf bir ifadeyle Zhao Tianjiao’ya bakıyor, onun Ruhun Başlangıç Aşaması uzmanlarını katleden engin yetişimli, 1 numaralı superstar oluşunu aklı almıyordu.

 

“Hmmm, işte bu arkadaş olmam gereken bir tip.” diye düşündü. “Bu sayede Yaban Arazilerde bana takılan olursa arkamı kollayacak biri olur. Muhtemelen böyle bir arkadaşım varken işler daha sorunsuz ilerler.” Zihninde bu düşüncelerle gülümseyerek yakın bir arkadaşıymış gibi Zhao Tianjiao’nun omzunu kavradı. Ve bahar rüzgarı gibi bir sesle lafa girdi: “En Büyük Kardeş…”

 

Zhao Tianjiao kendisine dokunulmasına alışkın değildi ve gerilemek üzereydi fakat Bai Xiaochun’un ses tonunu işitip içtenliğini anlayınca omzunu tutmaya devam etmesine izin verdi.

 

“Bu konuda bana güvenmen lazım En Büyük Kardeş. Benimle gördüğün kızlar sadece iki taneydi, değil mi? Ehh, Nehre Meydan Okuyan Tarikattayken on binlerce kızdan aşk mektubu almıştım!” diyen Bai Xiaochun iç çekti ve kendisiyle gurur duyuyor gibi görünmemeye çalıştı.

 

Bai Xiaochun’un abarttığını düşünen Zhao Tianjiao ise kaşlarını çattı.

 

Tabii ki ikilinin surat ifadeleri gözlemcilerin aralarındaki tartışmaları iyice alevlendirmişti. Bilhassa Bai Xiaochun’un Zhao Tianjiao’nun omzunu sıvazlaması ve onun da geri çekilmemesi herkesin suratlarına şaşkın ifadeler yerleştirmişti.

 

Bu kişiler için Zhao Tianjiao en üst noktadaydı ve tam bir kibir, soğukluk sembolüydü. Kimsenin yaklaşmaya dahi tenezzül edemediği tipte biriydi. Bu yüzden bu ani tavır değişimini görmek şok edici olmuştu.

 

Bu esnada geminin burnundaki Zhao Tianjiao Bai Xiaochun’a hayal kırıklığı içerisinde bakarak kaşlarını çatmaktaydı. Hatta arkasını dönüp ayrılmayı düşünmeye başlamıştı.

 

“Hey! Bana inanmıyor musun? İyi, şuna bak bakalım!” Bai Xiaochun insanların kendisine inanmamasından nefret ederdi, bu yüzden çabucak çantasına vurarak havayı yağmur gibi yağan aşk mektuplarıyla doldurdu.

 

Öyle çoklardı ki güvertede ufak bir dağ oluşturmaları hiç vakit almamıştı. Zhao Tianjiao’nun soluğu kesilmiş, gözlerine inanamamıştı. Birkaç mektubu açıp okurkense şaşkınlık ifadesi iyice kuvvetlendi. Mektupların farklı kişiler tarafından yazıldığı ve sahte olmadığı aşikardı. Hatta aralarında mektup sahiplerinin güzel resimlerini taşıyan yeşim kağıtlar bile bulunuyordu…

 

“B-bu… bu…”

 

Zhao Tianjiao kesik kesik nefes almaya başlamış, kalbi şok dalgalarıyla tir tir titremişti. Başını yavaşça kaldırıp Bai Xiaochun’a bakarken takındığı ifade, karşısında bir deva varmış gibiydi.

 

Kollarını gururla sıvayan Bai Xiaochun çenesini kaldırarak şöyle dedi: “Gördün mü? Şimdi bana inanıyor musun? Ve bu koleksiyonumun yalnızca bir kısmı. Çantamda daha fazlası var. Parmağımı tek şaklatışımla Ben, Bai Xiaochun, Nehre Meydan Okuyan Tarikattaki sayısız kızın kalbini çaldım!”

 

Sergilenen tuhaf manzara gözlemcilerin kalplerini de zihinlerini de şaşkınlık ve spekülasyonlarla doldurmuştu. Hiç kimse konuşulanları işitemiyor, ilahi hisler fayda etmiyordu, dolayısıyla ellerinden gelen tek şey olanları izlemekti.

 

Bai Xiaochun’un çantasından dökülen mektup yığınını görmek herkesin nefesini kesmişti. Başta mektupları pek özel bir şey olarak görmemişlerdi fakat çok geçmeden kalp şeklinde katlandıklarını görenlerin sayısı artmıştı.

 

“O şeyler de ne? Cennetler? En Büyük Kardeş onların bir kısmını inceleyip okuyor! Neden onlar aşk mektubuymuş gibi geliyor?”

 

“Yok artık! Hayatında hiç o kadar aşk mektubu gördün mü? 10,000i aşkın olmalı! Aşk mektubu olmadıkları ortada! Hem En Büyük Kardeşin suratına baksanıza. Gizemli bir sırra falan dahil olduğu aşikar, haksız mıyım?”

 

“Bu Bai Xiaochun giderek daha da muammalı olmayı nasıl başarıyor?!?!”

 

Tabii ki Chen Manyao mektupları görür görmez tanımış ve gülse mi ağlasa mı bilemeyerek bir ‘pshaw’ sesi çıkartmıştı.

 

Bu sırada insanlara kendilerini analiz edecek kadar yakından bakma fırsatı tanımayan Zhao Tianjiao derin bir nefes aldıktan sonra elini salladı, ses bariyerini ansızın bulanıklaştırdı ve görülmelerini de imkansız kıldı.  

 

Tamamen ciddi ve samimi bir ifadeyle kollarını kavuşturarak Bai Xiaochun’un önünde saygıyla eğildi.

 

“Küçük Kardeş Bai, senin kadar genç birinin böyle acayip bir yeteneğe sahip olduğuna neredeyse inanamayacaktım. Acaba bana da bir iki ders vermeye razı olur musun?”

 

Bai Xiaochun Zhao Tianjiao’nun bu ciddiyetle böyle sözler sarf edişi karşısında bir kez daha afallamıştı.

 

“Böyle şeyler mi öğrenmek istiyorsun?” dedi kafası karışık şekilde.

 

Gözleri ciddiyetle ışıldayan Zhao Tianjiao derin bir nefes alarak bir kez daha eğildi. “Küçük Kardeş Bai, lütfen beni eğit. Mutlu bir hayat yaşamak istiyorum ve bana bu nezaketi gösterirsen bunu ömrüm boyunca unutmayacağım!!”

 

Bai Xiaochun gözlerini birkaç kez kırpıştırdıktan sonra en nihayetinde olup bitenleri anlamıştı. Zhao Tianjiao dışarıdan soğuk ve mesafeli görünse de gizliden gizliye tutkulu ve romantik bir tipti. Xiaochun bir an sonra içten bir kahkaha patlattı.

 

“Hey, biz kardeşiz, haksız mıyım? Ne demek bir iki şey öğretir miyim? Bir zaman ayarlayalım, sana bildiğim her şeyi öğretirim. Hangi kızdan hoşlandığını söylemen yeterli. Aşk Azizi Bai Xiaochun’un halledemeyeceği hiçbir şey olamaz!” Bu sözleri pekiştirmek için göğsüne de bir şaplak attı.

 

Zhao Tianjiao rahat bir nefes aldı. Ve zaman belirleyip bir miktar daha konuştuktan sonra iyice eğilip vedasını ederek mührü kaldırdı, ciddi bir ifadeyle ortamı terk etti.

 

Bai Xiaochun da tüm aşk mektuplarını kaldırdıktan sonra gururlu bir şekilde kasıla kasıla Dao koruyucularının yanına döndü. Usta Tanrı-Kahin son derece meraklı görünüyordu, Song Que’nin de ilgilenmiyormuş gibi yapmasına rağmen Bai Xiaochun’a kulak kesildiği ortadaydı.

 

Usta Tanrı-Kahin bir an bekledikten sonra şunu sormadan edemedi: “İkincil Başpapaz, Zhao Tianjiao ile ne konuşuyordunuz?”

 

“Söyleyemem.” diyen Bai Xiaochun başını son derece muammalı bir şekilde salladı. “Büyük Kardeş Zhao’nun hayatındaki en önemli meseleyi konuştuk. Böyle bir bilgiyi size nasıl rahatlıkla verebilirim ki?” Ardından kollarını arkasında kavuşturdu ve gururlu bir şekilde kamarasına yöneldi.

 

Tabii ki bu gizlilik Usta Tanrı-Kahin ve manzaraya tanık olan diğer herkesin merakını iyice arttırmıştı. Hatta çoğu kişi gizli gizli bilgi toplamaya çalışmış ama hiçbir sonuç alınamamıştı.

 

Üç gün geçmiş ve Bai Xiaochun bu süreçte kamarasından hiç ayrılmamış, sabırlı bir şekilde Zhao Tianjiao’nun gelip kendisine danışmasını beklemişti.

 

Bunu gören Usta Tanrı-Kahin birkaç defa durumu sorgulamadan edememiş ama her defasında cevapsız kalmış, en sonunda iç çeken Bai Xiaochun’dan şu cevabı alabilmişti: “Birini bekliyorum.”

 

“Zhao Tianjiao mu?” diye yanıtladı şaşıran Usta Tanrı-Kahin. Bu esnada Song Que bile kulak kabartmıştı.

 

“Evet.” dedi Bai Xiaochun sakince. “Gerçek şu ki koca gemide ona yardım edebilecek tek kişi benim, Bai Xiaochun.” Bu sözlerin ardından hiç olmadığı kadar özgüvenli bir şekilde gözlerini kapattı.

 

Usta Tanrı-Kahin ve Song Que birbirine sorgulayıcı bakışlar attı. Fakat tahminleri kar etmiyordu. En sonunda üçüncü günün şafağı çökerken kamaranın dışından Zhao Tianjiao’nun sesi işitildi.

 

“Küçük Kardeş Bai içeride mi?”

 

Usta Tanrı-Kahin ve Song Que Bai Xiaochun’a bakarken Xiaochun’un gözleri yavaşça açıldı.

 

“Que’er, acele et de kapıyı aç. Manyao, bize biraz müsaade et lütfen.”

 

Chen Manyao hafifçe homurdandı. Durum hakkında kendince tahminleri olsa da odasına geçip kapıyı kapatmaktan başka şansı yoktu. Song Que’nin bakışları da dikleşmişti fakat bir misafirleri olduğu için dişlerini sıkıp durumu kabullenerek kapıyı açmaya gitti.

 

Kapı açılır açılmaz gözler önüne serilen Zhao Tianjiao ciddi ifadesi ve ardındaki iki takipçiyle içeriye girdi.

 

Takipçilerinin surat ifadeleri gergindi; bu ikili Bai Xiaochun’un tıbbi malzeme arayışında ziyaret ettiği İblis Katledenler Salonu üyelerindendi. Zamanında ikisi de Bai Xiaochun’a kasten zorluk çıkartmıştı. Biri astronomik bir fiyat istemiş, biri de inzivadaymış gibi yapmıştı.

 

Bai Xiaochun’un ansızın sıra dışı bir şekilde gökkuşağının mor kısmına yükselip tüm tarikatı sarsacağını nereden bilebilirlerdi ki? Tabii ki buna rağmen Zhao Tianjiao’nun takipçileri oldukları için Bai Xiaochun’un kendilerinden intikam alacağını düşünmemişlerdi.

 

Ama şimdi Zhao Tianjiao ve Bai Xiaochun’un bir şekilde çok yakın olduğunu öğrenerek şaşkına dönmüşlerdi. Zhao Tianjiao’nun takındığı son derece ciddi ifade ve takındığı resmiyetse daha da şok ediciydi.

 

İki takipçi de bir hayli sarsılmadan edememişti.

 

İçeri adımını atan Zhao Tianjiao derin bir nefes alıp Usta Tanrı-Kahin ve Song Que’nin orada olduğu gerçeğini hiçe sayarak kollarını kavuşturdu, iyice eğildi. “Küçük Kardeş Bai, umarım oldum olası Küçük Kardeş Yueshan’a aşık olduğumu söylediğim için bana gülmezsin. Bu konuda sana gücüm yettiğince ne istersen veririm. Bir deva yaratığı ruhu bile olabilir!”

 

#Aşk Azizi Bai Xiaochun  Gerçekten akıl alır gibi değil... 
Dalga geçeceğim ama sahiden de uğruna savaşan kızlar var, o yüzden bir şey diyemiyorum. Yine de kendince bir şeyler başarsa da bunu başka birine nasıl aktaracak, orası merak konusu. Bir de 'ne istersen veririm' teklifinin cevabını da merak ediyorum. Öyleyse okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr