Bölüm 448 : Küçük Kardeş Bai, Biraz Konuşabilir Miyiz?

avatar
4452 17

A Will Eternal - Bölüm 448 : Küçük Kardeş Bai, Biraz Konuşabilir Miyiz?


Çevirmen : Clumsy 

 

Bai Xiaochun ölüm sebebinin yüz yıllık balık olup olmayacağını sorgulamaya uzunca bir vakit ayırdı. Fakat odasında kilitli kalarak bir çözüm bulamayacağını bildiği için eninde sonunda bu meseleyi daha detaylı tartışmak için Dao koruyucularını çağırdı.  

 

Dao koruyucuları son günlerde tamamıyla yetişime odaklanamayacak kadar tedirgindi. Fakat Bai Xiaochun’un yeni balık teorisini işitince hepsi sakinleşmeye başlamıştı.

 

Xiaochun yarım ayı aşkın inzivasından sonra kamarasından çıkarak ana güverteye yöneldi. Ve orada aynı şekilde can sıkıntısını rahatlatmak için güverteye çıkmış olan Gongsun Wan’er’e rastladı. Bai Xiaochun ve Dao koruyucularını gören kız da gülümseyerek ekibe katıldı.

 

Güvertedeki yetişimcilerin bir kısmı bir başlarına dursa da çoğunluğu ikili üçlü gruplara ayrılmıştı.

 

Haliyle en kalabalık grup Bai Xiaochun’un grubuydu. Song Que her zamanki öldürücü aurasıyla tamamen yaklaşılmaz bir şekilde en arkada yürüyor, Usta Tanrı-Kahin şahsi asistanı gibi yanında yürüyordu. Bir de Xiaochun'un bir yanındaki güzellik abidesi Gongsun Wan’er’le diğer yanındaki göz kamaştırıcı kız Chen Manyao vardı. Hep birlikte izlenilesi bir manzara sunuyorlardı.

 

Alandaki pek çok kişi Bai Xiaochun’u izliyordu ve bir kısmı soğuk ifadeler takınmış olsa da çoğunluk kıskanç görünüyordu.

 

Bai Xiaochun içine derince bir deniz havası çekerek önce göğe, sonra da altın denize baktı. Kalbine çöken ağırlık yavaşça azalıyordu.

 

“Ai,” diye iç çekti. “Mükemmel yolculuğumuzun bu kadar kötüye gittiğine inanamıyorum.” Kalabalığa bakarken pek çok kişinin kendisine bakmakta olduğunu fark etti. Etrafına döndüğündeyse Gongsun Wan’er’in de Chen Manyao’nun da yanı başında kendisine gülümsediklerini gördü. İki farklı gülümseme ve iki farklı surat ifadesi söz konusu olsa da ikisi de çok güzeldi. Xiaochun’un morali ansızın daha da düzelmişti.

 

An itibariyle yeni bir hobi keşfetmişti. Takip eden günleri güvertede yürüyüşe çıkıp Chen Manyao ve Gongsun Wan’er’le sohbet ederek geçirmeye başladı. Kızlar ona gülümsedikçe etraftaki yetişimciler kıskanç bakışlar atıyordu.

 

Aldığı bakışlar arttıkça yeni hobisine daha bir bağlanıyor, aynı zamanda Gongsun Wan’er’le aralarındaki mesafe de kapanıyordu.

 

“Gongsun Wan’er sahiden de gülümseyince tatlı oluyor.” diye düşünüyor, kalabalığa gururlu bakışlar atıyordu. Bu esnada Zhao Tianjiao’nun biraz ileriden attığı heykel soğukluğundaki bakışlarını fark etti.

 

Son günlerde Zhao Tianjiao da Chen Yueshan da birkaç kez gözüne takılmıştı. İkisi de ilk 3 süperstar arasında ve oldukça yüksek statülüydü. Onlar insanlardan herhangi bir uğraş olmaksızın kıskanç bakışlar alan kişilerdi.

 

Zhao Tianjiao ne zaman yürüse yedi sekiz kişilik bir grup son derece itaatkar şekilde peşine takılırdı. Bai Xiaochun bu kişilerin bir kısmını Gökkuşağının Gök Çeyreğinden tanıyordu, yedi renkli sisli deniz otu almak için yardımını istediği kişilerdi.

 

Xiaochun sesini alçaltıp eğilerek şöyle dedi: “Hey Usta Homurdananhomurtu, sence tüm süperstarlar niye böyle soğuk görünümlü? Zhao Tianjiao herkesten üstünmüş gibi görünüyor, Chen Yueshan ve Tanrıtanımaz da öyle. Başkalarıyla kırk yılda bir takılıyor ve vakitlerinin çoğunu inzivada geçiriyorlar.”

 

Usta Tanrı-Kahin anlık bir tereddüt sonrasında karşılık verdi: “Şey, umm… belki de herkes onlardan bunu bekliyor diye böyle davranıyorlardır.”

 

Bai Xiaochun bu olasılığı değerlendirirken kafasını çevirdiği Zhao Tianjiao’nun da kendisine bakmakta olduğunu fark etti.

 

Ansızın bakışları buluştu.

 

Zhao Tianjiao’nun ifadesi sert olsa da gözlerinde Bai Xiaochun’un acılı diyebileceği yoğun bir şey mevcuttu. Tabii ki Bai Xiaochun ölümden korksa da sırf biri kendisine baktı diye eğilip bükülecek tipte biri değildi. Zhao Tianjiao’nun bakışlarındaki yoğunluğu fark ettiğinde kendi gözleri de ışıldamış ve o bakışlara karşılık vermeye başlamıştı.

 

Bakışlarının buluşuşu bir ses yaratmamış olsa da ikisinin zihinlerinde de yoğun dalgalanmalar doğmuştu. İfadesi titreşen Bai Xiaochun yürümeyi kesti. Fakat Bai Xiaochun’un aksine Zhao Tianjiao yürümeyi kesmedi. Bunun yerine… Bai Xiaochun’un istikametine yöneldi.

 

Zhao Tianjiao süperstarların birincisiydi ve nereye giderse gitsin ilgi odağı olurdu. Haliyle insanlar onun Bai Xiaochun’a yürüdüğünü fark edince herkesin dikkati çekilmişti.

 

Bilhassa yedi sekiz takipçisiyle kuşatılmış oluşu iyice haşmetli bir görünüm sağlamıştı.

 

Bu sırada Song Que’nin ifadesi son derece ciddileşti, Usta Tanrı-Kahinse içten içe şaşkın bir şekilde ah etse de çabucak Song Que’ninkine benzer bir ifade takındı. Chen Manyao bile şaşkın görünüyordu. Grupta ifadesi hiç değişmeyen, ne olacağını merak eden tek kişi Gongsun Wan’er’di.

 

Zhao Tianjiao ilerledikçe ana güverteye bir sessizlik çökmüş, herkes onun yavaşça yürüyüp en sonunda Bai Xiaochun’un önünde duruşunu izlemişti.

 

İfadesi buz soğukluğundaydı ve altındaki her şeye tepeden bakan bir dağ kadar güçlü görünüyordu, ışıldayan, kınından çıkmış bir kılıçtan farksızdı. Baştan aşağı süzdüğü Bai Xiaochun ise gözlerini kırpıştırıyor, tam olarak neler döndüğünü merak ediyordu. Sonuçta Zhao Tianjiao ile birbirlerini yalnızca birkaç defa görmüş ve daha önce aralarında hiçbir sohbet geçmemişti.

 

Bir süre sonra, “Büyük Kardeş Zhao?” demeden edemedi.

 

Bu sözlerin Bai Xiaochun’un ağzından çıkışının hemen ardından Zhao Tianjiao da soğuk bir sesle yanıtladı: “Küçük Kardeş Bai, biraz konuşabilir miyiz?”

 

Zhao Tianjiao aurasını salmıyor olsa da statüsü ve savaştaki başarılarından ötürü herkesi korkudan ürperten bir şahsiyetti.

 

“Ha?” diye yanıtlayan Bai Xiaochun birazcık şaşırmıştı. Fakat bir müddet düşündükten sonra başıyla onay verdi. Doğrusu korkmamış, sadece Zhao Tianjiao gibi bir süperstarın kendisiyle ne konuşacağını merak etmişti.

 

Zhao Tianjiao her zamanki soğuk suratıyla geminin burnuna yöneldi. O yaklaştıkça burunda bulunan yetişimciler de ona yer açmak için gerilemeye başladı.

 

İyice meraklanan Bai Xiaochun da peşine takıldı. Tabii ki yol boyunca tedbiri elden bırakmamıştı; Zhao Tianjiao’nun kötü bir niyeti olduğunu sanmıyordu ama yine de her şeye hazırlıklıydı.

 

Çok geçmeden geminin burnunda yalnızca Bai Xiaochun ve Zhao Tianjiao kaldı. Bu noktada Zhao Tianjiao sağ elini sallayıp ışıktan bir kalkan yaratarak dışarıyla irtibatlarını kesti. Bunun defansif bir kalkandan ziyade ses ve ilahi hisleri engelleyen bir şey olduğu ortadaydı. Artık herhangi biri kendilerini duymadan gönüllerince konuşabileceklerdi.

 

Bai Xiaochun merakı iyice kabararak beklenti içerisinde Zhao Tianjiao’ya bakıyor, ne söyleyeceğini duymayı bekliyordu.

 

Zhao Tianjiao ise bir müddet sessizce Bai Xiaochun’a bakmıştı, ifadesi son derece ciddiydi, önemli bir meseleyle boğuşuyor gibiydi. Artık Bai Xiaochun’un merakı tavan yapmıştı, ana güvertedekilerse yaşanan sahneyi farklı surat ifadeleriyle izlemekteydi.

 

“Acaba En Büyük Kardeş Bai Xiaochun’la ne konuşacak?”

 

“Garip bir şeyler dönüyor… acaba Ji Fang’ın ölümüyle bir ilgisi olabilir mi?”

 

“Şimdi düşündüm de Ji Fang ölmeden önce Bai Xiaochun’la aralarında bir terslik olmuştu…”

 

İzleyicilerin kalpleri türlü türlü spekülasyonlarla dolmuştu.

 

Bai Xiaochun da kendince bir tahmin yürütmeye çalışıyordu, işte o sırada Zhao Tianjiao derin bir nefes alarak lafa girdi: “Küçük Kardeş Bai...”

 

Bai Xiaochun iyice öne eğildi.

 

Son derece ciddi görünen Zhao Tianjiao ise devam etti: “Küçük Kardeş Bai, o… o takıldığın iki kız bayağı güzelmiş…”

 

“Ha?” diyen Bai Xiaochun sersemlemişti. Zhao Tianjiao’nun suratındaki ciddi bakışı görünce yanlış mı duydum acaba diye düşünmeden edememişti.

 

“Umm... dinle, beni yanlış anlama, Küçük Kardeş. Onlara yönelik bir hissim yok… Sadece onların kalbini nasıl kazandığını öğrenmek istedim. Birkaç gündür seni izliyorum ve öyle iki fıstığı seninle takılmaya nasıl ikna ettiğini anlamak istedim.” Zhao Tianjiao’nun soğuk suratına ciddi bir ifade yerleşmişti. Uzun, gururlu, kınından çıkarılmış keskin bir bıçak gibiyken ağzından çıkan bu sözler Bai Xiaochun’un gözlerini çay tabağına çevirmişti.

 

İki kulağıyla işitmemiş olsa Zhao Tianjiao’nun şu ifadesiyle bu sözleri söyleyeceğini hayatta tahmin edemezdi. Tamamıyla beklenmedikti…

 

Bai Xiaochun kafası karışık bir şekilde alnını kaşıdı ve hiç düşünmeden cevap verdi: “Esas onlar benimle takılmak istiyor. İstesem de onlardan kurtulamıyorum…”

 

Bunu işiten Zhao Tianjiao’nun ifadesi iyice ciddileşti, hatta kaşları çatıldı. Statüsü ve inanılmaz savaş gücü değerlendirilince bu kaş çatış görenlere fırtınanın yaklaştığı mesajını verebilirdi.  

 

Tabii ki hiç kimse ikilinin ne hakkında konuştuğunu işitemiyor, yalnızca surat ifadelerini görebiliyordu. Başlangıçta Bai Xiaochun’un şaşkınlığını görüp neye bu tepkiyi verebileceği hakkında tahminlerde bulunmuşlardı.

 

“Büyük bir şey yaşanıyor! Baksanıza millet! Bai Xiaochun kafasını sallıyor. Şimdi de bir şeyler açıklıyor!”

 

“Gerçekten tuhaf. En Büyük Kardeşin ifadesine baksanıza. Daha da ciddileşti. Sanki…  Bai Xiaochun’un söylediği şeye inanamıyormuş gibi!”

 

#Hahahhah! Süperstarların bir numarası, Ruhun Başlangıcındaki adamların kellelerini alan gururlu kahraman gelip bu kızları nasıl tavladın diyor... Gerçekten hiç beklenmedik bir sohbet konusu oldu. Bizimkinin böbürlenişi de harika değil mi 
Bu sohbetin nasıl ilerleyeceğini çok merak ediyorum ve hemen ilerliyorum, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44353 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr