Bölüm 381 : Seçenekleri Tükendi

avatar
4482 18

A Will Eternal - Bölüm 381 : Seçenekleri Tükendi


Çevirmen : Clumsy

 

Usta Tanrı-Kahin dişlerini anlık bir tereddütle sıktıktan sonra devam etti: “İkincil başpapaz… İkincil başpapaz, ben de gidiyorum. Eğer hepimiz burada yapışıp kalırsak açlık problemini asla çözemeyiz. Bak, neden sen de--”

 

Herkesin kendi yoluna gitmeyi planladığını fark eden Bai Xiaochun çabucak ayağa fırladı.

 

“Gitmeyin, millet! Siz benim Dao Koruyucularımsınız! Sizi buraya ben getirdim! Hepiniz giderseniz ben ne yaparım?” Esas korkutucu olan tarikatın verdiği ruh taşlarının hemen hemen tükenmiş olduğu farkındalığıydı. Herkesin gidişiyse en can acıtıcı taraf olmuştu.

 

“Buraya benimle geldiniz! Bana göz kulak olmanız gerekiyordu…” Tüm protestosuna rağmen Song Que homurdanmakla yetinmiş ve arkasını dönüp gitmişti. Planı bazı görevlere katılıp kendisine bakmak için ihtiyaç duyduğu kaynakları kazanmaktı.

 

“Que’er…” Bai Xiaochun arkasından seslendi. Lakin Song Que omzunun ardından bakmaya bile tenezzül etmedi. Bu sırada Usta Tanrı-Kahin de gitmeye hazırlanmış ama kolu Bai Xiaochun tarafından kavranmıştı.

 

“Usta Tanrı-Kahin,” dedi Xiaochun yürek parçalayıcı bir şekilde, “artık sana Usta Homurdananhomurtu demeyeceğim, tamam mı? Gitme…”

 

“İkincil başpapaz, başka şansım yok. Buraya gelmeden önce hiçbirimiz Yıldızlı Gök Dao Polarite Tarikatında yaşamanın bu kadar zor olacağından haberdar değildik. Sanırım yiyecek bir şeyler bulmak için biraz kehanet gerçekleştirmeye başlayacağım…” Sözcüklerini ustaca seçmiş olsa da içten içe öfkeliydi ve Nehre Meydan Okuyan Tarikatı ne kadar özlediğini düşünmeden edemiyordu. Silkinip Bai Xiaochun’un kavrayışından kurtulduğundaysa ruh meskeninden ayrılarak gözden kayboldu.

 

“Size inanamıyorum!” dedi Bai Xiaochun öfkeyle. Ona kalırsa Song Que ve Usta Tanrı-Kahin tamamen mantıksız davranıyordu. Önceleri gitmiş olmalarına tahammül edebilirdi ama onu terk etmek için ruh taşlarının bitmesini beklemişlerdi.

 

Bai Xiaochun burnundan solumakla meşgulken Chen Manyao iç çekerek ayaklandı ve Bai Xiaochun’a bakarak şöyle dedi: “Tüm bilgileri almamak benim hatamdı. İkincil başpapaz, gidip bazı dostlarımı arayacağım. Kader izin verirse gökkuşağı alanında tekrar görüşürüz.”

 

Ardından Bai Xiaochun’a yanıt verme şansı bile tanımayarak meskenden uçarcasına uzaklaştı.

 

Chen Manyao’nun ani ayrılışı Bai Xiaochun’u deliliğin eşiğine itmişti. Sonuçta kız gruba katılmayı kendisi istemiş ama şimdi de onu yarı yolda bırakıp gitmişti. Neyse ki Xu Baocai ve Büyük Şişman Zhang’ın yanında kalışıyla avunabilirdi.

 

“Hmph! İyi, gitmek istiyorlarsa bırakalım gitsinler. En azından En Büyük Kardeş ve Küçük Hazinede biraz sadakat var!” Onlara bakıp göğsünü tokatlayarak devam etti: “Bakın, siz ikiniz hiç endişelenmeyin, ben--”

 

Fakat Xu Baocai bu noktada sarsakça ayaklandı. “İkincil başpapaz, ben--”

 

“Hey ne yapıyorsun? Otur aşağı!” Kalbi küt küt atan Bai Xiaochun tam Xu Baocai’nin yolunu bedenen kesmeye hazırlanırken gencin gözlerindeki kararlılığı ve yaşları fark etti.

 

“İkincil başpapaz,” diye yalvardı, “bırak gideyim, lütfen. Ben... Ben açlıktan ölmek istemiyorum! Bana bir bak! En zayıfınız benim, şimdiden bir deri bir kemik kaldım! Böyle giderse ilk ölen ben olacağım!

 

“Merhamet et, sana yalvarıyorum! Bırak gideyim!

 

“Lütfen, ikincil başpapaz…” derken bir yandan da Bai Xiaochun’un kolunu çekiştirmeye başlamıştı.

 

Yüzündeki öfke silinen Bai Xiaochun iç çekti. “Peki, herkesin kendi yolunu çizmeye hakkı var. İstiyorsan git!”

 

“Çok teşekkürler, ikincil başpapaz!!” Böylece gözleri minnettarlık dolan Xu Baocai de ruh meskeninden kaçtı.

 

Dışarı çıkar çıkmaz da gözüne uzaklardaki Usta Tanrı-Kahin takıldı ve birbirine bakıp gruplaşan ikili kıs kıs gülerek şehre yöneldi.

 

Kendiyle bir hayli gurur duyan Usta Tanrı-Kahin çantasından bir ruh eti çıkartıp kemirmeye başlayarak şöyle dedi: “Song Que’nin bayağı yüksek emelleri var ve pek uysal değil. Eminim gerçekten kötü bir durumda olduğunu sanmıştır. Ama biz farklıyız. En sonunda şeytanın pençesinden kurtulduk!”

 

Xu Baocai de anlık bir tereddüt sonrasında benzer bir et çıkartıp ısırarak karşılık verdi: “Bunun iyi bir fikir olduğundan emin misin? Sonuçta teknik olarak hala onun Dao Koruyucusuyuz.”

 

Belli ki bu ikili sağlam bir kaynak biriktirmişti. Neticede son günlerde yedikleri tüm yemek Bai Xiaochun tarafından tahsis edilmişti.

 

Usta Tanrı-Kahin bir anlığına tereddüt etti ve ardından biraz düşünerek şöyle dedi: “Bu konuda yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Orada kalmaya devam etseydik ikincil başpapazın işleri idare ediş şekli yüzünden eninde sonunda yine acıkacaktık. Endişelenme, önce kendimizle ilgilenelim, gökkuşağı alanına geçince onunla tekrar buluşuruz.”

 

Planları hakkında biraz daha konuşan ikili böylece şehre ilerleyerek kendilerine kalacak bir yer buldu.

 

Bu noktada ruh meskeninde kalanlar Bai Xiaochun ve Büyük Şişman Zhang’tan ibaretti. Büyük Şişman Zhang öfke dolu bir şekilde dikilen Bai Xiaochun’a bakıp iç çektikten sonra gözlerini kapatıp meditasyona başladı.

 

Bai Xiaochun ise öfkesine rağmen yapacak bir şeye sahip değildi. Hiç değilse Büyük Şişman Zhang yanındaydı. Fakat bir gün sonra o bile daha fazla dayanamayacak raddeye geldi ve Bai Xiaochun’a doğru ilerleyerek lafa girdi: “Dokuzuncu Şişman…”

 

Bai Xiaochun anında gerilmeye başlamıştı. “En Büyük Abi, sen de mi--”

 

“Dokuzuncu Şişman, En Büyük Abin seninle ilgilenmek istemiyor değil. Ama böyle devam edersek öleceğim. Gidip insanlar için ruh güçlendirme yapacağım. Merak etme Dokuzuncu Şişman, biraz para biriktirince geri dönüp seninle ilgileneceğim!” Büyük Şişman Zhang’ın kararını verdiği belliydi ve Bai Xiaochun da bu kararı değiştirmek adına bir şey söylemedi.

 

Böylece Büyük Şişman Zhang Bai Xiaochun’un omzunu sıvazladı, derin bir nefes aldı ve gözlerinde kutsal bir görevi kabullenmişçesine bir parıltıyla meskenden çıkıp gitti…

 

Bai Xiaochun bir başına kalmıştı. Güneş yavaşça ufukta alçalırken hiç olmadığı kadar yalnız bir tavırla kapının dışında dikildi. Ve en sonunda uzunca bir iç çekti.

 

“Gittiler. Hepsi gitti…” Ardından yıkık bir şekilde meskene dönüp artan açlığıyla oturup kaldı.

 

“Ne yapmam lazım? Çok acıktım!” Nihayetinde gece çökmekte olduğu için dışarı çıkıp ruh taşıyla biraz daha ruh besini aldı. Sonra da çeşitli görevlere koşturan kırmızı cüppeli çıraklara baktı.

 

Bazı görevler tehlikeli olsa da Altın Öz yetişimi sayesinde kendisi için bir tehdit doğmazdı. Ama bu görevlerin ödülleri de ufaktı.

 

Hesaplamaları doğrultusunda hayatta kalmak için hemen hemen her gün göreve katılması gerekliydi. Bunun ana sebebiyse yetişim yüksekliği nedeniyle bedenindeki tüketimin daha da fark edilir oluşuydu.

 

Ve tabii ki daha büyük ödüllü görevler daha tehlikeli olanlardı.

 

Bir müddet kafa yorsa da iyi bir fikir bulamamıştı. Sonunda iç çekerek bir başına meskenine döndü. Bu sırada küçük kaplumbağa sonunda uyanmış ve çantadan kafasını çıkartmıştı. Bai Xiaochun’a şüpheli bir şekilde bakıyor, belli ki neden çoktandır uyuduğunu merak ediyordu. Fakat Bai Xiaochun onunla ilgilenecek halde değildi. Görmezden gelindiğini gören kaplumbağanınsa şüpheleri dinmişti, böylece yeniden çantanın içerisinde gözden kayboldu.

 

Birkaç gün daha geçti. Bai Xiaochun ilham almak adına birkaç kez şehre gitmişti. Yetişimini tamamen bastırıyor, hiçbir dalgalanma yaymamaya ve bedenindeki tüketimi azaltmaya dikkat ediyordu.

 

Fakat aklına hangi fikir gelirse gelsin o fikrin başkaları tarafından erdem puanı kazanmak adına halihazırda kullanıldığını fark ediyordu. Onlarla kapışmaya çalışmak anlamsız olacaktı. Görev Ofisinde tarzına uyan eşsiz görevler bulmayı bile denemişti ama onları arayan da fazlasıyla çok kişi vardı.

 

Artık şehirdekilerin neden garip yetişim basamakları taşıdığını ve daima acele ettiğini gayet iyi biliyordu. Üzerlerindeki baskı içgüdü gibi bir şey yaratıyordu. Ruhsal gücün müdahalesi yüzünden de kimin güçlü, kimin güçsüz olduğunu görmek imkansızdı.

 

“Bana görkemli bir Altın Öz yetişimcisinin açlıktan öleceğini söylemeyin sakın!!” diye sızlandı. Artık dayanılmaz bir açlık çekiyordu. Çantasında ruh taşından eser kalmamıştı ve besinleri de tükenmek üzereydi. Yakında ruh bitkilerinden başka yiyecek hiçbir şeyi kalmayacaktı.

 

Tabii ki bolca bitkiye sahipti, çünkü ilaç yapmak için sayısız malzemeyle donatılmıştı. Fakat hepsini satsa bile alacağı erdem puanları da ruh taşları gibi çabucak tükenirdi.

 

“Böyle devam edemem, yoksa öleceğim! Bu Yıldızlı Gök Dao Polarite Tarikatı fazla pislikmiş! Çıraklarına böyle kaba davrandıklarına inanamıyorum! Ben bir Altın Öz uzmanıyım! Ben önemli bir siyasi rehineyim! Açlıktan ölmemi bile umursamıyorlar mı!?!?” Depresif bir şekilde buradan ayrılmayı bile değerlendirdi. Fakat Yıldızlı Gök Dao Polarite Tarikatından ayrılmanın cezası öyle ağır olurdu ki bu fikri çabucak aklından sildi.

 

“Peki, seçeneklerim tükendi. Sanırım bu problemi çözmek için en iyi yeteneğime başvuracağım. Ben… ben ilaç yapacağım!”

 

#Tüm yoldaşları tarafından tek tek terk edilen bir gariban... Hele iki tanesi son derece sinsi bir veda etti, etleri kemire kemire gittiler 
Ve tükenen seçenekleriyle son çare 'ilaç yapmak'... 
Vallahi bu tarikatın başına neler açacak çok merak ediyorum. O zaman buradaki ilk ilaç yapım macerası için okumaya devam arkadaşlar!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44353 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr