Bölüm 348 : Tavşanın Zayıflığı...

avatar
5110 24

A Will Eternal - Bölüm 348 : Tavşanın Zayıflığı...


Çevirmen : Clumsy 

 

Bai Xiaochun hiç olmadığı kadar haksız yere suçlandığını hissediyordu. Hemen Cennet-Daosu Altın Öz gücüne ve hatta Ölmeyen Cennetsel Kral Bedenine başvurdu. İnanılmaz bir hıza erişmiş olsa da tavşandan daha hızlı hale gelememişti. Üstelik tavşan fazlasıyla kurnazdı ve insanın canının en çok hangi noktalardan acıyacağını iyi biliyordu.

 

Ağlamanın eşiğine gelen Xiaochun az önce aldığı üç kıymetli hazineyi kullanmayı düşünmeye başlamıştı. Ama daha buna fırsat bulamadan önce kör edici bir hıza erişen tavşan sonik patlama serileri yaratarak Bai Xiaochun’u defalarca tekmeledi.

 

En acayip kısımsa tavşanın tekmelediği kısmın Xiaochun’un suratı oluşuydu…

 

Bai Xiaochun delirecek gibiydi. Tavşan ona kıymetli hazinelerini kullanma şansı vermiyor, intikamını zorbalıkla alıyordu.

 

“Hepsi için beni suçlayamazsın! Her şeyi tekrar etmeyi seven sensin! S-s-sen… sen tam bir zorbasın!!”

 

Arkasındaki tavşan kükredi: “Ben herkesin söylediklerini tekrar etmek istiyor muyum sanıyorsun? Lanet olsun! Kimse sana bu konuyu açmanı söylemedi! Bu… bu tamamen senin hatan!” Bu sırada Bai Xiaochun’a tekme atmayı sürdürüyordu.

 

“Hepsi senin hatan! Özellikle de son sefer! Yalnızca yarım cümle söylemiş olduğuna inanamıyorum! Senin yüzünden neredeyse kafayı yiyeceğimden haberin var mı!?!?

 

“Beni dinle seni küçük serseri, insanların söylediklerini tekrar etmeye başladığım bir sonraki seferde cümlelerini bitirsen iyi edersin!!” Tavşan öfkelendikçe tekmeleri de daha sert oluyordu.

 

Bai Xiaochun’un her yeri ağrımaya başlamıştı ve öfkeden kudurmak üzereydi.

 

“Beni öldürmeye çalışıyor!” diye bağırdı. “Beni öldürmeye çalışıyor!!

 

“Biri beni kurtarsın! Ben Nehre Meydan Okuyan Tarikatın ikincil başpapazıyım! Nehre Meydan Okuyan Tarikat için kanımı döktüm ben!

 

“Kurtarın beni başpapazlar!!” Fakat ne kadar kuvvetli bağırırsa bağırsın Ruhun Başlangıç Aşaması Daoist ustalarından yanıt gelmiyordu. Çok kötü bir iftiraya uğradığını hissediyordu.

 

“Artık çok abarttın tavşan!!

 

“Ne olmuş sadece yarım cümle kurduysam? Daha fazlasını söylesem ve tekrar etsen zavallı küçük canımdan olabilirdim!

 

“O zaman da yarım cümle söyledim, bir dahakine de yarım cümle söyleyeceğim!

 

“Hatta şimdi de yapacağım… Ben, Bai Xiaochun’dan sonra ne geliyor? Söyle hadi! Acele et, dökül! Ben, Bai Xiaochun’dan sonra ne geliyor?!?!”

 

Bu sözlerin ağzından çıkışıyla tavşanı bir titreme aldı. Gözlerinde boş bir bakış belirdi ve ansızın havada donakaldı.

 

“Ben, Bai Xiaochun…”

 

Karşılığında Bai Xiaochun’un da olanları izlemeye gelen çırakların da ağızları açık kaldı. Herkes tamamen farklılaşan tavşana bakıyordu.

 

Tavşan kollarını arkasında kavuşturmayı bırakmış, dört uzvunun üzerine inmiş, normal bir tavşana dönmüştü. Kulakları dikilmiş ve aynı sözleri tekrar tekrar sıralamaya koyulmuştu.

 

Bai Xiaochun ise küt küt atan kalbiyle kaçmayı sürdürmek yerine bağırmaya başladı: “Hadi, söylesene! Ben, Bai Xiaochun’dan sonra ne geliyor?!”

 

Eşit oranda gergin olan tavşan karşılık verdi: “Ben, Bai Xiaochun…”

 

“Hadi ama söyle! Dökülsene!” Heyecanlanan Bai Xiaochun tavşana bir iki adım yaklaştı. Tavşanın zayıflığını bulmuşken bundan faydalanmaya niyetliydi.

 

“Ben, Bai Xiaochun…” Tavşanın gözleri öylesine kırmızıydı ki her an kanamaya başlayabilirmiş gibi görünüyordu. Tüyleri diken diken olmuştu ve Bai Xiaochun’dan gelen baskıyla yığılmanın eşiğinde gibi tir tir titriyordu. En sonunda gök gürültüsünü andıran bir ses çıkartarak arkasını döndü, canını kurtarmak için kaçmaya başladı. Bir yandan da türlü türlü dedikodu sıralıyordu, pek çoğu da Başpapaz Kızılruhla alakalıydı. Böylece tepesi atan Kızılruh da ortaya çıkıp tavşanı yakalamayı denedi ama tavşan çabucak ortadan kayboldu.

 

Bai Xiaochun tavşanın akli dengesizliğini fark etmişti. Bazen aklı başında oluyor, bazense olmuyordu. Aklı başındayken yaşlı bir piç gibi davranıyordu. En önemli kısımsa son karşılaşmalarında edindiği derin izlenimdi; sadece yarım cümle söyleme olayı tavşanı neredeyse bayıltacak raddeye getirebiliyordu…

 

“Demek öyle ha! Hahaha! Değersiz küçük tavşan! Ne cüretle Bai Xiaochun’a bulaşırsın! Bakalım bir daha buna cesaret edebilecek misin!” Bu sözlerin ardından derin bir nefes aldı ve tam böbürlenmeye devam edecekken tavşanı kovalamaktan vazgeçen Başpapaz Kızılruhun kendisine dik dik bakmakta olduğunu fark etti.

 

Tavşanın söylediği şeyleri düşününce de çabucak başını eğerek aceleyle mağarasına yöneldi.

 

“Benim hatam değildi.” diye mırıldandı Xiaochun. “Kimse yardım etmek için bir şey yapmadı! Herkes zavallı ikincil başpapazlarının o tavşan tarafından dövülüşünü izlemekle yetindi!” Hoşnutsuz bir şekilde yüzünü ovuştururken en iyisi pek sık dışarı çıkmayayım diye düşündü. Sonuçta o tavşan tarafından bir daha kovalanacak olursa ağzından neler çıkabileceğini hiç kimse bilemezdi.

 

“Hey, peki ya Karayağıza ne demeli? O nereye kayboldu ki? Onu günlerdir görmüyorum. Kesin dişi bir yaratığın peşine takılmıştır!” Aralarındaki özel bağ sayesinde onun güvende olduğunu biliyordu, o yüzden bu mesele üzerine pek kafa yormadı.

 

“Ah neyse. Cennet-Daosu Altın Özüne ulaştım ulaşalı dinlenmeye hiç vakit harcamadım. En iyisi bu zamanı fırsat bilip inzivaya çekileyim.” Böylece kararını verdi, mağarasını anında mühürledi ve yetişimine odaklandı.

 

Vakit ilerledi. Bir ayın sonunda gözlerini açtığında yetişim basamağının çok daha istikrarlı bir hal aldığını ve ufak bir ilerleme kaydettiğini fark etti. Böylece çantasını tokatlayarak bir yeşim kâğıt çıkarttı.  

 

Kâğıt simsiyahtı ve pek etkileyici görünmüyordu. Ancak eline alır almaz yoğun bir soğukluk hissetmişti. O kâğıt Frijit Tarikatın verdiği tekniğin ta kendisiydi…

 

Kâğıdı ilahi hisleriyle taradıktan sonra ifadesi şaşkınlıkla titreşti.

 

“Frijit Okulu İrade Gelişim Büyüsü!

 

“Bu tekniğin yetişimi için Cennetkarışı Nehri suyu gerekiyor. Fakat onu tüketmek yerine yapısını iki tipte başkalaştırıyorsun: Frijit ve İrade…

 

“Bu teknikle Frijit şekillendirip Frijitle İradeni geliştiriyorsun…

 

“Bunda uzmanlaşan kişinin İradesi Frijit soğukluğuyla alandaki her şeyi dondurabiliyor. Hmmm… Bahsi geçen bu İrade de neyin nesi acaba?” Kâğıdı okumaya devam ettikçe şaşkınlığı artıyordu. En sonunda elinden bırakarak düşünmeye başladı.

 

“Demek ki İrade kontrol gücünün nihai seviyesi, tamamıyla tuhaf bir şey. Özünde kontrol gücü ve kişinin düşüncelerinin karışımıyla doğuyor!

 

“Menekşe Qi Kazanı Kontrol Sanatı kontrol gücünü geliştiriyor ve Menekşe Qi Cennetkarışı Büyüsü o kontrol gücüyle Cennetkarışı Dharma Gözünü yaratıyor. Bu kontrol gücünü düşüncelerle kaynaştırmanın başlangıç adımı. Frijit Okulu İrade Gelişim Büyüsü ise düşüncelerle kontrol gücünün tam bir birleşimini sunuyor. Ardından gerçek İrade Gücü oluşup gelişiyor…”

 

Bai Xiaochun uzun, derin bir nefes alarak kâğıdı tekrar eline aldı. Sonunda gerçeği anlamıştı: Ruh Akımı Tarikatı tekniklerinin her biri gücün nihai formuna ulaşan birer basamaktı: İradeye!

 

“Öyleyse İnsan Kontrolü Ulu Büyümü de kesinlikle başarıya ulaştırırım!

 

“Hatta İradeyi kullanarak yerçekimi ve tepki güçleri üzerindeki çalışmalarımı da tamamlayabilirim!

 

“İrade…” diye mırıldandı. Ve ölümsüz mağarasının kenarındaki taşa bakarak onu yalnızca düşünceleriyle havalandırmaya çalıştı.

 

Taş hemen hemen aynı saniyede yerinde titreşti. Havalanmamış olsa da Bai Xiaochun’u keyiflendirmeye yetmişti. Taşı hiçbir büyü, yetişim basamağı gücü veya ilahi kabiliyet kullanmadan kımıldatmıştı. Sadece düşüncelerini kullanmıştı.

 

Bir süre sonra heyecanını bastırarak yetişime başlamak için koca bir kova Cennetkarışı Nehri suyu getirmeyi düşündü. Ansızın aklına Ölmeden Sonsuza Dek Yaşama Tekniği geldi. Gözlerini kapatıp Kan Atasının mirasından aldığı bilgileri, üçüncü kısmı düşünmeye başladı…

 

Ölmeyen Tendonlar!

 

Tendonlar hız kaynağıydı ve tendonların güçleri kişiyi daha güçlü, dirayetli yapabilirdi. Böylesi bir hız ve gücü bir yumruk saldırısında birleştirdiği takdirde daha önceki tüm başarılarını aşan şok edici sonuçlar doğurabilirdi!

 

Daha fantastik olansa Ölmeyen Tendonlardaki hız ve gücün nihai kombinasyonuyla ortaya çıkartabileceği, her yumruk ve tekmede salabileceği inanılmaz bir ilahi kabiliyet olan uğursuzluk büyüsüydü!

 

Her şeyi mühürleyebilecek bir uğursuzluk büyüsü!

 

Ölmeyen Tekniğin ilk iki kısmından mucizevi ilahi kabiliyetler ve en üstün güçte bedensel gelişmeler kazanmıştı, bu seferki de farklı olmayacaktı.

 

“Ölmeyen Uğursuzluk!” Bai Xiaochun’un gözleri ışıldamıştı. Üçüncü kısmın Boğaz Ezici Kavrayışa ve Dağ Sarsan Darbeye benzeyen ilahi kabiliyeti buydu!

 

Ölmeyen Tendonlar önceki iki kısım gibi farklı seviyelere ayrılmıyordu. Amaç tekniği bedenin her kısmına uygulamaktı!

 

Dört uzva, gövdeye ve kafaya göre bir ayrım söz konusuydu!

 

Bu teknikte uzmanlaşmanın tek yoluysa tekniği tüm bu kısımlarda başarıya ulaştırmaktı!

 

 #Tavşanla ilgili biraz daha bilgi edinmeyi umuyordum, zavallıcık yine bizimkinin gazabına uğrayıp kaçmak zorunda kaldı 
Onu bir kenara bırakıp bizimkinin sıradaki gelişmelerine bir göz attık. Sırada tendonlarımız ve ölmeyen uğursuzluğumuz var. Onlarla ilgili de gelişim sağlamasını iple çekiyorum. Bu arada burada bahsi geçen 'irade' serinin orijinal ismindeki 'will'. Seri başka platformlarda 'ebedi arzu' olarak türkçeleştirilmiş olsa da irade kelimesi hem will için daha yaygın bir kullanım hem de buradaki anlamına daha uygun. Bu küçük notu da bırakıp sıradaki bölüme geçiyorum, orada görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44309 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr