Bölüm 310 : ***

avatar
5425 22

A Will Eternal - Bölüm 310 : ***


Çevirmen : Clumsy 

 

Bai Xiaochun’un ağzı açık kalmıştı. Yıllardır kollarını sıvayıp bu monoloğu yapar ve kendisiyle gurur duyardı. Daha önce buna müdahale eden hiç kimse olmamıştı. İrileşen gözleriyle çantasından fırlayan küçük, yeşil kaplumbağa kafasına bakmaktaydı.

 

“Lanet olsun, sen hala çantamda mısın!?” dedi ve tam elini uzatıp yakalayacakken gözlerini deviren kaplumbağa kafasını yeniden içeri sokarak ortadan kayboldu.

 

Bai Xiaochun’un tepesi atmıştı. Küçük kaplumbağa gerçek bir faciaydı. Altın timsahı kışkırtışını düşündükçe başı ağrımaya başlıyordu.

 

Fakat öfkesine rağmen kaplumbağayı hiçbir yerde bulamıyordu. En sonunda dişlerini sıkarak yeni bir çanta kullanmaya karar verdi ve içeriği değiştirdikten sonra eski çantayı şehrin dışına savurdu.

 

“Madem o kadar mükemmelsin,” dedi öfkeyle, “kafanı bundan nasıl çıkaracaksın görelim bakalım!” Fakat bu sözler ağzından çıkar çıkmaz küçük kaplumbağanın kafası yeni çantadan çıktı ve Xiaochun’a aşağılayıcı bakışlar atmaya başladı.

 

“Lord Kaplumbağaya yeni bir ev verdiğin için sana ayak uyduracağım. Hadi bana tapın bakalım!”

 

Bai Xiaochun ağlamak üzereydi. Uzun bir duraksamadan sonra iç çekerek küçük kaplumbağayla ilgili hiçbir şey yapamayacağını kabullendi. Ve keyifsiz bir şekilde Ruh ile Kan Akımı Tarikatının diğer üyelerinin şehre girip kalan Engin Akım Tarikatı üyelerini yakalamasını izlemeye başladı.

 

Fakat uzun bir süre etrafına bakmasına rağmen maymunla tavşanın nereye gittiğine dair bir işaret bulamadı. Şehrin düşüşüyle Karayağız bile ortadan kaybolmuştu.

 

“O maymunla tavşanı ben yarattım…” diye düşündü üzgünce. Gerçekten garip bir durumdu ve Ruh Akımı Tarikatındaki diğer hayvanları anımsamadan edememişti.

 

Çok geçmeden Hap Akımı Tarikatının kalan fertleri de diğer taraftan akın etmeye başladı, Engin Akım Tarikatına katılan yoldaşlarını görmek suratlarında garip ifadeler doğuruyordu. Aynı zamanda tarikatları müttefikliğe katıldığı için Ruh ve Kan Akımı Tarikatının talimatlarına uymak durumundaydılar.

 

Engin Akım Tarikatı başpapazları, özellikle de Başpapaz Kızılruh büyüyle mühürlenmemişti. Nihai başpapaz ve kurucu başpapaz onların teslim oluşunu sakince karşılamıştı.

 

Düşük rütbeli yetişimcilerse Ruh ve Kan Akımı Tarikatı tarafından farklı yöntemlerle işbirliği yapmak durumunda bırakılmıştı.

 

Bai Xiaochun’un herhangi bir yardımda bulunmasına gerek yoktu. Sadece heyecanlı Ruh ve Kan Akımı Tarikatı yetişimcilerini izliyor, tezahürat ediyordu. Savaşın bitişiyle doğu Aşağı Sahaların yetişim dünyasının gerçek anlamda bir bütün olduğunu söylemek mümkündü!

 

Şimdi gerekli olan tek şey Aşağı Sahalarda güç toplamak için biraz zamandı, sonrasında Gök Nehir Kortuna meydan okunacaktı!

 

Bai Xiaochun mücadele boyunca ilgi odağı olmuş, Ruh ve Kan Akımı Tarikatlarının üzerinde bir güneş etkisi doğurmuştu. Herkes ona şevk ve saygıyla bakmaktaydı. Kadın çırakların gözlerineyse Bai Xiaochun’u harika hissettiren garip pırıltılar yerleşmişti. Bu sayede küçük kaplumbağa meselesini bir kenara atan Xiaochun anın tadını çıkarmaya ve kıdemli neslin önemli bir ferdi pozları takınarak şehirde dolanmaya başlamıştı.

 

Ne zaman tanıdığı bir yetişimci görse gülümsüyor ve başıyla onay veriyordu. O ilerledikçe her yerden sonu gelmeyen bir, “Selamlar İkincil Başpapaz” cümlesi işitiliyordu.

 

Fakat Bai Xiaochun en nihayetinde savaşta fazlasıyla ünlenen tek kişinin kendisi olmadığını fark ederek hoşnutsuzlaşmıştı. Herkesin konuştuğu bir Hap Akımı Tarikatı üyesi söz konusuydu…

 

O kişi güzel Seçilmiş Chen Manyao’dan başkası değildi!

 

Güçlü yetişimine ve stratejideki yeteneğine rağmen genç kadın hakkında fark edilen esas şey sıra dışı güzelliğiydi. Yarı transparan peçesi sayesinde görünüşünü tamamıyla çıkarmak imkânsız olsa da sayısız insan hızlanan kalplerle ona bakakalıyordu.

 

Bai Xiaochun bir noktada rahatsız bir şekilde başını çevirmiş ve kızı çevreleyen koca bir grup olduğunu fark etmişti. Ve o anda kızın soğuk gözleri de kendisine çevrildi.

 

Attığı bakışsa Bai Xiaochun’un iyice rahatsız olmasına yol açtı.

 

“Ne yetişimi benimki kadar sağlam ne de pozisyonu benimki kadar yüksek. Teknikleri benimle boy ölçüşemez, arkası da hiç sağlam değil. Neyi bu kadar harika ki!?” Biraz düşündükten sonra kızın o kadar güzel de olmadığında karar kıldı. O bakışlarını dikleştirirken kız bakışlarını çevirdi ve etrafındaki grupla kahkahalar atıp sohbet ede ede uzaklaşmaya başladı.

 

Bai Xiaochun soğukça homurdandı. Bu sırada gece çökmüş ve Xu Baocai, Büyük Şişman Zhang, Hou Yunfei ve Üçüncü Şişman Hei gibi dostlarını aramaya başlamıştı. Soruşturmaları sonucunda bir kısmının yaralandığını, hatta yorgunluktan bitap düştüğünü öğrendi, neyse ki hiçbiri ölmemişti. Bu bilgiyle rahat bir nefes alan Xiaochun arkadaşlarıyla aynı formasyonlarda bulunan diğer çıraklara içten teşekkürlerini sundu.

 

Bai Xiaochun gerekli durumlarda diplomatik bir insan olabilirdi ama tüm dostlarının sağ kurtulmasının başkalarının kendisi adına onları korumasından kaynaklandığını gayet iyi biliyordu.

 

Diğer formasyonların çıraklarıysa bu teşekkür karşısında çok etkilenmiş, Xiaocun’a olan saygıları artmıştı.

 

Bai Xiaochun en nihayetinde savaşın acımasızlığıyla ilgili iç çekmekte olan bazı baş kıdemlilere denk geldi. Bir müddet gülümseyip sohbet ettikten sonraysa Xuemei’nin nerede olduğunu sordu.

 

Kan Akımı Tarikatı baş kıdemlilerinden biri bilmiş bilmiş göz kırptıktan sonra yanıtladı: “Xuemei mücadele esnasında ağır yaralandı. Toparlanacak ama inzivada biraz vakit geçirmesi gerekli. Kan Akımı Tarikatının önemli bir ferdi olduğu için kesinlikle şehrin en az hasar alan doğu kısmında olacaktır. Oraya yönelirsen onu bulursun.”

 

Xuemei’nin konumunu netleştiren Xiaochun boğazını temizleyip bir müddet daha boş sohbetler ettikten sonra oradan ayrılarak şehrin doğu kısmına yöneldi.

 

Yol boyunca Ruh ve Kan Akımı Tarikatlarının şehrin kontrolünü ele alışını izleyerek gülümsüyor, düşündükçe Luochen Dağlarında verdiği kararın doğru olduğuna daha çok emin oluyordu.

 

Ruh ve Kan Akımı Tarikatı çıraklarının birbirine alıştığı şimdiden belli oluyordu ve Bai Xiaochun bu durumdan çok memnundu. Bir noktada şehrin merkezinden, Engin Akım Tarikatı hazinelerinin toplandığı alandan geçti. Gökyüzü kararmış olsa da pek çok yetişimci orada hazineleri ayıklamakla meşguldü. Bai Xiaochun’un ifadesi ansızın titreşti.

 

“Kan Akımı Tarikatındaki Kutsal Hap Duvarının Hap Akımı Tarikatından çalınmış olduğunu hatırlıyorum, herhalde diğer yarısı hala Hap Akımı Tarikatındadır. Hap Akımı Tarikatı Engin Akım Tarikatı tarafından işgal edildiğine göre acaba duvarın kalan parçası Engin Akım Tarikatının hazine deposunda olabilir mi…” Düşüncelerinde bu noktaya erişen Bai Xiaochun aceleyle depoyu temizleme görevinden sorumlu çırağı bulmaya koyuldu.

 

Söz konusu başka biri olsa anında geri çevrilirdi ama Bai Xiaochun başkaydı. Çırak anlık bir tereddüt sonrasında hemen başını sallayıp duvar parçası konusunda Bai Xiaochun’a yardım etmeyi kabullendi. Hatta onunla depoya giderek parçayı ona bizzat teslim etti.

 

Tek koşul Bai Xiaochun’un parçayı aldığının kaydının tutulmasıydı. Bai Xiaochun bunu hiç umursamamış, heyecanlı bir şekilde parçayı kabullenerek üzerinde çalışmaya başlamıştı.

 

Tabii ki bir trans haline girmedi, yalnızca üstünkörü bir şekilde inceledi ve hemen hemen aynı saniyede bunun ilaçların Daosunda çığır atlamasına yardımcı olan duvar olduğunda karar kıldı.

 

“Acaba bir gün Nehre Meydan Okuyan Hapı üretmeyi deneyebilecek miyim?” Bu düşünceyle başını sallayıp duvar parçasını ortadan kaldırdı ve sorumlu çırağın önünde saygıyla eğildikten sonra şehrin doğusuna doğru ilerlemeye devam etti.

 

Doğru noktaya vardığında ay gökteki yerini almıştı. Şehrin bu kısmı diğer kısımlar kadar zarar görmemişti ve çok daha sessizdi. Pek az yetişimci görünüyordu ve çoğu da koruma görevindeydi. Bai Xiaochun’u fark eden her yetişimci hemen kollarını kavuşturup selam veriyordu.

 

Bir müddet sorup soruşturan Bai Xiaochun Xuemei’nin nerede olduğunda karar kılmıştı. Kalp atışları şimdiden hızlanmaktaydı. Hiç tereddüt etmeden düşündüğü noktaya yöneldi ve çok geçmeden ruh meskeni olarak adlandırılan tipteki konutu buldu.  

 

Konut pek büyük olmasa da titreşen büyü formasyonlarıyla çevriliydi. Bu formasyonların bir kısmı alandan kan qi’si çeken Kan Akımı Tarikatı formasyonlarıydı, bu sayede konuttaki yetişimci daha çabuk iyileşebilecekti.

 

Kapının önünde duraksayan Bai Xiaochun derin bir nefes aldı. Du Lingfei’ye sormak istediği pek çok şey vardı ama yine de ansızın tereddüt etmeye başlamıştı.

 

Bir anlık tereddütten sonraysa sakince gülümsedi.

 

“Ne olursa olsun,” diye düşündü, “o benim boo’m. Hem eskiden düşmandık ama artık iki tarikat birleşti.” Bu düşüncelerle adımını attı ve elini kapıya uzattı.

 

Hafif gümbürdemeler eşliğinde konuta gücünü aktarmaya başladı. Ve tam bir şeyler söyleyecekken kapı alabildiğince açıldı. Karşısında her zamanki maskesiyle Xuemei belirmişti. Bir müddet baktıktan sonraysa yumuşak bir ses tonuyla şöyle dedi: “Du Xuemei selamlarını sunar, Kan Efendisi.”

 

Bölüm 310 : Du Xuemei Selamlarını Sunar, Kan Efendisi!

 #Eveeet, sonunda beklenen an geldi. Xuemei ile nasıl bir konuşma gerçekleştireceğini uzun süredir merak ediyordum, açıkçası dayanamayıp sıradaki bir iki bölüme de şöyle kısaca bir göz gezdirdim, o yüzden şaşırtıcı bir şeyler olabilir diyorum ve sizleri meraklandırıp sıradaki bölüme geçiyorum. Orada görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr