Bölüm 65 : Mezar Bekçisi

avatar
6995 35

A Will Eternal - Bölüm 65 : Mezar Bekçisi


Çevirmen : Clumsy 

 

Bai Xiaochun’un aklı, ciddi şekilde yaralanarak komaya girdiği andaydı ve uyanır uyanmaz bilinçsizce sol kolunu koruyarak acınası bir çığlık koyuvermişti. Çığlık ağzından çıktığı andaysa bakışlarını kolları ve bedeninin kalanında şaşkın bir şekilde gezdirmeye başladı. Orasını burasını dürttükten sonra da kıyafetlerini kaldırarak pürüzsüz, beyaz karnıyla yüzleşti.

 

“Eee? Yara yok mu?” Bir anda köydeki yaşlıların söylediği bir sözü anımsayarak korkuyla doldu. Söylenenlere göre bir kişi öldüğünde ruhu yeraltı dünyasının gölgelerine karışırmış. Ve şu anda hiçbir yarası olmadığına göre ruhu... Titreyerek etrafına baktı ve çevresindeki her şeyin ölü olduğunu fark etti. Tüm bitkiler ve çimler kurumuştu. Chen Heng’in bedeninden ise eser yoktu.

 

Çevresine bakarken her yanı saran bir sisin varlığını da fark etti. Fazla bir şey göremiyordu, her şey bulanıktı. Ölümün silik aurası etrafını sarmıştı, bedenini soğuk bir hisle yıkıyordu.

 

“Bu kadar. Her şey bitti... Zavallı küçük hayatımı kaybetmemek için çok dikkat ediyordum ama kaybettim işte...” Bai Xiaochun artık kayıp bir ruh olduğuna emindi. Yüzünü acıyla büzüştürerek kederli bir şekilde homurdandı.

 

“Du Lingfei’nin iyiliğime tüm kalbiyle karşılık verme fırsatı olmayacak... Büyük Kardeş Hou hala sözünü tutmak zorunda... İnsanlar benim Lord Kaplumbağa olduğumu bilmiyor, hem daha dünyada yiyecek bir sürü ruh kuyruklu tavuk var. Ben... sonsuza dek yaşayamadım...” Düşündükçe canı daha çok yanıyor, gözlerinden yaşlar akıyordu.

 

Ancak tam hüngür hüngür ağlamaya başlarken... arkasındaki biri boğazını temizledi.

 

Ses öyle ani gelmişti ki Bai Xiaochun tamamen afallamıştı.

 

“Kim var orada?!” diye çığlık attıktan sonra yerde döndü ve eline bir ahşap kılıç aldı.

 

Az önce yattığı noktada yaşlı bir adam vardı. Uzun, siyah bir cüppe giyinmiş olan adam oldukça hortlağımsı bir tavırla Bai Xiaochun’a bakmaktaydı.

 

Bedeninde yoğun bir ölüm aurası vardı. Buna solgun yüzündeki sayısız kırışık da eklenince az önce mezardan çıkmış olabileceğini düşünmek çok kolaydı. Çevresindeki atmosfere mükemmel bir uyum sağlıyor, oldukça korkunç görünüyordu.

 

Ona gözlerini diken Bai Xiaochun’un tüyleri diken diken olmuş ve ölümcül hayaletlerle ilgili duyduğu tüm korkunç hikâyeleri anımsamaya başlamıştı. Ancak hemen sonra kendisinin de ölü olduğunu hatırladı, demek ki endişelenecek bir şey yoktu. Çenesini kaldırarak soğuk bir şekilde homurdandı ve yavaşça ayağa kalktı.

 

“Peki madem. Sen hayaletsin. Ben de hayaletim. İkimiz de ölü ve hayalet olduğumuza göre kim kimden korkacak, ha?” Bu sözlerden sonra yaşlı adamın etrafında hafif, muzip bir ıslık eşliğinde yavaşça yürümeye başladı.

 

“Sen bu isimsiz dağlarda yaşayan bir hayalet olmalısın. Gerilmene gerek yok. Ben yalnızca buradan geçerken öldüm. Birazdan yola çıkarım. Ai. Acaba hayalet olarak da yaşamaya ve yetişime devam edebilir miyim? Belki sonsuza dek hayalet olarak yaşanabiliyordur.” O anda kalbinde yükselen yeni bir kederle iç çekti.

 

Siyah cüppeli adam Bai Xiaochun’a kalkık kaşlarla bakmaktaydı. Sonra da boğuk bir sesle şöyle dedi: “Sen nasıl oldu da ölmedin?”

 

Bai Xiaochun önce şaşırmış, sonra da bir şeyler düşünmeye başlamıştı. Ardından dilini ısırarak acı hissettiğini fark etti, neredeyse inanamayacaktı. Sonra bir kez daha ısırdı, bu kez gözlerinden yaşlar akana dek devam etmişti. İfadesi keyiflendi ve bir o yana bir bu yana dans etmeye başladı. Hatta başını arkaya atarak coşkulu bir kahkaha atmayı da ihmal etmemişti.

 

“Ölmemişim!! Hahaha! Ben, Bai Xiaochun, eşsiz bir yetişimdeyim! Cennette ve dünyada yenilmezim. Nasıl ölebilirim ki!?” Öyle heyecanlıydı ki uzanıp yaşlı adamın kolunu tutmaya çalıştı. Ancak elleri doğruca adamın kolunun içerisinden geçmiş ve havayla buluşmuş, aynı zamanda ona uzanan eli de aşırı soğumuştu.

 

“Ah...” Bu esnada Bai Xiaochun’un tüm bedeni katılaştı. Bir süre yaşlı adama koca gözlerle boş boş baktıktan sonraysa geriye doğru sendeleyerek çığlık atmaya başladı. “Hayaleeet!!”

 

Ölü olduğunu düşünürken bir hayalet görme mevzusu üzerine pek düşünmemişti. Ancak şu anda dehşet doluydu ve o korkunç hayaletli hikâyeler yine aklına dolmaktaydı.

 

Koşmaya başlayarak sisin kalınlaştığı yere erişti ancak orada aşamadığı görünmez bir bariyerle karşılaştı. Mecburen geri döndü ve küçük ahşap kılıcını avuçlayarak, aklında sayısız düşünceyle önündeki yaşlı adama bakmaya başladı. En sonunda da yüzünü acınası bir ifade teslim aldı.

 

“Efendim, acaba yardım edebileceğim bir tamamlanmamış işiniz falan mı vardı?”

 

Siyah cüppeli adam garip bir surat ifadesiyle Bai Xiaochun’u inceliyordu. Önündeki genç adamın bir süre önceki çelik damarlı savaşçıdan ne kadar farklı olduğunu görmek kendisini oldukça eğlendirmişti. Bambaşka iki insan gibi görünüyorlardı. Adamın gözlerinde düşünceli bir ifade belirdi.

 

“Belki de Ölmeden Sonsuza Dek Yaşama Tekniğini ancak böyle karakterler sürdürebiliyordur...” diye mırıldandı. Çok daha rahatlamış bir halde başını sallayarak gülümsedi ve arkasını dönerek havalandı, uzaklaşmaya başladı.

 

“Ölmeden Sonsuza Dek Yaşama Tekniği, Ölmeme Kodeksi ve Sonsuza Dek Yaşama Kodeksi olarak ayrılmıştır. Her kodekste beş bölüm vardır... senin yetişimini yaptığın şey Ölmeme Kodeksinin Ölmeyen Teninin ilk kısmı. Demir Tende uzmanlaşmışsın ve sırada Bronz Ten var!” Yaşlı adam havada süzülerek uzaklaşırken, sesi Bai Xiaochun’un kulaklarına ulaşıyordu.

 

“Ölmeme Kodeksi ölümlülüğün beş prangasını kırar. Sonsuza Dek yaşama kodeksi sonsuzluğun beş mührünü kaldırır!

 

“Yetişimine sıkı çalış. Eğer Ölmeyen Altın Tene erişirsen ölümsüzlüğün ilk prangasıyla bağlantı kuracaksın. Onu aşıp aşamayacağın ise senin talihine kalmış.

 

“Madem kader bizi bir araya getirdi, sana bir tıbbi hap vereceğim. Ayrıca Ölmeyen Teninde ilerleme kat etmen ve Bronz Tene erişmen için sana bir de yeşim kâğıt armağan edeceğim. Bunun içerisinde... Ölmeme Kodeksinin ikinci kısmı, Ölmeyen Cennetsel Kral yazılı!  

 

"Eğer Ölmeden Sonsuza Dek Yaşama Tekniğinde başarılı olursan... bir Öz yaratabilirsin!” Yaşlı adam artık görülemeyecek kadar uzaklaşmıştı. Sesi hala yankılanırken Bai Xiaochun’un önünde iki ışık huzmesi belirdi.

 

Bai Xiaochun yaşlı adamın gidişini şaşkınlık içinde izlemişti. Artık ölmemesinin ve tamamen iyileşmiş olma sebebinin bu yaşlı adam tarafından kurtarılışı olduğunun farkındaydı.  

 

Bunun sebebi de... Bai Xiaochun’un Ölmeden Sonsuza Dek Yaşama Tekniğinin yetişimini yapıyor oluşuydu.

 

Bai Xiaochun ölümden korkuyor olsa da iyilikleri ve borçları çok ciddiye alırdı. Ölme aşamasına gelecek kadar kötü yaralandığının farkındaydı. İçi titrerken derin bir nefes alarak yaşlı adamın gözden silindiği noktaya doğru saygıyla eğildi.  

 

“Kıdemlim,” dedi, “hayatımı kurtarma nezaketi gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim. Acaba saygıdeğer adınızı öğrenebilir miyim?”

 

“Ben... mezar bekçisiyim.” diye yanıtlayan yaşlı adamın sesi silik ve antikti, yıllar öncesinden süzülerek geliyor gibiydi.

 

Tam olarak aynı anda etrafı kaplayan sis de çatlama sesleri eşliğinde dağıldı. O alanla dünyayı ayıran mühür bozulmuş ve her şey yerli yerine dönmüştü. Esen rüzgâr, uzaklara bakmakta olan Bai Xiaochun’un uzun saçlarını savurmaktaydı.

 

Bai Xiaochun bir müddet sonra mırıldandı: “Ölmeden Sonsuza Dek Yaşama Tekniği... Ölümlülüğün beş prangası ve sonsuzluğun beş mührü mü?” Bu şeyleri ilk duyuşuydu.

 

En sonunda derin bir nefes alarak kendisine ulaşan hapa ve yeşim kâğıda baktı. Önce yeşim kâğıdı alarak ilahi hisleriyle taradı. İçerisinde Ölmeme Kodeksinin ikinci kısmı yer alıyordu.

 

Sonra da kâğıdı kaldırarak hapı incelemeye başladı. Çoktan bir kalfa simyacı haline gelmişti ancak hapın kalitesini tespit edemiyordu. Doğası gereği ihtiyatlı bir insandı ve siyah cüppeli yaşlı adamın ona zarar vermek isteseydi bunun için pek çok fırsatı olacağını biliyordu. Bu yüzden hapın kendisine zarar vermek yerine yarar sağlayacağını düşünmekteydi.

 

Kendi kendine mırıldanarak etrafına baktıktan sonra hapı da ortadan kaldırarak yürümeye başladı. Ormanda yürüdükçe duygusal bir şekilde iç çekiyordu. Tüm o kovalamacayı, Luochen Klanı yetişimcileriyle olan mücadelelerini düşündükçe kalbindeki korkuyu silkinip atamıyordu.

 

“Acaba Büyük Kardeş Du ve Büyük Kardeş Hou ne yapıyor... Kaçabildiler mi ki?” Şu anda yeşim kâğıdı kullanarak tarikatla bağlantı kurmaya cüret edemiyordu. Etrafta hala Luochen Klanı yetişimcileri varsa iletişim kurmaya çalıştığında kendisini fark ederler diye korkuyordu. Bu da büyük bir probleme yol açabilirdi. Bunun yerine çantasına vurarak Feng Yan’ın rüzgâr kayığını yarattı ve hızlı bir test sonrasında işler halde olduğunu gördü.

 

Gözleri neşeyle parıldadı. Buradan ayrılmak konusunda çok aceleci davranmayacaktı, bu yüzden bir müddet dinlenecek bir mağara buldu. Mağaraya yerleştiğindeyse kaplumbağa tavasını ve yaşlı adamın verdiği hapı çıkartarak ruh güçlendirmeye başladı.

 

Kısa bir süre sonra hapın üzerinde üçlü ruh güçlendirmenin sağladığı gümüş ışıklar ve dizaynlar belirdi. Bai Xiaochun, güçlendirilmiş hapı kararlı bir şekilde ağzına attı ve o anda bedeni titremeye, tarif edilemez bir ruhsal enerji ateşiyle yanmaya başladı.

 

Dişlerini sıkarak Ölmeden Sonsuza Dek Yaşama Tekniğini saldı. Kendisini tokatladığında teninin artık siyah yerine hafif bir bronzlukta olduğunu fark etti. Bu bronzluk sayesinde bir heykele benzetilebilirdi.

 

İçindeki kuvvet çok daha yoğun hal almış ve kendisini hiç olmadığı kadar güçlü hissetmeye başlamıştı.

 

Ancak ilacın enerjisi tükenmiş değildi. Üçlü ruh güçlendirme sonrasında ilacın kalitesi inanılmaz bir seviyeye erişmişti. Bai Xiaochun’un teni tam bir bronzluğa eriştiğindeyse içerisinden çatlama sesleri gelmeye başladı, bir şeyler kırılıyor gibiydi.

 

Teninde yeni yeni çizgiler beliriyor, tüm bedenini kaplayana dek büyüyordu. Yoğun bir acı saplansa da direnmeyi sürdürdü ve kısa bir süre sonra çizgiler gümüşe dönmeye başladı!

 

Ölmeyen Ten Demir, Bronz, Gümüş ve Altın olarak ilerlerdi!

 

Siyah cüppeli adam bile verdiği tıbbi hapın ruh güçlendirmeden geçip Bai Xiaochun’u Bronz Tenin ötesine taşıyacağını hayal edemezdi.

 

Birkaç gün boyunca Bai Xiaochun’un içerisindeki güçlendirmeler devam etti. Teni sürekli çatlıyor, parça parça dökülüyordu. Düşen her parçanın altındaysa parlak bir gümüşilik beliriyordu.  

 

On günün sonunda teninin son damlası da döküldü. Artık tamamen gümüşe dönmüştü. Teni mat bir grilikte olsa da açtığı gözlerinde parlak gümüşi bir parıltı mevcuttu.

 

Hemen harekete geçti ve şok edici bir patlama yarattı. Artık eskisinin en az iki katı hızdaydı!

 

Gözleri neşeyle parlarken sağ elini yumruk yaparak yakınındaki bir kayaya vurdu. Kaya o anda parçalanmıştı ve ortaya çıkan şey iri parçalar değil, tozdu!

 

Gücü de birkaç kat artmış gibi görünüyordu!

 

Bai Xiaochun heyecandan zar zor nefes almaya başlamıştı. Artık Chen Heng’le bir kez daha karşılaşırsa dövüşün eskisi kadar zor olmayacağına emindi.

 

Birkaç test sonra daha da çok edici bir şeyin farkına vardı. Ölmeyen Demir Teni öyle güçlüydü ki üç kat güçlendirilmiş ahşap kılıcı bile kendisinde en ufak bir sıyrık yaratamıyordu.

 

Bai Xiaochun’un gözleri heyecan doluydu. Ölmeden Sonsuza Dek Yaşama Tekniği denemelerini kestiğinde bedeni normal haline döndü. Kıyafetlerini değiştirdi ve halinden oldukça memnun bir şekilde yola çıktı.

 

#Daha yenecek bir sürü tavuk vardı... Sen hayaletsin, ben de hayaletim, kim kimden korkacak ha... Hayaleeeett... 
Bu bölümde o kadar çok kahkaha attım ki hepsini paylaşamayacağım herhalde. Umarım siz de eğlenmişsinizdir. 
Ve komik olduğu kadar bilgilendirici de bir bölümdü. Mezar bekçisi denen gizemli figür bizim kaplumbağaya kısa bir eğitim verdi, bahsi geçen şeyleri ileride de bol bol göreceğiz. 
O zaman tabii ki okumaya devam ediyoruz!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44364 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr