TAKANIA ARC - BÖLÜM 2: YAŞLI GÜRGEN

avatar
299 2

Zenontalia - TAKANIA ARC - BÖLÜM 2: YAŞLI GÜRGEN


Griffith gemiye binerken arkasından gelen, ay ışığı gibi parlayan beyaz teni ve mor ile mavi karışımı rengiyle hemen fark edilen at kuyruklu saçlı bir kız gördü. Griffith, kızla göz göze gelince hemen kafasını başka tarafa çevirdi. Ardından hemen güverteye doğru çıktı, dakikalar sonra geminin halatları çıkartıldı ve çapası yukarı doğru çekildi. Gemi hafiften ilerlemeye başlamıştı, bu esnada güvertede bulunan herkes, limandaki tanıdıklarına el sallıyordu. Griffith tam elini sallamak için kaldıracakken, gözleriyle Lendor'u aradı. Fakat Lendor'un arkasını dönüp yürüdüğünü gördü. Bu manzarayı görünce sinirlenip "HOP! BARİ ADAM AKILLI GÖRÜŞÜRÜZ DESEYDİN!" diye bağırdı. Griffith'in gemiye binerken gördüğü kız, Griffith'e bakıp hafif sırıtarak güldü ve yanına yaklaştı.


Kız: "Abin falan mı?"


Griffith, kızı bir anda görünce afalladı ama kötü bir izlenim bırakmamak için çok donup kalmadı, hemen cümleye girdi.


Griffith: "Sayılır... Ama gerçek abim olsa o kadar sevmezdim herhalde. Ha, bu arada senin de mi uğurlayanın yok?"
Kız: "Sayılır. Evden kaçtım buraya gelmek için."
Griffith: "Ne evden mi kaçtın? Ailen merak etmez mi?"
Kız: "Merak edeceklerini sanmıyorum."
Griffith: "Evden kaçtığına göre bu adaya gitmeyi çok istiyorsun, neden?"
Kız: "Önemli bir sebebi yok. Sadece muhafızlara katılmak istiyorum. Bu arada kabalığımı mazur gör adını sormayı unuttum. Ben Hanae, sen?"
Griffith: "Yani... Sorun değil ben de sormayı unuttum sonuçta. Ben Griffith, tanıştığıma memnun oldum."


O arada elinde kağıt tutan kıyafetinden kaptan olduğu anlaşılan bir adam güvertenin ortasına geçti ve "Sessiz olun ve beni dinleyin!" diye bağırdı. Ortam sessizleşince kaptan kağıda biraz bakındı ve okumaya başladı.


Kaptan: "Takania Adası'na yolculuğumuz başlıyor. Rüzgâr ve dalgalar her zaman benden yana olduğu için şanslısınız. Bir aydan kısa bir sürede adaya varacağız. Bu süre içinde belirli kurallara uymak zorundasınız! Birinci kural: Günde üç öğün yemek vereceğiz, o saatler dışında yemek için gelip bize ağlamayın. İkinci kural: sigara ve benzeri tütün ürünleri kullanmak yasak. Gemimi daha doğrusu denizi kirletiyorlar. Üçüncü ve son kural: Gemimde kavga yasak gördüğüm anda soğuk uçsuz bucaksız okyanusu boylarsınız. Kurallar bu kadar zaten üç adet basit kural var bunları çiğnemediğiniz sürece istediğinizi yapabilirsiniz. İyi yolculuklar."


Kaptanın bu konuşmasından sonra herkes kendi kamarasına çekilmişti. Griffith bu yolcukta nasıl vakit geçireceğini düşünmeden edemiyordu. Akşam olmuştu dolunay gökyüzünde parlıyordu. Griffith yorgunluktan ve düşünmekten uyuyakalmıştı. 


Ertesi sabah Hanae'yi tekrar görmek ayrıca ilk öğünü kaçırmamak için erkenden kalkmıştı. Her zaman ki gibi Lendor'a günaydın demek için yanına bakmıştı fakat yanında kimsenin olmadığını fark etti. Daha alışamaması normaldi, yıllar sonra ilk kez Lendor'un olmadığı bir güne uyanmıştı. Üstünü giyinip kamarasından çıktı ve yemekhaneye ilerledi. Yemekhanede her yere bakındı Hanae'yi göremedi. Kahvaltıyı kaçırdığını düşündü ve fazladan yemek alıp Hanae'nin kamarasına götürmeyi planladı. Yemekleri aldı ve saklayarak kimseye belli etmeden Hanae'nin kamarasının önüne geldi. Tam kapıyı tıklayacaktı ki, kaptan ile karşılaştı.


Kaptan: "Baksana bi' sen bir işler çeviriyor gibi gözüküyorsun bu gözler hemen anlar. Ağzındaki baklayı çıkart bakayım."
Griffith: "Yanii... Şey... Arkadaşımın kamarasına girecektim."
Kaptan: "Leydi Hanae'nin kamarasına mı?"


Griffith şaşırarak, "Leydi ne lan?" dedi.


Kaptan: "Shima klanının varisi, Hanae Shima'yı tanımıyor musun?"
Griffith:  "Aslına bakarsan... Hayır."
Kaptan: "Adın ne evlat?"
Griffith: "Griffith."
Kaptan: "Üç kuralı hatırlıyor musun?"
Griffith: "Evet?"
Kaptan: "Güzel, artık sana dört kural var, Griffith. Dördüncü kural: Odalara ziyaret yasak, konuşma bitmiştir. Kamarana dön."


Griffith, sinirlendi fakat karşısında geminin kaptanı olduğu için bir şey diyemedi. Aldığı fazladan yemeklerle beraber odasına döndü. Sinirli bir şekilde yemekleri yiyip, plan yapmaya başladı. İlk önce Shima klanını araştırmayı düşündü ve geminin kütüphanesine gitti. Kütüphane geminin büyük bir kısmını kaplıyordu, nereye dönerseniz dönün sanki Dünya'daki tüm kitaplar buradaymış gibi duruyordu. Aradığınız her şeyi bulabileceğiniz bir ansiklopedi arşiviydi.


Griffith: "Yani bir düşünelim... Shima klanını araştıracağım için S harifini bulmam gerek. Fakat burası çok büyük kamarama geri gitmek istesem kesin çıkışı bulamam. En iyisi birilerine sormak olur."


Gemide çok fazla aktivite olmadığı için çoğu kişi kütüphaneye gelip kitap okuyordu. Griffith, masanın başına oturmuş kılıçlarla ilgili ansiklopedi okuyan siyah paltolu, kafasını paltonun kapüşonu ile kapattığı için yüzü seçilmeyen birini gördü ve yanına gitti. Kütüphanede oldukları için Griffith konuşmaya fısıldama ile girdi.


Griffith: "İyi okumalar bayım, bakabilir misiniz acaba?"


Paltolu Adam, Griffith'e doğru dinliyorum manasında kafasını kaldırdı.


Griffith: "S harfiyle başlayan kitaplar hangi tarafta bulamadım da biliyor musunuz?"
??? -Paltolu Adam-: "Sağdaki rafların olduğu tarafa gir ve oradan sola doğru dönersen görürsün."
Griffith: "Teşekkürler bayım."


Griffith, adamın tarif ettiği yöne doğru gitti ve 'S' ile başlayan kitapları buldu. Shima klanını bulmak için teker teker kitapların adlarını okurken gözüne aşırı kalın bir kitap takıldı. "Shatentler" kitabın adı buydu fakat adı yüzünden ilgisini çekmemişti, yazarın Takashi Ito olması ilgisini çekmişti. Takashi Ito, Lendor'un derslerinde anlattığına göre Büyük Xent Savaşı'nı başlatan Ryuu ile savaşan kişiydi. Savaştan sonra Ryuu ve Takashi'ye ne olduğu bilinmiyordu, gözden kaybolmuşlardı. Bu yüzden Takashi Ito'nun yazdığı bir kitabı okumak Griffith'in ilgisini çekmişti. Kitabı raftan indirdi. Sonra boş bir masaya oturdu ve kitabın kapağını açtı. Büyük bir heyecanla kitabı okumak istese de yazılar başka bir dildeydi.


Griffith "Of, okuyamıyorum. Neyce lan bu?!" diye yükseldi. Griffith yüksek sesli tepki verdikten sonra; Griffith'e yön tarif eden siyah paltolu adam, sesin kimden geldiğini merak edip, sandalyesinden kalkıp yavaş adımlarla sesin geldiği yöne gitti. Paltolu adam kısık bir ses tonuyla konuşmaya başladı.


???: "Sessiz ol. Ayrıca bu kitabı mı arıyordun, çocuk?"
Griffith: "Şey bağırdığım için kusura bakmayın. Ani reaksiyon gösterdim de..."
???: "Neye?"
Griffith: "Şey, kitap bilmediğim bir dille yazılmış da ona..."
???: "Bir bakayım."


Paltolu adam, kitabı eline aldı ve gözleriyle yazıları takip etti. Ağzından "Elrv nekvel mapyuvm" cümlesi çıktı. Griffith bu cümleyi duyduğu anda aklına Lendor'un, ona gemiye binmeden önce söylediği cümle geldi. Çok benziyorlardı ve aynı dil olabileceğinden şüphelendi. O esnada Hanae ortaya çıktı ve Griffith'e seslendi. Griffith, heyecanlı bir şekilde Hanae'ye doğru döndü.


Griffith: "Hanae! Bayadır görüşemiyorduk nasılsın?"
Hanae: "Ee, sadece 1 gün görüşemedik ve ben hep kütüphanede oluyorum. Yani beni burada bulabilirsin."
Griffith: "Harika, o zaman artık her gün kütüphanede olacağım."


Hanae hafif sırıttı ve "Ben gelmeden önce yanında biri vardı ne oldu, onu göremiyorum şu an?" dedi. Griffith sağına soluna bakındı, paltolu adamı göremedi. Adam, kitabı masanın üzerine bırakıp bir anda gitmişti. Griffith'in ona soracak çok sorusu vardı, bu yüzden adamın gitmesine sinirle karışık bir şekilde üzülmüştü. Fakat Hanae'yi tekrar gördüğü için üzüntüsünü hemen unutuverdi. 


Gemide vaktini artık her gün kütüphaneye gidip, hem kitabın dilini çözmekle, hem de Hanae'yle zaman geçirerek dolduruyordu. Günler geçmesine rağmen daha herhangi bir kara parçasından eser yoktu. Griffith, güvertede oturmuş dışarıyı izliyordu. Yanına koyu kırmızı ve dalgalı saçlı birisi yanaştı.


??? -Kırmızı Saçlı-: "Şişt, baksana bi' velet."


Griffith, etrafına 'Bana mı diyor lan?' anlamında bakınmaya başladı.


???: "Boş boş bakınan sana diyorum."
Griffith: "Bana mı?"
???: "Eğ banağ mı?! Güvertede başka biri mi var am*na koyayım."
Griffith: "Kendini ne sanıyorsun da millete durduk yere küfür ediyorsun lan!?"
???: "Kes la!"


Griffith, ne olup bittiğini anlamaya çalıştığı için duraksamıştı.


Griffith: "Gin- ne demiştin? Gi-Gintam--"
Ginleo: "GİNLEO! ADIM GİNLEO! Seni soysuz köpek adımı düzgün söyle ki seni affedeyim!"
Griffith: "Senden af isteyen kim domates kafalı. Hem sen de kimsin?"


Ginleo elini silah şeklinde tutarak, Griffith'in alnına doğru götürdü.


Ginleo: "Klanının yaptığı şeyi unuttun galiba?"
Griffith: "Ne, klan mı? Benim kendimden başka kimsem yok birader."
Ginleo: "Öyledir kesin..."


Griffith sinirlendi. Ginleo'nun sözünü yarıda kesti, kolunu savuşturmak amacıyla, elinin tersiyle vurdu. O anda Ginleo kısık bir sesle 'Boom!' dedi ve parmağından morumsu güçlü bir enerji hüzmesi çıktı ve denizdeki dalgaları aşarak uzaklaştı.


Griffith afallayarak, "O neydi lan?!" dedi.


Ginleo: "Siktir! Bu gemi adaya varana kadar ölmüş olacaksın!"


Kaptan ve bir düzine yolcu sesi duyduğu için yanlarına gelmişti. Herkes birine bir şey oldu mu diye bakınıyordu. Kaptan, Griffith'i gördüğü anda hızlı adımlarla üzerine yürüdü. Ortam kalabalıklaştığı zaman Ginleo usulca gözlerden kaybolmuştu.


Kaptan: "Yine ne yaptın?"


Griffith korkuyla karışık bir heyecanla yanıt vermeye çalıştı.


Griffith: "Ben bir şey yapmadım yemin ederim ki! Kendine Ginleo diyen bir eleman geldi elinden bi' şeyler çıkarttı."
Kaptan: "Şu kırmızı saçlı çocuktan mı bahsediyorsun?"
Griffith: "Evet, her neyse. O elinden çıkarttığı şeyle beni öldürmeye çalıştı!"


Kaptan, Griffith'in dediklerini düşündü, bir şey demeden aceleci bir hâlle Ginleo'yu bulmaya gitti. Bu sırada olayı hazmetmeye çalışan Griffith biraz oturdu. Yanına başka kızıl bir çocuk geldi, "Oturabilir miyim?" diye sordu. Griffith, gemide herkes beni mi buluyor gibisinden düşündü ancak kabalık olmasın diye "Oturabilirsin." anlamında kafasını salladı.


Griffith: "Bir şey mi istemiştin? Onca yer varken yanıma oturdun da..."
???: "Ah, üzgünüm kendimi tanıtmama izin ver, ben Lowell. Seni öldürmeye çalışan manyağın kardeşiyim. Çok sorun çıkaran biri. Az önce sizi izledim, onun adına özür dilerim."
Griffith: "Yani... Böyle salak birinin, böyle nazir bir kardeşi olması garip."


Lowell, geçiştirir gibi güldükten sonra Griffith'le biraz daha konuşmaya devam etti. Griffith sinirli olduğu için Lowell'in dediği çoğu şeyi dinliyormuş gibi davrandı. Griffith'in oradan ayrılmak istediği her tavrından belli oluyordu, konuşmayı kısa kesip Lowell'in yanından hızlı adımlarla ayrıldı. Kamarasına gidip, olanları düşündü. Eliyle Ginleo'nun kolunu ittirmeseydi şu an ölmüş olabilirdi. Belki de Ginleo onu korkutmak için böyle bir şey yapmıştı. Ama korkutmak için bile olsa neden ona bu kadar kin duyuyordu? Griffith bunların üstüne kafa yordu ancak olanların üstüne ne kadar düşünse de bir sonuca varmayı başaramadı.


Ertesi sabah Griffith, Shatentler kitabını biraz daha incelemek için kütüphaneye gitti. İnsanlardan uzak bir masaya geçip oturdu. Kitabı 3 haftadır incelemesine rağmen hâlâ ne yazdığını çözememişti. Ayrıca kütüphanede, ona kitabı okuyan adamı da, gemiyi didik didik aramasına rağmen bir daha asla görmedi. Kitaba o kadar odaklanmıştı ki, yanına gelen Hanae'yi fark edemedi.


Hanae: "Griffith, n'apıyorsun?"
Griffith: "Ah, korkuttun beni Hanae. Hâlâ şu kitabı okuyorum işte, aslında okuyorum denemez, henüz dili çözemedim. Hatta hayatımda ilk kez görüyorum."
Hanae: "Yardım edebilmeyi çok isterdim ama... Ben de bu dili ilk kez görüyorum, dil olduğuna emin misin? Herhangi bir alfabeden çok karalamalara benziyor."
Griffith: "Kitabı ilk bulduğumda siyah paltolu adamın biri eline alıp okumuştu. Adamı bir daha göremedim. Sana baktığım sırada ortadan kayboldu."


Kısa süreli bir sessizlik sürdü.


Hanae: "Bu arada, dün geminin güvertesinde kavga çıkmış duydun mu?"
Griffith: "Yani... duymak ne kelime ben de güvertedeydim o sırada..."
Hanae: "Aa, cidden mi? Nasıl yaşandı anlatsana merak ediyorum? Kaptan'a sordum ama bana bir şey anlatmadı."
Griffith: "Domates saçlı herifin biri geldi, masum çocuğun birine saldırdı. Elini kolunu sallayan herkes kavga çıkartıyor. Böyle tipleri almamaları lazım gemiye. Her zaman kavga çıkartır bu tipler."
Hanae: "Sana saldırdı değil mi?"


Griffith, başını öne eğerek "Evet..." dedi. Hanae, Griffith için endişelenmiş olmalı ki, hemen telaşlanıp durumunu sormaya başladı.


Hanae: "Yaralandın mı?"
Griffith: "Merak etme, iyiyim. Hehe, kolunu ittirmeseydim yüksek bir ihtimalle beynimi dağıtmıştı."


Hanae, Griffith'e düz bir bakış atarak "Haha, ne komik" dedi. Konuşmanın ortasında Lowell, Griffith'i görüp yanına geldi.


Lowell: "Hey! Griffith, nasılsın?"
Griffith: "Ha, senin burada ne işin var."
Lowell: "Dün ki olayı masayı yatırmak istedim..."


Lowell, daha cümlesini henüz bitirmişken Hanae'yi fark etti ve ona doğru döndü.


Lowell: "Merhaba hanımefendi ben Lowell. Tanıştığıma memnun oldum."
Hanae: "Merhaba ben Hanae. Ben de tanıştığıma memnun oldum. Griffith, yeni arkadaşlar edinmişsin bile."


Griffith dalga geçerek, "Hıhı, ne demezsin." diye yanıtladı. Lowell tekrar Griffith'e doğru döndü.

Lowell: "İlk önce dün için özür dilerim. Abim seni Kaze klanından sandığı için saldırdı. Tabii bir Kaze olsaydın, yine saldırması doğru olmazdı..."
Griffith: "Eh, affettim say ama Kaze dediğiniz sülaleye bir gareziniz mi var?"
Lowell: "Sayılır, uzun hikaye. Belki zamanla anlatırım..."


Hanae, Lowell'in lafının arasına girdi.


Hanae: "Sorun vakit ise; gemide daha çok zamanımız var zaten anlatabilirsin."
Griffith: "Katılıyorum."
Lowell: "Pekala..."


Lowell biraz soluklandı, hikayeyi anlatmaya kendisini hazırladı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44694 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr