Bölüm 892: Eve Dönüş

avatar
1386 39

Xian Ni - Bölüm 892: Eve Dönüş



Çevirmen: RassNt

Editör: Alphonse

 

Semavi İmparator Qing Lin'in bu mühürlerden sonra semavi muhafızı icat ettiği belliydi.  Semavi muhafızlar antik tanrıların kopyasıyken bu mühürler hizmetçilerini kontrol etmek için kullanılıyordu.

 

İkisi arasında fark vardı. Semavi muhafızlar fiziksel vücuda odaklanıyordu ve büyüler ikincildi. Başarılı olduğunda uygulayıcı onları serbest bırakmadığı sürece asla ihanet edemeyeceklerdi.

 

Mühürleme büyüsü ise sadakat konusunda kusursuz değildi. Bir büyü asla kusursuz olamazdı. Zaman geçtikçe büyünün bozulmasına neden olacak durumlar gelişecekti.

 

Wang Lin bu konuda çok netti.  Mühür koca kafalı oğlanın kaşlarının arasına indiğinde vücudu titredi. Vücudundaki bütün semavi has enerji etkinleşmeye başladı ve has ruhunda benzer bir mühür oluştu. Koca kafalı oğlan derin bir nefes alırken buruk bir gülümsemeyle konuştu, "Selamlar efendim."

 

Wang Lin ona bakarak konuştu, "Gezegenin dışına çık ve Yüce Gök yetişimcilerini gönder. Sen ise burada kal."

 

Koca kafalı oğlan hemen emre uydu ve iç geçirdi. Havaya zıpladı ve gökyüzüne ilerledi.

 

Wang Lin tanıdık ortama göz gezdirirken gözleri nostalji ile doldu. Burada birçok anısı vardı.

 

Wang Lin yüzlerce yıl sonra geri dönmenin duygusallığını yaşadı. Bu net bir şekilde anlatamayacağı karmaşık bir duyguydu.

 

"Acaba kaç tane tanıdığımla tekrar karşılaşabileceğim..." Wang Lin'in yüzünde mahzun bir ifade oluştu. Gölgesi titreşti ve Ta Shan dışarı çıkarak orada durdu.

 

Wang Lin evine bu şekilde bakmaya devam etti ve içindeki melankoli daha da güçlendi.

 

Kısa süre sonra koca kafalı oğlan gökyüzünden indi. Sankince Wang Lin'in arkasında durdu.

 

Uzaklardan ışık ışınları yaklaştı. İkisi diğerlerine göre daha hızlıydı ve hızla yaklaştı. Bunlar Zhou Wutai ve Yun Quezi idi.

 

Wang Lin ileri yürüdü ve tüm vücudu ortadan kayboldu. Arkasında sadece Zhou Wutai ve Yun Quezi'nin kalplerinde yankılanan bir ilahi his mesajı bıraktı.

 

"Biraz sükunet istiyorum..."

 

Zhou Wutai ilahi hissi hissettiği anda vücudu titredi ve şok oldu. Bu ilahi his yumuşak olsa da onu dehşete düşürdü ve kalbi saygıyla doldu. Aynı zamanda kalbinde karmaşık duygular uyandı.

 

"Yüzlerce yıl sonra bu kadar güçleneceğini hiç düşünmezdim..." Zhou Wutai ne de olsa Suzaku demekti, o yüzden kalbindeki şaşkınlığı hemen bastırdı. Yun Quezi'ye doğru ellerini kenetledi ve ardından insanlarla birlikte ayrıldı.

 

Yun Quezi'nin duyguları daha karmaşıktı. Wang Lin'in ilahi hissi onu da sarsmıştı. Eskiden o küçük bir çocuk olan kişi şimdi akıl almaz bir yetişim seviyesine ulaşmıştı. İç geçirdi ve restoranda içeceğinin ücretini ödeyen o genç figürü hala görebiliyormuş gibi hissetti.

 

Zhu Quezi ile arasındaki savaşı, Terk Edilmiş Ölümsüz Klanı ile Suzaku ülkesinin savaşını düşündü. Şimdi her şey önemsiz geliyordu...

 

Tesadüfen Zhou Wutai ve Yun Quezi Wang Lin'in geri dönüşü ile ilgili bilgiyi mühürledi. Daha önce uyanan yetişimciler dışında kimse Wang Lin'in geri döndüğünü bilmiyordu...

 

O ikisinin bunu yapmasının sebebi Wang Lin'in ilahi hissinde bir melankoli duygusunun olmasıydı. Biraz yalnız kalması gerekiyordu ve rahatsız edilmek istemiyordu.

 

Günler sonra Wang Lin dolambaçlı bir yolda yürürken etrafındaki tanıdık manzarayı seyretti. Çok hızlı değildi ve vücudunda güçlü bir yalnızlık hissi yayılıyordu. Güneş batımı gölgesini uzatmıştı ve bu durumda son derece yalnız görünüyordu.

 

Uzaklardan bakınca Wang Lin bir genç gibi değil yaşlı bir adam gibiydi. Evinden uzun süredir ayrı kalmış bir gezgin gibiydi.

 

Ta Shan ve koca kafalı oğlan sessizce onu takip ettiler. Ta Shan'ın ifadesi değişmedi, tek görevi Wang Lin'i korumaktı. Eğer Wang Lin'e karşı en ufak bir düşmanlık sezerse karşılık verecekti.

 

Koca kafalı oğlan da sessizdi. Kalbi karmaşa içindeydi ve net düşünemiyordu.

 

Wang Lin önde yavaşça yürüdü. Etrafındaki her şey yabancıydı ama içinde bir aşinalık da mevcuttu. Bu yol eskiden sadece küçük bir ülke yoluydu. Fakat zamanla büyük oranda değişmişti.

 

Yürürken kalbindeki melankoli daha da güçlendi. İleride yolun sonunu görür gibi oldu.

 

Orada büyük bir şehir vardı ve gürültüyle doluydu. Şehir kapısında bir tabela vardı ve üzerinde üç kelime bulunuyordu!

 

Wang Ata Şehri!

 

Şehre uzaktan bakarken duraksadı. Memleketinin görünüşü ve ebeveynlerinin sesi zihnini işgal etti.

 

"Değişmiş..." Wang Lin'in ifadesi hüzünlüydü. Bu şehir hafızasındaki şehirden tamamen farklıydı.

 

Wang Lin düşünürken arkadan at ve tekerlek sesleri yankılandı. Çok geçmeden bir dizi at arabası yavaşça oraya geldi.

 

Bu taşıtlar oldukça sıradandı. Önlerinde yolu açmak için birkaç insan atla gidiyordu. Atların arkasında taşıtlar vardı ve bu taşıtların en öndekinde beyaz saçlı yaşlı bir adam oturuyordu. Gözleri yıldırım gibiydi. Belli ki dövüş sanatları uzmanıydı.

 

Yaşlı adam ara sıra elindeki kırbacı kaldırıyor ve kırbacını savurarak arabayı hızlandırıyordu.

 

Yaşlı adam geçerken gelişigüzel bir şekilde Wang Lin'in grubuna baktıktan sonra bakışlarını çekti ve oradan ayrıldı.

 

Wang Lin'in yüzünde karmaşık bir ifade vardı ve at arabalarının arkasından yavaşça yürümeye devam etti. Kapıda yol geçiş izinlerini kontrol eden muhafızlar vardı. İzin olmadan kimse içeri alınmıyordu.

 

Bu doğal olarak Wang Lin'e sıkıntı olmadı. O içeri girerken hiçbir muhafız onu fark etmedi. Şehre girdikten sonra yol yayalarla doluydu. Caddelere dükkanlar sıralanmıştı ve son derece canlıydı.

 

Wang Lin kalbinde yalnızlığıyla yavaşça yürümeye devam etti. Karşısına çıkan her şey yabancıydı.

 

"Herkes değişmiş..." Wang Lin bir dükkanın önünde durdu. Dükkana bakarken görüşü bulandı.

 

Eskiden burada kökünde mavi bir taş olan yaşlı bir akasya ağacının olduğunu hatırladı. Gençlik yıllarında burada sık sık oturur ve tomarlar okurdu.

 

Hala Dördüncü Amca'nın ona yetişimci olma şansı verdiği zaman burada oturup gökyüzüne afallamış halde baktığını hatırlıyordu.

 

O zamanki hali gerçekten de dış dünyayı çok merak ediyordu...

 

Dükkana bakarken sessizce düşündü. Yüzlerce yıl çok çabuk geçmişti. Yetişimciler için uzun olmayabilirdi ama ölümlüler için birçok nesil geride kalmıştı.

 

Belki de orada uzun süre kaldığı için, dükkan çalışanı kaşlarını çatarak dışarı çıktı ve bağırmak istedi. Fakat Ta Shan'ı görünce korkuya kapıldı. Böyle büyük bir adam buralarda nadir görülürdü. Kafasını çevirdiğinde koca kafalı oğlanı gördü.

 

O garip görünüyordu ve dehşet vericiydi. Çalışanın yüzü anında soldu. Birkaç adım geri çekilerek sakinleşti ve konuştu, "Küçük kardeş, dükkanımızda yeşim satılır. Eğer satın almak istersen buyur içeri gel. Eğer düşünmüyorsan ayrıl. Neden burada böyle bekliyorsun?"

 

Wang Lin iç geçirdi ve konuştu, "Çalışan, burada bir yaşlı akasya ağacı var mıydı?"

 

Çalışan normalde hiçbir şey söylemek istemedi ama Wang Lin'in arkasında duran ikiliyi görünce cevap verdi, "Yaşlı akasya ağacı mı? Wang Ata Şehrinde büyüdüm ve asla yaşlı akasya ağacı görmedim!"

 

Wang Lin'in gözlerindeki melankoli daha da güçlendi ve kalbi acıyla doldu. Caddede yürümeye devam etti ve şehrin derinliklerine girdi. Ta Shan ve oğlan da onu takip ettiler.

 

Çalışan onun gittiğini görünce somurtarak dükkana geri döndü. O anda evden elinde bir turna tutan ve bir hizmetçinin desteğini alan yaşlıca bir adam çıktı. Boğuk bir sesle sordu, "Dışarıda ne oldu?"

 

Çalışan hemen yukarı çıktı ve gülümsedi. "Dükkan sahibi, bir şey yok. Birkaç garip adam bana yaşlı akasya ağacı var mıydı diye sordu. Burada büyüdüm ve asla yaşlı akasya ağacı görmedim. Sanırım burayı başka bir yerle karıştırdılar."

 

Yaşlı adam irkildi ve sönük gözlerinde anılar belirdi. Uzun bir süre sonra yumuşak bir sesle konuştu, "Ben çocukken büyüklerim eskiden burada yaşlı akasya ağacı olduğundan bahsetmişti. Çok uzun zaman önceydi."

 

Çalışan irkildi ama bunu fazla kafaya takmadı.

 

Wang Lin yürürken hiçbir tanıdık yer göremedi. Her yer ona yabancıydı. Sanki bir şey kalbini kapatıyordu ve onu son derece huzursuz hissettiriyordu.

 

Yürürken aniden ürperdi. 1,000 yıllık yetişimi son derece kırılgan oldu ve vücudu çökmeye başladı.

 

Sanki evinden çok uzun süre ayrı kalmış birisi gibiydi. Ardından tüm bu yabancıları gördükten sonra aniden tanıdık bir şey gördü.

 

Wang Lin 1,000 adım ileri baktı, orada taş duvarlarla çevrili bir bölge vardı. Orada devriye gezen askerler mevcuttu. Belli ki burası özenle korunuyordu ve kimsenin girmesine izin verilmiyordu.

 

Ek olarak, bu bölgenin çevresinde yetişimcilere ait olan onlarca aura mevcuttu.

 

Burası belli ki şehrin en önemli yeriydi!

 

Taş duvarların içinde dışarıdan tamamen farklı bir şey vardı. Orada Wang Lin'e tanıdık bir his veren birkaç ev vardı. Ayrıca daha sonra oluşmuş bir mezar bulunuyordu.

 

Duvarların üstünde devriye gezen askerler ara sıra içeri bakıyor ve yüzleri samimi bir saygıyla doluyordu.

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr