Bölüm 345: Barbarlar

avatar
3757 17

Xian Ni - Bölüm 345: Barbarlar


Çevirmen: Zawoske

Editör: Lord Viole Grace



Ölümsüz Mezarlığı kalın, kara sisle çevrili bir dağ dizisiydi.

 

Dağ dizisinin içerisi oldukça sessizdi ve yaşam belirtisi yoktu. Bu türden sessizlikler aşırı korkutucuydu.

 

Dağ dizisinin derinliklerinde devasa bir delik bulunuyordu.

 

Yaşlı Hu’nun grubu bu deliğin dışında oturuyordu. Deliğe kıyasla epey önemsiz gözüküyorlardı.

 

Yaşlı Hu bağdaş kurmuş oturuyordu. Burada neredeyse bir aydır bekliyordu. Yol sırasında tehlikeyle karşılaşmasalar da, bir şey teninin karıncalanmasına neden oluyordu.

 

Bir Ruh Oluşturma yetişimcisi olarak, bu türden hislerin öyle sebebsizce meydana geleceğine inanmıyordu. Şimdi deliğe yakın olduğundan, bu hissiyat daha da güçlüydü.

 

Yaşlı hu düşündü, ‘Yetişimci dostum Wang’ı da sayarsak, üç Ruh Oluşturma yetişimcisi olacağız. Çok derinlere inmediğimiz sürece, sorun olmamalı...’

 

Yıllar önce, buraya gelmiş ve üçüncü kata gitmişti. Bir sürü tehlike olsa da, aradığı malzemeleri elde edebilmiş ve ardından ayrılmıştı.

 

Bu yüzden buraya gelmeye razıydı.

 

Ne var ki, yaşlı Hu şu anda pişman olmaya başlıyordu. Önündeki deliğe baktığı sırada ifadesi yavaş yavaş karardı.

 

Yaşlı hu yanındaki beyaz peçeli kadına döndü. “Zi Xin, Reenkarnasyon Ağacı’nın üçüncü katta olduğuna emin misin?”

 

Beyaz peçeli kadın onayladı ve fısıldadı, “Babam beni oraya götürdüğünde solmuş bir Reenkarnasyon Ağacı gördüğümü açıkça hatırlıyorum. Ne var ki, babamın yetişimi yeterli derecede güçlü değildi, dolayısıyla ayrılmıştık.”

 

Yaşlı Hu onayladı. Üçüncü kat aşırı tehlikeli değildi. Dördüncü kata gitmedikleri sürece güvenli olmalıydı. Ayrıca, Reenkarnasyon Ağacı solmuştu, muhtemelen koruyan çok barbar olmazdı.

 

Wang Lin bunlardan hiçbirini detaylı olarak söylememişti.

 

Yaşlı Hu döndü ve delikle yüzleşti. Tam o anda, mesafeden bir sonik patlama duyularak, herkesin dikkatini çekti.

 

Tepe boyutunda bir yaratığın birdenbire önlerinde belirişini izlediler. Yaratığın sırtında beyazlar içinde bir genç adam duruyordu. Genç adam tabii ki de Wang Lin’den başkası değildi.

 

Yaşlı Hu konuşurken mutlu bir ifade takındı, “Kardeş Wang geldiğine göre, o vakit seyahatimiz kesinlikle başarılı olacak!”

 

Wang Lin sineğin üzerinden atladı. Herkese gülümsedi ve söylendi, “Beklemenize neden oldum. Yolda birkaç küçük sorunla karşılaştım da.”

 

“Oh, gerçekten mi?” Yaşlı adam Hu gözlerini kıstı.

 

Wang Lin sağ elini salladı ve yere bir kafa fırlattı.

 

Bu kafa toprakla kaplanmış gibi oldukça koyu bir tene sahipti. Gözleri öfkeyle doluydu ve yüzünde asma vari bir dövme vardı.

 

“Barbarlar!” Yaşlı Hu’nun ifadesi değişti.

 

Wang Lin devam etti, “Ölümsüz Mezarlığı’na girdikten sonra beni takip ettiğini fark ettim. Pusu kurmaya çalışıyordu.”

 

Yaşlı Hu öne çıktı ve kafanın alnını işaret etti. Kafadaki dövme bir yarım yaprak şekli alana dek alnında yavaşça toplanmaya başladı.

 

Yaşlı Hu konuştuğu sırada yüzü kasvetliydi, “Barbarlardan birisi falan değil, barbarların arıttığı bir yetişimciymiş.”

 

“Oh?” Wang Lin kafaya baktı.

 

Xu Luo sormadan önce tereddüt etti. “Ata, nereden biliyorsunuz? Yapraktan olabilir mi?”

 

Sadece o değil, beyaz peçeli kadın hariç herkes kafasının karıştığını belirten bakışlar attı.

 

Yaşlı Hu kafanını alnındaki yaprağı işaret ederken ifadesi ciddiydi, söylendi, “Daha önce gerçek bir barbar görmedim, ama birkaç antik metinde yalnızca üç yaprakla birlikte saf kana sahip olanların gerçek bir barbar olduğunu okudum. Geri kalanı arıtılan yetişimcilerden oluşuyor. Ne var ki, bu tür barbarlar bile burada belirmemeli. Ancak ikinci kata gelince belirmeye başlamalılar.”

 

Yere baktıkları esnada görünmez bir baskı herkesin içine kaya misali çöktü.

 

Yaşlı Hu biraz tereddüt etti ardından gözleri ışıldadı ve konuştu, “Kardeş Wang, zengin olmak için risk almalıyız. Hadi aşağıya inelim!”

 

Wang Lin biraz düşündü ve peşi sıra onayladı.

 

İlk yaşlı Hu deliğe atladı, takiben Wang Lin ve ardından diğerleri geldi.

 

Bu delik epey derindi. Wang Lin düştüğü sırada, duvarlarda büyüyen asma vari bitkileri görebiliyordu.

 

Çok geçmeden zemine ulaştılar. Bu yer ova vari bir bölgeydi, fakat yer karaydı, gök karaydı ve çevre tamamen sessizdi.

 

Burası oldukça soluk olsa da, bir yetişimcinin görüşünü engellemiyordu.

 

Wang Lin çömeldi ve bir avuç toprak aldı. Buradaki toprak tıpkı metal gibi oldukça sertti.

 

Yaşlı Hu seslendi, “İlk kat normalde güvenli olur, ama dışarıda barbarlar olduğuna göre, burada da dikkatli olmalıyız.”

 

Wang Lin ilahi hissini yaydı. Bu yer son derece büyüktü, dolayısıyla ilahi hissi tamamını kaplayamıyordu.

 

Yaşlı hu ve Zi Xin sonraki katın girişinin doğuda olduğunu onaylamadan önce biraz konuştu ardından hepsi doğuya yöneldi.

 

Yol sırasında, Qiu Siping ve diğerleri beraber uçuyordu ve devamlı tetikteydiler.

 

Sadece Wang Lin, yaşlı Hu ve siyah ceketli yaşlı adam hala sakindi.

 

Beyaz peçeli kadına gelirsek, buraya geldiğinden beri sersem bir haldeydi, adeta bir anı gün yüzüne çıkıyordu.

 

Wang Lin’in gözleri birdenbire ışıldayana kadar yedisi bir süreliğine uçtu ve genç adam arkalarındaki bir şeye baktı. Peşlerinde kara bir ışığın geldiğini gördü. Işık yaklaştığında, dağıldı ve siyah saçlı bir barbara dönüştü. Bir yaratık kürkü giyiyordu.

 

Barbarın kollarında ve bacaklarında siyah huzme işaretleri vardı. Uzandı ve Xu Luo’yu kavramaya çabaladı.

 

Xu Luo’nun ifadesi değişti. Ağzını açtı ve bir ışık huzmesi tükürdü. Bu ışık huzmesinin içinde bir uçan kılıç vardı ve barbara doğru atıldı.

 

Barbar garip bir hareket yaptı ve elini aşağıya savururken kılıçtan sıyrıldı. Xu Luo hızla geriledi. Kıyafetlerinde beş düz yırtık belirerek, altındaki parlak bir şeyi açığa çıkardı. Kıyafetlerinin altında zırh giyiyordu.

 

Saldırıyı bitirdikten sonra, barbar çabucak geriledi.

 

Yaşlı Hu homurdandı, “Yerinde kal!” Harekete geçmedi, bunun yerine sağ eliyle uzandı.

 

Kollarındaki ve bacaklarındaki işaretler harekete geçtiği esanda barbar garip bir kükreme kopardı. İşaretlerden siyah duman çıktı ve bedenine girdi, ardından kolunu salladı.

 

Kara duman yumruğunda birikti ve peşi sıra bir yumruk attı.

 

Yaşlı Hu’nun ifadesi sakinliğini koruyordu, fakat gözlerinde bir parça öldürme arzusu belirmişti. Yumruğunu sıktı ve barbarın sağ eli ezilerek kanlı bir hamur halini aldı. Barbar acınası bir çığlık kopardı ve hızlıca geri çekildi.

 

Yaşlı Hu sağ eliyle barbarı işaret etti ve bir ruhsal enerji huzmesi gönderdi. Ruhsal enerji barbarın göğsüne inerek, düşmesine neden oldu.

 

Yaşlı Hu öne çıktı ve barbarın alnını işaret etti. Barbarın bedenindeki işaretler alnında toplandı ve tam bir yaprak belirdi.

 

Xu Luo göğsüne dokundu ve bir parça korku sergiledi. Bir uçan kılıçtan kaçınabilmek için, bu barbarın aşırı hızlı olması gerekliydi. Bu zırhı giymiyor olsaydı, göğsü parçalanırdı.

 

Üç gün sonra, yedisi ikinci katın girişine ulaştı. Yol boyunca, toplam dokuz barbarla karşılaşmışlardı. Bu barbarlar ansızın beliriyordu. Yayılı ilahi hisleriyle bile, belirene kadar farklarına varmak imkansızdı.

 

Dokuz barbardan, sonuncu hariç hepsi bir yaprak taşıyordu.

 

Sonuncu ikinci katın girişi yakınında belirmişti. Bu barbarın geri kalandan daha fazla dövmesi vardı, özellikle de, dövmelerle kaplı sağ kolunda.

 

Bu dövmeler Wang Lin’e rünler gibi geliyordu.

 

Bu barbarı öldürdükten sonra, Wang Lin alnında iki yaprak olduğunu keşfetti. Bu figürün gücü geç aşama bir Merkez Oluşturma yetişimcisine denkti.

 

Ölümsüz Mezarlığı’nın ikinci katı ilk kattan pek farklı değildi; burası hala çok karanlıktı. Ne var ki, burada son derece tedirgin edici bir aura bulunuyordu.

 

Bu auranın Wang Lin üzerinde etkisi yoktu, fakat Xu Luo ve diğerleri üzerinde büyük etkiye sahipti.

 

Yaşlı adamın neden Xu Luo ve kadını buraya getirdiği konusunda Wang Lin’in kafası karışıktı. Sadece Merkez Oluşturma aşamasındaydılar, dolayısıyla her hata ölümlerine neden olabilirdi.

 

Wang Lin bunu çok sorgulamadı. Kişiliği düşünülürse, yardım etmek oldukça kolay olmadığı sürece, onları kurtarmak adına riskli bir şey yapmazdı.

 

İkinci katta, ara sıra yaratık kemikleri ve hatta yaratıkların çürüyen cesetleriyle karşılaştılar. Şeytanlar Denizi’ndeki yaratıklardan çok farklıydılar. Wang Lin hiçbirisini bilmiyordu.

 

Tam ikinci kata girerlerken, Wang Lin afalladı zira otuz metre uzakta kara bir ışık belirmişti. Işık yaklaşmaya çalışmak yerine bir barbara dönüştü.

 

Bu barbar ilk kattakilerden baya farklı gözüküyordu. Bedeninin dörtte biri siyah, çiçeğimsi dövmelerle kaplıydı. Gözleri de kırmızı değil oldukça berraktı. Ne var ki, yakından bakılırsa, içlerinde gizemli bir ışık görülürdü.

 

Bu barbar ilk katttakilerle aynı değildi. İlk kattakiler, iki yapraklı olan dahi, kırmızı gözlere sahipti ve tamamen delirmişti. Güç farkını bildikleri halde saldırırlardı.

 

Ne var ki, bu figür yaklaşmadı aksine otuz metre uzaktan kasvetle bakmakla yetindi. Beyaz peçeli kadına birkaç fazladan bakış attı.

 

Beyaz peçeli kadın birdenbire haykırdı, “Barbar! Gerçek bir barbar! Bedenindeki işaretler çoktan Kadim Ruh yetişimcisine denk üç yaprak seviyesine ulaşmış.”

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr