Bölüm 200: Yun Fei

avatar
4187 18

Xian Ni - Bölüm 200: Yun Fei


 

Düzenleme: LordVioleGrace

 

Şeytanlar Denizinde, Kaotik Kırık Yıldızlar.

 

Burada bir sür devasa, parçalanmış gezegenlerde oluşmuş bir halka vardı. Bu yerde gizemli bir güç bulunuyordu. Eğer birisi girer veya çıkarsa, o kişi kendisinden bir seviye yüksek birçok klonla yüzleşmeliydi. Ancak zafer kazanarak kişi geçebilir veya gizemli halkadan çıkabilirdi. Bu yer ayrıca oldukça tehlikeliydi, sonuç olarak da, buraya pek insan gelmezdi.

 

Bu yere doğru iki kılıç ışığı hücum ediyordu, birisi diğerinin önündeydi. Öndeki kılıç ışığı açıkça daha soluktu. Işığın içinde büzülmüş dudakları ve solgun yüzüyle genç bir kadın vardı. Yeşilimsi kırmızı kıyafetler giyiyordu, beli inceydi, ve oldukça tatlı görünüyordu.

 

Arkasındaki ışıkta, kare bir yüz ve kalın kaşlarla orta yaşlı bir adam vardı. Gözleri çan kadar kocamandı. Soğuk bakışları önündeki genç kadındayken alaycı bir gülümseme takınmıştı.

 

Ayaklarının altındaki kılıç son derece sabitti. Açıkça takip etmek için pek fazla çaba sarf etmiyordu. Kadına bakarken, gözleri daha da soğuklaştı.

 

Bu iki ışık, biri önde diğeri arkada, hızlıca mesafeden geliyordu. Genç kadın önündeki Kaotik Kırık Yıldızlar’a baktı ve zihninde bir düşünce belirdi. Aylardır kaçıyordu, ve geçen ayda, nereye kaçarsa kaçsın, o orta yaşlı adam her zaman yakınındaydı. Eğer kaçmak için ustasının gizli tekniğini kullanmamış olsaydı, çoktan yakalanmış olurdu.

 

Lakin bu gizli tekniğini kullanmak aşırı fazla ruhsal güç gerektiriyordu. Birkaç kez kullandıktan sonra, daha fazla kullanmayı karşılayamayacak duruma gelmişti. Stres altında, paniklemiş ve nereye gittiğine dikkat etmemişti. Fark etmeden de, Kaotik Kırık Yıldızlar’a ulaşmıştı.

 

Bunu fark ettiğinde, yön değiştirmek istemişti, lakin tam o sırada, bu kişi tekrardan yetişmişti. Çaresizdi, yani sadece ilerleyebilirdi. Çok geçmeden, ikisi kırık yıldızları oluşturan halkaya yaklaştıkça yaklaştılar.

 

İçten içe arkasındaki kişinin tüm gücünü kullanmadığını, aksine onunla oynayarak, devam etmeye zorladığını biliyordu. Kaotik Kırık Yıldızlar’ın çemberine girmeme konusunda dikkatli olmak zorundaydı, lakin aralarındaki mesafe gittikçe azalıyordu.

 

Qian Kun rahatça kadını takip ediyordu. Onun elindeki eşyaya göz koymuştu. Eğer birkaç kez aniden kaçış tekniğini kullanmamış olsaydı, çoktan yakalamış olurdu, lakin şimdi, panikleyerek, Kaotik Kırık Yıldızlar’a doğru kendini atmıştı. Görünüşe göre adeta gökler bile ona yardım ediyordu. Bunu düşünürken, gülümsemesi genişledi ve daha da soğuklaştı.

 

Qian Kun karanlık tonuyla yavaşça söylendi, ‘’Yun Fei, önünde Kaotik Kırık Yıldızlar bölgesi var. Şeytanlar Denizi’nde, Kaotik Kırık Yıldızlar’ın çok tehlikeli bir yer olduğunu biliyorsundur. Şimdiye kadar, kimse şansına dayanarak geçemedi. Bir denemek ister misin?”

 

Kadının yüzü daha da solgunlaştı ve içindeki acı hissiyat arttı. Kaotik Kırık Yıldızlar’dan bir buçuk metre uzaktayken, aniden durdu ve arkasını döndü. Kasvetli bir ifadeyle Qian Kun’a baktı. Dudaklarını ısırarak, söylendi, ‘’Kıdemli, küçüğünüz buraya sadece şans eseri kaçtı. Neden beni öldürmek zorundasınız ki?’’

 

Qian Kun’un çenesi seğirdi. Ayağının altındaki kılıç kadından üç metre uzakta durdu. Arkasındaki Kaotik Kırık Yıldızlar’a bir bakış atıp yapmacık bir şekilde gülümseyerek söylendi, ‘’Burada sadece emirleri yerine getirmek için bulunuyorum. Sahip olmaman gereken bir şeyi aldığın için kendini suçlamalısın.’’

 

Kadın güldü. Boyutsal çantasından bir yeşim parçası çıkarmıştı. Qian Kun’a bakarken, fısıldadı, ‘’Bu ustama ait bir şey. Nasıl almamam gereken bir şey olabiliyor? Kıdemli, Büyülü Saray’da, bir kopyası var. Bunu alsam bile, Büyülü Saray etkilenmez.’’

 

Qian Kun’un bakışı yeşim parçasına kaydı. İfadesi açgözlülükle kaplıydı. Görevi bu kadını öldürmek ve yeşimi geri götürmekti.

 

Bu yeşim parçasının üzerinde Büyülü Saray’ın yerleştirdiği bir mühür vardı. Qian Kun elde etse bile, kullanamayacağını, sadece geri götürebileceğini biliyordu. VE Yun Fei isimli bu kadın, kim olduğu belirsiz olsa da, bu yeşimi okuyabiliyordu, yoksa, çalma şansı olmazdı.

 

Açıkça son olay dizilerinden dolayı, onu öldürmemiş, bunun yerine yakından takip etmişti.

 

Qian Kun karanlık bir şekilde söylendi, ‘’Bu yeşimi almanın Büyülü Saray’ı etkileyip etkilemeyeceğini bilmiyorum, tek bildiğim şey eğer alırsam, bana büyük yararı olacağı.’’

 

Yun Fei’nin yüzünde cüretkar bir ifade belirdi. ‘’Kıdemli, eğer söyleyeceğiniz bir şey varsa, söyleyin gitsin, ama bu yeşim parçasının önemini dikkate alın.’’ Dedi.

 

Qian Kun tek kelime etmedi, lakin gözlerinden keyfi okunabilirdi. Zaten bu Yun Fei’nin ünlü Qi Huang Tarikatı’nın varisi olduğunu biliyordu. Qi Huang Tarikatı gizemli bir güç tarafından yok edilmiş olsa da, bu kadın bir şekilde zarar görmeden kaçmayı başarmıştı.

 

Ardından, Qi Huang Tarikatı’nın el değerli hap tarifini barındıran yeşim parçasına sahip olan kadın Büyülü Saray tarafından yakalanmış ve orada bir cariye olmaya zorlanmıştı. Şimdiyse, onca yıl sonra, sonunda yeşim parçasıyla kaçma şansı bulmuştu.

 

Qian Kun orta aşama Merkez Oluşturma’da idi. Geç aşamayla arasındaki çizgi ince olsa da, gelişim tekniği son derece sınırlıydı. Asla geç aşamaya giremeyeceğinden korkuyordu.

 

Lakin eğer bu yeşim parçasını ele geçirebilir ve içindeki tarifle haplar yaparsa, o zaman geç aşama Merkez Oluşturma’ya ulaşabilirdi.

 

Kadın derin bir nefes verdi. Tek kelime etmeden, boş bir yeşim parçası çıkardı. Yeşime bilgiyi aktardıktan sonra, konuştu, ‘’Kıdemli, aktarmayı bitirdim. Eğer kaçmama izin verirseniz, bu yeşim sizin olur.’’

 

Qian Kun gülüp söylendi, ‘’Güzel. İlk yeşimi ver. İçindeki bilgiyi onayladıktan sonra, gitmene izin vereceğim.’’ Konuşmasını bitirirken, ilerlemeye başladı.

 

Genç kadın hızlıca bağırdı, ‘’Dur!’’ Yeşimi sağ eliyle tuttu. Sadece birazcık ruhsal güçle, bu kopyayı ezebilirdi. Aynı zamanda, bir metre geri çekildi. Qian Kun’a bakarken, sözlerine devam etti, ‘’Kıdemli zaten orta aşama Merkez Oluşturma’da ve ben daha yeni Merkez Oluşturma aşamasına girdim. Kıdemliden bir seviye düşüğüm, yani kıdemlinin yeşimi aldıktan sonra sözünü tutacağına dair önlem alma isteğimi engelleyemiyorum.’’

 

Qian Kun hafifçe kaşlarını çattı. Soğuk gözleri Yun Fei’nin elindeki yeşimde takılıydı, ‘’Ne demek istiyorsun?’’

 

Yun Fei derin bir nefes aldı ve düz bir şekilde konuştu, ‘’Kıdemlinin 300 metre geri çekilmesini istiyorum. Yeşimi buraya bırakacağım. Ben gittikten sonra, kıdemli buraya gelip bu yeşim parçasını alabilir, yoksa hemen bunu kıracağım ve intihar edeceğim. O zaman, kıdemli bir şey kazanamayacaktır.’’

 

Qian Kun dudaklarına soğuk bir gülümseme yerleştirdi. ‘’Ne şaka ama. Nasıl olur da bana gerçek yeşimi verdiğini ya da vermediğini bileceğim ki? Ya beni kandırırsan?’’

 

O sırada, ikisi de fark etmeden, Kaotik Kırık Yıldızlar’da, bir metre boyutunda bir yarık açıldı. Yarıktan, siyah enerji dalgaları yayılıyordu.

 

Yun Fei’nin ifadesi çirkinleşti ve tam konuşmak üzereydi ki, Qian Kun sözlerine devam etti, ‘’Sana harcayacak zamanım yok. Yeşimi ver ben de yaşamana izin vereyim. Yoksa, acımasız olacağım için beni suçlama. Yeşimi aldıktan sonra, gideceğim.’’ Konuşmasını bitirirken, yavaşça ileri süzülmeye başladı. 

 

3 metreyi anında aşabilirdi, lakin Qian Kun yavaşça ilerliyordu, çünkü Yun Fei’nin bilinçsizce yeşimi kıracağından korkuyordu, o zaman gerçekten bir şey kazanamazdı.

 

Yun Fei dişlerini sıktı. Yeşimi yana fırlattı ve hızlıca Qian Kun’dan kaçmaya başladı.

 

Qian Kun aniden yıldırım vari bir şekilde atıldı ve yeşimi takip etti. Yakaladıktan sonra, elinde tutup ilahi hissiyle taramış, ardından anında heyecanla kaplanmıştı. Birkaç kez delicesine güldükten sonra, kaçan Yun Fei’yi buldu. Hızlıca peşine takılırken gözleri kötü niyetini açığa çıkarıyordu.

 

Bu sefer, açıkça hızı öncesinden farklıydı. Birkaç kat daha hızlıydı.

 

Yun Fei olabildiğince hızlı kaçıyor olsa da, gizlice ilahi hissiyle Qian Kun’un hareketlerini inceliyordu. Yeşimi yakaladığını gördükten sonra, aniden içinde gerçekten kötü bir his belirdi ve daha da hızlı ilerlemeye başladı.

 

Lakin çok geçmeden, umutsuzluğa kapıldı. Qian Kun sözünü tutmamış, aksine peşine takılmıştı.

 

Yun Fei alayla içinden sırıttı, ‘’Qian Kun, ölsem bile, eğer o yeşimi hapları rafine etmek için takip edersen, acınası bir şekilde öleceksin. Bütün bunlar kendi hatan.’’ Ardından, iç çekti. Hareket etmeyi kesti ve kendi kalbini durdurmaya karar verdi.

 

Qian Kun Yun Fei’nin kaçmayı kestiğini ve direnmekten vazgeçtiğini görmüştü. Bomba gibi bir kahkaha patlattı ve hızlıca ileri atıldı. ‘’Bu yeşim parçasını bana verdiğine göre, zevk içinde ölmene izin vereceğim. Bedenine iyice bir bakmama ve ustanın bile büyüleneceği kadar neyin olağanüstü olduğunu görmeme izin ver. Eğer bana güzelce hizmet edersen, belki gitmene bile izin verebilirim…’’

 

Tam Qian Kun sözlerini bitiriyordu ki, aniden gözleri vahşice Kaotik Kırık Yıldızlar’a döndü. Bakışları şaşkınlıkla kaplıydı, lakin bu şaşkınlığın yerini hızlıca korku almıştı.

 

Qian Kun birdenbire konuşmayı kesti. Yun Fei kendi kalbini durdurmayı bıraktı. Kaotik Kırık Yıldızlar’a doğru bakıyordu. Ağzı kocaman açıldı ve yüzünde şoke olmuş bir ifade beliriverdi. 

 

Sadece tek bir şey görmüştü, Kaotik Kırık Yıldızlar halkasında, bir şekilde bir yarık belirmişti. Yarık hızla genişliyordu. Göz açıp kapayıncaya kadar, çoktan bir buçuk metreyi aşmıştı. Yarık tıpkı bir yaratık tepesi gibi kavis çizdi. Bu, gören herkesin içten içe ürpermesine neden olacak bir şeydi.

 

Şeytanlar Denizi’nde, iç ve dış deniz arasında sadece kızıl yarıklar belirirdi, yani burada bir yarığın anlamı derindi. Bu yarık sadece siyah enerji yaymakla kalmıyordu, ayrıca oldukça büyükken, iç ve dış deniz arasında açılan yarıklar sadece küçük yarıklardı.

 

Lakin Qian Kun ve Yun Fei’nin önünde böyle devasa bir yarık belirmişti. Yarık belirdiği anda, Qian Kun kafasında bir karıncalanma hissetti.

 

Neredeyse anında Yun Fei’yi öldürmekten vazgeçip buradan kaçmak istedi. Tam bu düşüncesi yüzeye çıkıyordu ki, hemencecik bastırdı. Kaotik Kırık Yıldızlar halkasına bakarken gözleri ışıldadı. Kendini sakinleştirdi. Oradaki formasyonla birlikte, yarıktan ne kadar güçlü şey çıkarsa çıksın, halkadan dışarı çıkamazdı, yani kaçmaya gerek yoktu.

 

Aynı zamanda, yarık aniden parlamaya başladı. Dışarı siyah ışık dalgaları, birçok garip enerjinin yanı sıra yayılıyordu. Çok geçmeden, siyah bir pelerin giyen genç bir adam sakince dışarı çıktı.

 

Bu kişi antik bir hissiyat veren, arkasında dalgalanan beyaz saçlara sahipti, lakin gözleri acımasızlığını ortaya seriyordu.

 

En göz alıcı kısmı alnındaki koyu mor yıldızdı. Bu koyu mor yıldız mor bir ışık yayıyordu. Adeta şeytani enerjiyle dolu gibi hissettiriyordu. Arkasındaki yarıktan gelen siyah ışığın yanı sıra, tıpkı cehennemden dışarı çıkan bir iblis gibi görünüyordu.

 

Figür arkasına bile bakmadı. Sağ elini saldırdı ve arkasındaki devasa yarık hızlıca kapanmaya başladı. Neredeyse göz açıp kapayıncaya kadar, yarık tamamen kaybolarak, arkasında sadece iblis tanrısı vari genci bıraktı.

 

Bu genç adam havada duruyordu. Gözlerinde pişmanlık belirtileri yer alıyordu ve Kaotik Kırık Yıldızlar’ın ardına bakarak, Qian Kun ve Yun Fei’ye odaklandı.

 

Qian Kun gencin yarıktan çıktığını gördüğü andan beri korkutucu bir his içinde tomurcuklanıyordu. Aralarında Kaotik Kırık Yıldızlar’ın halkası olduğundan olayı, genci ilahi hissiyle inceleyemiyordu. Ancak, halka olmasa bile, Qian Kun bu genci ilahi hissiyle incelemeye cesaret edemezdi.

 

Onun bakış açısında, eğer bu kişi öyle devasa bir yarıktan dışarı çıkabiliyorsa, o zaman bu kişinin gelişim seviyesi akılalmaz bir seviyeye ulaşmış olmalıydı. En azından Kadim Ruh seviyesinde olmalıydı, veya hatta efsanevi Ruh Oluşturma aşamasında.

 

Sonuç olarak, nasıl genci rahatsız etmeye cüret edebilirdi?

 

Daha da önemlisi, önündeki manzarayı, daha önce bir yerden duyduğunu hatırlıyordu, lakin nereden duyduğunu hatırlamıyordu.

 

Beyaz saçlı genç kendisine baktığında, kırık yıldızların ardından bir bakış atmış olsa da, bacakları zayıfladı ve kaçmak isteği güçlendi, lakin kendisini durdurdu.

 

Qian Kun kaçsa bile, genç halkayı geçebilirse, o zaman anında onu yakalayabileceğini biliyordu, yani kaçmak veya kaçmamak aynı sonuca çıkıyordu. Aslında, kaçması sadece gencin kendisini daha net hatırlamasına neden olurdu.

 

Ayrıca, eğer genç Kaotik Kırık Yıldızlar’ı aşamazsa, o zaman kaçmamış olsa dahi, yine de güvende olurdu.

 

İçten içe bunu düşünürken, Qian Kun aniden duraksadı ve ellerini birleştirdi. Saygıyla, konuşmaya başladı, ‘’Bu küçüğünüz Zehir Kralı’nın Büyülü Saray’ının 5.nesil öğrencisidir. Qian Kun kıdemliyi selamlıyor.’’ 

 

Yun Fei’nin kalbi zayıflamıştı, çünkü az önce öleyazmıştı ve ardından böyle bir manzaraya tanıklık etmişti. Kafasında oluşan sonuç Qian Kun ile yaklaşık aynıydı, lakin zihninde, kaşarsa, o zaman Qian Kun tarafından öldürüleceğini, lakin kalırsa, hayatta kalmak için bir şansı olabileceğini düşünüyordu.

 

Bu konuyu düşündükten sonra, saygıyla konuştu, ‘’Küçüğünüz Qi Huang Tarikatı’ndan Tu Mo Yun. Kıdemliyi selamlarım.’’

 

Beyaz saçlı genç ikiliye soğukça baktıktan sonra bakışlarını geri çekti. Kaotik Kırık Yıldızlar’ın halkasına doğru döndü. Bir süre düşündükten sonra, boyutsal çantasına hafifçe vurdu ve elinde küçük bir yaratık belirdi.

 

Yaratığın arkasında üç çift kanat vardı. Net gözleri adeta ruhani görünüyordu. Hemen öne uçmaya başladı.

 

Kanatlarını çırparak, hızlıca halkaya atıldı. Çok geçmeden, halkanın içine ulaştı.

 

Kısa süre sonra, kırık bir parçacık beyaz bir ışık yaydı. Işık solduktan sonra, yaratığın bir kopyası belirdi.

 

İki yaratık karşılaştığında, ikisi de tiz bir çığlık attı ve birbirlerine saldırmaya başladılar.

 

Beyaz saçlı genç kaşlarını çattı. Elini salladı ve küçük yaratığın bedeni aniden titremeye başladı. Bedeni küçük bir kasırga oluşturdu ve halkadan dışarı uçup gencin omzuna kondu. Elinin bir hareketiyle, yaratık kaybolmuştu.

 

Bu beyaz saçlı genç tabii ki de Wang Lin idi. Antik Tanrı Bölgesi’nden ayrılmak için Antik Tanrı’nın anılarında bırakılmış yöntemi bir tünel açma amacıyla kullanmıştı.

 

Tünelden çıktıktan sonra, Kaotik Kırık Yıldızlar’ın halkasının içinde belirmişti. Buradan ayrılmak istiyorsa, o zaman halkayı geçmeliydi. Duanmu ve diğerlerinin konuşmalarından, halkanın ne gibi olduğuna dair bir fikri vardı.

 

Ayrılmak için girmeden önce girmek amacıyla kullandıkları metodun aynısını kullanmayı planlıyordu, lakin o aktarım dizisi aşırı karışıktı, ve Antik Tanrı’nın anıları arasında, bazı nedenlerden dolayı, neredeyse aktarım dizileriyle alakalı hiç bilgi yoktu.

 

Bunu biraz düşündükten sonra, durumu çözmüştü. Antik Tanrılar’ın ne kadar güçlü olduğu düşünülürse, gerçekten bir yere gitmek için aktarım dizisi kullanmalarına gerek yoktu. Kolayca bir kara delik açıp istedikleri yere ulaşabilirlerdi.

 

Tabii ki, bu Antik Tanrı’nın anılarında aktarım dizileri hakkında bilgi olmaması gerektiği anlamına gelmiyordu. Yoksa, neden dördüncü alemde gizemli diziler olurdu ki?

 

Eğer bu gerçekten doğruysa, o zaman Wang Lin’in şüpheleri vardı. Özümsediği miras tam değildi.

 

Ancak, bütün bunlar Wang Lin’in tahminleriydi. Doğru olup olmadıklarına gelirsek, kimse gerçekten bilemezdi.

 

Wang Lin bir süre düşündü. Gözleri kararlılıkla kaplandı genç adamın ve halkaya doğru atıldı.

 

Wang Lin halkaya girdiği anda, Qian Kun’un ifadesi sakin kalmış olsa da, kalbi hızlanmaya başladı. Bu, birisinin halkaya atılışını ilk görüşü değildi. Baya uzun zaman önce, Büyülü Saray’dan olan bir Kadim Ruh gelişimcisinin halkaya hücum ettiğini görmüştü. O kişi o kadar acınası bir şekilde ölmüştü ki Kadim Ruh’u bile kaçmayı başaramamış ve gizemli güç tarafından yutulmuştu.

 

Bu yüzden Wang Lin’in hücumunu gördüğü anda, hemen ona odaklandı.

 

Yun Fei Qian Kun’dan daha da gergindi. Ölümden kaçmak için bütün umudunu bu gence yüklemişti. Eğer Wang Lin halkadan çıkabilirse, o zaman Qian Kun’un aceleyle hareket etmeyeceğini düşünüyordu. Yeşimi hediye olarak verirse, belki bir şansı olabilirdi. Bütün bunlar belki işe yaramayabilecek olsa da, Yun Fei bu riski almaya karar vermişti.

 

Wang Lin halkaya girdiği anda, birkaç kırık parçacık hızlıca bir araya geldi. Bir beyaz ışık parıltısıyla, halkanın içinde Wang Lin’in tam bir kopyası belirdi.

 

Kopya belirdiğinde, soğuk bir gülümseme takındı. Boyutsal çantasına vurdu ve siyah bir kılıç ortaya çıktı. Bu uçan kılıç garipti, üzerinde bir sürü diken vardı. Bu, açıkça Wang Lin’in uçan kılıcıydı.

 

Wang Lin siyah kılıcı inceledi ve gizemli kuvvetin arkasındaki güç tarafından gerçekten hayrete uğradı, bu kuvvet büyülü hazineleri bile kopyalayabilirdi. Kambur Meng’in oluşturduğu çatlak bile üzerindeydi.

 

Bu sefer, Wang Lin savaşmaya karar vermemişti. Sadece önden bir kontrol için oradaydı.

 

Kopya siyah kılıcı çıkardıktan sonra, bir kahkaha attı ve kılıç Wang Lin’e doğru uçtu. Wang Lin’in çenesi seğirdi. Boyutsal çantasına vurdu ve o da siyah kılıcı çıkardı.

 

Anında, iki aynı kılıç birbirine saldırmaya başladı.

 

Kısa süre sonra, Wang Lin soğuk bir gülümseme takındı. Ji Alemi aniden harekete geçti ve kızıl yıldırımı oluşturdu. Aynı zamanda, kopyanın gözlerinde de kızıl yıldırım belirdi.

 

Wang Lin kopyaya temkinli bir şekilde baktı. Kırmızı yıldırımın kopyanın gözlerinde birkaç kez ışıldadığını, ardından kopyanın gözlerinin patlayıp parçacıklar halini aldığını gördü. Aynı zamanda, kopya da kızıl yıldırımın gücüne dayanamadı ve patladı.

 

Wang Lin’in gözleri ışıldadı ve anında düşünmeye başladı. Ji Alemi İlahi Hissi’ni harekete geçirmiş olsa da, saldırmamıştı, sadece kopyanın Ji Alemi İlahi Hissi’ni de kullanıp kullanamayacağını denemek istemişti. 

 

Artık halkanın gücünün gizemli olsa da, Ji Alemi’ni kopyalayamadığını biliyordu. Wang Lin soğuk bir gülümseme takındı ve halkanın derinliklerine ilerlemeye başladı. 

 

Duanmu’dan duyduğuna göre, bu halka 300 metre genişliğindeydi. İlk kopyayı yendikten sonra, kişi 150 metre ilerleyebilir, ardından o kişi iki kopyayı daha yenmeliydi, ancak o zaman 150 metre daha ilerleyebilir ve halkadan çıkabilirdi.

 

Ç:N// Burada nedense İngilizce çevirmeni arkadaşımız mil kullanmış ama aslında feet olması lazım. Öncesinde 100 feet (yaklaşık 300 metre) kullanılmıştı, ben de burada önceki şeklinde devam edeceğim çünkü burasının 160 kilometre olma imkanı yok. 

 

Kopya patladığında Qian Kun’un kalbi neredeyse duruyordu. Wang Lin’in içindeki sırası anında eşi benzeri görülmemiz bir seviyeye yükseldi. Gizemli gücün oluşturduğu o kopyanın o kadar çabuk patlayacağını asla düşünmemişti. Bu patlamanın ardındaki tekniği hayal edemiyordu.

 

Yun Fei’nin bakışı güçlendi. Halkanın içindeki, Wang Lin’e bakıyor, reddedilmeden nasıl ondan yardım isteyeceğini düşünüyordu.

 

Wang Lin kolayca ilerledi, lakin sadece 3 metre sonra parçacıklar tekrardan beyaz bir ışık yaydı. Beyaz ışık solduktan sonra, iki kopya daha belirmişti.

 

İki kopyanın belirmesinin ardından, birisi bir uçan kılıç çıkardı ve diğeri de bir parşömen.

 

Wang Lin’in ifadesi değişmemişti, lakin genç adamın kalbi teklemişti. Duanmu yalan söylemediyse, o zaman ilk kopyayı o kadar çabuk yenmesi yüzünden bir şeyler değişmişti. 

 

Lakin Wang Lin’in ruh hali hiç değişmedi. Hala soğuk ve sakindi. İki kopya belirdiği anda, gözlerinde kızıl yıldırım tekrardan belirdi ve Ji Alemi İlahi Hissi bir kere daha ortaya çıktı.

 

Bu sefer, iki kopya direkt genç adamı taklit edip Ji Alemi’ni kullanmadılar, aksine hızlıca hazinelerini kullanmaya başladılar.

 

Wang Lin’in gözleri ışıldadı. Tereddüt etmeden, kopyalara doğru atıldı. Öncesinde, Ji Alemi’ni denemişti. Bu sefer, Antik Tanrı’nın mirasını aldıktan ve yeniden yapılanma geçirdikten sonra bedeninin ne kadar güçlendiğini denemek istiyordu.

 

Yeniden yapılanmanın oluşturduğu bedeni anılarının gösterdiği kadar güçlü müydü?









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr