Bölüm 107: Parlayan Tane

avatar
4803 32

Xian Ni - Bölüm 107: Parlayan Tane


 

Çevirmen: Zawoske

Editör: Mehmet Uyar

 

Geçen üç ayda, şeytani tarikatlar ve akılcı tarikatlar birbiriyle birçok kez savaşmıştı.  Wang Lin ne zaman görülse, iki tarafta savaşmayı kesiyor ve bir yol açıyordu. Wang Lin ayrıldıktan sonra da, savaşmaya devam ediyorlardı.

 

Wang Lin ailesinin saygılarını sunduktan sonra, kafasının karışıklığından kurtulmuştu. Bir uçurum bulup gücüyle bir mağara oluşturdu ve düşünmeye başladı.

 

İlk olarak bedenindeki ruhsal enerji; öncesinde de dondurma gücü olsa da, şu an sergilediği gücünün ancak kırıntılarıydı. Bu nokta büyük ölçüde kafasını karıştırıyordu ve Si Tu Nan bile nedenini bulamamıştı.

 

Bu da Ji, Dao ve Shi alemlerinin 6.derece ölümsüz ülkelerinden tamamen silindiğini gösteriyordu.

 

Ruhsal gücündeki güç artışı kendine biraz daha güvenmesini sağladı. Bedenindeki ilahi hissini hissedebiliyordu, aniden çok garip hissetti. Ruhsal enerjisinde fazladan bir şey varmış gibi görünüyordu.

 

Sangi ruhsal enerjisinin içinde gizemli bir öz vardı ve  bu öz sayesinde ruhsal enerjisinin gücü büyük oranda artmıştı.

 

Öncesinde, bedeninde çok fazla öz olmadığından bunu fark etmemişti, ancak özün miktarı artmıştı.

 

Kafasında bu düşünce belirdiği anda, kontrolsüzce büyümeye başladı. Wang Lin hafifçe kaşlarını çattı ve ruhsal enerjisinin kontrol ederken bedenine odaklandı. Dantianından başlayarak tüm bedenini inceledi, ardından dantianına geri döndü.

 

İncelerken, yavaş yavaş bazı ipuçları ortaya çıktı. Ruhsal enerjisi şu anda koyu maviydi; ancak, bu ruhsal enerjisinin gerçek rengi değildi. Bu renk, koyu mavi şeritler yüzündendi.

 

Bu yoğun şerit yığınları ruhsal enerjisinde değişikliklere sebebiyet veriyordu. Wang Lin sağ elini salladı ve ruhsal enerjisi vücudundan dışarı çıktı. Ruhsal enerjisi, içinde sayısız koyu mavi şeridin olduğu bir buzdan küreye toplandı.

 

Bir süre düşündükten sonra, Wang Lin uzandı ve ciddi bir ifadeyle havayı kavradı. O anda buz küresi büyümeye başladı. Her büyüdüğünde, Wang Lin’in alnında büyük miktarda ter damlacıkları beliriyordu.

 

Buz küresi tam normal boyutunun 1/3 büyüdüğünde, birkaç şerit çöktü. Çok geçmeden, sanki baskıya dayanamıyorlarmış gibi çökmeye başladı.

 

Wang Lin kaşlarını çattı. Rafine etmeye devam ederken çöken koyu mavi şeritlerin yerini doldurmak için başka bir ruhsal enerji dalgası daha yolladı. Zaman geçerken, Wang Lin birkaç ruhsal enerji dalgası yollamış, ancak her seferinde, sadece küçük bir miktar koyu mavi şerit kalıyordu.

 

Ruhsal enerjisinin kesintisiz desteği altında, koyu mavi şeritlerin kaybolma oranı Wang Lin’in yerine koyma hızıyla yarışamamaya başladı. Sonunda, birkaç saat sonra, rafine etme tamamlandı.

 

Wang Lin yorulmuş olsa da, gözleri parlıyordu.

 

Buz küresi bir pirinç tanesi boyutuna kadar küçülmüş ve rengi koyu maviden camgöbeğine dönmüştü. Bu camgöbeği buz tanesi tamamen koyu mavi şeritlerden oluşuyor, tehlikeli bir aura yayıyordu.

 

Wang Lin’in gözleri parlarken taneciği aldı ve mağaradan ayrıldı. Havada bir süre durdu, ardından hızlıca en yakında ormana doğru uçtu. Ormanın dışında durarak, elini salladı ve tanecik yakındaki bir ağaca çarptı.

 

Aynı sırada, zayıf bir camgöbeği ışık ışıldadığı gibi ağaç buza dönüştü. Koyu mavi bir dalga yayılmıştı ki, Wang Lin’in ifadesi aniden değişti ve geri çekildi. Neredeyse bir göz kırpmalık süre içinde, 300 metre yarıçapı içindeki her şey mavi bir dünyaya dönmüştü.

 

300 metrelik yarıçap içerisinde, ağaçlar, hayvanlar, çiçekler, böcekler veya yeraltındaki böcekler ne olursa olsun; temel olarak 300 metrelik yarıçap içinde yaşayan her şey ölmüştü.

 

Hatta Wang Lin bile mavi ışıktan hasar almıştı. Sanki soğuk bir enerji dalgası bedenine girmiş gibi, Mavi ışık vücudunun sertleşmesine sebebiyet verdi.

 

Şüpheyle dolu bir şekilde, patlamanın merkezine baktı. Patlamanın merkezinde dursaydı hala iyi olup olmayacağından emin değildi.

 

Camgöbeği taneciğinin sadece bedenindeki koyu mavi şeritleri kullanarak rafine edildiği söylenmeliydi. Bunun gibi başka bir şey yoktu.

 

Wang Lin kendi kendine mırıldandı, ‘’Bu camgöbeği tanesi sahip olduğum en iyi büyülü hazine.’’

 

Orada bir süre sessizce durduktan sonra, dönüp ayrıldı. Mağaraya döndükten sonra, bir kez daha camgöbeği tanesi elde etmek için oldukça çok zaman harcadı.

 

Küçük taneye bakarken, Wang Lin iç çekti ve boyutsal çantasına kaldırdı. Bir tanesini yapmak zaten son derece çok ruhsal enerji istiyordu. İki tane yaptıktan sonra çok yorulmuş duruyordu.

 

Tane çok güçlü olsa da, yapımı aşırı fazla ruhsal enerji istiyordu. Wang Lin biraz ruhsal sıvı çıkarıp yenilenmek için içerken çarpıkça sırıttı. Ay, gökyüzündeki yerini aldığında, ruhsal enerjisinin %70-80’i yenilenmişti.

 

Gözleri parıldadı ve tek kelime etmeden, bir tane tanecik daha rafine etmeye başladı.

 

Üç gün sonra, üç pirinç tanesi Wang Lin’in önünde süzülüyordu. Genç adamın ifadesi son derece ciddiydi. Görünüşe göre üç tanesi sınırıydı. Bunun sebebi ördüncüyü yapmayı denememesinden dolayı değildi, tam tersine birçok kez denemişti ve her denediğinde, önceki üçlüden birisi dağılıyordu. Birkaç denemeden sonra, Wang Lin dördüncüyü oluşturma fikrinden vazgeçmişti.

 

Üç günlük gözlemlemenin ardından, tanenin gücü harika olsa da, Kadim Ruh aşamasındaki kişilere zarar vermek için hala yeterli olmadığını fark etmişti.

 

Eğer bir düzine bu tanelerden fırlatabilirse, bir şansı olabilirdi, ancak ne yaparsa yapsın, Wang Lin dördüncü taneyi oluşturamıyordu. Uzunca bir süre düşündükten sonra, Wang Lin’in aklına bir fikir geldi. Eğer üç tanesini birleştirerek bir tane oluşturursa, o zaman gücü de mutlaka artardı ve elinde sadece bir tane kalacağından, daha fazla da oluşturabilmeliydi.

 

Bunu düşünürken, Wang Lin çevresindeki kayalarla birkaç savunma formasyonu kurmadan önce biraz tereddüt etti. Bunun ardından, çaldığı birkaç koruma tılsımını çıkararak, oturdu, ardından iki taneyi birbirine yakınlaştırmaya başladı.

 

Her an kaçmaya hazırlanırken, Wang Lin kalbi adeta boğazında atıyordu. Yavaşça, iki tane birbirine değdi.

 

Wang Lin bir illüzyon gördü. Sanki iki tane temas ettiği anda zaman durmuştu.

 

Lakin kısa süre sonra, iki tane tek bir ses çıkarmadan kaynaştı. Yeni tanedeki tek değişiklik renginin daha da koyulaşmasıydı, bunun dışında başka bir değişiklik yoktu.

 

Wang Lin şaşıp kalmıştı. Bir süre düşündükten sonra, kalan taneyle yeni taneyi kaynaştırdı.

 

Bu iki tane birbirine temas ettiği anda, camgözü rengi bir ışık parlayıp söndü. Genç adamın ifadesi aniden değişirken, üç ışınlanma hakkından birisini kullanarak oradan kayboldu. Kaybolduğu sırada, camgözü ışık genişlediği gibi, bir kilometre yarıçaplık bir alan tamamen buz dünyasına dönüverdi.

 

Wang Lin bir kilometre uzakta belirdi. Camgözü ışığın menzilinden çıkmış olsa da, halen vücuduna giren soğuğu hissedebiliyordu.

 

Önündeki her şeye bakarken, Wang Lin düşünmeye başladı. Bir ışınlanma hakkını harcamış olsa bile, boşa değildi. Görünüşe göre iki taneyi birleştirmek limitiydi. Üçüncüyü denediğinde, anında patlıyordu.

 

Belli ki mağarasını daha fazla kullanamayacaktı. Wang Lin acı acı gülümseyerek başka bir yer buldu ve gücüyle geniş bir mağara oluşturdu.

 

Birkaç gün içinde, Wang Lin tekrardan oluşturabileceği kadar tane oluşturmuştu. Taneleri kolayca kontrol ederek kaynaştırmış ve nihayetinde dördüncü taneyi başarıyla oluşturabilmişti. Bu da önceki hipotezi olan sınırının üç tane olduğu düşüncesini doğruluyordu, ancak eğer bir taneye kaynaştırılırlarsa, o zaman sadece bir tane sayılıyorlardı.

 

ve 4. taneyi birbiriyle birleştirdi. Sonrasında, Wang Lin dikkatle üç taneyi boyutsal çantasına yerleştirdi. İki tanesi, bir tanesinden daha koyu renge sahipti.

 

Taneleri yerleştirdikten sonra, bir aydan fazla zaman geçmişti. Artık Jue Ming Vadisi’nin açılmasına az kalmıştı.

 

Wang Lin bağdaş kurarak yere oturdu. Bir süre meditasyon yaptıktan sonra, gözlerini açtı ve yeşil bir ışık tükürdü. Yeşil kılıç neredeyse zeki birisiymiş gibi Wang Lin’in etrafında daire çizerken uğulduyordu. Wang Lin elini kaldırdı ve uçan kılıç avuç içine kondu. Genç adam kılıca dokunduğu anda, kemik donduran soğukluğunu hissetmişti.

 

Küçük yeşil kılıcı kanıyla rafine etmişti, bu yüzden ruhsal enerjisi değişince, uçan kılıcı da Ji niteliği kazanmıştı.

 

Tam değişen ruhsal enerjisini kılıcı rafine etmek için kullanmak üzereyken, aniden durdu. Anında yüzü aşkın kılıç ışınının ona doğru uçtuğunu fark etmişti. Görünüşe göre hepsi bir kişiyi takip ediyordu.

 

Wang Lin’in yüzü buz kadar soğuklaşırken kendi kendine mırıldandı, ‘’Bu o…’’

 

(1/2)

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44346 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr