Bölüm 156: #####

avatar
4793 11

The Dark King - Bölüm 156: #####


156. Bölüm

 

Günceler

 

**********************************************************************

 

Dikenli Çiçek Hapishanesi.



Öğleden sonra 3:16.



En üst kattaki görkemli ofiste hapishane müdürü Jones ve kahyası Peter oturmuş balkonda çay içiyordu. Masanın üstünde siyah bir kedi yatıyordu. Müdürü tanıyanlar onun küçük hayvanları yetiştirmekten zevk aldığını bilirdi. Köpekler ve kediler onun favorileriydi.



Küçük kedi ve köpek yavrularına kadınlara tercih ediyordu. Hatta bir keresinde resimlerini çizmesi için ofisine bir ressam bile davet etmişti.



Eskiden tazısı "Cassie"yi beslemeyi unutan bir gardiyan vardı ve o günden itibaren o gardiyandan haber alınamamıştı.



"Açgözlü küçük kedicik..." Jones yüzünde bir gülümsemeyle siyah kedinin başını okşadı.



Daha 38 yaşındaydı. Sağlam bir arkası olmasının yanı sıra kendi yetenekleri de küçük görülecek gibi değildi.



"Yine yağmur yağıyor." Kahya Peter pencereden dışarı baktı ve iç çekti.



Jones umursamaz bir şekilde cevap verdi, "Sadece birazcık çiseliyor."



"Belki sağanak veya bir fırtınaya dönüşebilir." dedi kahya.



Jones ellini salladı ve hizmetçiye baktı. Hizmetçi saygılı bir şekilde ona yünlü bir ceket verdi, "Romatizmaların... Eklemlerin ve kemiklerin yine ağrımaya başlar, al da şunu üstüne ört." Jones ceketi kahyaya verdi.



Kahya Peter çabucak ayağa kalktı ve ceketi üstüne giyip teşekkür etti, "Her yağmurlu mevsimde bu ağrıyı çekiyorum. Ne yazık ki, bir çaresi bulunamadı."



Jones ona bakıp gülümserken içerden ince bir kadın geldi ve ona yaklaştı. Kulağına bir şeyler fısıldadı. Onun dediklerini duyunca Jones'un yüzündeki gülümseme kayboldu. Anlamış gibi başını salladı. Pencereden dışarı baktı ve yavaşça dedi ki, "Haklısın. Ufacık bir yağmur damlası bile fırtına çıkarabilir..."



Kahya, Jones'un yüzündeki garip ifadeyi fark edince dedi ki, "Ne oldu?"



"Mahkumlardan biri kaçmış." Jones fısıldadı, "Üç yıl önce getirdikleri ufaklık. Gardiyanlardan biri cevap vermediğini görünce içeriyi kontrol etmiş ve hücresinde bir tünel bulmuş. Çocuk firar etmiş."



"Firar mı?" Kahya şaşırmıştı, "Kazacak alet nereden bulmuş? Nereden kaçmış?"



"İşe gittiğinde çalmış olmalı. Muhtemelen gölün altından kazdı." Jones hafifçe masaya vurdu ve pencereden dışarı baktı, "Gölün yarıçapı 300 metre kadar..."



Kahya şaşkına dönmüştü, "Gölden kazarak mı kaçmış? Böyle bir şeyi nasıl planlayabilir ki? Toprak konusunu nasıl halletmiş?"



Yanlarında duran ince kadın saygılı bir şekilde dedi ki, "Gardiyanların dediğine göre toprakla suyu karıştırıp duvara ve yere sürmüş. Etraf tam gözükmediğinden de gardiyanlar fark etmemiş."



Kahya ne diyeceğini bilmiyordu.



Jones elini kaldırdı ve yemeğini yiyen siyah kediyi okşadı. Kedi ne dediklerini bilmediğinden sadece yemek yemeye odaklanmıştı. Jones kedinin başını yavaşça okşadı ve dedi ki, "Arama emri çıkartın. Suçlunun nerede olduğunu bulmak için hemen kara süvarileri yollayın."



"Emredersiniz." Kadın cevap verdi gitmek için arkasını döndü.



"Bekle." Jones onu durdurdu. Kediye şefkatle baktı ve dedi ki, "Yemek dağıtımıyla ilgilenen gardiyanları, 'Cassie' ile ilgilenmesi gereken gardiyanla aynı yere yollayın."



Başını saygılı bir şekilde salladı ama tüyleri diken diken olmuştu. Çabucak arkasını döndü ve gitti.



O gittikten sonra kahya kendini tutamadı ve dedi ki, "Hapishanenin planlarında hiçbir açık olmamalı. Kanalizasyon sisteminin sonunda bile orayı koruyan bir gardiyan var. Nasıl oldu da kaçtı?"



Jones hafifçe başını salladı, "Hiçbir açık yoktu. Ama varsa o da hapishanenin gölün içine yapılmasıydı. Duvarlar çok kalın. Bırak gölün dışına kadar tünel kazmayı, biz hep kendi kendimize duvarları oymaya çalışacak bir aptal olmayacağını düşünmüştük. Duvarların kalınlığı sayesinde bu küçük adam hiç kimse onu duymadan taaa gölün dışına kadar kazdı. Biz bunun hapishanenin en avantajlı yeri olduğunu düşünüyorduk ama bizi engelleyen şey oldu."



Kahya iç çekti, "Bu da bize ders olsun. Gardiyanların rahatlamasına izin veremeyiz. Tünele girip kazmak ve geri dönmek bile bayağı zaman almış olmalı. Gardiyanlar devriyeye çıktığında ortaya çıkmış olmalıydı ama işlerini yeteri kadar iyi yapmadıklarından böyle oldu."



Jones başını salladı, "Şansımıza, ufaklık sadece birinci bölgedendi."



Jones kedinin başını okşadı ve gülümsedi, "Aç gözlü ufaklık! Bu kadar yemek yeter, hadi git oyna bakalım."

 

...

 

...

 

Kenar mahallelerin kuzeyinde, ıssız bir sokakta küçük bir fabrika vardı.



Dudian yoldaki meyhaneden biraz yemek aldı ve bir araba kiraladı. Yemeği arabada yedi. Hiç durmadan koştuğundan ve sürekli stres altında olduğundan üstüne bir bitkinlik çökmüştü ama yemeği yiyince biraz kendine gelmişti.



Arabadan indi ve tam fabrikaya girecekti ki, yan taraftaki panoda bir şey gözüne çarptı. Panoda bir arama emri vardı.



"Daha bir gece oldu. Olaylar çok çabuk yayılmış." Dudian'in gözleri parladı. Ancak, kendini saklamaya niyeti yoktu. Girişte yaşlı bir gardiyan vardı, "Birkaç kişiyi bulmam gerekiyor. İsimleri Kroen, Joseph, Barton..."



Yaşlı adam sinirli bir şekilde gözlerini açtı ve Dudian'e baktı, "Çalışıyorlar. Ne için arıyorsun?"



Dudian cebinden üç bakır sikke çıkardı ve uzattı, "Onları dışarı çağır. Eski bir dostun onları görmeye geldiğini söyle.



Bakır sikkeleri görünce adamın yüzündeki sinir bir anda yok oldu. Sikkeleri aldı ve cebine attı, "Tamam, sen burada bekle. Ben gidip çağırayım."



Adam onları çağırırken Dudian sessizce bekledi. Yaşlı adam Dudian aransa da onu tanımamıştı. Aslında Dudian saçını kestiğinden resimdekinden tamamen farklı gözüküyordu. Son üç yılda saçları uzamış ve biraz da sakalı çıkmıştı. Gardiyanlar ona sürekli işkence etmiş olsa da yüzüne hiç dikkatli bakmamışlardı. Ne de olsa, hücrelerinde ölecek olan mahkumlara fazla ilgi duymuyorlardı.



Üstelik, resim hapishaneye yeni girdiğine çizilmişti. Resim üç yıl öncesine ait olduğundan çok yakışıklı gözüküyordu. Ama üç yıl onu çok değiştirmişti. İnsanların en hızlı değiştiği zamanlar 10 ve 16 yaşları arasıydı. Şimdi, eskiden yüzünde olan bebeksi ifadeden eser yoktu. Acı, açlık ve işkence yüz hatlarını bayağı değiştirmişti. Yüzü zayıflamıştı ve biraz da kırışıklık çıkmıştı. Üstelik biraz olgun gözüküyordu.



Zaten yüzünün her tarafına kömür sürmüştü. Yani, ona yakın olanlar bile kolay kolay tanıyamazdı.



Bir süre sonra yaşlı adam geri döndü. Arkasında dört kişi vardı. Onlar Barton, Kroen, Joseph ve Barry'di. Son üç yılda onlar da çok değişmişti, Dudian neredeyse onları tanıyamayacaktı.



Dördü Dudian'e baktı ama kafaları karışmıştı, "Kimsin sen?"



Dudian gülümsedi, "Benimle terk edilmiş fabrikaya gelin."



"Terk edilmiş fabrika mı?" Ne dediğini duyunca dördü de şaşırmıştı. Barton heyecanlı bir şekilde dedi ki, "Sonunda döndün. De...."



Dudian elini kaldırıp onu susturdu, "Sonra konuşsak daha iyi olur."



Barton'un aklına bir şey geldi ve yüzü değişti ama hiçbir şey demedi. Diğer üçü de Barton gibi tereddüt ettiler ama hiçbir şey demediler.



Dördünün de Dudian'le gitmek gibi bir niyeti olduğunu görünce yaşlı adam aceleyle dedi ki, "Hala çalışma saatindeyiz. Nereye gidiyorsunuz? Yoksa maaşınızı almak istemiyor musunuz?"



Barton dedi ki, "Dede, bize izin çıkartırsın artık."



"Hiç de çıkartamam." Yaşlı adam başını salladı.



Dudian dördüne dedi ki, "Artık burada çalışmanıza gerek yok. Benimle gelin."



Dördü birbirine baktı, az çok neler olacağını tahmin edebiliyorlardı.



Yaşlı adam Dudian'e dedi ki, "Evlat, eğer giderlerse son iki ayın maaşını alamazlar."



Dudian onu görmezden geldi ve arkasını dönüp gitti.



Dört arkadaş da hemen onun peşine takıldı.



Dudian ve diğerleri terk edilmiş fabrikaya geri döndü.



"Ne oldu Dean? Neden aranıyorsun? Son üç yılda ne oldu? Neden seni hapse tıktılar? Birini mi öldürdün? Ben senin bir şey yapmadığına inanıyorum. Böyle bir suç işleyeceğine hayatta inanmam." Fabrikaya gelince Barton hemen Dudian'i soru yağmuruna tuttu.



Dudian onlara bir bir baştan aşağı baktı. Barry'nin yüzü endişeyle doluydu. Dudian onlara dedi ki, "Hiçbir suç işlemedim ama artık farklıyım."



"Hala devam etmeye var mısınız?"



Dördü de birbirine baktı. Kroen fısıldayarak dedi ki, "Ne yapacağız?"



Dudian gülümsedi ve hafifçe başını salladı, "Büyük şeyler."



Hepsi biraz tereddüt ediyordu ama Barry'nin yüzünde garip bir ifade vardı, "Dean ben yapamam. Şu anda sıradan ve güzel bir hayatım var. Hayat biraz zorlu ama şu anki işimden memnunum. Zaten kendime bakmaya yetiyor."



Dudian diğer üçüne baktı, "Peki siz?"



"Sana yardım ediyorduk ama artık arananlar listesindesin. Senin işin bitti." Kroen tereddüt etti ama yine de içinden geçeni söyledi.



Barton hiçbir şey demedi ve Dudian'e baktı. Kroen konuşmasını bitirir bitirmez dedi ki, "Dean ne olursa olsun ben seni takip edeceğim. Daha önceden de dediğim gibi benim hayatım artık senin. Eğer çal dersen çalarım, öldür dersen öldürürüm!"



Dudian yüzünde gülümsemeyle ona baktı.



"Ben de." Joseph dedi ki, "Daha önceden dedim. Çalışacak bir yer bulduk ama bize nasıl davranıyorlar? Eziyet ediyorlar! Küçümsüyorlar! Artık bu kadar yeter!"



Kroen ve Barry sessiz kalmıştı.



Barton ikisinin sessizleştiğini görünce sinirli bir şekilde dedi ki, "Sırf aranan biri olduğu için artık böyle mi oldu?"



Kroen cevap verdi, "Ben de böyle olmasını istemiyorum ama ne yapabiliriz? Dean'in arama emrini iptal edebilir miyiz?"



Barton sinirli bir şekilde çıkıştı, "İptal edemesek bile artık Dean'e yardım etmemiz gerekiyor. Sizi yetimhaneden çıkartmasını böyle mi ödüyorsunuz? Bir korkak gibi davranarak mı?"



İkisinin de yüzü çirkinleşti.



Dudian onlara baktı, "Onlara baskı yapma. Sizi sırf önceden bana arka çıktığınız için yetimhaneden çıkartmıştım. Beni takip etmeseniz bile bir sorun yok. Ama umarım burada konuşulanları ihbar etmezsiniz."



Dudian'in dediklerini duyunca başlarını öne eğdiler. Kroen yumruklarını sıktı, "Ben kararımı verdim. Sonuna kadar seni takip edeceğim. Bu aptalca aşağılamalardan bıktım artık."



Barry eğildi ve dedi ki, "Dean, üzgünüm! Özür dilerim! Ben bunu yapamam. Çoktan sevdiğim biri var. Onunla mutlu bir hayat sürmek istiyorum. Umarım beni affedersin. Sana söz veriyorum burada olanlar burada kalacak."



Dudian başını salladı, "Tamam o zaman, sana mutluluklar diliyorum. Git!"

 

Barry elini kaldırdı ve göz yaşlarını sildi. Barton ve diğerlerine bakmadan arkasını dönüp gitti.



Dudian sessizce Barry'nin gidişini izledi.

 

 

Not: Merhaba okuyucu. 140 beğeni için söz verilen 5 bölüm gecikti biliyorum. Sevgili çevirmeniniz Çıngıraklı( ya da Cooo, kaç o var emin değilim)  hasta. Çevirmene bir geçmiş olsun dileyin hasta hasta sizi düşünüp bölüm çeviriyor. 180 beğeni olunca tekrar 5 bölüm bedava gelecek. Hadi öptüm kendinize iyi bakın. 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr