Cilt 10: Bölüm 11-3

avatar
2590 7

Terror Infinite - Cilt 10: Bölüm 11-3


 

Çevirmen: RmLover  Editör: Thomas Shelby

 

Heng, saat kulesinden atladı. Atlayışını yavaşlatmak için önündeki ışıklara tutundu. Yavaş bir biçimde yere indi. Okçu gelişiminin havayla uyumlu hale gelmesinden dolayı vücudu sıradan bir insana kıyasla daha hafifti. Hızı da daha fazlaydı ve sessizce hareket edebiliyordu, neredeyse Yinkong'un yeteneklerine ulaşmıştı.

Heng, bu şeylerin herhangi birini takdir edecek havada değildi. Sanki bir bıçak, kalbini deşmiş gibi hissediyordu.

O ve Yanwei birlikte büyümüştü. İkiside komşuydu ve aileleri arkadaştı. Babasının okçulukta olimpiyat altın madalyası vardı ve Yanwei'nin babasının da gümüş madalyası vardı. Hem arkadaş hem de rakiptiler.

Heng ve Yanwei, çocukken böyle bir ortamda tanışmışlardı. Aralarındaki ilişki tek bir nokta dışında çok yakındı. Heng, babasının okçuluk hobisini kendisine miras almıştı, ancak Yanwei okçuluğu pek sevmiyordu. Ne zaman Heng'in antrenman yaptığını görse onu birkaç gün, görmezden geliyordu. Ancak büyüdüklerinde bu mesele daha bir azaldı.

Mutlu ailede aniden köklü bir değişim olmuştu. Heng'in ailesi bir araba kazasına karışmıştı. Annesi o kazada ölmüştü ve babasının ise kolu kırıldığı için artık okçuluk yapamayacaktı. O sırada Heng, dokuz yaşındaydı.

Daha sonra, Heng'in babası her ufak mesele için onu bayılana kadar dövmüştü. Bu olay birkaç yıl sürdü. Sanki bu kaderin bir oyunuymuş gibi, on yaşında Yanwei'den ayrıldı. Babası işini kaybetti, sonra evi satıp başka bir yere taşındılar. Aile içi şiddet her geçen yıl onun kişiliğinin değişmesine sebep oldu. Ne zaman dövüleceğini hissetse, ya da kan veya yaralanma görse, yaşadığı korku onun içgüdüsel olarak kaçmasına sebep oluyordu. Bu kişilik onun bünyesine işlemişti ve kendisinden nefret etmesine sebep olmuştu.

Bir yarışmadan sonra hayatında bir dönüm noktası gerçekleşti. Hafızasıyla örtüşen bu kızı gördü, ancak bundan korkuyordu çünkü bu zamana kadar çok şey kaybetmişti. Babası alkol dolayısıyla karaciğer kanserinden öldü. Hala sahip olduğu şey yayı ve hafızasındaki kızdı.

Aralarındaki sevgi bağı, onların on yıl sonra bir araya gelmelerine yol açtı. Beraber yaşamaya başladılar, birbirlerine sahip çıktılar ve birbirleriyle talihsiz hikâyelerini paylaştılar. Birbirlerinin yaralarını sardılar ve birbirlerine sağladıkları destek ile yaşamaya devam ettiler. Heng, mutluluğu yakalamış gibi hissetti. Onu bağrına bastı. Sonra…

Vücudu kontrolsüz bir şekilde ondan uzaklaşmaya başladı. Ne yaptığını fark ettiğinde ise kendinden nefret etti. Sevdiği kızı, mafyaların ve tecavüzcülerin eline bırakıp korkuyla terk etmişti. Sanki bedeni onu kontrol ediyormuş gibiydi.

Kendi kontrolünü geri kazanıp geri döndüğünde ise o ve mafyalar çoktan gitmişti. Kızın nasıl acı çekebileceğini tahmin edebiliyordu.

Belki de fiziksel acıya katlanılabilirdi ancak çaresizlik gözyaşları içerisinde manevi olarak yorulmuş olmalıydı. Onun da Heng'i ne kadar çok sevdiğini biliyordu.

Heng, kendini öldürmeyi düşünmüştü, ama hala intikam alamamıştı. Onu aramayı düşündü ancak onunla göz göze gelebilecek cesareti kendisinde bulamadı.

İntikam almaya karar verdi, nefret ettiği insanları yayıyla öldürecekti. Her seferinde neredeyse korkudan yayını düşürecekti. Neredeyse kusmaktan bayılacaktı. Ama kızın çektiği acıyı ve hislerini düşününce, hiçbir pişmanlık duymadan devam etti. Çaresizliği, herkesi öldürdükten sonra bu dünyaya gelmesine sebep oldu.

Bu dünyada onunla tekrardan karşılaşabileceğini kim düşünebilirdi ki? Ayrıca kızın asıl takımı Çin Takımı’ydı.

''Ben seni terk etmedim. Bu takıma girdiğimde sen çoktan...'' Heng, bağırmak istiyordu ancak kızın gözlerinden akan yaşı gördüğünde aniden bu cesaretini kaybetti. Açıklamak istese bile, onu terk etmişti ve gelecekteki mutlu hayatlarını paramparça etmişti. Tüm acı ve günahın kaynağı oydu. Bu kadar korkak olmasaydı, onu korumak için kollarını açabilseydi her şey tamamen bambaşka olurdu.

Heng, vadiye doğru koştu. Vücudunun her yerinden kan akıyordu. Bu oklar çok güçlü değildi. Daha çok ceza veya işkence içindi. Aksi halde Yanwei, kullandığı ok ile tek vuruşta onu öldürebilirdi. Nefretini ve acısını dindirmek için ona Heng'e işkence ediyordu.

Heng'in yanındaki duvara bir ok ile bir delik açtı. Gümüş alev, betonu eritti.

''Neden kaçıyorsun? Tıpkı daha önce kaçtığın gibi yine kaçacak mısın? Tam bir korkaksın. Tek yaptığın şey kaçmak.'' Yanwei'nin sesi öfke ve nefret doluydu. Başka bir gümüş alevli ok daha yolladı.

Heng, tek kelime etmeden dişlerini sıktı. Dudaklarını çok sert ısırdığı için ağzının kenarından kanlar aktı. Kendi kanını yutarak koşmaya devam etti. Her ok geldiğinde yönünü değiştiriyordu. Bunu bilmeden önce, kilidi açılmış moda girmişti.

''Ölmekten bu kadar korkuyorsan neden önceden beni kafamdan vurmadın? Bunu yapsan kaçmana gerek kalmayacaktı. Sadece kafama sık. Genetik kısıtlamamın kilidini açmıştım. Ödül ve puan istemiyor musun?'' Yanwei, okunu Heng'e yollayarak söyledi, ancak oklar her seferinde Heng'in saçını sıyırıp geçiyordu. Heng'in cevap vermediğini görünce gözleri doldu.

Yukarıya doğru uçtu ve on metre yükseklikten aşağıya baktı: ''Heng, benim altıncı hislerimi hatırlıyor musun? Oklar ile de işe yarıyor. Okun yönünü hissedebiliyorum ve çoğu zaman gözlerimle hedef almaya bile gerek kalmıyor.''

Gözlerini kapattı ve Heng'in ilerlediği yöne doğru hedef aldı. Heng, adımını attığı an, bir gümüş ok bacağını delip geçti. Bu ok alevli değildi, sadece onu yavaşlatmıştı ancak koşmaya devam ediyordu.

Heng, dişlerini sıktı. Caddenin yakınlarındaydı. Yenwei, kaşlarını çattı ve Heng'in önüne doğru yanan bir ok attı. Ok, Heng'in bileğine geldi ve koştuğu esnada bacağını yakmaya başladı.

Paat! Biraz ötede, dumanın içerisinden bir ses geldi ve bir alev ortaya çıktı. Heng, sonunda rahat bir şekilde gülümsedi. Yanwei, birkaç metre uçup onun önüne geldi. (Düzeltme: Vadinin içindeydi ve bir binaya yakındı, oku havadayken fırlattı.)

Dudağını büktü: ''Neden kaçmıyorsun? Neden sakin davranıyorsun? Daha önce de bu kadar sakin olsaydın, biz…

Heng, şefkatle gülümsedi ve sonra aniden yayı çekerek Yanwei'yi hedef aldı. Yüklü Atış'ın baskısı onu sarmıştı. Yanwei de rahat bir şekilde gülümsedi. Alevli okuyla hedef aldı ve kısık bir sesle söyledi: “Birbirimizi rahat bırakalım, Heng.”

Üzgünüm. Seni seviyorum. Hayatta kal.''

Ok, kızın gözünün önünden geçti ve görünürden kayboldu. Heng'e tekrar döndüğünde, kalbini gümüş bir ışık kaplamıştı ancak Heng, gülmeye devam ediyordu.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44351 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr