Çeviri: Makankosappo

Düzenleme: Bluishgray

 İki düşmanın kendisine geldiğini gören Qin Yu gözlerini kıstı. Sonra pis pis sırıtıp şimşek hızıyla kaçmaya başladı. Savaşın kızıştığı böyle bir anda kim Qin Yu’nun kaçacağını düşünürdü ki? Ama şimdi son derece yüksek bir hızla vadinin çıkışına doğru kaçıyordu. Bu hareketi Doğu ve Kuzey Xiang’ı çileden çıkardı.

“Kaçma!”

Kardeşlerini öldüren Qin Yu’dan ölesiye nefret ediyorlardı. Öfkeyle bağırdıktan sonra hemen peşine takıldılar.

“Baba, başarmak zorundasın.” Qin Yu’nun kaçma nedeni babası etraftayken dövüşe tamamen konsantre olamayacak olmasıydı. Üçüncü yıldırım düştüğü için hızla uzaklaşırken bir yandan da kutsal sezgisiyle babasını kontrol ediyordu.

Ejderha şeklindeki enerji kütlesi Qin De’nin vücudunun etrafında dönüyordu. Ellerinde koyu kırmızı renkli orta seviye kutsal silahını tutuyordu. Orta seviye kutsal kılıç son derece güçlüydü. Geçmişte Feng Yuzi düşük seviye kutsal silahıyla dokuzda dörtlük felaketin üstesinde gelebilmişti. Tabi bunu Xiuzhen okulunun yardımıyla yapmıştı.

Qin De kafasını kaldırıp mor renkli yıldırıma baktı. Koyu kırmızı kılıcı ışık hüzmeleri yayıyordu.

Boom!

Yıldırım kafasına çarptı.

Hah!

Yıldırıma direnmek için kılıcını kaldırdı. Aynı zamanda Xiantian enerjisini de kılıca aktardı.

Kılıca çarpan yıldırım, kılıcın sürekli olarak titremesine neden oldu ama orta seviye kutsal silah çok sert olduğundan dokuzda dörtlük felaketin üçüncü yıldırımı bile onu parçalayamıyordu. Yıldırım kısa süre içinde kaybolurken geride sadece mor renkli kıvılcımlar kalmıştı.

Qin De’nin rengi soldu.

“Ha ha, bu kılıçla felaketin üstesinden gelmek çok da zor değil.” Qin De özgüven patlaması yaşıyordu. Son yıldırımı da atlatacağına dair kendine güveni tamdı. Qin De’nin vücudundaki enerji ileri doğru dalgalandı ve kılıcındaki enerji beklenmedik şekilde göz kamaştırıcı bir parlaklık yaydı.

Qin Yu’nun gergin kalbi biraz olsun rahatlamıştı.

Babası üçüncü yıldırımı da sağ salim atlatmıştı.

“Şerefsiz. Yiyorsa kaçma.” Doğu ve Kuzey Xiang sinir küpüne dönmüştü ama nafile. Qin Yu’yu kovalamalarına rağmen, vücudundaki ağırlıkları çıkarmış ve manevra kabiliyetini artırmış Qin Yu tarafından çoktan saf dışı bırakılmışlardı.

“Soytarılar sizi, yumruklarımın tadına bakın.” Qin Yu aniden geri döndü ve peşindekilere, iki eliyle sudan çıkmış ejderhalara benzeyen iki yumruk savurdu.

Doğu ve Kuzey Xiang’ın iç enerjileri çoktan en yüksek hallerine dönmüştü. Qin Yu’nun durduğunu görünce de doğal olarak sevinmişlerdi. İkisi de iç enerjisini toplayıp birer yumruk attılar. 100 yıldır gelişim yaptıklarından iş birliği yaptıklarında saldırı güçleri kim bilir ne kadar güçlü olurdu?

İki tarafın yumrukları birbirleriyle çarpıştı.

Bang!

Qin Yu’nun vücudu havaya uçtu. Kısa süreliğine vücudundaki bütün kaslar titredi. Yüksek vücut kontrolü sayesinde Doğu ve Kuzey Xiang’ın saldırı gücünün yarısını zaten etkisiz hale getirmişti. Geriye kalan güç ise vücudunda pek bir etki bırakmamıştı.

Doğu ve Kuzey Xiang birbirine baktı. Kana susamış ve heyecanlanmışlardı.

Qin Yu ise sadece soğukça güldü. Üçüncü Trans-Gök Diyagramını çalıştığından vücudu sadece mor Xiantian enerji içermiyor, aynı zamanda bu mor enerji vücudunu durmadan dönüştürüyordu. Savunması çoktan siyah demirden yapılma silahlardan endişe etmesini gerektirmeyecek seviyeye ulaşmıştı.  Biraz önceki çarpışmada da sadece fiziksel gücünü kullanmıştı.

Qin Yu’nun vücudu sallandı ve iki adamın yanından rüzgar gibi geçti.

“Elder, hepiniz Xiuzhenistle ilgilenin. Bu iki moruğu ben hallederim.” Sesi bütün vadide yankılandı.

Bunu duyan mavilere bürünmüş Elder kahkahayı patlattı. “Bay Liu Xing, bu dört adam çok ünlü ama ikisini kolayca öldürdünüz. Eğer diğer ikisi de ilginizi çektiyse onları size bırakıyoruz. Çocuklar, Aldatıcı Çift Katlı 5 Element formasyonu oluşturun.”

Mavilere bürünmüş Elder sözünü bitirdikten sonra Göksel Ağın beş suikastçısı ve Gizli Okun beş uzmanı ikiye ayrılıp yakınca durdular.

Gizli Ok uzmanlarının kutsal silahları vardı ama Göksel Ağ suikastçılarının yoktu. Aldatıcı Çift Katlı 5 Element formasyonu, 5 Element formasyonunun temellerini geliştirerek oluşturuluyordu.

Wu Xing’i 10 kişi çevrelese bile sadece 5 tanesi onunla çarpışabilecekti.

10 kişi sürekli yer değiştirerek vuruşmaya başladı. 3 Gizli Ok üyesi ve 2 Göksel Ağ üyesi veya 2 Gizli Ok üyesi ve 3 Göksel Ağ üyesi aynı anda saldırıyordu.

Kısacası aynı anda en fazla 5 kişi saldırıyordu.

“Ortalık orta seviye kutsal silah kaynıyor.” Wu Xing son derece sinirliydi. Kutsal sezgisi ve yüksek manevra kabiliyeti sayesinde sürekli olarak bir yerden kaybolup başka yerde beliriyordu. Onu asıl çileden çıkaran şey ise bu on kişinin ölümden korkmamasıydı. Ölseler bile muhtemelen son anlarında düşmanlarını da ağır yaralamaya çalışacaklardı.

An itibariyle savaş üç kola ayrılmıştı.

Qin Yun ve Doğu ve Kuzey Xiang

Wu Xing ve Gizli Ok ve Göksel Ağ uzmanları

Feng Yuzi ve Wu De

Üçüncüsü en yıkıcı olanıydı.

Bu ikisi vuruştukça patlamalar oluyor, kayalar parçalanıyor ve tepeler yerinden oynuyordu.

Mavilere bürünmüş Elder ve Ge Min, Wu Xing’e gizlice saldırmak için fırsat kolluyordu.

“Moruklar, ölmeye hazır olun.” dedi Qin Yu soğukça gülerek.

“Utanmaz palavracı.” Doğu ve Kuzey Xiang iki koldan saldırıya geçtiler.

Aniden birisi bağırdı.

“Bay Liu Xing, yardıma geliyorum.”

Ge Min ışık hızıyla Kuzey Xiang’a doğru atıldı. Arkalarından saldırı yememek için Doğu ve Kuzey Xiang aralarına mesafe koydu. Kuzey Xiang, elinde silahıyla Ge Min’e karşı saldırıya geçti. Doğu Xiang ise hala Qin Yu’ya doğru gidiyordu.

Qin Yu yüzünü buruşturdu. Ge Min neden burnunu sokmuştu ki? Kendisine yardıma geldiği için bir şey de söyleyemedi.

Qin Yu elini uzatıp pençe haline getirirken mor Xiantian enerjisini yönlendirdi. Bir anda, eli bir yeşim gibi parlak ve transparan hale gelip havayı delerek Doğu Xiang’ı yakaladı. Kendisine gelen eli gören Doğu Xiang tehlikenin farkına vardı.

“Bu velet şimdiye kadar gücünü saklıyormuş.” Doğu Xiang’ın gözlerin pörtledi.

Ama artık çok geçti.

Qin Yu’nun eli, Doğu Xiang’ın önüne geldi. Hiçbir rüzgar sesi oluşturmadan değişken ve belirsiz bir yol izledi.

Kemik kırma sesleri duyuldu. Qin Yu’nun belirsizce ilerleyen eli Doğu Xiang’ın sağ bileğini yakalayıp tuzla buz etti. Doğu Xiang, acıyı hissetmeden önce sadece mor bir illüzyon görebilmişti.

Yavaş yavaş bilincini kaybediyordu.

Az önce sadece bileği parçalanmamış, Qin Yu’nun parmak saldırısıyla boğazı da delinmişti.

“Bu Xiantian enerjisi gerçekten çok derin. Vücudumu terk edip saldırabildiği gibi kaslarımla bütünleşiğ hızımı da artırabiliyor.” Qin Yu’nun yüzü heyecan doluydu.

Ah!

Boğuk bir inleme ve acıklı bir ses duyuldu.

Kuzey Xiang acılı bir sesle yere düşerken, Ge Min ağır yaralı ve güçsüz halde geri uçuyordu.

Ge Min’in vücudu kontrolsüz bir şekilde yere düştü. Tesadüfen Qin De’nin yakınlarına düşmüştü.

Bu sırada Qin De son yıldırıma karşı hazırlık yapıyordu.

Felaket bulutu şiddetle dalgalanırken şok edici derecede güçlü görünüyordu ve altında kalan alana müthiş bir baskı uyguluyordu.

“Yönetici Ge!” Ge Min’in ağır yaralı bir şekilde yanına düştüğünü gören Qin De endişelendi ve yerden kaldırmak için elini uzattı.

“Majesteleri, Ben … iyiyim.” Ge Min başını sallayarak konuştu. Yüzü solmuş ve soluğu zayıflamıştı.

Bir anda…

Bang!

Qin De’nin benzi soldu. Ağız dolusu kan kustu. Bu sahne karşısında herkes şoka uğramıştı.

Ge Min, Qin De’nin karnına ağır bir avuç darbesi vurmuştu.

“Ha ha, Qin De bu sefer ölümden nasıl kurtulacaksın?” Ge Min büyük bir hızla kaçtı. Son derece heyecanlıydı. Bu sırada yere düşen Kuzey Xiang da kalktı. O da heyecan doluydu.

“Yüz yıl boyunca kendini gizledikten sonra bugün gerçekten büyük bir iş başardın.” dedi Kuzey Xiang kahkaha atarak.

Olayı gören Qin Yu sinirden deliye döndü. “Baba” diye bağırmak istiyordu ama yapamadığı için içinde fırtınalar kopuyordu. Ge Min ve Kuzey Xiang’a bakan gözleri öldürme niyetiyle doluydu.

“Ge Min, seni şerefsiz.” Mavilere bürünmüş Elder öfkeyle bağırdı.

Qin De Ge Min’e bakarken hayal kırıklığıyla gülümsedi. “ Felaketimi atlatmak için Yeşil Lotus Sıradağlarını seçtiğimi sadece birkaç kişi biliyordu. Haber Xiang Guang’a uçuruldu ve buraya 2 Shangxian gönderdi. O zaman ihanetten şüphelenmiştim zaten.”

“Ama bunu bilen insanlar, sen, mavilere bürünmüş, Xu Yuan ve diğerleri, en güvendiğim kişilerdi. Hiçbirinize hain damgası vurmak istemedim.” Qin De iç çekti.

Tam o anda, kızıl gökyüzündeki felaket bulutundan patlamayı andıran sesler gelmeye başladı. Vadideki baskı artıp öyle bir seviyeye ulaştı ki sanki bir şey bizzat bastırıyormuş gibiydi. Oradaki herkes dördüncü yıldırımın gelmek üzere olduğunu anlamıştı.

Ancak şu anda Qin De ağır yaralıydı.