Bölüm 6.9: 3 Şeytanın Varışı

avatar
2427 1

Stellar Transformations - Bölüm 6.9: 3 Şeytanın Varışı


 

 

 

Çeviri: Renfro

Düzenleme: Sajapyu

 

 

 

 

Vadinin girişinin dışında, Lan Amca, Li’er ve Yan Zhi gibi vadide bulunan bütün Xiuyaoistler, Qin Yu’ya elveda demek için toplanmışlardı. Bu sefer, vadide yarım yıldan fazla kalmıştı. Bir kez daha, Qin Yu Meteorik Gözyaşı’ndan gelen ısının iki, üç kat güçlendiğini hissetmişti bu zaman aralığı boyunca. Geçtiğimiz yarım yılda, sıkça Li’er’in müziğini dinlemişti bu yüzden zihinsel seviyesi oldukça gelişmişti ve ruhu da oldukça cisimleşmişti. Şimdi onun ruh seviyesi neredeyse erken aşama Dongxu seviyesine ulaşmıştı ve her an bir atılım yapabilirdi.

 

“Beni yolcu etmemize gerek yok, millet. Ve Kan Kırmızısı Mağara’daki sorunlar hakkında da endişelenmeyin. Onları halleder halletmez yeniden sizi ziyaret etmeye geleceğim. Ne de olsa, Kan Kırmızısı Mağara ve Vadi arasındaki mesafe oldukça kısa.” dedi Qin Yu herkese gülümseyerek.

 

Ancak şuan ki gücüne ulaştığından dolayı 1 milyon li’lik uzaklığa küçük bir mesafe demeye cüret edebiliyordu.

 

“Evet, çok da uzak değil. Boş vaktim olduğunda, bende seni ziyarete gelirim. Satranç yeteneklerini oldukça hızlı bir şekilde artırmalı ve bir dahaki sefere bana bu kadar çabuk yenilmemelisin.” Dedi Li’er gülümseyerek. Onun muhteşem hareket tekniği sayesinde, gerçekten de 1 milyon li onun için çok da uzak bir mesafe değildi.

 

'Satranç Yeteneği' lafını duyar duymaz, Qin Yu’nun başına bir ağrı saplandı. Ama yine de yüzünde büyük bir gülümsemeyle: “Tabiki de geliştireceğim, Li’er. Aslında, satranç yeteneklerin pek de düşük değil. Sadece senin yeteneğin bir şekilde … anormal.”

 

Li’er birazcık sinirlendi. Aman bunun tek sebebi onun utangaçlığıydı. Bütün bu zaman boyunca, Qin Yu ona sıklıkla şakalar yapmıştı ama asla fazla sinirlenmemişti. Bununla birlikte, onun hem biraz kızgın hem de utanmış şekildeki görünüşünü çok seviyordu.

 

“Xiao Yu.” Dedi Lan Amca.

 

Qin Yu vadiye yarım yıl önce geldiğinde, Lan Amca’yla bir konuşma yapmıştı. Bundan sonra, Lan Amca bir şekilde fikrini değiştirmiş Qin Yu’ya tamamen farklı davranmaya başlamıştı. Bununla birlikte Qin Yu’yu ‘Xiao Yu’ diye çağırmaya başlamıştı. Bu tıpkı bir aile büyüğünün bir küçüğünü çağırması gibiydi. Tabiki de, Qin Yu bunu kafasına takmamıştı.

 

“Sana verdiğim alıcıyı ve de tavsiyeyi unutma.” dedi Lan Amca oldukça ciddi bir yüz ifadesiyle. Ardından hemen gülümseyerek: “Fazla kafana takma. Dışarda kendini dizginlemeye çalış. Bu vadi sessiz ve sakin olabilir ama senin gibi genç ve tecrübesiz birine uygun değil.”

 

Qin Yu kafasıyla onaylayarak: “Unutmam, Lan Amca.”

 

“Büyük Kardeş Qin Yu, gelecek sefere bana ve kız kardeş Jin’e hediyelerimizi vermelisin. Ama daha da önemlisi, kız kardeş Li’er’e bir hediye almalısın.” Dedi Yan Zi diğer taraftan oyuncu bir ifadeyle.

 

Qin Yu onu tasdik etti ve yavaşça bütün vadi sakinlerine sırayla baktı. Gözleri bir süre Li’er’in üzerinde sabit kaldı.

 

“Beni uğurlamaya devam etmenize gerek yok, hepiniz, hoşçakalın.”

 

Bunu dedikten sonra, Yanan Kılıcının üstüne atladı ve Kan Kırmızısı Mağara’ya doğru bir ışık huzmesi gibi yol almaya başladı. Xiuyaoistler bunun ardından birer birer vadiye dönmeye başladılar, ama Li’er hala Qin Yu’nun gittiği yöne doğru bakıyordu. Şu anda gözlerindeki umutsuzluk açıkça okunabiliyordu.

 

“Kız Kardeş Li’er, ondan ayrılmayı sevmiyorsun değil mi?” dedi Yan Zi diğer tarafından. Diğer tarafta da, Xiao Jin de onunla dalga geçmeye başladı.

 

Li’er bir anda normal sakinliğini geri kazandı.

 

“Humph, ikiniz benimle dalga geçmeye cüret ettiniz. Şimdi Qin Yu gittiğine göre, satranç oynayacak yeni birilerine ihtiyacım var. Tamamdır, o zaman ikinizle satranç oynayacağım.” Dedi eliyle onları göstererek. Yan Zi ve Xiao Jin beklenmedik bir şekilde anında hareketsiz kaldılar. Li’er bunun ardından direkt olarak vadiye döndü. Şaşırtıcı bir şekilde, Yan Zi ve Xiao Jin de otomatik olarak onun ardından süzülmeye başladılar.

 

Eğer Qin Yu bu hareketi görmüş olsaydı, şaşkınlıktan küçük dilini yutardı.

 

Bu gerçekten de Jindan seviyesindeki bir Xiuzhenist’in sahip olması gereken bir güç müydü?

 

“Kız Kardeş Li’er, sen çok merhametli birisin bizi bağışla. Çoktan yanlışımızı anladık. Satranç oynayamayız. Bizim için çok karışık ve kafa ağrıtıcı bir şey.” Yan Zi uzuvlarını kullanamıyordu bu yüzden Li’er’i durdurmak için durmaksızın yalvarıyordu. Xiao Jin, de aynı kaderi paylaşan kişi olarak durmaksızın yalvarmaya devam ediyordu.

 

“Eğer satranç oynayamıyorsanız, sorun değil size öğretirim. Qin Yu bana öğretti ama şimdi ondan da iyi oynuyorum.” dedi.

 

Li’er kıkırdadı ve Yan Zi’nin ve Xiao Jin’in yalvarmalarını tamamen görmezden geldi.

 

Vadinin girişinde,

 

Lan Amca öylece bekliyordu. Li’er çoktan vadiye dönmüşlerdi. Li’er, Yan Zi ve Xiao Jin arasındaki konuşmaları duyunca hafifçe gülümsedi.

 

Ardından Qin Yu’nun gittiği yöne doğru baktı ve kendi kendine: “Li’er ve Xiao Yu’nun beraber olmalarına izin vererek iyi mi yapıyorum yoksa kötü mü? Tıpkı o zamanda onunla ölmeyip bu değersiz yaşamı devam ettirmeyi seçtiğim zamanki gibi doğru mu yapıyorum yoksa yanlış mı?”

 

“Eğer başka bir şansım olsaydı …”

 

Sessizce iç çekerek: “Belki de sonu ölüme götürecek olsa da diğer yolu seçmeliydim.” Dedi.

 

“Herkes kendi yolunu kendisi seçer. Xiao Yu’yu belli bir yolu takip etmesi için zorlayamam.” Der demez hiçliğe karıştı ardından da bir anda bambu evin önünde belirdi. Bu efsanevi ışınlanmaydı.

 

Kan Kırmızısı Mağara’nın içinde,

 

“Oh?”

 

Qin Yu yeraltı gizli katının bulunduğu yapma dağın girişinin önünde duruyordu. Yavaşça yüzünün rengi değişti. Hemen yakınında bulunan askerlere seslenerek: “Hepiniz gelin buraya.” Dedi.

 

Emri duyar duymaz, yakında bulunan muhafızların hepsi hızlı bir şekilde ona doğru koştu. Gruptaki askerler tek dizlerinin üzerine çöküp, onu selamladı: “Mağara  Ustası.”

 

“Söyle, gizli kat ne zaman bu raddeye kadar yeniden inşa edildi?” Qin Yu soruyu takım liderine yöneltti. Sesinden kızgın olduğu anlaşılıyordu.

 

Takım lideri dehşet içinde hızlıca: “Yarım yıl kadar önce, İkinci Usta gizli katın o savaşla bir harabeye döndüğünü ve yeniden tamir edilmesi gerektiğini söyledi.”

 

Qin Yu bunu duyduktan sonra, yüzü karardı. Takım lideri devam etti: “Mağara Ustası, bu yeraltı gizli katı tam bir pislik yuvasıydı. Belki de İkinci Usta da bu şekilde düşündü ve buranın yeniden yapılmasını emretti.”

 

Qin Yu içten içe hayal kırıklığına uğramıştı.

 

Bir uzman savaşın izlerine bakarak savaşın Di Tong ve Cha Hong arasında geçtiğini fark edebilirdi. Qin Yu açıkça bu izler yardımıyla Dokuz Şeytan Salonunu yanlış yönlendirip kendini aklamak istiyordu.

 

Ama buna rağmen yeraltı gizli katında yapılan yeniliklerle beraber bu izlerden eser kalmamıştı.

 

“Unut gitsin. Gidebilirsiniz.” Dedi Qin Yu elini sallayarak umursamaz bir şekilde.

 

“O zaman izninizle.”

 

Dedi askerler ve saygı içinde orayı terkettiler. Qin Yu savaşın izleri gittiğinden dolayı işlerinin sarpa saracağını hissediyordu. Eğer Dokuz Şeytan Salonu’nun üyeleri buraya soruşturma için gelecek olurlarsa, savaş alanında hiçbir iz olmadığından dolayı kesinlikle sinirleneceklerdi, ki böylece olay onun için daha da içinden çıkılmaz bir hale gelecekti.

 

Eğer savaşın izleri olmazsa, Dokuz Şeytan Salonu’ndan gelen şahıslar büyük ihtimalle Kan Kırmızısı Mağara’nın askerlerini ve Muhafızlarını sorgulayacaktı ve belki de onun için kötü sonuçlar doğuracak şeyler öğrenebilirler di bu şekilde.

 

“Muhafızlar ve de askerler ne söyleyip ne yapmayacaklarını bilmeliler, değil mi?” Qin Yu’nun en iyisini ummaktan başka şansı yoktu çünkü Muhafızlara ve askerlere ne söyleyeceklerini söylemeye cüret edemezdi. Ne de olsa, böyle yapmanın arkasında delil bırakmaktan hiçbir farkı yoktu.

 

Aniden gülümsedi.

 

“Fazla düşünmeye gerek yok. En iyisi Dokuz Şeytan Salonu’nun mantıksız davranmamasını ummak. Eğer bana sıkıntı çıkarırlarsa, biz 3 kardeşin onları ezip geçmekten başka şansı olmayacak.” Ardından arkasına döndü ve Yapma Dağı, Lei Dağ Evi’ne dönmek için terketti.

 

Yapılacak hiçbir şey olmadığında, Lei Dağ Evi’nde kitap okumak pek de kötü bir seçenek değildi.

 

Büyük Kabuk Mağarası’nda,

 

Fu Hao, şişman ve pürüzsüz bir deriye sahipti, eğildi ve masum bir gülüşle: “Majesteleri, çoktan sizin için odalar hazırlattım. Gece kalıp kalmayacağınızı sormamda bir sakınca var mı? Kan Kırmızısı Mağara, Büyük Kabuk Mağara’ma oldukça yakın.”

 

Di Luan kaşlarını çattı.

 

Di Qing, Fu Hao’ya bakarken gülerek: “Fu Hao, cevaplarından oldukça memnun kaldık. Tamamdır, güzel davetlerin bizi memnun etti ama buraya dinlenmeye gelmedik yapılacak işlerimiz var.”

 

Bunu söyledikten sonra, Büyük Kabuk Mağarası’nı Di Luan ve Di Jian ile terketti.

 

Fu Hao, 3 Majeste’nin gittiğini gördüğü anda, bir verici ellerinde belirdi. Zihnini biraz topladıktan sonra, 3 Majesteyle arasında geçen konuşmaları kutsal duyusundan yararlanarak verici aracılığıyla Lord Teng ve Lord Lou’ya iletti.

 

“Ha, bir işten iki fayda sağlamak oldukça güzel. Ama … bu Liu Xing denen herif gerçekte kim? Görünüşü çok gizemli. Artı olarak, Sekizinci Majeste ve Cha Hong çoktan öldü. Eğer onların ölümlerinin onunla bir alakası varsa çok tehlikeli biri olmalı. Onu tahrik etmemeliyim. Kesinlikle onu tahrik etmemeliyim.”

 

Fu Hao sesli bir şekilde iç çekti ve yeniden yerine kuruldu.

 

3 Majeste artık mekanı terk ettiğine göre, hiçbir sıkıntı olmadan keyif çatabilirdi.

 

Kan Kırmızısı Mağara’da,

 

Mor cüppeler giyen 3 adam ana girişin önünde belirdi. Bunlar tabiki de Di Jian, Di Qing ve Di Luan’dan başkası değildi. Hiçbir bildiri vermeden direkt olarak Kan Kırmızısı Mağara’nın girişine gelmişlerdi.

 

3 Majeste girişe bakar bakmaz, soğuk silik bir gülümseme ağızlarının kenarlarında belirdi ve öldürme içgüdüleri korkunç bir seviyeye ulaştı.

 

“Kimsiniz?”

 

Girişte bekleyen askerler artık kaba bir şekilde konuşamıyorlardı çünkü bu 3 adamın yaydığı öldürme içgüdüsü korkunç bir seviyedeydi. Konuşma tarzları kesinlikle bu 3 adamdan korktuklarını gösteriyordu.

 

“Bana Mağara Ustası Liu Xing’ı çağır.” Di Qing soğukça bağırdı.

 

Askerlerin yüzlerinin rengi değişti. İçlerinden biri: “Beyler, üçünüz de uzman olmalısınız ama bizim Mağara Ustamız öyle herkesin bir sözle görebileceği biri değil. Buna ek olarak, onun kişisel olarak buraya gelip sizinle tanışmasını istiyorsunuz, bu biraz fazla olmadı mı?”

 

Di Luan askere doğru baktı. Eğer bu daha önce olmuş olsaydı, Mağara Ustasına sadık olmasından dolayı bu adamı içten içe tebrik ederdi. Ama şimdi, Kan Kırmızısı Mağara’ya vardıktan sonra, kalplerinde öfke ve acıdan başka bir şey yoktu çünkü burası onlara kardeşlerinin ölümünü hatırlatıyordu.

 

“Kaybol!”

 

Di Luan soğukça bağırdı ve bir tekme salladı.

 

Onları engellemeye çalışan asker bir anda havaya fırladı.

 

“Ha-ha … bu 8 milyon li’lik alanı yönetenin Kan Kırmızısı Mağara’m olmasına rağmen burada kaba bir şekilde davranmaya cüret ettiniz. Gerçekten çizgiyi aştınız!” Siyah cübbeli Qin Yu Kan Kırmızısı Mağara’nın girişinde ortaya çıktı.

 

Askerler onu gördüğü anda, hemen eğildiler ve selamladılar: “Mağara Ustası.”

 

Di Luan ve kardeşleri parıltılı gözlerle Qin Yu’ya baktılar.

 

“Mağara Ustası sen misin?” diye sordu Di Luan.

 

Qin Yu onaylayarak: “Doğru. Kan Kırmızısı Mağara’nın ustası benim. Beyler, 3’ünüz oldukça güçlü gözüküyorsunuz ama Kan Kırmızısı Mağara’nın önünde fazla fevri ve kaba davranıyorsunuz. Kan Kırmızısı Mağara’nın Dokuz Şeytan Salonunun bir alt kuruluşu olduğunu bilmelisiniz. Kan Kırmızısı Mağara’ya kolayca zorbalık yapabilirsiniz ama Dokuz Şeytan Salonu bambaşka bir mesele.”

 

Bunu duyunca, Di Jian bile silik bir şekilde gülümsemeden edemedi.

 

Dokuz Şeytan Salonu’nun 3 Majestesi bu Liu Xing denen herifin önünde duruyordu ve o, onları tanımıyordu bu nasıl komik olmazdı?

 

'Bu gelenlerin Dokuz Şeytan Salonundan olduğunu nasıl anlamam? Bu mor cüppeler ve de baskın kişilikler.' Dedi Qin Yu içinden. Bunu ancak şimdi anlayabilmişti ama anlamamış gibi yaptı. Ardından sesli bir şekilde: “Beyler, eğer söyleyecek bir şeyiniz varsa söyleyin, sizinle harcayacak vaktim yok.”

 

Di Luan elbisesinin göğüs kısmından bir yetki kartı çıkardı.

 

Dokuz Şeytan Salonu’nun Siyah yetki kartı!

 

Qin Yu’nun yüzünün rengi değişti. Belli belirsiz kekeleyerek: “Siz, siz yoksa…”

 

Di Qing soğuk bir şekilde: “Doğru! Biz Dokuz Şeytan Salonu’nun 3 Majestesiyiz. Dokuz Şeytan Salonu’nun bize sıkıntı çıkaracağını söylemiştin, değil mi?” Di Qing, Di Luan ve Di Jian; Qin Yu’ya doğru baktı, onun utandığını görmek istiyorlardı.

 

Qin Yu garip bir tavırla: “Majesteleri, Ben Qin Yu, aynı zamanda Liu Xing olarak da biliniyorum. Mağara Ustası pozisyonuna geçeli henüz çok kısa zaman geçtiğinden hala 9 Majesteyle ilgili fazla bilgim yok. En derinden özürlerimi sunuyor ve beni affetmenizi diliyorum.”

 

Şu an için, Dokuz Şeytan Salonu’nun üyeleriyle kapışmak istemiyordu bu yüzden onlara şimdilik saygılı davranıyordu.

 

Qin Yu’nun korkmuş ve utanmış halini görünce, Di Luan soğuk bir gülüşle: “Tamam, boş konuşma. Bütün muhafızlarını, takım liderlerini ve yardımcı ustalarını ana salona topla. Hepinize soracağım şeyler var.”

 

Qin Yu’nun kalbi tekledi.

 

Bu 3 Majeste Dokuz Şeytan Salonu’ndan beklenmedik bir şekilde gelmiş ve gelir gelmez de herkesin toplanmasını istemişlerdi. Görünüşe göre pek de dost canlısı bir tutum sergilemeyeceklerdi.

 

“Lütfen ana salonda biraz bekleyin, majesteleri. Bütün Muhafızlar, takım liderleri ve İkinci ve Üçüncü Kardeşlerim hemen toplanacaklar.” Bunu dedikten sonra, Qin Yu yakındaki askerlere hemen emir verdi: “Dinleyin, askerlerim. Muhafızlara, takım liderlerine ve de İkinci ve Üçüncü Ustaya hemen ana salonda toplanmaları gerektiğini haber ver.”

 

“Emredersiniz!” Bir dizlerinin üzerinde çökmüş bekleyen yüzlerce asker ahenk içinde emri duyduklarını belirttiler.

 

Bunun ardından, hemen verilen görevi yerine getirmek için dağıldılar.

 

“İkinci Usta? Üçüncü Usta?” Di Luan kaşlarını çattı.

 

Qin Yu gülerek açıkladı: “Majesteleri, onlar benim İkinci ve Üçüncü kardeşlerim. Aramızdaki kardeşlik çok güçlü ve hepimiz birbirimizi eşit görüyoruz. Bu yüzden Dokuz Şeytan Salonu’ndaki 9 Majestenin uyguladığı sistemi örnek alarak yardımcı usta pozisyonunu kaldırıp onun yerine İkinci Usta ve Üçüncü Usta pozisyonlarını getirdik.”

 

Qin Yu’nun söylediklerini duyduktan sonra, Di Jian ve kardeşlerinin ona karşı olan tutumları iyi yönde değişti.

 

Onlar ve kardeşleri arasında çok derin bir bağ vardı ve Qin Yu’nun da kardeşliğe önem verdiğini duyduktan sonra onun hakkında daha iyi düşünmeye başladılar. Ama Sekizinci Kardeşlerinin ölümünü ve buraya geliş amaçlarını hatırlar hatırlamaz o minicik iyi düşünce kırıntısı da uçtu gitti.

 

Di Luan: “Mağara Ustası Qin Yu, hangi tekniği çalışıyorsunuz? Neden dışarıya enerji vermeniz gerekirken bunun yerine dışarıdaki enerjiyi emiyorsunuz? Neden tekniğinizi durdurmuyorsunuz böylece biz de sizin hangi seviyede olduğunuzu görebiliriz?”

 

Qin Yu güçsüz bir tavırla: “Majesteleri, bu tekniği bir kere çalışmaya başladığınızda, dantianın içine oldukça derin bir şekilde bağlanıyor ve asla durmuyor. Öldürülmediğim sürece, asla durmayacak.”

 

Oldukça açık bir şey vardı, bu da, Kuzeyin Karanlığını kaldırıp onlara gerçek güç seviyesini göstermesinin hiçbir yolu olmadığıydı!

 

Di Luan onaylayarak: “Oh, öyle mi? Doğru, şu yaşlı kaplumbağa Qingxuan’ı sadece bir kılıç darbesiyle öldürdüğünü duymuştum, Mağara Ustası Qin Yu? Qingxuan, erken aşama Dongxu seviyesindeydi ve güç olarak Cha Hong’a oldukça yakındı. Görünüşe göre Cha Hong’u güç konusunda uzun zaman önce geçmişsin, ama madem bu kadar güçlüydün neden onun altında bir Muhafız olmaya razı oldun?”

 

Di Luan, Qin Yu’nun gözlerine bakıyor ve cevap bekliyordu.

 

Qin Yu afallamıştı.

 

Di Luan’ın gözleri soğuklukla parladı. 3 Majeste ve Qin Yu arasındaki hava gerginlik içinde dalgalanmaya başladı.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44353 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr