Cilt 5 - Bölüm 20: Salderough 20 (2/2)

avatar
139 2

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 5 - Bölüm 20: Salderough 20 (2/2)


Neyse ki bugün kahraman olmaya istekli biri vardı. Dün gece bugün kullandıkları eşyaları onlara getiren çocuk kalkanını kaldırdı ve Çelise’nin önüne geçerek onu alev topunun ateşinden korudu.

 

“Yalnız başınasın,” dedi Çelise ve Herict’in arasına geçerken. Herict’i uzaklaştırmak için tekme attı ve adamı süs havuzuna fırlattı. “Güçsüz düştün, günahlarını kabul et ve tanrıların cezasını çekmek için unvanını bırak. Eğer teslim olursan canını bağışlar ve kasabayı terk etmene izin veririm.”

 

Onu Çelise’den uzaklaştırmak istemişti. Yakınına geldiğinde farklı bir saldırı yapıp işini bitirmeyi deneyebilirdi ama karşı saldırı olarak gelecek alev topunun Çelise’ye veya diğerlerine zarar verme riskini göze almaktan kaçınmıştı.

 

“Ne de güzel kalkıyormuş götün.”

 

Terbiyesizliğe cevap vermedi ve Herict düştüğü havuzdan çıkarken koşmaya başladı. Yol üzerinde önüne öncekilerden daha güçlü bir alev büyüsü çıkmıştı. Hortum gibi dönerek ilerliyor ve sahiden zarar vermeyi amaçlıyordu.

 

Yine de Sivina’nın atlatamayacağı bir şey değildi. Büyüyü ve sonrakileri geçerek Herict’in karşısına çıktı ve kılıcını tereddüt etmeden boynuna götürdü. Herict kılıcıyla savunup onu yakalamak için elini uzattığında uzanan ele tekme attı ve dönerek bir kez daha saldırdı. Kılıç tekrar karşılanmış, Sivina bir kez daha çekip savurmuştu. Herict ondan kaçmaya karar verene dek birkaç sefer daha kılıçlar çarpıştı.

 

“Seni abartmışım,” dedi Herict alevler tarafından sarmalanmış binalardan birinin altına sığındığında.

 

Rüzgâr yüzlerini kamçılamaya devam ediyordu. Yağmur kuvvetli bir şekilde yağıyor ve meydanı kaplayan alevleri söndürmeyi deniyordu ama Herict’in hesap etmeden attığı alev topları yüzünden tüm gücüne rağmen başarısız oluyordu. İnsanlar meydanın uzağındaki evlere sığınmış ve alevlerden korunmak için dua etmeye başlamıştı.

 

“Güçlü biri olduğunu düşünmüştüm. Büyü kullanamıyor olsaydın Yu senin gibi bir korkağı defalarca kez öldürmüş olurdu.”

 

Endişelendiği kadar güçlü değildi veya Sivina şimdiye dek kendi gücünü hafife almıştı. Yu Zao ile olan dövüşlerinden beri öncekinden güçlü olduğunun farkındaydı fakat o zamandan beri dövüştüğü güçlü insanların sayısı iki elin parmağını geçmezdi. Hatta güçlü sınıfına kattığı rakiplerinden hiçbiri insan değildi.

 

Vermia düşmeden önce şeytanlarla dövüşmüş ve kaybetmişti fakat hem sayı üstünlüğüne sahiplerdi hem de insanüstü varlıklardı. Takip eden süre boyunca gerçek gücünü test edebilecek kadar değerli bir rakip bulamamıştı.

 

Ama şimdi gücünün farkına varıyordu. Küçük etkenler de vardı tabii, rakibi hâlâ içten içe onu istediği için üzerine Lylphia seviyesinde saldırılarla gelmiyordu ve içtiği iksirin etkisi hâlâ devam ettiğinden ne yorulmuştu ne de vücudunu başka bir şekilde onu sınırlıyordu.

 

Fakat tüm kelimelerin sonunda, tüm etkenleri katarak veya katmayarak, Sivina güçlüydü.

 

Herict dövüşün başından beri ilk kez kılıcıyla atağa kalktı. Çelikler birbiriyle buluştuğunda Herict bir eliyle kılıcı tutmayı bıraktı ve yumruğunu Sivina’nın yüzüne salladı. Sivina eğilerek bundan kaçmayı denedi ve yüzünü yumruğun geliş yolundan çıkarttı fakat saçlarının uzunluğunu unutmuştu. Herict yumruğunu açarak Sivina’yı saçlarından kavradı, dizini kullanarak eline vurdu ve kılıcı düşürmesini sağladı.

 

Bu kötüydü, bunun olmasını beklemiyordu ve hemen kurtulmazsa başına geleceklerin de ne olduğunu anlayabiliyordu. Herict’in kılıcı bacağına saplanmak üzere kalkmışken Sivina sihirli bıçağı kullanarak Herict’in tuttuğu yerden saçlarını kesti, suyun üstünde dönerek bacağını kılıcın geliş yolundan çekti ve bıçağıyla Herict’in kılıcına vurduktan sonra tekmesini karnına geçirdi.

 

“Yu saçlarımı seviyordu.”

 

Herict yediği tekmeyle suya düşmüştü ve Sivina düştüğü yerden kılıcını alıp ona saplamak istiyordu ama bu düşüncesi suyun altından çıkan parlak bir elle bozuldu. Sivina kaçtı ve alev topu gökyüzüne yükselip bulutlara karıştı.

 

Acı ve yorgunluk gibi fiziksel hisleri körelmiş olsa da manası hâlâ onu uyarıyordu. Ayağının altında yabancı mananın toplandığını ona söyledi ve Sivina hemen farklı bir yere atladı. Az önce bulunduğu yerden onu öldürebilecek sivri bir kazık yükselmişti. Daha sonra Herict bunun anlamsız olduğunu ve Sivina’nın sürekli kaçacağını anlayana dek birkaç kez daha devam etti.

 

Sonun yaklaştığını Herict’in hamlelerinin git gide acınası bir hâl almasından anlıyordu. Düştüğü yerden kalkan Herict tekrar saldırıya geçti. Uzun kılıcını iki eliyle tutuyor ve agresif darbelerde bulunuyordu.

 

“Yorulmaya başlamış,” diye düşündü. Onun seviyesindeki biri zor fiziksel şartlara uzun süre dayanabilirdi ve böyle bir dövüşün vücudunu yorduğunu söylemek komik dururdu ama Sivina’nın beklediğinden çok daha güçlü çıkması ve vur kaç taktiğiyle onu yıldırması canını sıkmış, psikolojik avantajı kaybetmesine sebep olmuştu. Dövüşü bir an önce bitirmek istiyordu ve bu da pek çok açık vereceği anlamına geliyordu.

 

“O adam ne verdiyse sana daha fazlasını verebilirim,” diye konuşmaya başladı. Sivina bitirici atak serisine başlamayı planlarken o konuşabileceğini düşünmüştü. “İstediğin her şeyi verebilirim. Bir şeytan değilim onun aksine, seni bir insan gibi sevebilirim. Sana istediğin her şeyi alabilirim. Her istediğin şeyi yaparım. Hayatımda şimdiye dek eksik olan tek şey senin gibi bir kadındı. Bana, ona ifade ettiğinden daha fazlasını ifade edebilirsin.”

 

Çarpışıp bir kez daha ayrıldıklarında elini asalarına götürdü ve birini çekip Herict’e kaldırdı. Adam büyünün geldiğini düşünmüş ve Sivina’ya doğru onu öldürebilecek bir alev topu atmıştı. Sivina bu kadar mesafe aralarındayken asayı kullanıp manasını boşuna harcayacak değildi; büyü yapmamış, asayı olduğu gibi fırlatmıştı.

 

Alev topu asayı ortadan kaldırıp Herict’in yerden çıkardığı sütunlardan birine çarparak patlarken Sivina üstüne koştu. Bir asayı daha çıkarmış, onu da aynı şekilde Herict’e atmıştı. Herict tekrar büyünün geldiğini düşünüp alev topuyla karşılık verse de bu da aynı şekilde sonuçlandı.

 

Sivina yaklaşıyordu, bu sefer büyü taşını çıkarttı fakat onu Herict’in üzerine atmak yerine yanında durduğu ve Sivina’ya saplanması için oluşturduğu kazıklardan birinin üstüne attı. Herict’in alev topu hedefini şaşırmış ve boşluğa doğru uçmuş, büyü taşı ise yanı başında patlayıp korkuyu hissetmesini sağlamıştı.

 

Tüm alev topları boşa gitmiş ve Sivina saçlarını kaybetmek haricinde zarar görmemişti. Artık, Herict’in hemen dibindeydi fakat son asayı kullanmadan önce bıçağı saplamayı denedi. Herict bunu ve sonraki birkaç darbeyi kılıcıyla kendisine atlattı ve Sivina son asasını havaya kaldırdığında büyünün geleceğini düşündü.

 

Fakat beklediği büyü gelmedi, Sivina bir büyü yapmakla uğraşmak yerine Herict daha alev topunu oluşturmadan adamın soluna geçti. Adamın avucunda oluşan alev topu Sivina’nın arkasında boşluk bıraktığı konumdan çıkıp uçarken gözlerinde beliren ifade paha biçilemezdi.

 

Herict son bir çare olarak asanın yönünü değiştirmek için yüzünü döndü ve asaya vurmayı denedi ama Sivina’nın beklemediği bir durum yaşandı. Herict’in ayaklarından biri suyun içinde kaydı ve dengesini bozdu.

 

“Affedilmeyecek bir talihsizlik.”

 

Sivina rakibinin tamamen yere düşmesini beklemeyecekti. Zaten asaya bir kez manasını aktardıktan sonra geri dönüşü yoktu. Sivina’nın manası asa aracılığıyla emildi ve asanın ucunda hayatın kaynağı olan suyu oluşturmak için toplandı. Zaman o kadar yavaşlamıştı ki su asanın ucundan fırladığı vakit Herict hâlâ yere düşüyordu.

 

“Bitti.”

 

Suyun kuvveti Herict’in vücudunu parçalarken Sivina’yı havaya doğru itti. Kontrol edebileceği bir şey değildi ve düşerken tek isteği kazıklara denk gelmemekti. Tabii ki tanrıçası onun yanındaydı, korkunç senaryo gerçekleşmedi ve onu öldürmeyecek sütunlardan birine çarptıktan sonra suyun içine düştü.

 

“Sivina!”

 

Suyun altından çıkmadan önce Çelise’nin sesini duymaya başladı. Kızın attığı neşe, heyecan ve korku dolu çığlıklar Sivina sudan çıkarken bile devam etti.

 

“Sivina!”

 

Uzun zamandır görmediği sevgilisine sarılan bir âşık gibi Sivina’nın boynuna atlamış ve onu sıkmıştı. Sivina hâlâ acı ve yorgunluk hissetmese de vücudunda kollarını kaldırıp kendini Çelise’nin kollarından kurtaracak güç kalmamıştı ve bunu yapmayı denerken dili hatırladığından daha sıcak bir tatla yandı.

 

“Zafer kutlamasını sonra yaparız, şimdi Yu’nun yanına gitmeliyim,” dedi dudaklarının arasından sızan kan Çelise’nin siyah saçlarına bulaşırken. Rüzgâr ve yağmur onları dövmeye devam ediyordu.

 

Yu’nun yanına gitmenin sahip olduğu tek seçenek olduğunu biliyordu ama elini iksirlerine götürüp kırılıp kırılmadıklarını kontrol edecek kuvveti dahi kalmamıştı. Bu durumda Yu’nun yanına gidebilmek için bacaklarına yalvarmaktan başka bir şey düşünemiyordu ve gitse bile bu kollarla yapabilecekleri belli değildi.

 

Derken dünkü çocuk, Çelise’nin yanına geldi ve hanımına iki şişe uzattı. “Efendi Herict’in iksirleri,” dedi Çelise’ye. Adamın adını duyunca Sivina’nın aklına gelen tek şey “Onu öldürmedim mi?” olmuştu ama öldürdüğüne emindi.

 

“İç.” Çelise iksirleri içirmeye başladı. “Teşekkür ederim, Sivina,” dedi Sivina iksirleri içerken. Kızın gözlerindeki mutluluğu görebiliyordu ama aynı mutlulukla Çelise’ye bakabilmek için önce kocasını kurtarması gerekliydi.

 

Mana iksirinin göğsünü yakmasını öncesinde hissettiği iksire rağmen hissediyordu ama şifa iksirini içtiğinde bu his de kayboldu. Ayağa tekrar kalkarken büyünün mucizeleri karşısındaki şaşkınlığını gizleyemedi.

 

“Buyurun.” Çelise’nin yanındaki çocuk kendi kılıcını uzattı. “Öncekini aramakla zaman kaybetmeden gidin lütfen!”

 

Çelise de çocuk da bir teşekkürü hak ediyordu fakat derin minnetini Yu’yu kurtardıktan sonra ifade edecekti.

 

Bariz şaşkınlıklarıyla kocasını bir dakika önce kaybetmiş hanımlarının hareketlerini izleyen muhafızları ve yanan binaları gerisinde bırakarak koşmaya başladı. Canavarın, Yu’yu sürüklediği yere koşuyordu. Karabaş da havlayarak onu takip ediyordu ama ona yetişmek konusunda oldukça başarısızdı.

 

Köprünün üstünden geçerken karşısındaki parlamentonun kırılan penceresini gördü. Hemen korku ve endişeyle dolmuş, kocasının yerden kaldırılıp oraya fırlatıldığını düşünmüştü ama sadece pencerenin değil, pencereyi saran duvarların da kırılmış olduğunu gördüğünde birazcık rahatlamıştı. Böyle büyük bir yıkım Yu’nun vücudunun yol açabileceğinden fazlaydı. Yu’nun, bir şekilde canavarı pencereden düşürdüğünü düşünmek istedi ama öyleyse nereye gitmeliydi?

 

Parlamentonun önüne geldiğinde hana baktı fakat kapısı kapalıydı. Tarlalara doğru mu gitmişlerdi? Ne yapacağına karar vermeyi denerken Karabaş ona yetişti ve parlamentonun kapısına havlamaya başladı.

 

Aslında, tam olarak kapıya değil de birine havlıyor gibi gözüküyordu. Sivina boşluk dışında bir şey göremese de belki köpek, ona bir şey anlatmayı deniyor olabilirdi. Stres, ne yapacağına karar vermesini zorlaştırırken köpeğe güvenmeye karar verdi ve tek tekmeyle parlamentonun kapsını kırarak içeri girdi.

 

“YU!” diye bağırdı parlamentonun içinde. Cevap gelmiyordu. Karabaş hangi yöne gideceğini bilmeyen Sivina’nın önüne geçti ve bir şeyi kovalarcasına koşmaya başladı.

 

Köpeğin onu doğru anda doğru yere yetiştirmesini umarak koştu. Yanından geçtiği bir sınıfın içindeki sıraların birbirine girdiğini ve yerde kan olduğunu görmüştü ama köpek sınıfla ilgilenmeyerek koşmayı sürdürünce onu takip etti.

 

“Hah?”

 

Karabaş koşmaya kısa bir ara verdiğinde kırık bir kapının önündeydiler. Karabaş kısa bir tereddüdün ardından kırık kapıdan içeri atladı fakat Sivina’nın manzaranın karşısında hareket kabiliyetini tekrar kazanması için biraz zaman geçmesi gerekiyordu.

 

Kapının arkasında ne bir oda vardı ne de kasabanın içine çıkıyordu.

 

Kapının arkasında olan şey bir ormandı ve kasabanın dışındaki ormandan çok farklı gözüküyordu. Yine de ne olduğunu anlamak için daha fazla uğraşmayacaktı. Karabaş içeri girmişti ve kocasının böyle bir yerde olabileceği fikri kafasına yatıyordu.

 

Ormandan gelen hava vücudunun etrafında dalgalanırken kapıdan içeri girdi. Gözü içeri girer girmez kararmış ve yere düşmüştü. Korksa da hemen kendini toparlayıp kalktı ve sevdiği adamı bulmak için köpeğin peşine takıldı.

-------------------------

29.03.2023 – 14:00






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr