Cilt 5 - Bölüm 20: Salderough 20 (1/2)

avatar
159 2

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 5 - Bölüm 20: Salderough 20 (1/2)


On üç yaşından beri insanları öldürmeye devam ediyordu çünkü öldürmeyi öven bir kültürde yetişmişti. Güzel ve çekici bir kadındı fakat bu zarif beyaz ellerin tuttuğu kılıç, ok, balta, mızrak ve gürzlerin kaç canı aldığını öğrenen erkekler büyüleyiciliğine rağmen ondan uzak durmayı yeğlerdi.

 

Düşmanları öldürmek. Yetiştiği kültür ona daima düşmanlar verirdi. Dışarıda düşman yoksa içerideki düşmanlar, adanın diğer iki krallığı. Adanın krallıkları düşman değilse daha da içeride, iç savaşlar. İç düşmanlar yoksa dışarıdakiler; Ethalotlular başta gelirdi ve onlardan birini öldürmeyen çocuklar için erkek olmadığını söyleyenler bile vardı. Öldürmek, onlar için bir kültürdü ve daha önce öldürmemiş adamlara kız verilmeyen yöreler bile vardı.

 

Ethalotluları bulamadıklarında El Adası’nın denizdeki en güçlü rakibi batıdaki Günbatımı Adalarından gelen korsanlar olurdu. Denizlere hükmetmek için çoğu zaman dövüşürlerdi ve çoğu zaman dövüşleri Aram İmparatorluğu veya Rolderhelm Prensliği donanmasının kendini göstermesiyle son bulurdu.

 

Bu iki ülke denizdeyken çekindikleri tek ülkelerdi ve onlar dışındaki hemen tüm ülkelerle bir şekilde sürekli savaşırlardı. Adalarının ana karanın yakınında olmaması ticareti zorlaştırıp onları korsanlığa sürüklüyordu ve yine adalarının ana karanın yakınında olmaması sayesinde ülkelere saldırsalar bile işgale uğramıyorlardı.

 

Hoş, adayı işgal etmeyi deneyenler de olmuştu ve El halkının gücü karşılında ezilip köleleştirilmişlerdi. Bu sebeple ülkelerin yapabileceği en iyi şey gemilerine eskortluk etmesi için sağlam askerler bulmak ve Ellilerin onları bulmamasını ummaktı.

 

Kısaca öldürdüğü her adamla babasını gururlandıran bir kızdı ve adet bile olmadığı zamanın öncesinden beri öldürmeye devam ediyordu. Kana herkesten daha fazla alışıktı ve gereksizce öldürmekten hoşlanmasa da kılıcın birinin kanını yalarken aldığı zevki biliyordu. Yani bugün olabildiğince berbat bir durumda olan kişi Herict Von Araka’ydı çünkü bir ölüm meleğine kafa tutmuştu.

 

“FORA! FORA! FORA!”

 

Alev toplarından kolayca kurtuldu. Bugün bir canavardı, bir avcıydı, can almakla görevlendirilmiş bir şövalyeydi ve kocasını yaşatmak için önündeki avın kalbine ihtiyacı vardı. Herict’in ardı ardına attığı her alev topundan teker teker sıyrıldı ve hedefinin yaptığı her başarısız büyüsüyle büyüyen korkusunu görerek kılıcını hazırladı.

 

“FORAAA!”

 

Yaptığı son büyü öncekiler kadar güçlü değildi. Sivina bu kadar yakınına girdiğinde Herict istediği kadının vücudunun iyileştiremeyeceği kadar zarar görmesini istemediğinden yaralamaya çekinmiş ve alevlerin vücudunu yakmasından korkmuştu. Bunu hesap eden Sivina ise avına karşı böyle zayıflıklar göstermiyordu. Kılıcı, canını almak için gözüne götürdü ve Herict bunu kıl payı savuşturduktan sonra yakalamak için sol elini Sivina’nın boğazına götürdü. Sivina’nın aniden geri çekilmesiyle yakaladığı şey boşluk olmuştu.

 

“Yaptığın her hamle be-”

 

Cümlesini tamamlamasına izin vermeden tekrar Herict’e saldırdı. Kılıcını yüzüne salladı ve kılıcı kılıçla karşılandıktan hemen sonra geri çekip rakibinin bacağını hedef aldı. Herict bunu ve sonraki birkaç hamleyi daha karşıladığında bir kez daha onu yakalamak için sol eliyle ileri atıldı fakat Sivina gelen elden tekrar kaçmayı başararak üçüncü atağa kalkmak için ileri atıldı.

 

İçtiği iksir sağ olsun yorulduğunu hissetmiyor ve gücünü sürekli arttırıyordu. Her saldırısı öncekinden hızlıydı, her darbesi öncekinden sertti ve Yu’nun bir yerde hayatını tehlikeye attığını bilerek geçirdiği her saniye bir karıyı kocasından ayrı düşürmeye çalışan bu terbiyesize karşı olan öfkesi artıyordu. En sonunda öfkesi öyle büyüyecekti ki Salderough lordunu ezip yok edecekti.

 

Kılıçları çarpıştı, kılıçları ayrıldı. Yağmur en hızlı zamanındaydı ve rüzgâr yüzünü kamçılıyordu. Pazar tezgâhları alev almıştı. Herict onu elde etmek için büyüsüne başvurmaya devam edecekti ve yakında kendi kasabasını alevlere vereceği anlaşılıyordu.

 

“Çelise!” diye bağırdı dördüncü ataktan kaçarken. “Evler yanacak, insanları dışarı çıkar!”

 

Demesine kalmadan Herict’in alev toplarından birinden kurtuldu ve asıl hedefini vuramayan alev topu Sivina’nın arkasındaki evin penceresinden içeri girip asıl yangının ilk fitilini ateşledi. Yağmur güçlü ve evler birbirinden ayrıydı ama yağmur çatılardan girip alev toplarının evlerin içini yakmasına engel olamazdı.

 

“HAREKET ETME ÇOCUK!” diye bağırdı Herict küçük karısına. “YERİNDEN KIPIRDARSAN SENİ GEBERTİRİM!”

 

“Öyle bir şey olmayacak!”

 

Beşinci hücumun ortasında Çelise gözlerini dövüşten ayıramadan yerinde duruyordu ama muhafızlardan bazıları evleri tahliye etmek için dövüşenlerin etrafından koşmaya başlamıştı.

 

Kılıçları çarpıştı, kılıçları ayrıldı. Onu şaşırtmak ve öldürebileceği bir boşluk yakalamak için aklından geçen planları irdeledi.

 

Sonunu getirmek için asalardan birini kullanması gerektiği içine doğuyordu ama bunu nasıl yapacağı, onu ıskalamadan nasıl vuracağı ve alevle kendini savunmasının önüne nasıl geçeceğini bilmiyordu. Bildiği tek şey asayı kullanabilmek için affedilemeyecek bir açık yakalaması gerektiğiydi.

 

Yanında iki büyü taşı vardı ve belki büyü taşlarını bir açık için kullanabilirdi. Büyü taşına eli giderken Herict asaya sarıldığını düşünür ve bunun için hazırlanırdı fakat gelen şey büyü taşı olduğunda şaşırıp, asaya karşı hazırlıksız yakalanırdı. Ne de olsa asayı kullandığında manasını yenilemesi gerektiğini anlamış olmalıydı yani ikinci bir saldırının gecikmeiz geleceğini düşünemezdi.

 

Ama sorun büyü taşına karşı Herict kendini korumak için alev büyüsü yaptığında alev büyüsünden kaçmaktı. Asayı ilk kullandığında Herict ne olduğunu hemen anlamış ve asadan çıkan büyü olmasa Sivina’yı öldürebilecek kadar kuvvetli bir büyüyle karşılık vermişti.

 

Büyü taşını uzaktan atmayı deneyebilirdi ama bu sefer Herict’i telaşa düşürmeyi başaramazdı. Gelen şeyi anlamak için adamın vakti olurdu ve buna karşı alev topuyla karşılık vermek yerine sadece başka yere zıplamayı tercih edebilirdi. Telaşa düşürmesi, korkutması ve istediği şaşkınlığı elde etmesi için yakınına girmek zorundaydı.

 

Altıncı saldırının ardından gelen yedinci saldırıda da Herict onu yakalamayı başaramadı ve Sivina vur kaç taktiğine devam etmek için geri çekildi. Sağlam bir hamleyle iyi bir açık yakalayana dek yapacağı şey vur kaçlar ile onu yıldırmaktı.

 

Yedinci hücuma kalktığı sırada Rolderhelm’de Sony Von Bishory ve Kızılşapel Katili ile dövüştüklerinde karşılaştığı engel tekrar önüne çıktı. Suyun içinden toprak sütun yükselmiş ve Sivina’nın önünü kesip onu durdurmayı amaçlamıştı.

 

Elbette başaramamıştı. Vücudu refleks olarak sağa hareket etti ve sütunu aştığı gibi yanındaki iki büyü taşından birini Herict’e fırlattı. Adam refleks olarak kılıcıyla taşa vurmuş ve taş havada patlamıştı. Toz bulutları patlayan taştan yayılırken Sivina aniden Herict’in karşısında belirdi ve kılıcı omzuna sapladı.

 

Yani, eğer çelik zırh onu durdurmamış olsaydı saplamış olacaktı.

 

Kendisi yeterince güçlüydü fakat kılıç yalnızca bir muhafızın sıradan kılıcıydı ve çeliğe çarptığında biraz yamulmuş, ardından sekmişti ve karşı saldırıya maruz kalmamak için geri çekilmeye mecbur kalmıştı. Devamında hemen geri döndü, saldırıları devam etti ve yedinciyi sekizinci hücum takip etti, sekizinciyi dokuzuncu hücum.

 

Daha hızlı.

 

Daha hızlı.

 

Daha hızlı.

 

Onuncu hücum hız kesmeden devam etti. Adeta suyun üstünde süzülüyor, havada uçuyor ve bir canavar gibi saldırıyordu. Kılıçları buluşuyor, ayrılıyor ve Herict’e toparlanması için fırsat vermeden tekrar buluşuyordu. Her darbenin ardından hızlanıyor, her darbenin ardından gelen sonraki darbe kuvvetini arttırıyordu.

 

Kalbi insan limitlerini aşarak kan pompalarken bir krizin önüne geçen şey onu saran manaydı. Göğsü, hızla harcadığı manasını yerine doldurmak için olağanüstü bir çalışma gösteren çekirdeğinin gücüyle yanıyordu.

 

On bir, on iki, on üç, on dört, on beş. Hücum üstüne hücum, darbe üstüne darbe… Bir kalenin duvarını döven mancınık atışı gibiydi. Herict’in etrafında dönüyor, gelen alev topları onu ıskalayıp evlere isabet ediyor ve suyun içinden yükselen sütunlar dövüş alanında bir parkur oluşturuyordu. Sonraki saldırısını konuşması için fırsat vermeden yapıyor, nefes almasına müsaade etmiyordu. Dövüş tek taraflıydı.

 

On altıncı saldırıda Herict, Sivina’nın olağanüstü hızına karşı dayanamayarak nefesini toplamak için geri çekilmek istedi. Sivina’nın önüne çıkardığı sütunun ardından yanan evlerden birinin önüne sıçradı ve soluklanırken muhafızlardan birine ona iksir fırlatması için el işareti yaptı.

 

“İzin vermem!”

 

Sivina istese de mana sorunu yüzünden tüm asaları kullanamazdı. Bu yüzden asalardan birini aldı ve havadaki şişenin gidiş yönüne fırlattı. Şişe asayla birlikte yere düşerken Herict’in toparlanmasına izin vermemek için ileri atıldı. Rakibinin dövüşte kendini tuttuğunu ve ona sahip olmak istediği için zarar verebileceği saldırılardan kaçınmak istediğini düşünmüştü fakat şimdi yanıldığını anlıyordu.

 

Dövüşün tek taraflı olmasının sebebi Herict’in kendini tutması değil, Sivina’nın kendi gücüydü.

 

Ve bir büyücü olarak Herict’in gücüne rağmen kendisi gibi biriyle hiç kılıç dövüşüne girmediğini anlıyordu. Herict güçlü birisiydi, Moralılara karşı bir canavardı fakat deneyimsizdi. Karşısındaki büyücü güçlü ama savaşçı acemiydi ve ateş büyücü olarak bile Rolderhelm’de bıraktığı dostu Lylphia kadar iyi değildi. Sivina bu kadar üstünken Herict’in kendini tutmaya çalışması, en azından kendini tuttuğuna inanması komikti.

 

“Yu Zao ile karşılaşıp ona kaybetmiş biri olarak Herict Araka gibilere kaybedemem.” Hücum üstüne hücum devam etti. “Yu Zao’dan daha aşağı olan herhangi birine kaybetmeyi reddediyorum.”

 

Yirminci hücum, yirmi beşinci hücum… Durmak, yorulmak nedir bilmiyordu. Kılıcı düşmanının kanıyla beslenmeden önce, Yu’yu kurtarmadan önce de bilmeyecekti.

 

Yirmi altı, yirmi yedi. Hâlâ yorgunluk hissetmiyordu. Yirmi sekiz ve yirmi dokuz, sonra otuz. Hâlâ bir kaplan gibi ileri atılıyordu. Otuz birinci hücumun ardından Herict tekrar kaçtı ve muhafızların önünde durdu. Sivina ile arasına meydanın süs havuzunu koymuştu.

 

“Yu’nun tırnağı edemezsin,” demekten kendini alıkoyamadı. “O senin gibi kaçıp durmazdı. Karşıma çık ve dövüş, korkak.”

 

Herict soluklanmak istiyordu. Muhafızların önünde elini kaldırdı ve kılıcını Sivina’ya doğrulttu. Onları dövüşe katmak istiyordu.

 

“İndirin onu.”

 

Ama bulundukları kutsal anda para veya sadakat geçerli değildi. Tanrıların yargısı, bir rahibin başına yıldırım yemesiyle başlamıştı ve tanrıların yargısına müdahale edecek kadar cesur bir ölümlü bulmak imkânsızdı. Buradaki her bir adam Herict’ten korkuyor olabilirdi ama tanrıların onları cehennemde cezalandıracağını düşünmek, Herict’ten çok daha korkunçtu. Dövüş ikisinden birinin ölümüyle son bulmadan önce kimse müdahale etmeyecekti.

 

“Dövüş tanrılar tarafından izleniyor.” Çelise kocasına bakmadan konuştu. “Yardıma ihtiyaç duyacak duruma düştüysen bu, tanrıların onun yanında olduğu anlamına gelir. Tanrılar kimin haklı olduğuna karar verdiğine göre pes etmelisin. Belki canını bağışlar.”

 

Duyduğu kelimelerden hoşlanmayan Herict, Çelise’ye döndü. “Ne dediğini zannediyorsun lan sen!”

 

Avucunu kaldırdığında Sivina beklemeden fırladı ama ona ulaşmak için hızlı olmak yetmezdi. Alev topu Herict’in elinden çıktığında yolun yarısına bile gelmemişti ve Çelise kıpırdamak içi fırsat bile bulamamıştı.

-------------------------

29.03.2023 – 14:00






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr