Cilt 5 - Bölüm 2: Salderough 2 (1/2)

avatar
189 2

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 5 - Bölüm 2: Salderough 2 (1/2)


Bahçede yanlarına gelen köpek yol boyunca onları takip etmişti. Çamura bulanmış tüyleri, siyah burnu, kulakları ve başı haricinde her yeri kirlenmiş beyazdı. Onu birkaç defa kovmasına rağmen peşlerinden gelmeye devam etmiş, ayrılmayı reddetmişti. Sürekli Yu’nun bacağına yanaşıyor ve onu kokluyordu.

 

“Teşekkür ederim,” dedi samandan yapılma bir sepete sertleşmiş krakerleri dizen Yu. Genellikle denizcilerin tükettiği, yemesi zor fakat uzun ömürlü gıdalardı. Onları yemeye çalışırken dişini kıran insanların varlığını bildiği için yemeden önce yumuşatmaları gerekiyordu.

 

Tabii uzun ömürlü oldukları için hemen yemek zorunda değillerdi. Onlar küçük, doyurucu ve kolay saklanan gıdalar olduğu için zor zamanlar adına ayıracak, sebze ve et gibi normal besinleri tüketmeye çalışacaklardı. Avlanmak ve köylerden yemek tedariki yapmak, krakerlerden önce gelen daha tercih edilesi işlerdi.

 

“Bizi birkaç gün boyunca idare edecek kadar sebze, meyve ve et aldık.” Daha fazlası yolda bozulacağı için almak gereksizdi. “Keşke at da bulabilseydik.”

 

Buldukları araç köylülerin saman balyalarını yükledikleri eski bir römorktu ve römorku çekmek için sadece iki katır alabilmişlerdi ki savaş yüzünden yaşanan binek kıtlığı yüzünden katırları satacak köylüyü satışa ikna etmek bile zor olmuştu.

 

“Özür dilerim. Seni bu şartlara sürüklemek-”

 

İşaret parmağını Yu’nun dudaklarına bastırdı. “Şikâyetçi değilim.”

 

Olumsuz şeyleri Yu’nun yanında durmanın bedeli olarak gördüğünde şikâyet edecek bir durum kalmıyordu. Bir zamanlar rinolar tarafından çekilen lüks vagonlarda seyahat ederken şimdi katırlara ve hareket ederken gıcırdayan bir römorka düşmüş olsa bile umurunda değildi. Valarfin adını taşımanın bedeli hayatı boyunca şaşalı ıvır zıvırlardan uzak kalmaksa memnuniyetle katlanabilirdi.

 

“Temiz suyumuz da var.” Aldıkları eşyaların sonuncusunu da araca koymuştu. “En mantıklısı rotamızı Leo üzerinden geçirmek olacak,” dedi Yu bulduğu yamuk çizimli haritaya bakarken. “Önce Vilem, sonra Pararel, Leo, Çelektepe ve oradan-”

 

Anlatmaya devam ederken konuşmayı aniden kesti. Sivina onları dinleyen biri olduğunu düşünerek etrafına baktı ama Vermia’dan kaçan köylülere yüksek fiyattan mal satan diğer köylüler dışında kimse yoktu.

 

Öyleyse sorun neydi? Yu’ya yanaştı, dışarıdan baktığında hiçbir sorunu yok gibi duruyordu fakat birinin aniden susmasına alışık olmadığı için kötü bir şey olduğu fikrine kapılmıştı.

 

Yine “Özür dilerim,” dedi Yu. “Ne yapmamız gerekiyor? Nereden gideceğiz?”

 

Sivina römorka yaklaşırken Yu’nun dibindeki köpeği ayağıyla itti. “Bir şey olduğunu zannetmiştim. Ah, bu kadar abartmana gerek yok. Bir şeyler söylemek seni kötü biri yapmayacak.”

 

Yu cübbesinin altında başını eğdi ve öylece bekledi. Onun bir oyuncuğa dönüşmesi fikrinden hoşnuttu ama eğer sürekli ne yapılması gerektiğini söylemek zorunda kalacaksa oyuncağı o kadar da harika bir şey olmayacaktı.

 

“Ama söylediğin rotayı kullanamayız, sanırım.” Doğuda savaş vardı, güneyde ise işgal. Rotalarını buna göre belirlemeleri gerekiyordu. “Pararel’e kadar gidebiliriz ama Leo ya kuşatma altında ya da kuşatmaya alınacak. Belki çoktan kraliyetin eline geçmiştir, kim bilir? Biz, Leo’ya yaklaşmadan Çelektepe civarına gider, oradan Zara ve Makena’yı izleyip Paşadur’a geçeriz.”

 

Paşadur, Doğu Ethalot Krallığı’nın sınırındaki büyük bir kasabaydı. Moralı tüccarlar genelde oradan doğuya gitmeyi tercih etmezdi. Hatta pek çok tüccar nüfusun çoğunu Ethalotlular oluşturduğu için Paşadur’a gitmek bile istemiyordu. Yu ve Sivina içinse daha da doğuya gitmeden önce durabilecekleri medeniyet kırıntısı taşıyan son durak olacaktı. O medeniyet kırıntısını da kasabadaki az sayıda Mora vatandaşına borçlulardı.

 

“Hâlâ aranıyor muyum?” diye sordu Yu. “Beni yakalayanların kraliyetle bağlantılı olduğunu düşünmüştüm. Belki Vermia’da ölmüş olduğumu düşünüyorlardır.”

 

Sivina başını sallayarak hayır dedi. “Seninle karşılaşmadan önce başında elli iki altınlık ödül vardı.”

 

“Kızılşapel Katili için verilen ödül otuz altındı, doğru mu hatırlıyorum?”

 

Tekrar başını salladı ve hayır dedi. “Ödül altmış altındı ve Sony’nin bulunması içindi. Kızılşapel işine devletin kendisi baktığı için loncada görev yoktu.”

 

Katilin peşine düşen maceracılar vardı ama amaçları loncadan değil devletten ödül almaktı.

 

“Altmış altını Rolderhelm’deki bir zengin karşılayabilir, Mora ise savaşta olan fakir bir ülke. Burada elli iki altın tüm Mora’nın seni avlamak istemesi için yeterli.”

 

Tabii onu avlamak isteyen insanları hiç görmemişti. Düşününce ilginçti ama biraz daha düşündüğünde Yu bir şeytan olarak tanımlanıyordu ve para için dahi olsa peşine düşmek isteyen insanlar karşılaşamayacağı kadar azdı. Şeytanlar, varlıklar arasında en tehlikeli kabul edilenlerdi.

 

“Bu köpeği alsak olur mu?” diye sordu konunun Yu’yu rahatsız ettiğini fark edince.

 

Yu köpeğe baktı. Büyüktü ama ne güzeldi ne de onu diğer köpeklerden ayıracak zekâya sahipti. Sivina’nın da ilk kez karşılaştığı bir köpek türü olduğu için tam olarak ne iş yaptığını bilmiyordu.

 

“Bizi o kadar takip etti. Geri kalan yolda da arkadaşlık eder.”

 

Yu’yu son bıraktığında köpeklerden hoşlanmayan bir adamdı. Hoşlanmamaktan da öte, köpeklerden korkan bir adamdı. Şimdi farklı birine dönüşmüş olsa bile bu köpekleri seveceği anlamına gelmiyordu ama Sivina seviyordu. Yanlarında bir yoldaş olması kötü bir fikir değildi ve amaçlarına ulaşana dek çocuk yapamayacakları için köpeğin içindeki annelik dürtüsünü bir süreliğine bastıracağına inanıyordu.

 

“Köpek pistir,” dedi Yu. “Hem köpek, köpektir; sahibini de ısırır. Bir bakmışsın uyurken boğazımıza saldırmış.”

 

“Öyle aptal canlılar değiller. Hem köyde olduğuna göre insanlara alışıktır. Uyumadan önce de bağlarız.”

 

“Sahibine saldıran köpek haberlerini görmüştüm.” Yu isteksizdi. “Eğer bir köpek istiyorsan,” dedi kulağına doğru eğilirken. “Ben senin köpeğin olurum, hav hav.”

 

Sol kulağında hissettiği nefes ve fısıldamanın nazik titreşimleri onu sırtına kadar gıdıkladı ve kalbine inen hoş bir sıcaklık bıraktı. Yu’nun taklit ettiği ses o kadar tatlıydı ki göğsü kıpır kıpır etmişti. Ondan böyle bir şey beklemiyor oluşu duyduğu şeyi daha çekici kılıyordu.

 

“Aptal!” diyerek itti. Onu itmişti fakat sert değildi, sadece refleksti ve Yu’nun taklidini kulağında daha fazla duymak istemişti. Aslında duymak istediği şey taklitler değildi, sadece kulağında Yu’nun nefesini hissetmek istiyordu.

 

“İstersen kedi de olabilirim, miyav̴~”

 

“İnsanlar duyacak!”

 

Yu yaptığı şeyleri ifadesiz bir suratla yapıyor olsa da Sivina gülüyordu. Sivina gülerken Yu’nun yanakları gevşedi ve gülmeye daha müsait bir görüntüye ulaştı.

 

Ama hâlâ gülmüyordu.

 

Ama zaman içinde o da olacaktı. Şimdi onu gülmeye zorlayamasa da gelecekte onun samimi bir şekilde gülmesini sağlayacaktı. Şimdi yalancı bir şekilde gülmesindense gelecekte onunla sabaha dek samimi bir şekilde gülmesini istiyordu.

 

“Bize bakıyorlar.”

 

Vermia’nın başına gelen felaketten kaçan insanlar civardaki köy ve kasabalara sığınmıştı. Burası bazılarının yolunun üstü, bazılarınınsa yeni bir hayata başlayacakları noktaydı. Bu yüzden köy iki gün içinde nüfusunu büyük ölçüde arttırmış, kalabalıklaşmıştı.

 

Yerliler için işler tıkırında ilerliyordu. Arazilerinden parça satıyorlar, mallarını yüksek fiyattan iteliyorlardı ama biraz zaman geçtiğinde köy aniden artan nüfusu kaldıramayacak ve sonu kanla biten kavgalar baş gösterecekti.

 

Neyse ki yaklaşan sorun onları ilgilendirmiyordu. Onları ilgilendiren tek şey Yu’nun çıkardığı hayvan seslerinin çok fazla insanın dikkatini çekmesi ve ayıplayan bakışlarla karşı karşıya kalmış olmalarıydı.

 

“Bu seni rahatsız mı etti?” diye sordu Yu. “Seni güldürmek istemiştim. Biraz da ciddiydim.”

 

“Rahatsız değilim,” dedi Sivina, dürüsttü. “Ve daha sonra ciddiyetin konusuna değineceğiz ama şimdi köpeği alıp almayacağımıza karar verelim.”

 

“Eğer istiyorsan,” dedi Yu, Sivina köpeğin sırtını okşuyordu. “Ama ya köyden birine aitse? Bir başkasının malını alamayız. Sonra başımıza iş açılmasın.”

 

Rolderhelm’deki köpekler daha güzeldi ama bu köpek boyutu sayesinde daha tehditkâr gözüküyordu. Bunun dışında özel bir yönü yok gibiydi ve Ayulke’nin evine kadar gelip, oradan da onları köyün merkezine dek takip ettiğine göre sahibi olduğunu da düşünmüyordu.

 

“Yola koyulalım. Eğer bizi takip ederse yanımıza alırız. Olur mu?”

 

“Olur.”

 

Böylece köyde halledecekleri başka bir iş kalmadı. Katırlar tarafından çekilen römorkun önüne oturdular ve Sivina dizginleri eline aldı. Yanında bir de kamçı vardı ama dizginleri salladığında katırlar kamçıya gerek duymadan ilerlemeye başladı. Köyün doğu çıkışındaki ağaçlık alana doğru sürüyordu.

 

“Hâlâ paramız var mı?”

 

“Var.”

 

“Köylülerden iş alabiliriz. Maceracı loncası bulursak daha iyi olur, kasabalarda vardır. Canavar avlama, yolculara eşlik etme gibisinden görevlere bakarız. Muhtemelen ödemeyi bakırla yaparlar bu yüzden para yerine erzak alabilirsek daha iyi olur.”

 

Yu para kesesini sıktı. “Azerel’in keseye koyduğu para ihtiyaçlarımızı dediğin şekilde karşılayacaksak uzun süre idare eder. Belki o parayı kasabadan at almak-”

 

“Paramızı o şekilde harcamayalım.” Sivina, Yu’nun elini tutup dizinin üstüne koydu. “Köyde bozdurduğumuz miktarı ayır, geri kalanı da zor zamanlar için saklayalım. Yemek bulamazsak avlanırız ama gerekmedikçe parayı harcamayız. Ne olacağı belli olmaz.”

 

Yu tuttuğu dizi hafifçe sıktı. “Konforlu bir hayat yaşamak istemiyor musun? Bu şekilde yaşayarak beni sevecek misin?”

 

“Tabii ki de istiyorum!” Sivina güldü. “Kim istemez ki? Ama zorunda değiliz ve seni sevmem için gereken şey para değil. Yanımda olman yeterli, ne yersek veya nerede yaşarsak yaşayalım gerisi önemli değil.” Onu yanağından öptü. “Sevgili karına konforlu bir hayat sunmak istiyorsan bunu sonraki dünyaya sakla.”

­

-Sonraki dünya-

 

Öyle bir dünyanın olduğu bile kesin değildi. Kocası öyle dediği için inanmak istiyordu fakat zamanı geri saracaklarını hayal etmek, gökyüzünü tutmaya çalışıyormuş gibi hissettiriyordu.

 

“Ama yapıldı. Keichi Tempo zamanı geri sardı ve bunu yapmasaydı hepimiz ölü olurduk. O bunu muhtemelen birden fazla kez yaptı. Biz de en azından bir kere yapabiliriz, başarabiliriz.”

-------------------------

12.01.2023 – 12:01






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr