Cilt 3 - Bölüm 10: Göç

avatar
356 5

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 3 - Bölüm 10: Göç


Cilt 3 – Çan Sesleri

Bölüm 10 – Göç

Hızlı gitmek için ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar yağan karı durdurmalarının bir yolu yoktu.

 

Aslında İkinci Dünya’daki karı görmek için sabırsızlanıyordu çünkü Birinci Dünya’da yaşadığı yerde küresel ısınma ve sanayileşme yüzünden memleketindeki kış aylarında adamakıllı kar görmek zordu ve bunu her zaman sorun ederdi.

 

Fakat burada yağan kar da abartılı derecedeydi. Kar yüksekliği beş karışı çoktan aşmıştı ve hâlâ yağmaya devam ediyordu.

 

“Hayvanlar telef olmaz umarım.”

 

Yu, roaronların binebilmesi için durdukları köylerden arabalar ve öküzler satın almıştı. Normalde balya yüklemek için kullanılan araçlar şimdi öküzler tarafından çocukları ve yaşlıları taşımak için kullanılıyordu.

 

Öküzlerin kış soğuğunda can vermemesi için üzerlerine deri ve yün örtüler sermişlerdi ve hayvanlar çoğu roarondan daha iyi besleniyordu.

 

Kar yüzünden Yu’nun vagonu gibi roaronları taşıyan arabalar da kolayca hareket edemiyordu. Roaronlardan bazıları önden gidip araçlar için yolu temizlemeyi deniyordu ama bunun hızlarına katkısı çok düşüktü.

 

“Normalde burada bu kadar kar yağar mı?”

 

Dünya haritasında güney kutbu yoktu ve eğer düz bir dünya değilse ki Yu öyle olmadığına inanıyordu, dünya haritasında çok fazla eksiklik vardı.

 

Yine de haritaya baktığında İlonya’da bu kadar kar yağacağını düşünmezdi çünkü ülke ile aynı düzlemde yer alan, İlonya’ya oldukça yakın olan Ethalot, Ortadoğunun coğrafi özelliklerini taşıyordu. İlonya’da karın bu kadar çok olması normal olamazdı.

 

“Hayatımda ilk kez kar yağdığı için üzgünüm.”

 

Yu tüm altınlarını roaronlara binecek ve yiyecek alarak harcayamazdı, zaten köylerde hepsine yetecek kadar erzak da satılmıyordu. Onlar için çoktan yüzlerce altını gözden çıkarmıştı ama ne daha fazlasını harcamak gibi bir niyeti ne de köylerde onlara yetecek kadar ürün vardı.

 

Roaronlar arasında yürürken onları yavaşlatacak çocuk ve yaşlılar öküzler tarafından çekilen arabalarda ilerlerken diğerleri yürüyerek ilerliyordu. Bunlardan biri de hemen yanında yürüyen Kigaro’ydu.

 

Yu’nun reddedemeyeceği şey en azından roaronların insanlardan daha hızlı ve dayanıklı olduğuydu. Roaronlar fiziksel kuvvetleri sayesinde gün boyu durmadan yürüyebiliyorlardı. Onlarla değil de insanlarla göç ediyor olsaydı muhtemelen şubat ayının ortalarında ya da sonlarında ancak Mora’ya varabilirdi.

 

Ama roaronlar gün boyunca ilerliyor ve ellerinden geldiğince hızlı bir şekilde Mora’ya varmaya çalışıyorlardı. Onlar göçün zorlu şartlarından şikâyetçi değildi. Aksine ne kadar hızlı olurlarsa kendileri için o kadar iyi olacağının farkındaydılar ve daha da hızlı gitmek için çaba sarf ediyorlardı.

 

Tam olarak yüz on yedi roaron çocuğu, on beş yaşlı, otuz sekiz dişi ve otuz roaron erkeği vardı. Çocukların sadece çok az bir kısmı ergenliğe girmeye yakındı.

 

“Keşke beni daha fazla sevebilsen.”

 

Kigaro ona cevap vermedi. Yu’nun uyandığı günden beri aralarının iyi olduğu söylenemezdi. Sadece onun ile de değil, tüm roaronlar ile Yu’nun arası kötüydü. Açıkça onu sevmiyorlar ama Yurine’nin etkisi sayesinde ona karşı olan hoşnutsuzluklarını da dile getirmiyorlardı.

 

“Yaptığım şeyden ötürü pişman değilim.”

 

“Bizi köle yaptın.”

 

“Evet,” Yu bunu reddetmedi. “İnsanlar böyledir işte, onlara işin düşmeyiversin.”

 

Daha yeni tanıştığı insanlara güvenecek değildi. Okuduğu kitaplarda onlarla ilgili iyi şeyler yazılmış olsa bile Yu sadece kitaplar güvenerek şüpheciliği bırakacak ve sadakatlerine sorgusuzca inanmayacaktı.

 

Bu yüzden uyandığı günün gecesi roaronlara bir anlaşma sundu. Anlaşmaya göre roaronlar kendileri ile gelmek istiyorlarsa hayatlarını Yurine’ye adayacaktı. Onun amacına hizmet edecek, sözünden çıkmayacak ve gerektiğinde öleceklerdi.

 

Basitçe Kigaro’ya sunduğu anlaşmanın aynısıydı ve bir büyülü anlaşmaydı.

 

Yu ondan hoşlanmayacaklarını bildiği hâlde bunu yaptı çünkü onlara borçlu olduklarını hatırlatmak istiyordu; bunu yaptı çünkü başarıya giden yolu sağlamlaştırmak zorundaydı.

 

“Sonuçta Yurine bir çocuk ve insanları benim kadar iyi tanımadığı için kolayca yanılabilir. Onun için onun alamadığı önlemleri almalıyım çünkü onun yerine işleri halletmek benim görevim. Yani beni sevmiyor olsan da en azından seninle konuştuğumda bana cevap vermelisin.”

 

Kigaro yine sessizliğini sürdürerek yürümeye devam etti. Roaronlar, Yurine’yi seviyor ve saygı duyuyordu ama Yu’ya karşı takındıkları tavır tam olarak böyleydi.

 

Onlara buyurduğunda yapmasını söylediği şeyleri yapıyorlar ama yine de ona bundan fazlasını vermiyorlardı. Selamlamıyorlar, hatta Yu onların yanından geçerken konuşmayı kesip Yu’nun gitmesini bekliyorlardı.

 

Yu bunun saygısızca olduğuna inanıyor ve yaptıklarının nankörlük olduğunu düşünüyordu ama bunları yüzlerine vurarak tansiyonu yükseltmeye gerek yoktu.

 

“Bana kızgın olsanız bile doğru olduğuna inandığım şeyi yaptım. İnsan dünyasında yaşayacaksan insanların güvenilmez varlıklar olduğunu öğrenmelisin. Yeni tanıştığın insanlara değer verdiğin şeyleri emanet edemezsin.”

 

Gerçekten roaronlar öylece Yurine’yi onların korumasına emanet edeceğini mi düşünüyorlardı? Ya da uğruna hayatını ortaya koyduğu amacını onların ellerinde güvende olacağına Yu şüphe olmadan inanmalı mıydı?

 

“Ulaşmamız gereken bir amaç var ve bu amaca ulaşmak için yapmak zorunda olduğum şeyler var. Yurine bunları düşünmek için fazla toy, o yüzden onun yerine düşünmek benim görevim. Senin gibi güçlü olmasam da amacımızı ve kızımı korumak için yapabileceğim farklı şeyler var.”

 

“Kızını mı?”

 

“Ah... Ağzımdan kaçırdım.”

 

Yu başarmıştı. Yurine ile aralarındaki baba kız ilişkisini kolayca ifşalamak istemiyordu ama Kigaro ile konuşup onunla dost olmak önemliydi. Bu yüzden ilgisini çekeceğini düşündüğü yegâne şeyi söyledi.

 

“Duyduğuna göre daha fazla saklamaya gerek yok ama bizim aramızda kalsın.”

 

Kigaro’yu şaşırtmayı ve onun ilgisini çekmeyi başarmıştı. Kigaro yüzünde şaşkın bir ifade ile Yu ile aralarındaki benzerlikleri arıyordu. Doğal olarak başarısız oldu.

 

“Siz hiç benzemiyorsunuz ki?”

 

“Gerçekten benzemiyor muyuz? Onun da en az benim kadar kibirli olduğuna eminim aslında. Bence babasına benzeyen bir sürü yönü var.”

 

Yurine ile ilk tanıştığında taşıdığı kibir canını sıkmıştı çünkü tam olarak Yu’nun kibriyle aynı seviyedeydi.

 

“Ondan bahsetmiyorum, onun gözleri ve kulakları ve kuyruğu ve saçı...”

 

“Evet, annesine çekmiş.”

 

Onun keskin dişlerini görmek korkunçtu ama gözlerindeki şaşkın ifade ile birleşince açılmış ağzı Yu’yu güldürdü. Rie’nin kediye benzeyen yönleri yoktu ama Yurine’nin annesine benzediği de doğruydu. Saçlarının tonu ve gözlerinin rengi tamamen aynıydı.

 

“Demek bu yüzden seni seviyor.”

 

“Birinin beni sevmesi için illaki kan bağı olması gerektiğini mi söylüyorsun? Bu kalbimi incitti. Herhangi bir kızın benim yakışıklı suratımı sevmemezlik edebileceğini zannetmiyorum.”

 

Roaron güzellik standartlarını bilmiyordu ama kendisinin dünyanın herhangi bir yerindeki güzellik standartında tam puan alabilecek yegâne kişi olduğuna emindi.

 

 “Eğer o senin kızınsa neden ona kâhyalık ediyorsun ki? Çocuklar babalarına hizmet etmeli.”

 

“O benim... Yani, kanımı taşıyan kızım değil. Annesi öldükten sonra evlat edindim.”

 

“Böyle olduğunu bilmiyordum.”

 

O, üzülmüş müydü? Kigaro’nun duygusal bir yanı olmalıydı.

 

“Peki ya gerçek babası?”

 

“Ben onun gerçek babasıyım.”

 

Kigaro’nun kelime seçimi ile Yu dilini şaklattı. Bir babanın tam olarak nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu ama Yurine’yi gerçek kızı, kendini de gerçek bir baba olarak görüyordu.

 

“Demek istediğim bu değildi.”

 

“Yurine’nin karışık bir kökeni var, senin bahsettiğin bir tarzda babası ya da annesi hiçbir zaman olmadı.”

 

Onun bir kılıç perisi olduğunu şimdi söylemeyecekti. Zaten o söylemese bile Andromedia’daki insanlar Yurine’yi tanıyor olmalıydı. Roaronlar oraya vardıklarında bir şekilde bunu öğrenirlerdi.

 

“Yaptığım her şeyi kızım için yapıyorum deseydim bir yalancı olurdum. Yaptığım şeylerin yarısını kendimi tatmin etmek için yapıyorum. Yine de onun mutlu olmasını istiyorum ve bunun için çaba göstereceğim. Beni sevmeyeceğiniz anlamına gelse bile onun için yaptığım şeylerden hiçbir zaman pişman olmayacağım.”

 

Kigaro konuşmayı sürdürmedi. Merakını giderdiği için susuyor olmalıydı. Yu zaman geçirmek için biraz daha sohbet etmek isterdi ama Kigaro’yu daha fazla zorlamak da iyi bir fikir değildi.

 

“İyi bir başlangıç yapmadığımızı biliyorum ama umarım iyi anlaşırız. Yurine de böylesinden daha memnun kalır.”

 

Kigaro’nun hiçbir şey demeyeceğini anladığında son sözünü söyledi.

 

“Ormanın sınırına gelince duracağız. Yarın da dağlara varırız ve dağları geçince Mora’da olacağız.”

 

Kış mevsiminde olduklarından hava erken kararıyordu, kar da yağdığında karanlıkta gitmek iyice zorlaşacaktı ve tekrar ormanın içine girdiklerinde sürü içinde kaybolanlar olabilirdi.

 

Kamplarını kurmak için ormanın girişinde durdular. Erkeklerden bazıları karları temizliyor, bazıları odun kesmeye gidiyor ve bazıları da güvenlik için etrafta dolaşıyordu. Kadınlar da tuvalet çukuru kazma ve çadır kurma görevlerini üstlenmişti. Sayıları az olduğu için ancak bu işler bittikten sonra yemek yapmaya başlayabileceklerdi.

 

Yu onlara yardım etmeyi teklif edebilirdi ama bir cevap alamayacağını bildiğinden bu işleri roaronlara bıraktı ve dışarıya nazaran biraz daha sıcak olan vagonlarının içine girdi.

 

Yurine üzerine çalıştığı büyü kitabını yere bırakmış uyuyordu. Vagonun içini kullanma hakkına sadece ikisi sahipti ve roaronların buraya girmesi yasaktı. Zaten isteseler bile buraya girip rahatça hareket edemezlerdi çünkü vagon Yu ve Yurine için büyük olsa da roaronlar için küçüktü.

 

Son zamanlarda yolculuk yüzünden yorgun olduğundan Yurine’yi uyandırmak istemedi. Onun yerine Yurine’nin uyuduğu koltuğun karşısında, kendi yatağı olarak kullandığı koltuğa yöneldi ve oturma kısmını yukarıya kaldırdı.

 

Basitçe bir çekyat gibiydi ama vagonun içindeki alan sınırlı olduğundan sadece oturma kısmı açılıyor ve eşya koymak için hazırlanan bölme ortaya çıkıyordu.

 

Koltuğun içinde Yu’nun kıyafetleri, Kigaro’dan aldığı kılıç ve en önemlileri olan kitaplar vardı. Kitaplardan birini aldı ve arasına sakladığı notu çıkardı. Bu not akademideki başhekimden aldığı ve ilaç tarifinin yazılı olduğu nottu.

 

“Yine başlıyoruz.”

 

Oflamadan edemiyordu çünkü Miros otunun tadı berbattı. İlaçların tadının genelde kötü olduğunu biliyordu ama miros otu ile yapılan ilacın tadı ayrı bir kötüydü. Yu her seferinde kusmanın eşiğine geliyor, bazen kusuyor ve ilacın tadına bir türlü alışamıyordu.

 

İlaç arada sırada halüsinasyonlar görmesine de sebep oluyordu. Bu kısmı ne kadar kötü bilemiyordu çünkü arada sırada onu mutlu eden görüntüler karşısına geliyordu. Tabii bu görüntüler gittiğinde mutluluk da uçup gidiyor ve Yu tekrar ilacı kullanmak zorunda hissediyordu.

 

Neyse ki iradesi bu isteğe karşı koymasını sağlayacak kadar güçlüydü ve ilaç da halüsinasyonları her zaman göstermiyordu. Genellikle ilacın kullanımının ardından beyni uyuşuyor ve kusma isteğini atlattıktan sonra yarı sarhoşluk evresi başlıyordu. Bu evre hakkında notta yazan herhangi bir bilgi yoktu. Yu durumunun özel olduğuna kanaat getirmiş ve yaşayarak öğrenmeye başlamıştı.

 

Deneyimlerinden yola çıkarak yarı sarhoşluk hâli ya da halüsinasyon görme herhangi bir tetikleyiciye bağlı olmadan, rastgele gerçekleşiyordu ve ne kadar süreceği belirsizdi. Bazen kafası güzelken yatağa gittiği oluyor bazen de birkaç dakika içinde normale dönüyordu.

 

Yurine şifa büyüsüyle ona destek olsa da ilaç dış etkenlere karşı bağışıklık sahibi gibiydi. İlaç kullanımından sonra gelen şifa büyüsü nadiren normale dönmesini sağlıyordu. Eğer ilaç onun zihni uyuşturursa ve Yurine’nin şifa büyüsü de durumu normale çeviremezse Yu gecenin geri kalanı boyunca hiçbir şey yapamıyordu.

 

Yine de bu etkilere rağmen ilacı kullanmaya devam ediyordu çünkü ilacı kullanmaya başladığından beri hiç kriz yaşamamış ve o kadının sesini bir daha duymamıştı.

 

Tabii bir de ilacın henüz etkisini göstermemiş yan etkileri vardı. Aldığı notlara göre dil ve dudak renginde değişiklikler olabilirdi çünkü miros otu ilacın içine katılınca ilaç mor renge dönüyor ve temas ettiği yerlerin de rengini değiştirebiliyordu.

 

Dili morarırsa pek sorun etmezdi ama dudaklarının morarmasını istemiyordu. Eğer bir de dudakları morarırsa bunun için de bir çözüm araması gerekecekti.

 

“Kayığın batmasına yol açacak deliği kapatıyorum ve hemen arkamda başka bir delik açılıyor.”

 

İlacı akşam yemeğinden önce kullanmalıydı ve Yurine ile yedikleri yemekleri hazırlama görevi kendisine aitti.

 

Sebebi roaronlara olan güvensizliğinden değildi. Roaronlar insanlar için yemek hazırlamak konusunda pek de iyi olmadığı içindi.

 

Türlerinden ötürü büyük el ve parmaklara sahiplerdi ve bu parmaklarla yiyecekleri küçük parçalara bölmekte zorlanıyorlardı.

 

Roaronlar kendi yemeklerini hazırlarken Yu da kendi yemeğini hazırlıyordu ve Yurine’nin o anki isteğine göre diğerleri ile birlikte ya da yalnız başlarına yemek yiyorlardı. Ayrıca yemek yapma konusundaki yetenekleri her geçen gün artıyordu.

 

İlaç tarifine tekrar baktı, hiçbir şeyi yanlış yapmak istemiyordu. Vagonun dışına çıktı ve roaronların yerdeki karların temizliğini bitirdiğini gördü.

 

“Çok çalışkanlar.”

 

Kar tekrar yağmaya başlamıştı, bu yüzden birkaç saat içinde tekrar yükselecekti ve o zamana kadar işlerini bitirip uyumaları gerekiyordu.

 

İlacı hazırlarken bir yandan da akşam yemeğini hazırlıyordu. Böylece zaman kaybetmeden iki işi hızlıca halledecekti.

 

Yemek ve ilacı hazırlarken bir gözü de roaronların üzerindeydi. Onların mutlu mu yoksa mutsuz mu olduklarını anlamaya çalışıyordu.

 

Yu için onların mutluluğu kendisinin ve Yurine’nin mutluluğundan sonra geliyordu. Yine de onların da mutlu olmasını isterdi. Onlar için kendini yoracağına inanmıyordu ama birazcık da olsa rahat etmelerini sağlamak iyi olabilirdi. Bu sayede sadakatleri artardı.

 

Raoronlar kendi yemeklerini hazırlarken çocuklar kartopu oynuyordu. Yu ve Yurine de kışın en zevkli yönlerinden biri olan kartopu oyununu denemişlerdi. Bu oyun Yu için çocukluğundaki kadar zevkli olmasa da kızıyla oynaması eğlenceliydi.

 

“Belki biraz daha... Nasıl desem, ağırbaşlı, ciddi olmalıyım. Gerçi şu anda da gayet ciddiyim ama artık üzerimde yüzlerce insanın sorumluluğu var. Gerçi... Hayatlarının pek bir önemi yok ama hâlâ onların duyguları var. Ah, acaba Rie’yi kurtardığımızda ve benim gibi bir adamın kızına babalık ettiğini görünce ne düşünecek?”

 

Kazanları karıştırırken bir süre aklından hiçbir şey geçirmedi.

 

“Kendimi eleştiriyorum.”

 

Kendini eleştirdiği için tuhaf hissediyordu. Kendini eleştirmek gibi adetleri bu dünyaya geldikten sonra kazanmıştı. Bir yandan bunu yapabilmenin iyi olduğunu bilse de bir yandan da kendine saygısızlık ediyormuş gibiydi.

 

“Bir şeyler eksik.”

 

Eskiden yüreğinde olan o karanlık çukur artık yoktu ya da kendini bir süreliğine saklıyordu.

 

Bir zamanlar o çukur hayatındaki en büyük sorun gibiydi, yaklaşan her şeyi yutuyordu ve o çukuru ortadan kaldırdığı için Yurine’yi minnettardı ama hâlâ eksik olan bir şey vardı. Neyin eksikliğini çekiyordu?

 

“Buldum, karı eksik. Keşke bir karım olsa.”

 

Ciddi düşüncelerden kaçmak istedi. Sanki düşünmeye devam ederse memnun olmayacağı sonuçlara ulaşacaktı.

 

Yurine’yi uyandırmadan önce ilacı içmek istiyordu. Cezveyi aldı ve hazırladığı ilacı bir bardağın üçte birini dolduracak şekilde döktü. Tahta bardağın içindeki sıcaklığı hissedebiliyordu.

 

“Böyle ilacın içine edeyim.”

 

Sövdü ve ilacı bir anda kafasına dikerek bu iğrenç görevi hızlıca bitirmek istedi ama son anda ısıdan korkarak vazgeçti ve her zaman yaptığı gibi yavaşça içmeye başladı.

 

Sıvı diline değip, boğazından aşağıya indikçe Yu’ya dayanması güç bir kusma isteği kazandırıyordu.

 

İlacın tamamını içtikten sonra bardağı yere düşürdü ve öksürmeye başladı. Roaronlar onun öksürük ve kusmalarına alışmıştı ama Yu’yu böyle görünce yine de dönüp bakıyorlardı.

 

Öksürük yüzünden gözünde biriken yaşları sildi ve temiz suyla ağzını yıkadıktan sonra Yurine’yi uyandırmak için vagonun içine girdi.

-------------------------

Daha önce karakterler için tasarımlar  yapmıştım, tekrar yaptım. Bu seferki tasarımları serinin açıklama kısmına ekledim. "Karakter Tasarımları" yazısına tıklayarak hazırladığım resimlere ulaşabilirsiniz.


07.02.2022 - 03:00






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr