Cilt 2 - Bölüm 36: Görevin Sonu (2/2)

avatar
347 4

Start - Kapının Ardındaki Dünya - Cilt 2 - Bölüm 36: Görevin Sonu (2/2)


Katlanılması güç bir baş ağrısıyla birlikte uyandı. Ellerini başına götürürken gözlerinden yaş geliyordu ve beyninin içinde bir kadına ait tek bir ses yankılanıyordu.

 

“Özür dilerim.”

 

Derin nefesler alıp verirken gelen şeyi hissediyordu, kusacaktı. Kendini tutmayı bile denemedi, büyük göğüslü bir kız kenara kaçılırken başını yatağın solundan çıkarıp içindekileri yere bıraktı.

 

Yatak olarak üzerinde bulunduğu şey aslında vagonun zeminine serilmiş bir battaniyeden ibaretti, bu yüzden kusmuk Yu’nun üzerinde yattığı yere kadar yayıldı.

 

“Özür dilerim.”

 

Ama Yu bunu önemsemedi bile, yaşlar gözünü istila ederken sadece iki saniye soluklanabildi. Ardından tekrar midesinden yükselenler boğazını yakarak dışarı çıktı. Yemek yemediği için kusmuğun çoğu sıvı hâldeydi.

 

Yu aynı şeyi üçüncü kez yaşarken aynı sesi üçüncü kez duydu.

 

“Özür dilerim.”

 

Önünü görmekte zorlanıyordu, ağzı tamamen açık olmasına rağmen nefes almak bile onun için zordu.

 

“İyi misin, Yu?”

 

Yu nefes almaya çalışırken cevap veremiyordu. En sonunda rahat bir nefes alınca yutkunmak istedi ama kendi kusmuğu boğazını yakınca yanındakileri umursamadan yere tükürdü.

 

Zaten önlerinde kustuktan sonra bir de tükürmesini umursayacaklarını zannetmiyordu.

 

Başı o kadar çok ağrıyordu ki yapabilse beynini çıkarıp bir köşeye bırakırdı. Yu inlerken başının üstünde hissettiği rahatlatıcı bir hissin ardından ağrının azaldığını hissetti.

 

“Y-Yurine?” diye fısıldadı, adeta o olması için yalvarıyordu.

 

Böyle durumlarda rahatlamasını sağlayan şifa büyüsünü yapan kişi Yurine’ydi. Gözlerindeki yaşları elinin tersiyle silerken başını kaldırdı ama hemen ardından tekrar yaşlar gözlerine dolduğu için görüşü bozuldu.

 

Fakat önündekini fark edebiliyordu, karşısında kedi kulaklı küçük bir çocuk yerine yaşlı bir adam vardı.

 

“Benim bir açıklama yapmam gerekecek ama önce kendine gelmelisin.”

 

“Ne açıklaması? Yurine nerede?”

 

Yu’nun ihtiyacı olan şey kendine gelmek değildi, Yurine’nin nerede olduğunu öğrenmek istiyordu. Yurine neredeydi? İyi miydi? Neden açıklama yapılacaktı? Yurine’ye bir şey mi olmuştu? Bilmek istediği tek şey onun nasıl olduğuydu.

 

“Kızınız orada yatıyor.”

 

Yaşlı adamın parmağını seçemiyordu ama eliyle gösterdiği yerde beyaz bir figürün uzandığını görebiliyordu. Gözyaşlarını sildi, vagonun içinde dört kişilerdi. Yu arka tarafta yatarken Lylphia ve yaşlı adam onun yanındaydı ve Yurine vagonun ön tarafında yatıyordu.

 

“Merak etme, Yurine sadece uyuyor.”

 

“Hızlı bir gençsiniz sanırım. Henüz yirminin başındayken bu yaşta bir kızınızın olması Rolderhelm’de pek rastlanır değil. Eh, sizin gibi yakışıklı bir oğlan için durumlar farklı sanırım.”

 

Yaşını yanlış tahmin ederken ortamı yumuşatmaya çalışıyordu. Yu kusmuktan uzak durmayı deneyerek dizlerinin üstünde ilerledi ve Yurine’nin yanına geldi.

 

Kızın iyi olduğunu kontrol etmek için elini tuttu ve bileğinden nabzını kontrol etti, atıyordu ama bu Yu için yeterli değildi. Kalp atışlarını da duymak istiyordu, önce başını göğsüne koyup kalbini, sonra da ağzına yaklaşıp nefes alıp verişini dinledi. Onun iyi olduğunu söylemişlerdi ama kendisi teyit etmediği sürece rahat etmeyecekti.

 

Ancak Yurine’nin her şeyinin normal olduğunu anladığında yüzüne bir gülümseme yerleştirebildi. Zoraki bir gülümsemeye benzese de Yurine iyi olduğu için mutluluktan ağlamak üzereydi.

 

“Manasını bitirmiş, küçükken benim de başıma birkaç gelmişti. Gerçi ben de Sony’ye karşı tüm manamı harcadım ama çabuk toparlanıyorum işte.” Lylphia gülümseyip Yu ve Yurine’ye baktı. “İyi olacak.”

 

Yu, Yurine’nin elini tutmaya devam ederken gözlerini kustuğu yere çevirdi.

 

“Özür dilerim.”

 

“Özür dilenecek bir şey yok,” dedi Lylphia ve bir sandıktan çıkardığı bez ile kusmuğu temizlemeye başladı. Kendi pisliğini ikinci kez başkasına temizletiyor olmaktan utanmıştı. “Önemli olan sağlığınızın iyi olması, böyle olunca sorun değil.”

 

“Teşekkür ederim, su alabilir miyim?”

 

Yaşlı adam bir matara aldı ve Yu’ya uzattı, yanında da ufak bir kova vermişti. Yu önce suyu ağzına alıp gargara yaptı sonra kovaya boşalttı. Birkaç kez tekrarladıktan sonra da kalan suyu içti.

 

“Ben sizin kim olduğunuzu öğrendim ama henüz kendimi tanıtmadım, bağışlayın lütfen.” Hekim yerde otururken elini göğsüne götürüp selam verdi. “İsmim George, hekimim.”

 

Gece karşılaştığı hekimden farklı birisiydi.

 

“Herhangi bir şey hatırlıyor musunuz?” diye sordu George.

 

“Sivina’yı alana getirip hekimlere verdim, sonra da Yurine’nin yanına yatıp uyudum?”

 

Hatırlamadığı bir şey mi olmuştu? Böyle olmasaydı Yu’ya neden bunu sorardı ki?

 

“Sivina’nın tedavisi için Büyücülük Akademisine gitmemiz gerekiyor. Sabah ne yapacağınızı sormak için seni kaldırdım ama kalkar kalkmaz ağzınızdan köpükler gelmeye başladı. Ne yapacağımı bilemediğim için Yurine’ye baktım ama onu da uyandıramazdım, sonra koşup buradaki hekimi getirdim.”

 

Lylphia anlatmayı bitirdikten sonra George anlatmaya başladı.

 

“Güven vermeyecek ama ben de ne yapacağımı bilmiyordum. İlk kez böyle bir vaka ile karşılaşıyorum. Arkadaşınız kızınızın şifa büyüsünü başınıza doğru yaptığını söyledi.”

 

Gece yatmadan önce günlük rutin yaptıkları için Yurine şifa büyüsü uygulamıştı. Lylphia da orada olduğundan bunu görmüş ama hiçbir şey sormamıştı.

 

“Ben de aynısını yapmayı denedim ama işe yaradı mı bilmiyorum. Normalde ağrının hissedilmesini engellemek için kullanılan yöntemi denedim.”

 

Vagon hareket ederken sallanmaya başladığı için hâlâ midesi bulanıyordu. Yüzünü ekşitti, kusmamak için derin nefesler almaya başladı.

 

“Az önce işe yaradı, teşekkür ederim.”

 

George yardımcı olabildiği için gülümsedi.

 

“Bu bir hastalık mı yoksa ani gelişen bir olay mı?”

 

“Epilepsi, bir süredir Yurine ile üstesinden gelmeyi deniyoruz. Beyni olan her canlıda görülebilecek bir şey.”

 

“Hmm... Bunu daha önce hiç duymamıştım.”

 

Yu burnunu çekti. “Allah Allah, işe bak...”

 

Mantıken Yu’nun hastalığı olan epilepsinin burada da görülmüş olması gerekiyordu. Tabii George hiç görmemiş ya da duymamış olabilirdi ama öyle değilse bile Yu bunun hakkında fazla düşünmeyecekti.

 

“Zaten... Epilepsinin ötesinde bir şeyler var gibi hissediyorum...”

 

Daha önce iki kez kriz gelmeden önce bir kadının kendinden özür dilediğini duymuştu. Krizlerin dünyadakilerden farklı olduğunu da bir şekilde anlayabiliyordu.

 

“Belki akademide bir tedavi bulabilirim diye düşünüyordum.”

 

“Akademi kütüphanesinde tıptan tutun çiftçiliğe kadar pek çok konu hakkında yapılmış araştırmalar var, umarım işine yarayacak bir şeyler bulabilirsin.”

 

“Umarım...”

 

Yu orada bir şey bulamazsa ne yapacaktı bilmiyordu. Durumu istikrarlı değil de her krizde daha da kötüye gittiği için sonunun neresi olacağını kestiremiyordu.

 

“Sivina nasıl? O iyi mi?”

 

“Yaraları iyileşti ama zehrin etkisi devam ediyor, bu yüzden hâlâ uyanamadı. Sürekli olarak şifa büyüsü ile hayatta tutmayı deniyorlar. Onu akademiye götürme sebebimiz de bu, orada daha fazla büyücü var ve büyü sürekliliğini sürdürecekler.”

 

Bir kayıp daha vermek istemiyordu. Onu pek tanımasa da seçimleriyle birisinin daha ölümüne sebep olmak istemiyordu.

 

“Seni uyandırmak ve ne yapmak istediğini sormak istedim ama durumun kötüleşince senin de akademiye gelmen gerektiğine karar verdim.”

 

“Anladım, iyi olmuş. Uyansaydım da bu seçimi yapardım.”

 

Büyücülük Akademisine giderlerse Yurine orada muayene edilebilirdi, böylesi çok daha iyi olurdu. Yu onun sağlığı için yapması gereken her şeyi yapardı.

 

“Şu an neredeler peki?”

 

“Sivina ve Ana öndeki vagonda. Sony arkadaki vagonda gidiyor, uyandıktan sonra intihar girişimlerinde bulunmaya devam ettiği için onu bağladık. Raul da Kızılşapel’de kaldı... Aslında onu unuttum desem daha doğru olur.”

 

“Ben de unuttum Raul’u... Ama bu Ana, Satoshi ölünce ağzını açmıyor Sivina’ya bir şey olunca ağlama krizine giriyor, âşık mıdır nedir...”

 

Ana’nın onun yanında kalmasına izin vermelerine şaşırmıştı. Sürekli ağlayıp büyücülerin dikkatini bozmamasını umdu.

 

“Bulduğum ilk waifu anında ölüyor, ikinci waifu yüz elli yaşında onun kardeşi desen aşağı kalır yanı yok. Bulduğum diğer iki waifu da farklı yönelimlere mi sahip olacak? Lylphia da...”

 

Lylphia ise Yu’ya hitap etmiyordu. Çirkin bir kız değildi ama Yu onu çekici bulmuyor, elektrik alamıyordu. Ondan hoşlanan pek çok göğüs delisi olabilirdi ama göğüs ve boy arasındaki orantısızlık sebebiyle Yu onu bir türlü çekici bulamıyordu.

 

“Şans yok ki bende... Elin çöpüne aynı anda beş on tane kız vuruluyor bana gelince sahip olduğum dergi bile elimden alınıyor? Benim diğerlerinden ne eksiğim var ya? Hepsinden daha yakışıklı, zeki ve karizmatiğim. Bu yüzden mi yoksa? Bu dünyanın tanrıları beni kıskandığından piçlik mi yapıyorlar? Böyle olmayacak Yu, bu dünyayı sap bitireceksin...”

 

İzlediği animelerdeki karakterleri kıskanıyordu.

 

“Sen nasılsın peki? Gece seni bulduğumda baygındın.”

 

“Dediğim gibi, Sony ile savaşırken manamı bitirdiğim için bayılmıştım. Şimdi iyiyim.”

 

“Yurine de senin kadar çabuk kendine gelir mi?”

 

“Zannetmiyorum, onun yaşındayken iki gün boyunca baygın kaldığımı hatırlıyorum. Balla beslemişlerdi.”

 

Onun yaşındayken derken hangi yaşından bahsediyordu? Gerçek yaşından mı yoksa görünüşünden mi?

 

“Olanlar yüzünden kendini mi suçluyorsun?”

 

Sony öldüyse bunu Lylphia yapmış olmalıydı. Aynı zamanda Lylphia gece yaşananları da, kuklanın ölümünü de duymuş olmalıydı. Yani kendini suçlaması şaşırtıcı olmazdı ki yüzünde saklamaya çalıştığı kederli bir ifade olunca Yu buna emin olmuştu.

 

Lylphia bir süreliğine sessizleşti, bakışlarını yere eğerken oturduğu yerde dizlerini karnına çekti.

 

“Hikâyeyi duydum. Ben... Sony’yi öldürmeseydim işler bu şekilde ilerlemezdi.”

 

“İşlerin bu şekilde ilerlemesi senin değil Sony’nin suçu. Sony bu noktaya kendi yaptığı seçimler sonucunda ulaştı.”

 

Bir insanın bir başkasının seçimleri yüzünden üzülmesinden nefret ediyordu. Onu rahatlatmak istedi.

 

“Ama bu kadar ileri gitmek de benim suçumdu. Ben... Kubbeyi kaldırıp Ana’yı dahil ederek onu canlı yakalayabilirdim ama...” Dudağını ısırdı. “Gururum kazanmak istedi.”

 

“Eğer ölseydi sana kızardım ama şu anda canlı... Yurine’nin başına kötü bir şey gelseydi de sana kızardım ama o da iyi olacakmış... Yani, objektif bir şekilde yorum yapmama engel olacak bir şey yok. Sonuçlar seçimleri yapanların sorumluluğudur, hiç kimse başkalarının seçimleri yüzünden üzülmeyi hak etmiyor ve kötü seçimleri yüzünden başlarına kötü şeyler gelen insanların da ağlamaya hakkı yok.”

 

Yu bunu biliyordu, bunu anlıyordu. Kendisi başkalarının seçimleri yüzünden kırılmıştı ve bu olayın başkalarının başına geldiğini görmeyi istemiyordu.

 

“Kendini suçlayıp boşu boşuna üzülme, çünkü üzülmek seni bir yere götürmeyecek veya o kuklayı geri getirmeyecek. Sadece kendi kendine işkence etmiş olacaksın.”

 

Sözlerinin Lylphia’ya etki edip etmediğini bilmiyordu ama onda bir etki yarattığını umarak konuşmayı sonlandırdı ve öğlen olup Büyücülük Akademisine varana dek Yurine’nin elini tutmayı hiç bırakmadı.

 

***

 

Sivina en öndeydi, bir sedyenin üstünde Büyücülük Akademisine taşınırken Ana bir saniye için bile onun başucundan ayrılmıyordu.

 

Yu ise Yurine’yi kucağında taşırken akademiye yürüyordu. Yu’nun yanındaysa Lylphia ve George isimli yaşlı hekim vardı.

 

Kuklanın parçalarını taşıyan kişileri saymazlarsa en arkada iki kişi tarafından kollarından tutularak akademiye sokulan Sony yürüyordu. Elleri bağlıydı, önünde ve arkasında onun ani bir hareket yapmasını engellemek için şövalyeler bulunuyordu.

 

Akademidekiler müdürün oğlunun geri döndüğünü duyduklarında onu görmek için sınıflarından çıkmıştı ama Sony’nin bir tutsak olarak güvenlik önlemleri ile beraber içeri sokulduğunu görmek kafalarını karıştırıyordu.

 

“Bunlar olanları duymamış mı?”

 

Akademiye girdiklerinde bir adam bağırdı.

 

“Sony!”

 

Merdivenlerden koşarak aşağıya inen Salery hemen oğlunun yanında bitti. Sony babasını umursamadı, başını tembelce yerden kaldırıp babasının yüzüne acınası gözlerle baktıktan sonra tekrar başını eğdi.

 

Yanındaki muhafızlar onu götürmeye çalışırken Salery onları engellemeyi deniyor, yollarını kesiyordu.

 

“Ne yaptığınızı zannediyorsunuz? Benim kim olduğumu bilmiyor musunuz? Oğlumu bırakın hemen!”

 

Salery otoritesini kullanarak oğlunu kurtarmayı deniyordu ama önündeki şövalyeler buna hazırlıklıydı. En öndeki şövalye iç cebinden bir belge çıkardı ve Salery’ye doğrulttu.

 

Salery kâğıdı almayı denediğinde buna izin vermeyerek geri çekti ve uzaktan okumasını söyledi.

 

“Sony Von Bishory tutuklu ve onu tutmak için akademi hücresini kullanacağız, bu sizin yetkinizin üzerinde bir devlet meselesi.”

 

“Ne demek yetkimin üzerinde? Benim kim-”

 

Salery şövalyeleri iterek oğluna ulaşmayı denedi ama karşılaştığı tepki sertti, belgeyi tutan şövalye onu göğsünden itip yere düşürdü.

 

“Şimdi düşündüm de, katile yardım etmesiyle harbiden devlet meselesi hâlini alıyor. Peki, Kızılşapel’den başkente değil de buraya getirilmesi Maron’un işi miydi?”

 

Şövalyeler tutuklu Sony’yi Büyücülük Akademisinin batı kısmındaki hücrelere götürmek için köprüye çıktılar. Salery de onların arkasından kalkıp oğlunu takip etti. Yu ve Yurine’yi tamamen görmezden gelmişti.

 

“Bu Maron’un işi miydi?”

 

“Siz gelmeden önce bize yolladığı mektupta Sony’yi hırsızlıkla suçladığını ve hakkında yakalama emri çıkardığını anlatmıştı. Bundan önce sadece kayıp olarak aranıyordu.”

 

Böylesi iyi olmuştu. Salery yetkilerini kullanarak oğlunun kaçmasını sağlayabilir ve Yu her şeye baştan başlamak zorunda kalabilirdi ama böyle olunca iş Salery’yi de aşıyordu.

 

Sivina çoktan revire götürülmüştü. Yu da Yurine’yi revire götürerek muayene ettirmek istiyordu.

 

“Revir nerede? Yurine’yi oraya götürmek istiyorum.”

 

“Size eşlik edeyim, beni takip edin.”

 

Büyü tehlikeli bir işti ve büyü ile uğraşırken yaralanmak mümkündü. Böyle bir durumda hızlıca müdahale edilebilmesi için iki binanın da her katına revirler konulmuştu.

 

George yanlarından ayrılırken Lylphia, Sivina hakkında da bilgi edinebilmek için onları Sivina’nın götürüldüğü revire götürdü. Bu olurken Yurine’yi tanıyanlar Yu’nun etrafında toplanmış ve Yu’yu soru yağmuruna tutmaya başlamıştı.

 

Yu hiçbir soruyu cevaplamadan revire girdiğinde Sivina’yı bir yatağa yatırılmış hâlde buldu. Şifa büyücüleri onun başının etrafında toplanmış ne yapılması gerektiğini tartışıyorlardı.

 

Ana ise gözlerindeki umut ışığıyla büyücüleri dinliyor, Sivina’nın elini bir saniye olsun bırakmıyordu.

 

Şifa büyücüleri Yu’nun anlamını bilmediği terimleri kullanarak tartışıyorlardı. Bir tanesi zehir hakkında fikir sahibi olabilmek için kan almaları gerektiğini söyledi ve diğerleri bunu onayladı.

 

Bir başka büyücü bir Yu’nun ilaç olduğuna inandığı bir öneride bulundu ve diğer büyücüler başını sallayarak onayladı. İki büyücü şifa büyüsünü uygulamaya devam ederken bir tanesi ilacı hazırlamak için revirden ayrıldı.

 

Bir başka büyücü ise eline aldığı bir iğneyi Sivina’nın parmağına batırdı ve birkaç damla kan aldı. Sivina’nın parmağındaki delik şifa büyüsü sayesinde hemen kapanmıştı.

 

Yu o kanı nasıl test edeceklerini merak ederken odadan içeri yeni bir hekim girdi. O direkt olarak Yu’ya yöneldi.

 

“Manasını bitirdikten sonra bayıldı, geceden beri uyuyor.”

 

Hekim, Yu’nun kucağındaki Yurine’nin nabzını kontrol ettikten sonra daha önce kendisine söylenen şeyleri tekrar etti.

 

“Merak etmeyin, önemli bir sorunu yok. Onun bir kılıç perisi olduğunu biliyorum ama vücudu hâlâ bir çocuğa ait, kendini zorladığı zaman hızlıca güçten düşebilir. Uyandıktan sonra bir süre büyü yapmamalı ve manasını biriktirmeli, onun dışında diğer çocuklar gibi beslenmesine dikkat etmesi yeterli. Hepsi bu kadar.”

 

“Anladım, teşekkür ederim.”

 

“Rica ederim.”

 

Hekim, Yu’nun yanından ayrılarak Sivina’nın yanına gitti. Lylphia da arkadaşını kontrol etmek için onun yanındaydı.

 

Yu, Yurine’yi kucağında taşımaya devam ediyordu. Onun yüzünü izlerken gece söylediği şeyleri düşünüyordu.

 

“Gerçekten mümkün mü ki? Rie’yi geri getirebilir miyiz?”

 

Eğer böyle bir yol olsa bile Yu o yolu takip edebilir miydi? Bunu başaracak güce sahip miydi? Yurine’nin dileğini gerçekleştirmek mümkün olabilir miydi?

 

“Hem onu geri getirdikten sonra bana ne olacak?”

 

Yurine, annesini geri aldıktan sonra Yu’nun pabucunu dama mı atacaktı? Yu, Yurine’yi seviyordu.

 

“Nasıl bu kadar bencil olmaya devam edebilirsin? Eğer onun annesini elinden almasaydın zaten hiç sevilmeyecektin... Sen... Yu Valarfin... Senden nefret ediyorum...”

 

Olduğu kişi yüzünden kendinden nefret ediyordu, gece onun kendisine sarılıp ağlaması yüreğini parçalamıştı ve onun öyle ağlamasına sebep olduğu için kendinden nefret ediyordu.

 

“Bakın kimler dönmüş? Ama o yüz ifadesi de ne öyle?”

 

Yu arkasını döndüğünde Maron Martin ile karşılaştı. Sarışın adamın yüzünde tatmin olmuş bir gülümseme vardı ve Yu’nun acı çeken yüzünü gördüğünde elini omzuna koydu.

 

“Yoksa... Ona bir şey mi oldu?”

 

“Hayır, Yurine iyi.”

 

“Sevindim, bir kayıpla karşılaşmak üzücü olurdu. Özellikle bir çocuğun incinmesinde payım olsun istemezdim.”

 

Yurine iyi olduğu için mi yoksa vicdanı zarar görmeyeceği için mi sevindiğini Yu anlayamamıştı. Belki de onu hiç umursamıyordu ve sadece kibarlık olsun diye böyle söylemişti.

 

“Tebrik ederim, Yu Valarfin. Görevi doğru kişiye emanet etmişim, güvenim boşa değilmiş.”

 

“Oradaki kızların da hakkını vermek gerek.”

 

“Evet, hepsinin ödüllendirileceğinden emin olacağım. Size gelince, bugün dinlenin. Rie’nin eski odasını kullanabilirsiniz, batı binasındaki danışman size odanın yerini gösterir. Burada kaldığınız sürece bütün ihtiyaçlarınız karşılanacak ve size söz verdiğim gibi Salery’yi sorgulamanızı da sağlayacağım. Ben müdür olduğumda da kütüphanenin kapıları size açılacak. Sadece çok kısa bir süre beklemeniz gerek, yarın oraya girebileceksiniz.”

 

“Teşekkür ederim.”

 

“Asıl ben teşekkür ederim.”

 

Maron arkasını Yu’ya döndü ve Lylphia’ya yöneldi. Onunla da küçük bir sohbet gerçekleştirirken Sivina’yı kontrol ediyor ve Ana’yı rahatlatmaya çalışıyordu.

 

Yu onları revirde bıraktı ve kendilerine verilen odaya yerleşmek için batı binasına yöneldi.

-------------------------

21.1.2022 - 23:37






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44356 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr