Bölüm 135: Dört Adet Yarım Adımlı Ruh Dao’su Uygulayıcısıyla Yüzleşmek

avatar
3726 4

Sovereign of the Three Realms - Bölüm 135: Dört Adet Yarım Adımlı Ruh Dao’su Uygulayıcısıyla Yüzleşmek


Grubuna güneye gitmelerini söylemişti çünkü güneydeki insanlar buradakilere göre daha güçsüz bir durumdaydılar ve üzerlerine aynı Kıdemli Kardeş Yi gibi Yarım Adımlı ruh Dao’su uygulayıcısı olan dört tanesi daha geliyordu.

 

Bu onların yaşamak için tek şansları olabilirdi.

 

Güneyde onların neyi beklediğini ya da başka bir yasaklı bölgeye girip girmeyeceklerini şu an için önemsemiyordu Jiang Chen.

 

Grubundaki herkesin iyi eğitimli olması iyi bir şeydi. Onun emrini duyar duymaz hiç tereddüt etmeden güneye yönelmişlerdi.

 

Toplamda, Kıdemli Kardeş Yi’nin grubu da sayılırsa beş grup insan vardı.

 

Doğudan ve batıdan gelen gruplar vardı, ayrıca kuzeydoğu ve kuzeydoğudan gelenler de vardı.

 

Son gelen grup güneyden yaklaşıyordu ve Gouyu ve diğerleri ile kısa zamanda karşılaşabilirlerdi.

 

Bu beş grup içerisinde güneydeki grup en zayıf olanlarıydı. Düşmanın en güçlüsü bile Gouyu’nun gücü ile aynıydı.

 

Jiang Chen Gouyu ve diğerlerinin güneydeki bu barikatı aşmalarını umut ediyordu. Eğer bu grubu yarıp geçebilirlerse, kuşatmadan ve saray bölgesinden artık kurtulmuşlar demekti.

 

Elbette bu beş gruptan Kıdemli Kardeş Yi’nin grubunun artık savaşacak gücü kalmamıştı.

 

Jiang Chen’in bir hareketiyle Altın Kanatlı Kılıçkuşu durdu, seçtiği bu bölge hesaplamalarına göre grupların tam merkezinde kalacaktı.

 

Eğer birisi buradan geçmek isterse ilk olarak Jiang Chen’le karşılaşacaktı.

 

Gelenleri biraz oyalayıp Gouyu ve diğerlerinin güneydeki grubu yarmasına fırsat verebilirse, Altın Kanatlı Kılıçkuşunun kısa mesafedeki hız avantajı ile peşindeki bu kalabalık grubun onları yakalaması bir hayli zor olacaktı.

 

İş bu duruma gelmişken Jiang Chen’de bir tutam pişmanlık oluşmuştu. Eğer işlerin bu hale geleceğini bilseydi, Ye Rong’a kendisiyle sınırda buluşmasını söylemezdi.

 

Ye Rong’un teklifini geri çevirmişti çünkü Gökağacı Krallığı’ndaki yerel gelenekleri ve yapılan işleri kendisi gözlemlemek istemişti.

 

Ayrıca eğer beladan uzak durmaya çalışırlarsa başlarına yersiz olayların gelmeyeceğini düşünmüştü.

 

Kim bilebilirdi ki Gökağacı Krallığı’ndaki savaş Dao’sunun Doğu Krallığı’ndakinden daha korkutucu olduğunu? Onlar kaşla göz arasında yoldan geçenleri durdurup, yağmalayıp öldürüyorlardı.

 

“Eğer durumun böyle bir hal alacağını bilseydim, dikkat çekmemeye, belaya bulaşmamaya uğraşmazdım, bin tane Altın Kanatlı Kılıçkuşunu beraberimde getirir ve bu hırsızların üzerine çullanırdım!” Jiang Chen’in canı oldukça sıkkındı.

 

Fakat Jiang Chen bunun öylesine bir düşünce olduğunu biliyordu. Eğer bin tane Altın Kanatlı Kılıçkuşunu beraberinde getirseydi buradaki etkisi çok daha büyük olurdu.

 

Bu durumda şu ankinden çok daha kalabalık bir düşman grubunun dikkatlerini üzerlerine çekebilirlerdi.

 

Birçok grup göz açıp kapayıncaya kadar olay yerine gelmişti. Karşılarında sadece Jiang Chen’i görünce hepsi de şaşırmıştı. Bir hayvan ve sadece bir sürücü!

 

Neler oluyordu? Bu çocuk kaçmamış mıydı yani? Bu çocuk dört grupla birden tek başına mı savaşmayı planlıyordu?

 

Bu süreçte Kıdemli Kardeş Yi başka bir hayvana geçip onu sürmeye başlamıştı. Jiang Chen’e nefret dolu bakıyordu. Bakışlarında çok güçlü bir öldürme arzusu seziliyordu.

 

Ama yine de biliyordu ki karşısındaki bu dört defa güçlendirilmiş ruh silahına sahip bu genci tek başına yenemezdi.

 

“Yi Qianshui, bu çocuk nereden gelmiş? Onun neyine güvendiğini biliyor musun?” Yan gruplardan üçgen şeklinde gözlere sahip bir grup genç gülmüştü.

 

“Öf! Madem çok bilmek istiyorsun neden ona kendin sormuyorsun?” Yi Qianshui’nin ruh hali oldukça kötüydü. Jiang Chen ile karşılaştığından bu yana başına hiç iyi birşey gelmemişti ve durum onun gururunu kırıyordu.

 

“Vah vah! Sen ruh Dao’sunda hala yarım adımlı rütbesindesin. Bizim gibi ruh Dao’sunda yarım adım rütbeli olanlar için bu şekilsiz bedeninle utanç kaynağısın!” Üçgen gözlü genç alaycı şekilde gülüyordu.

 

Yi Qiansui soğuk bir tavırla gülümseyerek: “Madem kendine çok güveniyorsun gitte onu yenmeyi dene!”

 

Bu grupların liderlerinin hepsi de Yarım Adımlı ruh Dao’su uygulayıcısıydılar, hiçbiri bir ötekinden daha güçlü değildi. Yi Qianshui Jinag Chen’le karşılaştığında şansı yaver gitmemişti, kendisine yardıma gelen bu gruptakilerin de denemesini çok kafasına takmazdı.

 

Belki de sonradan gelenler gardlarını düşürür ve kendisinden daha kötü bir sonuç alabilirlerdi.

 

“Pekâlâ, denememi istediğin için deniyorum, beni kendin gibi kullanışsız bir çöp sanma!” Üçgen gözlü genç hayvanını mahmuzladı ve ileri doğru hareketlendi.

 

Uğursuz üçgen gözleriyle Jiang Chen’i sanki hain bir yılanmış gibi süzdü.

 

“Hey çocuk! Cesaretini takdir ediyorum fakat kendini ruh Dao’su uygulayıcılarıyla savaşmaya layık sanma, bu düşüncen tamamen yersiz. Gerçek qi akımı vücudunu kaplamış, bu bizim ruh qi’mizin gücüne oranla çok düşük.”

 

“İşte başka bir tane daha! Sadece konuşmayı bilen bir insan israfı!” Jiang Chen neşeli şekilde güldü.

 

“Lan çocuk! Karşımızda havalı takılmak istiyorsun ha? Gerçekten de sen bu yolu tutarken bizim geçemeyeceğimizi mi düşünüyorsun?” Üçgen gözlü genç Jiang Chen’le eğlenmek istiyor gibiydi.

 

Ama yine de bu sözleri söylemesindeki amacı boş değildi. Lafı uzatarak Jiang Chen’in nasıl tepkiler verdiğini ölçmeye çalışıyordu.

 

Üçgen gözlü genç Jiang Chen’in verdiği cevapları duyunca sözlerindeki alaycı imaları bırakmıştı ve etkilendiğini gizlemeye çalışıyordu. Yi Qianshui’nin şansının yaver gitmemiş olması şaşırılacak bir şey değildi.

 

Bu çocuk dört adet ruh Dao’su uygulayıcısı ile karşı karşıya olduğu halde duygularını belli etmiyordu.

 

Mantıklı düşünülürse gerçek qi uygulayıcıları ruh Dao’su uygulayıcılarıyla karşılaştığında korkmalıydılar. Korktukları gibi, kendilerini kaçmaya mecbur da hissetmeliydiler.

 

Fakat üçgen gözlü genç Jinag Chen’de bu durumu gözlemleyememişti.

 

“Bu çocuk kendini mental olarak eğitmiş olmalı, aksi takdirde bu kadar soğukkanlı olmasına imkân yok!” Üçgen gözlü genç kılıcını çekerken düşünmüştü bunu.

 

“Bana bakın! Onunla biraz oynayıp eğleneceğim, ama şunu baştan söylüyorum ki eğer onu ilk ben yakalarsam bütün eşyaları bana ait olur!” Üçgen gözlü gencin sözleri diğerleri üzerinde baskı kurmaya çalışıyor gibiydi.

 

“Rüyanda görürsün!” Diğer üç ruh Dao’su uygulayıcısı da aynı anda karşı çıkmıştı.

 

Üçgen gözlü genç sinirlenmişti: “Saldırıyı yöneten kişi benim, bu saldırımdan da pay ister misiniz?”

 

“Kimse sana saldırıyı yönetmeni söylemedi.” Bir başka hantal Yarım Adımlı ruh Dao’su uygulayıcısı kötü bir ruh halinde söylenmişti.

 

Jiang Chen karşısındaki grupta fikir çatışmaları olduğunu görünce sevinmişti. Bu insanlar ne kadar çok zaman israf ederlerse Jiang Chen için o kadar iyiydi.

 

Gouyu ve diğerleri güney hattını yardığında bu grubun elinden kaçıp onları kendi hallerine bırakacaktı.

 

Jiang Chen onları gizlice gözlemliyordu. On-yirmi civarında gerçek qi uygulayıcıları da gruptalardı fakat Jiang Chen gerçek qi uygulayıcılarını pek önemsemiyordu.

 

Sonuçta onlara karşı hem saldırıda hem de savunmada her türlü üstün gelirdi.

 

Zor olan tek şey dört tane ruh Dao’su uygulayıcısıydı. Eğer iki tanesi birlikte hareket etmeye karar verirse işte bu durum Jiang Chen için zorlayıcı olurdu.

 

Eğer üçü birden birlikte hareket etmeye karar verirse işte o zaman Jiang Chen’in kaçış yolu kalmazdı.

 

Eğer dördü birden birlikte hareket etmeye karar verirse bu sefer Jinag Chen’in ölümden başka seçeneği kalmazdı.

 

Fakat eğer durum dördünün birden birlikte hareket etmesine dönüşürse Jiang Chen hemen geri çekilirdi.

 

Bu geri çekilme Gouyu ve diğerlerinin olduğu tarafa doğru olurdu.

 

Bu dört ruh Dao’su uygulayıcısının her birinin kendi yolu vardı, bu durum Jiang Chen’in elindeki tek avantajlı durumdu.

 

Yüzü yaralı Yi Qiansui, üçgen gözlü genç, hantal genç ve sonuncusu, sonuncunun kadın mı erkek mi olduğunu bilmiyordu, cinsiyetinin farkına varmak zordu.

 

Bu sonuncu hiç konuşmamıştı. Jiang Chen asıl hiç konuşmayan kişiden korkması gerektiğini biliyordu.

 

Havlayan köpek ısırmazdı.

 

Bu hiç konuşmayan ve cinsiyeti dahi belli olmayan kişi belli ki en kurnaz ve temkinli olandı.

 

“Peki ya şuna ne dersiniz? Hepimiz birlikte bu çocuğu alt edelim ve eşyalarını paylaşalım ha?” Üçgen gözlü genç konuşmuştu.

 

“Pekala, ben sadece yayı istiyorum, kalanları siz alabilirsiniz.” Yi Qiansui konuştu.

 

“Haha! Ben de yayı istiyorum. Yi Qiansui başka birşey iste!” Hantal olan gözlerini kısıp kurnazca güldü.

 

“İlk gelen malı kapar! Hepinizden önce ben buradaydım. İlk seçimi de ben yaparım!” Yi Qiansui sinirli konuştu.

 

“İlk sen buradaydın ama biz gelmesek ölecektin. Bizimle bu konuda tartışmaya bile hakkın yok!” Üçgen gözlü genç yine gülmüştü.

 

Yi Qiansui utanmıştı, ama gerçek buydu işte.

 

Her ne kadar utansa da bu olaydaki kârından vazgeçemezdi: “Söylediklerin anlamsız. Ben sadece o yayı istiyorum. Bu çocuk garip birisi daha bür sürü değerli eşyası vardır. Kılıcı da çok garip mesela. Kılıcın bir ruh silahı olduğundan şüpheleniyorum. Rüzgâr ve bulut zincirimi kılıcının bir hamlesiyle def etti.”

 

“Ne? Yi Qiansui, bu söylediğin doğru mu?” Hantal olan şaşırmıştı. Biliyordu ki Yi Qiansui’nin rüzgâr ve bulut zinciri silahı neredeyse bir ruh silahı gibiydi.

 

Yi Qiansui’nin yarm adımlı ruh Dao’su uygulayıcısı olması ve elindeki silahın neredeyse bir ruh silahı olması... Fakat yine de bu silahın karşısındaki bu genç tarafından alt edilmiş olması!

 

Bu ne anlama geliyordu? Bu gerçek qi uygulayıcısının silahının ruh silahına benzer olan zincirden daha kesinlikle nitelikli olduğu anlamına geliyordu. Bu kesinlikle bir ruh silahı olmalıydı, hem de en üst seviyelerden bir ruh silahı.

 

“Kesinlikle doğru, eğer yalan söylüyorsam üzerime yıldırım düşsün ve vücudumu ikiye ayırsın!” Yi Qiansui söylediklerinin doğruluğunu kanıtlamak için yemin etmişti.

 

“Tamam, o halde senin dediğin olsun, ben o kılıcı istiyorum.” Hantal olan suratını asıyordu: “O halde anlaştık, daha fazla benimle tartışmayın!”

 

Üçgen gözlü gülerek: “Siz ikiniz, biriniz yayı diğeriniz kılıcı istiyorsunuz. Kıdemli Kardeş Liu’yu ve beni hiçe mi sayıyorsunuz?”

 

Kıdemli Kardeş Liu cinsiyeti anlaşılmayan ve şu ana kadar hiç konuşmamış olan gençti.

 

Bu gencin yüzü solgundu. Üçgen gözlünün kendisi için konuştuğunu duyduğunda garip bir şekilde gülümsemişti ve kaşları kavis almıştı.

 

Birden birkaç adım ilerlerdi ve bakışlarını diğer üçüne çevirdi.

 

“Sadece bir şey söyleyeceğim!” Kıdemli Kardeş Liu erkek olmasına rağmen sesi bir kadınınkini andırıyordu. Sesi dinleyenleri oldukça rahatsız ediyordu.

 

Diğer üçü Kıdemli Kardeş Liu’ya yapmacık şekilde gülümseyerek baktılar.

 

“Artık hepiniz geri dönebilirsiniz!” Kıdemli Kardeş Liu’nun sesi soğuk ve duygusuzdu.

 

“Ne demek ‘geri dönebilirsiniz’, ne demeye çalışıyorsun?”

 

Hantal olan şakayla karışık: “Kıdemli Kardeş Liu, daha uykundan uyanamadın herhalde?”

 

“Şakanın sırası değil! İşi uzattıkça durum değişebilir. Hadi önce şu çocuğu yakalayalım. İş bittikten sonra ganimetleri nasıl paylaşacağımızı konuşmak için dünya kadar vaktimiz olacak.” Yi Qiansui önce Jiang Chen’i halledip sonra ganimeti bölüşme düşüncesindeydi.

 

“Geri dönebilirsiniz dedim! Derhal! Kaybolun! Bu çocuğun bütün eşyalarını kendime istiyorum!” Kıdemli Kardeş Liu’nun göz kapakları açılmıştı.

 

“Sen çıldırmışsın!”

 

“Liu! Sen aklını mı kaybettin?”

 

“Haha! Sen kim olduğunu sanıyrosun? Bizden daha üstün olduğunu mu düşünüyorsun?”

 

Diğer üçü o esnada savaş pozisyonu almışlardı ve Kıdemli Kardeş Liu’yu sıkıştıracak gibiydiler. Bu dörtlüdeki herkes Yarım Adımlı ruh Dao’su uygulayıcısıydı. Bu Kıdemli Kardeş Liu’nun kendilerinden daha üstünmüş gibi davranmasına nasıl izin verebilirlerdi?

 

Kıdemli Kardeş Liu hiçbir şey söylemeden parmağını kaldırdı ve hızlıca yere indirdi. Parmağını çok hızlı bir şekilde ve diğer üçünün olduğu yöne doğru indirmişti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44346 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr