Sovereign of the Three Realms - Bölüm 95: Nadir Yeşim Meyvesi

---

 

Jiang Feng iyiden iyiye afallamıştı. Oğlunun nasıl mucizelerle karşılaştığını bilmiyordu. Aksi halde temel sınavları bile geçemeyen birinden Yükselen Ejder Düküne boynuz gösteren birine dönüşeceğini hiç sanmazdı.

 

“Chen’er, bunlar… bunlar Kılıç Kuşları, hepsi senin emirlerini mi dinliyor?” Jiang Feng’in biraz nefesi kesilmişti.

 

“Baba, bu benim koz kartım. Sadece benden tek bir emirle herhangi bir vakitte ölümüne savaşacaklar!”

 

Jiang Feng’in yüz ifadesi tarif edilemez şekilde nonoş gibiydi. Oğlunun mucizevi değişimlerinden heyecanlanmıştı fakat evrenin belirsiz haline yakındı ve insanlığın kaderine acıdı.

 

“Chen’er, bu kuşlar kana susamıştır. Başkente gider ve yalnızca Yükselen Ejder Düküne saldırırsa bu kabul edilebilir. Çünkü suçları ölümden fazlasını hak ediyor. Fakat eğer öfkelenerek kontrolden çıkarlarsa, başkent ve içerideki insanlar sefil bir acıya sürüklenecek.”

 

Hepsinden önemlisi Jiang Feng hala Doğu Krallığının bir ferdiydi. Her zaman iyilik yanlısı olmuştu. Yükselen Ejder Düküne derin bir kin güdüyor olmasına rağmen düşüncelerinde hala masum sivillerin kuş ordusunun saldırısına maruz kalma endişesi yer alıyordu.

 

“Baba, Kılıç Kuşu ordusunda tam kontrole sahibim. Diğer yandan babası başkentteki sivillerin de dahil olmasından endişe ettiğinden, oğlun Yükselen Ejder ailesini başkentin dışında topladıktan sonra ölümüne savaşacak.”

 

“Bu yapılabilecek en iyi plan.” Jiang Feng iyilik ve lütuf konusunda boş konuşacak biri değildi. “Jiang Ailem Yükselen Ejder Düküyle kan davası güdüyor. Biri hayattayken diğeri huzur bulmayacak. Bu fırsatımızı Long ailesinin kökünü kazımak için kullanmazsak gelecekte sıkıntılarla karşılaşacağız! Büyük Doğu Krallığında duracak yerimiz olmayacak.”

 

“Baba’nın sözleri fazlasıyla doğru. Gökle böyle geniş olmasına rağmen, Jiang Ailemin büyük oğulları Doğu Krallığında tutunamayabilirler. Krallığın savaşın ardından Doğu Klanına ait olup olmayacağından bahsetmeye gerek bile yok.” Jiang Chen hafifçe güldü.

 

“Doğu adını almayacak da bunun yerine Long ismini mi alacak? Her ne pahasına olursa olsun bundan kaçınılmalıdır.” Jiang Feng, Doğu Lu hakkında tüm umutlarından vazgeçmiş olmasına rağmen yine de seçmesi gerekirse hala Doğu Ailesinin krallığı yönetmesini tercih ederdi. Eğer krallık Long ailesinin ellerine düşerse Jiang Ailesi için mutlak bir felaket olurdu.

 

“Baba neden Doğu yerine Long ismini alsın ki? Hiç şunu düşünmüş müydün… krallığın Jiang ailemin ellerine geçmesini? Neden bu ihtimal dışı olsun?” Jiang Chen’in tonunda fikrini açık etmeyen bir hava vardı.

 

“Eh?” Jiang Feng’in kuvvetli bedeni titredi. “Chen’er, sözlerin…”

 

“Hain ve aykırılar mı?” Jiang Chen kıkırdadı. “Baba, dövüş daosu dünyasında güçlü olan saygındır. Bu Doğu Klanı toprakları başkasından zorla almaktan farklı bir davranışta bulunmadı. İmparatorluk koltuğuna herkesin sırayla geçtiği söylenir, ve bu sene benim ailemin sırası. Bunun dışında, Jiang Ailem belki kıyı bir krallıkta olmakla ilgilenmeyebilir.”

 

Jiang Feng uzun bir süre konuşmaya cüret etmedi. Oğlunun sözlerinin büyük bir mesele olduğunu ve onu biraz cezbettiğini söylemek zorundaydı.

 

Bir dük olarak Jiang Feng aptalca sadık olan birisi değildi. Aksine politik durumlar karşısında kendi fikirleri mevcuttu.

 

Bundan ötürü Jiang Chen’in sözleri kalbinin heyecanla ürpermesine neden oldu.

 

Gerçekten neden Jiang Klanı bir rakip olmasındı?

 

Prensler, dükler, generaller ve bakanların hepsi o pozisyonda mı doğmuşlardı?

 

Doğu Aile klanı ahlaksızdı, neden Long ailesi onların pozisyonu için rekabet edebiliyordu da Jiang ailesi edemiyordu?

 

Jiang Chen de yaşlı babasının sert bir zihinsel savaş verdiğini biliyordu. Fakat belli olan tek mevzu yaşlı babasının da aklına yatmış olmasıydı.

 

Kim kendi adını tarihin sayfalarına basmak istemezdi ki?

 

Hangi erkek büyük işlerde başarılı olmayı, yeni toprakları fethetmeyi, krallar ve dere beyleri olarak selamlanmayı istemezdi ki?

 

Jiang ailesinin oğullarının tahta çıkamayacağını ve ulusun hükmedeni olamayacağı kuralını kim koymuştu?

 

“Baba, bu nadir Yeşim Meyvesi. Bunu yersen su götürmez şekilde eğitimini bir seviye yükseltecektir.” Jiang Chen Mang Qi’den altı Nadir Yeşim Meyvesi almıştı. Üç tanesini yemişti ve kalan üçünü geri getirmişti.

 

“Su götürmez şekilde bir seviye mi yükseltecek?” Jiang Chen hayrete düşmüştü.

 

“Mm. Bu yerin göğün ruhsal enerjisini özümsemiş bir ruh meyvesi. Epey nadirdir, yüzyılda bir bile meyve vermesi zordur.”

 

Jiang Feng kesinlikle oğluna güveniyordu fakat sormadan edemedi, “Chen’er, ruh meyvesini sen yesen daha iyi olmaz mı?”

 

“Zaten yedim.” Jiang Chen gülümsedi. “Çok fazla yemek hiçbir işe yaramıyor.”

 

“Ah, o zaman geri çevirmeyeceğim. Haha.” Jiang Feng oğlundan bunu duyması üzerine tereddüt bile etmeden çoktan bir tanesini midesine indirmişti. Nadir Yeşim Meyvesini aldı ve üç ısırıkta yedi.

 

“Baba, meyveyi yedikten sonra yarıp geçmek için birkaç gün eğitim yapman gerekiyor. Dağ vadisinde tecrit edilmiş bir konum bulacağım ve bir grup kılıç kuşunu nöbet tutması için ayarlayacağım!”

 

“Chen’er, nereye gidiyorsun?” Jiang Feng meraklanmıştı.

 

“Baba, ordunun başkentte büyük karışıklığa yol açacağından endişe ettiğinden oğlun en azından geri dönüp etrafa bir göz gezdirmeli. Long klanı şehirdeki aramalarının ters gittiğini anlarsa ne olur? Hala oradaki insanları kollamalıyım değil mi?”

 

Jiang Feng’in kalbi sıkıştı, “ Doğru, doğru. Şifa Salonunun başkentte sağlam temelleri olmasına rağmen elleri altında hiçbir askeri kuvvetleri bulunmuyor. Yükselen Ejder Dükü tüm dikkat rüzgarlarını oraya yönlendirirse Şifa Salonu bile çok pasif kalacaktır.”

 

Jiang Chen bunu çok iyi biliyordu. Onayladı. Bakışları kuzey doğu yönünde gelip gidiyordu.

 

Birinci mesele Jiang Han malikanesine döndüğünde Mang Qi’nin dişini çıkartarak gerçek Qi ile birleştirmekti. Böylece Mang Qi’den komutlarını bekleyen Altın Kılıç kuşu ordusunu göndermesini isteyebilirdi.

 

Mang Qi Jiang Chen’in meselelerine epey ilgiliydi ve derhal yirmi bölük Kılıç Kuşunu gönderdi. Tam iki ila üç milyon Kılıç Kuşu akan sütunlar halinde yola koyuldu. Kabaca yarım gün içerisinde ulaştılar.

 

Bu sırada başkent tamamen kaos ve karmaşaya sürüklenmişti.

 

Yükselen Ejder Dükü tarafında düklerin düzinelerce seçkin kişisel muhafızlarının hepsi tek yerde toplanmışlardı. Tamamen on bin seçkin askerden oluşan bir ordu Jiang Han, Jinshan ve Hubing malikanelerinin etrafını sarmıştı.

 

Caddedeki ve sokaklardaki tüm evlerin kapıları kapatılıp mühürlenmişti. Kimse dışarı adımını atmaya cüret etmiyordu.

 

Caddelerde boş boş dolanan tek bir kişi bile yoktu. Tüm dükkanlar da kapılarını kapatmış, ölümcül korkunun  varlığı hak edilmiş felaketin sisi gibi üzerlerine çökmüştü.

 

Herkes başkentin kaosa , tam bir karmaşaya ve bozguna battığını biliyordu.

 

Başkentte bir katliam yerini bulmak üzereydi.

 

Güç için yapılacak zalim ve acımasız çarpışma gerçekleşmek üzereydi.

 

Lakin üç malikaneyi sarmış ordular bu yerlerin uzun zaman önce terk edildiğini ve içlerinde tek bir kişinin bile bulunmadığını keşfetti.

 

“Ne? Kaçtılar mı?” Long Zhaofeng sert adımlar atarken haberleri aldı.

 

“Üç malikanede tek bir kişi bile yoktu!”

 

“Arayın, tüm şehri arayın! Birkaç binlik üç ailenin tümünün tek gecede kaybolması mümkün olamaz.” Long Zhaofeng’in yüzünde bir buz katmanı vardı.

 

Yumrukları sıkıca kasıldı, öyle sıkıydı ki eklemleri çatırdıyordu.

 

Şu anki nefretinin derinlikleri üç nehrin ve beş okyanusun sularıyla bile yıkanamazdı. Jiang Chen’den kraliyet ailesinden nefret ettiğinden bile daha çok nefret ediyordu!

 

Kraliyet ailesinden sadece güç sızdırmak istiyordu.

 

Fakat Jiang klanına olan nefreti oğlunun ölümünden geliyordu!

 

Long Yinye onun… Long Zhaofeng’in en çok gurur duyduğu oğlu ve en güzide varisiydi.

 

Long Zhaofeng’in gözleri oğlunu kaybetmenin acı ve nefretiyle doluydu. Yükselen Ejder Dükü olarak o, tüm hayatı boyunca bastıran tarafta olmuştu. Her zaman diğer aile klanlarının kökünü kurutan ve diğerlerini öldüren o olmuştu.

 

Ne zamandan beri Long ailesi öldürülür olmuştu?

 

Bundan ötürü Long Zhaofeng sadece öfkelenmemiş, adeta gözü dönmüştü! Bu basit bir intikam meselesi değil ayrıca Long ailesinin gücünü ve  haysiyetini korumak gibi daha büyük bir meseleydi. Herkese ibreti alem olması gerekiyordu!

 

“Lordumuz, üç aileden birkaç bin kişinin bir gecelik zamanda bir yerlere kaybolması mümkün değil. Bir yerlerde gizleniyor olmalılar.”

 

“Evet, şehir kapıları kapalı, şehirden de ayrılamazlar.”

 

“Bu doğru olmayabilir. Eğer muhafızlara rüşvet verdilerse ve kralın emrine sahiplerse gecenin koruması altında ayrılmaları imkansız değil!”

 

Yükselen Ejder Dükü için çalışan stratejistlerin hepsi görüşlerini ifade etti.

 

Long Zhaofeng hafifçe onayladı. “Bu basit. Soruşturma için şehir kapılarına birilerini gönderin. Long Ailemizin her şehir kapısında bağlantısı bulunur.”

 

Yükselen Ejder Dükü bir darbe planladığından bahsi geçen şehir muhafızlarına özel dikkat gösteriyordu.Düşüncelerini ve imkanlarını olabildiğince fazla casusu gizlice sokabilmek adına sevk ediyordu.

 

Tam konuştuğu anda başka bir sırdaş içeri girdi. “Lordumuz, astlarınız çoktan tüm çeşitli şehir kapılarını araştırdı. Kesinlikle dün gece büyük ölçekte bir insan hareketi yaşanmamış!”

 

Long Zhaofeng neşelenmişti. “Durum bundan ibaret ise, o halde başkentte olmalılar! Başkenti mühürleyin, yerin altında bile olsalar gidin ve bulun onları!”

 

Hareketleri için bahane bulmakta iyiydi. Oğlunun intikamı söylemi çok az kısıtlamaya maruz kalıyordu.

 

Kraliyet ailesi araya girmek isterse oğlunun intikamını alma bahanesini ileri sürebilirdi.

 

Şimdilik çeşitli düklerin ordularının hepsi sevk edilmişti ve çoktan başkente ilerliyorlardı. Doğu Lu güç gösterisi yapmak istese bile Long Zhaofeng korkmazdı.

 

Sarayın içerisinde Doğu Lu’nun rengi solgundu ve gözlerinin altında siyah halkalar oluşmuştu. Gece boyunca uyumadığı çok açıktı.

 

“Majesteleri, Jiang Han, Jinshan ve Hubing malikanelerinin hepsi terk edilmiş. Bir gece içerisinde ortadan kaybolmuşlar.”

 

“Ne? Kaçtılar mı?” Doğu Lu da bu haberleri duyunca muazzam ölçüde şaşırmıştı.

 

Jiang Ailesi kaçmış mıydı? Durum böyleyse efor sarf etmeden kar elde etme düşünceleri artık mevcut değildi!

 

Jiang ailesinin ve Long Ailesinin acımasız bir savaşta birbirini yemesi, iki tarafın da ağır yaralar almasıyla böylelikle Eastern klanı orta noktada karlı çıkabilirdi!

 

“Majesteleri, Yükselen Ejder Dükü Long Yinye’nin intikamı adı altında düklerin düzinelerce kişisel muhafızını topladı ve başkent boyunca Jiang Aileisnin üyelerini arıyor. Şuan başkentte bir korku ve dehşet atmosferi hakim. Ve böylesine dehşet verici bir kargaşada köpeklerle tavuklara bile huzur yok.” Tiandu ordusunun generali, Wei Tiandu da derinden endişeli bir ifade takınıyordu.

 

“Majesteleri, acil istihbarat! Çeşitli bölgelerin elli ila altmış dükü acilen bölgelerindeki kuvvetlerin harekete geçmesi için haber gönderdi. Çoktan yola çıktılar. Orduların yönlerine bakılırsa doğrudan başkente ilerliyorlar!”

 

İç istihbarat haberleri durmaksızın esen kar fırtınası gibi yağıyordu.

 

Wei Tiandu muazzam ölçüde şaşırdı. “Majesteleri, Yükselen Ejder Dükü sonunda isyan ediyor!”

 

Doğu Lu’nun bedeni hafifçe sallandı, “Elli, altmış dük mü? Bu Long Zhaofeng aslında kendi tarafında bu kadar fazla dük mü toplamış?”

 

Doğu Lu büyük bir öfkenin içine sürüklendi. Elindeki kılıcı çekti ve iki hamlede önündeki masayı parçaladı. “Kahrolsıcalar! Doğu klanım her zaman onlara iyi davrandı, neden hepsi bana karşı baş kaldırıyor? Neden hepsi gidip Long Zhaofeng’in kıçını yalıyor? Kim o, Long Zhaofeng, böylesine bir muameleyi hak ediyor mu?”

 

“Majesteleri, derhal acil durum çağrısı yaparak Majestelerine sadık dükleri çağırmalı ve hızlıca kral ile toprakları koruması için kuvvetlerini konuşlandırmasını sağlamalıyız!”

 

Doğu Lu rüyadan uyandığı gibi alelacele hadımlarına kraliyet fermanını ileterek tüm dükleri emirlerini beklemek üzere saraya çağırdı.

 

Denebilirdi ki Doğu Lu ulusun kralı olarak durumu kavramak konusunda fazla umursamaz davranmıştı. Fazla pasif olmuştu ve her zaman küçük noktalarda kalırken büyük resmi kaçırmıştı. Sonunda  aydınlandığında durum çoktan ona karşı muazzam dezavantajlı bir konumdaydı.