Bölüm 205: Kapanış (Son)

avatar
919 2

Sovereign of Judgment - Bölüm 205: Kapanış (Son)


Çevirmen: SnBurak

Editör: ÇHY           

                             

Sis siyaha boyandı ve bu siyah sis bile kılıcı tarafından yutulup kayboldu.

 

Dünya, mekanın kendisini bile yiyen 'Choi Hyuk'un Reddi' yolunu takip edince gittikçe küçülmeye devam etti.

 

Çok geçmeden bıçak, ret tarafından yutuldu ve algılanabilir dünya ortadan kayboldu.

Bu dünya, kişinin fedakarlığının 'kaçınılmaz' olduğu bir yerdi. Yine de aynı lanet dünya tekrar tekrar 'Bunu neden yapıyorsun?' diye sordu. Bu dünyaya yönelen Choi Hyuk'un Reddi ruhunu tamamen çıkardı ve sanki cennete yükseliyormuş gibi vurdu.

 

Herkesi öldürmek. Her şeyi yutmak.

 

Geriye kalan evrene işaret ettiği ve kükrediğinde sadece 'ret' kalmıştı.

 

"Evet, evet, onu ye."

 

Choi Hyuk, kılıcını sallamaya devam ederken bir canavarı tatlı sözle kandırıyormuş gibi konuştu, sadece bir kolu kalmıştı.

 

Canavar kraliçenin, başkalarını sayısız olarak tükettikten sonra kendi başına bir evren haline gelen yaşam arzusu, reddedildiği gibi zayıf bir geyik gibi parçalanıp yutuldu.

 

Şılappp!

 

Choi Hyuk göle düştü

 

[...Ahh!]

 

[Heuu... Nasıl...]

 

[Kuaaah!]

 

...

 

...

 

Bir anlık bayılmasından sonra uyandığında hâlâ yaşayan canavar kraliçe deliriyordu. İlahi görünümü bir iz bırakmadan ortadan kaybolmuştu ve bunun yerine gölde çığlık atan kırışık, tüysüz bir canavar yuvarlanıyordu.

 

[Aahhhh... Bu nasıl olabilir! Saçma. Ölümcül rütbe bir canavarın bile sahip olmayacağı bir güce sıradan bir yaşam formunun sahip olması... Demek bu benim kaderim... Hayır! Ne diyorum ben? Ben ölmedim! Ölmeyeceğim!]

 

Telepatik mesajlarını çevirirse anlamı buydu.

 

Choi Hyuk'a karşı yoğun bir savaş için bekleyen canavar kraliçe, bir kılıç saldırısıyla düşmesini haksız bulmuştu. Hayır, bu intikam mıydı?

 

[Bu adil... Benden çalınan şeyler için benim çaldıklarım... Yeni hayatların doğması için bitmesi gerekenler bitmeli... Bunu biliyorum ama...]

 

[Bunun farkındaydım! Senin mide bulandırıcı kaderin! Reddediyorum! Sonsuza dek! Ben... muhtemelen asla senden çalamam, değil mi? Euaahhh! Ne diyorum ben?]

 

Canavar kraliçe direndi ama sonunda Choi Hyuk'un Reddi’nin üstesinden gelemedi. Uzun süreli yaşam arzusu reddedildikten sonra kayboldu ve bu arzuyu kaybettikten sonra doğumunda tahmin edildiği gibi ölmeye başladı.

 

"Gerçekten... Çok acı çektin. Şimdi dinlen."

 

Yorgun olan Choi Hyuk, tüm süreci görürken gölün ortasına uzanmıştı.

 

[Bilmiyorum. Bilmiyorum... Ama bu son olacaksa kabul edeceğim. Evet, demek sen benim sonumdun.]

 

İğrenç bedeniyle şeytani saplantılarını ortaya çıkaran canavar kraliçe, kıvrılarak göle dalmış halde vazgeçmiş gibi görünüyordu. Sırtındaki kırmızı gözler, yaşlılıktan ölen birinin gözleri gibi kapanırken bitkin görünüyordu.

 

Son anda aniden başını kaldırıp Choi Hyuk'a baktığında yavaşça göle daldı. Çenesi, burnu ve başının üstü göle daldırılmış halde zavallı görünüyorken bile Choi Hyuk’la alay etti.

 

[Sonum... Ha! Fakir adam. Parlayan ruhun benimle beraber ölecek... Yine de hayatım uzun olduğu ve seninki kısa olduğu için... Ben kazanıyorum...]

 

"Bu ölü kişi ne diyor?"

 

Choi Hyuk cıkladı. Fakat bunu söyledikten sonra nedense ağzında acı hissetti.

 

[...]

 

Paat!

 

Canavar kraliçesinin varlığı sona erdiğinde evren çıldırdı. Diğer boyutlardan yuttuğu çeşitli kaderler patlamaya başladı. Evren yıkılıyordu.

 

Choi Hyuk, zar zor gözlerini açmayı başardı ve başı yere düşmeden önce Bae Jinman ve Baek Seoin'in nerede olduğuna baktı.

 

Kaçmak zorunda olduklarını bilmesine rağmen endişeli değildi. Nedense, şu anda neler olup bittiğini içgüdüsel olarak anlamıştı.

 

Başından beri bu evreni dolduran kaderlerin hepsi farklı dünyalardan geliyordu ve aynıydı. Bu kaderlere aracılık eden canavar kraliçe kaybolduğunda evren, yasalarını ve düzenini kaybetmişti. Serbest bırakılan kaderler kendi doğalarını savunmaya çalışarak birbirlerine çarptı, ancak kaderlerin hiçbiri bu evrenden vazgeçmedi. Farklı dünyalardan gelmiş olmalarına rağmen burayı kendi dünyaları olarak kabul etmek istiyorlardı.

 

"Böyle büyük bir ölçekte savaşıyorlar."

 

Bu kader, birbirlerinin varlığını kabul edip yerlerini bulana kadar sarsıntı devam edecekti, yani yeni yasalar ve düzen bu evren üzerinde kontrol kazanana kadar devam edecekti. Ayrıca, bu mücadeleye katılma niyeti olmayan diğer dünyalardan gelen kaderleri tükürecekti. Savaşçılar geldikleri yere geri döneceklerdi.

 

Bu yüzden Choi Hyuk, titanların savaşını izliyormuş gibi rahattı. Zaten tek bir parmağını kaldıracak gücü bile yoktu.

 

Reddin karması artık onu tamamen tüketmişti. Vücudu içinden yok oluyordu. Artık kendini sürdürebilecek güce veya iradeye sahip değildi.

 

Ölürken evrenin çöküşünü izlemek düşündüğünden daha duygusaldı.

 

Gözyaşı haline gelen anılar, çiçek dürbünü gibi zihninde parladı.

 

Çocukluğu ve ilk kez bir kişiyi öldürdüğü zaman. Annesinin gözyaşlarını görünce hissettiği acı. Ayrıca, bir aptal gibi davranarak geçirdiği günler. Yine de annesiyle geçirdiği zaman onun kalbiydi. Çocukken bile annesi ona talihsiz ve zayıf görünüyordu. Gülümseyip ona iyi olduğunu söyleyip geceleri yalnız başına ağlıyordu. Annesine ona bir şey alması için baskı yaptığı zaman annesi ondan daha fazla acı çekiyordu.

 

Evet, hayali o zaman bir mimar olmaktı. Tasarımcı olan annesinden etkilenerek bir şeyler yaratan biri olmak istemişti. O şimdi, evrendeki en iyi yok edici olmasına rağmen.

 

Ancak sonunda, tek istediği Süpermen gibi günahsız onurlu bir şekilde yaşayan annesini korumaktı. Sadece normal bir insan olmasına rağmen Choi Hyuk’un bir ay boyunca isteyip ağladığı şeyleri her zaman satın almış ve bekar bir anne olarak çok fazla sıkıntı çekmişti.

Korkup annesi için endişe duyarken spor salonunun penceresindeki alaylı yazıyı hatırladı.

 

Evet, sinirlen.

 

Daha da sinirlen.

 

Öldür.

 

Ancak o zaman öldürebilirsin.

 

Şimdi düşünse bile…

 

"Ah, lanet piçler. Evet, hepinizi böyle öldürdüm."

 

Choi Hyuk çılgınca güldü.

 

Herkesi öldürmüştü. Yüce piçler ve canavar piçler. Her birini öldürmüş ve unutulmaz yaralar vermişti.

 

Tazelenmişti ve sonrasında da üzgün hissediyordu. Artık kendini üzgün hissediyordu.

Jung Minji'yi hatırladı. Annesinin yanı sıra gri dünyasında parlayan tek kadındı. Çöp gibi öldüğünü duyunca midesinde kıvranan duyguları hatırladı.

 

Öfke onu tükettiğinden beri üzgün olduğunu bilmiyordu. Sadece şimdi kederli hissediyordu. O zaman sadece bir lise öğrencisiydi.

 

Chu Youngjin, Richard, Zero, Alexei ve öldürdüğü cesetlerin dağını hatırladı. Annesi, Jung Minji, Chu Youngjin ve onun için kıymetli olan diğerlerinin bu yığınlara nasıl acımasızca atılabileceğini düşündüğünde tekrar kederli hissetti.

 

Onların ve belki de kendisinin sahip olabileceği potansiyel konusunda üzgündü.

Choi Hyuk şimdi yığılmış cesetlerin dağında yatıyordu.

 

Canavar kraliçenin 'Ben kazandım...' dediğini hatırlayınca endişeli hissetti.

 

Kahretsin, şu lanet piçler.

 

Bir insanın hayatı, birisi için tüm evrenden daha önemli olabilirdi...

 

İster insan ister uzaylı olsun, bunu neden kelimelerle anlayamamışlardı?

 

Bu yüzden Choi Hyuk onların anlamasını sağlamıştı.

 

Bu süreçte kendini ateşe verirken.

 

"Alexei... Takma adı Ryosha mıydı? Şimdi aklıma geldi, oldukça sevimli bir adamdı."

 

Her zaman Lee Jinhee'yi takip etmişti.

 

"Şey, korumak istediğin kişiyi koruduğun için benden daha iyisin. Bu intikamdan daha iyi."

 

Nasıl olsa kendini ateşe vereceksen tabii.

 

Evren şimdi küçülüyordu. Tüm farklı kaderlere tükürerek sadece içereceği şeyleri topluyordu. Kanunlar olmadan var olamayan dünya işleyişini durdurup kapanmıştı. Sonsuz daralan evren tek bir yumurta haline gelmişti ve içindeki kader karışıp bir olmuştu.

 

Yumurtanın içinde sallanan kaderler bir kriter belirleyememişti. Choi Hyuk'un cesedine girmeden önce sürüklendiler. Kader şelalesi altında, ret kaderi bile süpürüldü ve dağıtıldı. Şimdilik var olmayı bırakmasa da önceki durumundan temel bir fark yoktu.

 

Yakında anılarını ve hatta Choi Hyuk olduğu gerçeğini unutacak ve bu evrende eriyip yok olacaktı.

 

Yaklaşan ölümünü algılayan Choi Hyuk uzandı ve cenazeyi düşündü.

 

Lee Jinhee'nin, annesinin Marronier Park'taki ölümünü öğrendiğinde bunu yapmak zorunda olduklarını kesin olarak söylemişti. Umutlarını kaybeden ve birbirini dışlayan dirilenlerin büyülü bir anı, birbirlerini teselli ederek başlamıştı.

 

Lee Jinhee'nin elini tuttuğundaki sıcaklığı.

 

O zaman olmuş olabilirdi.

 

Choi Hyuk'un hedef olmadan yükselen öfkesinin 13 Yüce Kanat'a karar verdiği an. Karşılıklı yıkımdan ziyade, ölümden sonra dünyanın geri kalanının yenilenmesini umduğu an. Kalbini Alev Yağmuru’na açması için yeterince geniş bir çatlak açıldığı an. Yüce Kanatları veya Alev Yağmuru’nu bilmese de o gündü. Her şey o gün garip cenaze töreni sayesinde olmuştu.

 

Teşekkür ederim.

 

Choi Hyuk mırıldandıktan sonra o anıyı unuttu.

 

Her şey süpürülüp karanlığa kayboluyordu.

 

İyi hatırlayamasa da o kadar da kötü olmayan bir hayat yaşadığını düşünüyordu.

Herkesle tanıştığı için mutluydu.

 

Başka bir hayatı olursa onlarla tekrar görüşmeyi umuyordu.

 

Bunu mırıldanırken kiminle görüşmek istediğini unuttu. Onunla tekrar görüşmek isteyip istemediklerini düşünecek zamanı bile yoktu.

 

...

 

Artık hiçbir şey hatırlayamıyordu.

 

Sadece 'Yaptım' ve 'Yeterince yaptım' gibi düşünceler zihninde yüzüyordu.

 

Hayır, böyle düşünüyordu ama nedense bir kızı, korneasına kazınmış gibi açıkça hatırlıyordu. Kızın saçı bazen uzun, bazen de kısaydı. Havada görkemli bir şekilde yanan alevleri vardı. Tüm talihsizliklerin üstesinden gelmişti ve gözlerinde yıldızlar vardı. Her şeyi boşluğa silen 'ret' içinde parıl parıl çiçek açan bir 'şan'dı.

 

Adını unutmasına rağmen onun yüzünden rahat olabilirdi.

 

Çünkü parçalanmış dünyayı yeniden yaratabileceğini biliyordu.

 

Asla sönmeyecek bir şan ile.

 

Üzülüp üzüntü duymak ya da pişmanlık dolu olmak yerine onu düşündüğünde...

 

Huzur içinde hissetti.

 

Belki de sonsuz yanan öfkesi, şimdi belli bir şanı hatırlarken dinlenecek bir yer arıyordu.

Dönen kaderlerini algılayarak son kalan bilincini biraz geriye çekerek gözlerini kapadı.

 

Vücudunu yana çevirdi ve kıvrıldı. Uyuyakaldı.

 

Ve uyanmadı.

 

Beklendiği gibi yaşam uyumsuz parçaların bir mozaiği miydi? Daha sonra ne ekleneceğini bilmediğiniz bir yerdi.

 

Bir ceset dağının üstünde uzanırken üzüntü hisseden Choi Hyuk bile bir sonraki an, çocuk gibi huzurlu bir şekilde kıvrıldı.

 

Dünyaları yiyip bitiren canavarların evreni bile bir yumurtaya dönüşmüştü ve yeni bir başlangıç için hazırlanmıştı.

 

Bütün çaresizlik bir yanılsamaymış gibi tüm evren aniden huzurlu bir hale gelmişti.

Yeni bir hayat oluşuyordu.

 

Ertesi gün uyanan insanlar fark etti...

 

Artık bir ittifak ya da canavarın olmadığını.               

 

Yoktu.

 

- Sovereign of Judgment Son-

 

***

 

Gökyüzü veya yer olmayan bir boşluk.

Hiçbir şeyin olmadığı bir yerde bir kadının sesi yankılandı.

Choi Hyuk, Choi Hyuk, beni duyabiliyor musun?

Tabii ki, hiçbir cevap yoktu.

Henüz zamanı gelmedi mi?

Geri geleceğim. Kendine iyi bak.

 

ÇN: Bundan sonra 4 bölüm epilog var.


 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr