3 - Öğrenim

avatar
275 1

Simyager - 1 - 3 - Öğrenim



A gidici değildi. Kalıcı da değildi aslında. Yurt kayıtlarına göre buradaydı ama çok nadir görünüyordu. Etiam yurtları tüm simyagerlere her daim açık olduğu için bu sıkıntı değildi, istediği zaman gidip gelebilirdi. Lakin A Bayan Meac ile konuşup, burada kaldığını bildirmemesini özelikle rica etmiş, nazik Bayan Meac da bunu kabul etmişti.

A'nın belli belirsiz varlığı en çok Alice'i rahatsız ediyordu ama bu duygulara teslim olmamaya çalıştı. Soğuk nevalenin tekiyle uğraşacak vakti yoktu. Etiam yurtları arasındaki turnuvalara hazırlanıyordu. Sadece o da değil üstelik. Bayan Meac dahil tüm Fransa Etiam hazırlık içindeydi. Bu, açıkça, Bayan Meac'ın omuzlarındaki en ağır yüktü. Yurdu turnuvalarda hatırı sayılır bir üne sahipti ve bu kolay kolay olmuyordu. Öğrencilerinin hepsiyle tek tek ilgilenmek, her birinin simyasını kendininmiş gibi bilmek gerek kusursuz koordinasyonu sağlıyordu.

Şimdi Bayan Meac siyahlı beyazlı odasında oturmuş, öğrenci listesinin üzerinde çalışıyordu. Turnuvanın bu yıl açtığı kategorileri tek tek incelemiş kimi nereye yollayacağını düşünüyordu. Tek tek kafasında yerleştiriyor, uygun gördüklerini yazıyordu.

Olasılıklar teker teker hesaplanırken kapı yavaşça tıklandı.

"Gel Alice." dedi Bayan Meac.

Alice neredeyse hoplayarak kapıyı açtı. Bayan Meac'ın daha görmeden kimin geldiğini tahmin etmesine bayılıyordu.

"Günaydın Bayan Meac. İstediğinizi yaptım." dedi yüzünde gülümsemeyle.

Bayan Meac koltuğunda geri yaslanıp gözlüğünü çıkardı. Kırklarının sonuna gelmişti ama yüzü hala dinçti. Siyahi teni temizdi, gözleri parlaktı. Kısa saçlarını eliyle geriye topladıktan sonra eliyle Alice'e devam etmesi için işaret verdi.

Alice derin bir nefes alıp saymaya başladı.

"Rachel maalesef çok istekli olmasına rağmen turnuva için yeterince güçlü değil. Mac geleceğini söyledi. Amas da dünden razı. Kendimi söylemiyorum bile. Chelsea'yi de ikna edemedim."

Bayan Meac koltuğundan kalktı. Kafasındaki hesapla tam tutmuştu sonuç. Cübbesini düzelttikten sonra masadaki kağıdı alıp Alice'e verdi.

"A'yı da davet etmeliyiz." dedi masasına geri dönerken.

Alice hoşlanmasa da kafasını sallarken yeşil gözlerini kağıda çevirdi. Turnuvadaki kategorileri yavaş yavaş okudu.

"A'yı nereden bulacağız? Ben kaç gündür görmüyorum onu." dedi kağıdı masaya geri koyarken.

Bayan Meac gülümsedi.

"Onu çağırmak istersek Mac'i kullanabileceğimizi söyledi bana. Mac'ın yaptığı bir çağrıyı duyması daha olası olduğu için."

Alice gözlerini devirdi. "Af edersiniz ama kendini bir şey sanıyor resmen. Dua edip mum yakalım olmadı."

Bayan Meac gülümsedi tekrar. "Pek sıcak kanlı olmasa da, düello konusunda yetenekli olduğu çok bariz." Ayağa kalkıp kütüphanesinden bir kitap aldı. "Bir bakalım."

Alice masanın önündeki ahşap sandalyeye oturup çenesini eline yasladı. Açıkça mutlu değildi.

''Ya turnuvanın ortasında bizi bırakıp giderse?'' diye söylenmeye başladı.

Bayan Meac eline bir kalem alıp okuduğu yerin altını çizdikten sonra gözlüğünü çıkarıp masaya bıraktı.

''Tembih ederiz.'' dedi. ''Kabul ederse turnuvanın sonuna kadar kalması gerektiğini şart koşarız.''

Alice tatmin olmamıştı ama Bayan Meac'a karşı gelecek hali de yoktu. Umursamaz omuz silkmesiyle Bayan Meac'ın hangi kitabın altını çizdiğine baktı. Düello kuralları. Altını çizdiği yer varislerin düellolara katılımları ve nadir simya eşyalarının düellolarda kullanımı ile ilgiliydi.

"Sanırım boyutlandırıcının düelloda kullanılması turnuva kurallarına aykırı değil."

"Evet değilmiş. Bu kuralı biliyordum aslında ama uzun zamandır bir varis görmediğim için unutmuştum."

''O zaman gidip çalışmalara başlayalım. Ben takımı toplayayım. A efendi hazretleri de gelmek isterse teşrif etsinler.''

Alice burnunu kırıştırıp konuşmuştu. Kafasıyla selam verip odadan çıkmak için kapıyı açtı.

''Yüz yıl aşkına!''

Kapının ardında A'yı görünce Alice korkuyla sıçradı. A sakince yana kayıp geçmesi için Alice' yol açtı.

''A, gelsene, konuşmamız gereken bir konu var.'' diye seslendi Bayan Meac arkadan.

Alice tek kaşı havada manidar bir bakışla A'yı selamladıktan sonra yürüyüp odadan çıktı.

''Gel otur.'' Bayan Meac eliyle işaret etti. A sadece üç adım yaklaştı eliyle böyle iyiyim işareti yaptı.

''Pekala, önümüzde Etiam Turnuvası var. Bilmiyorum belki haberin vardır. Açıkça söyleyeceğim, senin de takıma katılmanı istiyorum.''

A garip bir yüz ifadesi takındı. Alt dudağını büzüp gözlerini tavana dikti.

''Hayır, katılmam. Başka bir şey konuşmaya geldim.''

Bayan Meac hoşnutsuzlukla ayağa kalktı.

''Nedir?''

''Burada ikamet ettiğimi Simya örgütüne bildirmediniz, değil mi?''

''Hayır, benden rica ettiğin için bildirmedim.'' dedi Bayan Meac. Kaşları hafifçe çatılmıştı, A'nın nereye varacağını göremiyordu.

''Güzel, bir süre daha bildirmezseniz sevinirim. Gitmeme az kaldı zaten.''

Bayan Meac şüpheyle A'nın rengi değişen gözlerine baktı. Simya kullanmanın vücutta fiziksel değişimlere yol açması çok olağan bir şeydi ve A'nın gözleri grileşmişti. Boyutlandırıcısını kullanıyor olmalıydı ama Bayan Meac odada aktif bir simya hissedemiyordu.

''Pekala, bildirmek gibi niyetim yok. Turnuva konusunda bir kez daha düşünmeni istiyorum.''

A kafasını hafifçe sağa eğdi. Gözlerini kısıp odaya göz atmaya başladı. Kafasındakileri nasıl açıklayacağına karar verene kadar duvardaki canlı resimlere, beyaz tül perdelere ve tavandaki hoş aydınlatmaya baktı.

''Turnuvaya katılmam burada ikamet ettiğimi beyan etmeden imkansız. O yüzden katılmıyorum.''

Bayan Meac ellerini birleştirip sakince konuştu.

''Burada ikamet ettiğinin bilinmesi bir sıkıntı mı çıkartır?''

A bakışlarını yere indirdi. Gereğinden fazla şey söylediğini düşünmeye başladı.

''Ben gideyim.'' dedi toparlayamayınca.

''Hayır.'' Bayan Meac elini kaldırıp dur işareti yaptı. ''Burada kalan genç simyagerlere her zaman saygıyla yaklaştım A. Eğer sakladığın bir şey varsa, ya da kaçtığın birileri, sana bu konuda yardım edebilirim ama şimdiye kadar tanıdığım kadarıyla işleri tek başına halletmeyi seven birisin.''

A gözlerini Bayan Meac'a odakladı. Şimdi konuşmanın nereye gittiğini göremeyen kendisiydi.

''Lakin, yalnızlık iki ucu keskin bir bıçaktır. Önündeki her şeyi tek başına halledemezsin.''

A kollarını göğsüne doladı. ''Denemeden bilemeyiz.''

Bayan Meac A'nın bu defansif tavrına güldü. Yaklaşıyordu demek ki.

''Dediğim gibi sana ve sınırlarına saygı göstereceğim. Burada olduğunun bilinmesini istemiyorsan tabii ki bunu saklarım, ufak bir karşılık da beklerim ama.''

A'nın boyutlandırıcısı ufak bir kıvılcım çaktı karşılık kelimesine.

''Eğer yarışmacı olarak gelmem diyorsan tamam, ama Alice'le olan düellondan sonra savaş konusunda yetenekli olduğuna kanaat getirdim. Akıl hocası olarak gelebilirsin.''

A sessizce baktı. Bayan Meac ne dersin gibi göz kırptı.

''Sessiz yolcu olarak mı yoksa-

''Hayır, kimliğinin bir önemi yok. Sadece gel ve ben meşgulken turnuva takımına liderlik et. Bunu istiyorum.''

Kısa bir sessizlik oldu. Bayan Meac'ın yüzü sakin, gözleri muzipti. A tamamen kuşku doluydu.

''Bu riskli bir iş.''

''Biliyorum, yine de gelmeni istiyorum.''

''Bu kurallara uygun mu? Kimliği belirsiz birinin koçluk yapması?''

A işi legal sahaya çekip işten sıyrılmayı düşünüyordu ama Bayan Meac vazgeçecek gibi bakmıyordu.

''Demek seni ilgilendiren kısım işin yasallığı. Pekala, simya yasalarına bu kadar saygılı biriysen burada ikamet ettiğin süre bir haftayı geçtiği için örgüte bildirmemin de yasal bir gereklilik olduğunu anlarsın.''

A hafifçe kaşlarını çatıp gülümsedi.

Bayan Meac da gülümseyip bakışlarıyla meydan okudu.

Sonuç olarak Bayan Meac odasında oturmuş, mutlu bir şekilde A'nın liderliğini plana ekleyerek takım üzerine planlar yaparken A yemekhaneye doğru yürüyordu.

İlk defa biri onu sıkıştırıp gönlü olmadığı bir şeye ikna etmişti. Sırıtacaktı neredeyse. Bayan Meac göründüğünden akıllı bir kadındı demek ki. Bu tatlı sert mücadeleyi sevmişti, Bayan Meac onu sıkıştırmayı başarmıştı. İstediğini elde etmeye hak kazanmıştı.

* * * * * *

''Biri geliyor!''

Merdivenleri ayaklarını kullanmadan inen Chelsea hızını alamayıp anca kapıya çıkan dönemece çarparak durdu. Durmaktan çok duvara yapışıp kaldı. Yemek vakti olduğu için Chelsea gibi yeme düzeni olmayan bir iki simyager hariç herkes yemekhanedeydi. Hepsi apar topar kalkıp kapıya koştu.

A kıpırdamamıştı. Boyutlandırıcısının kazanımı olan vizyon yeteneği ile arada duvar ve kapı gibi katı cisimler olmasına rağmen kendi tabiriyle öteyi görüp kapının ardında kimin durduğuna baktı.

Simyagerler kapıya doluşmuş ama kapıyı açmamıştı. Bu iş Bayan Meac'ın göreviydi.

''Nereden anladın birinin geleceğini?'' diye sordu Mac Chelsea'ye. ''Ben ses duymadım.''

Chelsea sırıttı. ''Büyük bir ruh kıpırtısı hissettim. Öyle ki uykumdan etti beni.''

Genç simyagerler iki yana açılıp odasından çıkıp yeni gelen Bayan Meac'a yol açtı.

''Ay çok heyecanlı, uzun zamandır gezginlerden başka biri gelmiyordu.'' dedi Rachel.

Orada olan gezginlerden bazıları gözlerini devirdi bu söze.

''İşte başlıyoruz.'' dedi Bayan Meac metal işlemeli kapıyı açarken.

Metal kapı yavaşça kaydı. Orta boylu sarışın bir kız ve meraklı onlarca göz karşı karşıya geldi.

Kızın ağzı şaşkınlıktan açıldı. Beklediği manzara böyle değildi.

Bayan Meac kelimeleri değil ellerini kullandı. Nazikçe, Etiam'a yeni gelen kıza elini uzattı.

Kız tepki vermeyince yavaşça kafasını çevirip Mac'a baktı. Mac'ın simyası ses üzerineydi. Konuşmak ve ikna etmek onun görevi gibiydi.

''Hoş geldin.'' dedi efsun-dil yeteneğini kullanarak.

''Nereye geldim tam olarak?'' dedi kız incecik sesiyle.

''Barınabileceğin tek yere. Etiam Yurduna.''

''Ben burada barınabileceğimden emin değilim. Işıltılı bir kelebek gördüm ve onu takip ettim. O yüzden buradayım.''

Bayan Meac avcunu ileri uzattı. Kıvır kıvır kanatlı altın bir kelebek peyda oldu.

''Kelebeği yollayan bendim. Bir posta-kanat kelebeği. Yeni simyagerleri çağırmak için kullanılır.''

Kız bir adım geri gitti. ''Ben simyager değilim.'' dedi çatılan kaşlarıyla.

Bunun üzerine bütün yurt halkı gülüştü.

''Tabii ki öylesin.'' dedi olaya yeni dahil olan Alice. ''Ona yol açın millet.''

Kapıya yığılan kalabalık yana kayıp koridor oluşturdu.

''Gel hadi. Ne çok soru vardır aklında.'' dedi Bayan Meac nazikçe. Kız bu sefer kendisine uzanan eli tuttu ama hala tereddüt içindeydi.

El ele içeri girdikten sonra Bayan Meac onu direkt kendi odasına götürüp meraklı gözlerden kurtardı.

''Ben öldüm mü?'' dedi kız Bayan Meac ile baş başa kalınca. Müdire hanım sessizce güldü.

''Kısmen evet kısmen hayır.'' dedi. ''Ne zaman uyandın? Adım adım gidelim. ben sorular sorayım sen de cevapla olur mu?''

Kız kafasını salladı. ''Ben, dün uyandım. Yani uyanmakla kastettiğiniz şeyi doğru anlıyorsam.''

Bayan Meac hemen masasına geçip yeni simyager için kağıda not tutmaya başladı.

''Pekala, buraya gelmen bir gün sürmüş, güzel. Uyanır uyanmaz yola çıktın mı?''

''Evet.''

''Sana ne olduğu konusunda bir fikrin var mı?''

''Be-ben, kötü bir şey yaptım.'' diye kekeledi kız. Kafasını öne eğdi.

''Çekinme. Hiç birimizin geçmişi mükemmel değil."

Kız yuvarlak gözlerini kaldırıp Bayan Meac'a baktı.

"Bu beni teselli etmiyor. Belki de ben cezalandırılıyorumdur."

Bayan Meac kalemi bıraktı.

"Sen kendini cezalandırıyorsun."

"Hayır, ben bunu hak ettim."

"Simya.." diye lafa girdi Bayan Meac. "Bizlere verilmiş ikinci bir şanstır. İnsanoğlu hep daha öteye gitmeye meyillidir. Bu pervasız istek tatmin edilmezse birey mutsuzlaşır, bahane üretmeye başlar."

Kız nutuka dönüşen sohbeti şaşkınlıkla dinliyordu.

"Buradan önceki hayatında hatalar yaptın." diye devam etti Bayan Meac. "Şu şu olsaydı bambaşka biri olurdum diye kendini avuttun, haksız mıyım?"

Kızın dibi düşmüştü. Bayan Meac'ın adeta onu anlatan sözlerinden sonra hikayesini anlatmaya başladı.

"Yerden göğe kadar haklısınız. Benim kitaplarla aram iyi değildi. Öğrenemiyordum o yüzden. Derslerimde de çok başarısızdım. Hep daha zeki olabilsem diye düşünürdüm. Kendimi bu konuda çok zorladım da. Kalın kalın ağır kitaplar okumaya çalıştım. Kendimi geliştirmeye..."

Gözlerine dolan yaşları sildi.

"Olmuyordu ama. Ben affedersiniz ama taş kafalı bir aptalın tekiyim. Ailem bile durumu kabullenmişti. Beni okutmuyorlardı. Ben de kabullenmiştim. En basit tabiriyle ben bir geri zekalıydım. Bunu kabullenmek bir nebze rahatlatıcıydı ama keşke diyordum içimden. Keşke biraz kafası basan birisi olsaydım. Çünkü ne kadar iyi bir insan olursanız olun insanlar sizi akademik başarınızla ölçüyordu."

Soluklandı kızcağız. Kimseye, ailesine bile anlatamadıklarını Bayan Meac'ın karşı konulmaz anlayış dolu gözlerine bakarak dökmüştü ortaya.

"Ve bir gece ölmeyi umarak uykuya daldın değil mi? Hatta bir iki hap aldın belki?" dedi Bayan Meac.

Kızın yüzü hücum eden kanla parladı.

Bayan Meac içten bir gülüş koyuverdi. Tahmini doğruydu.

"Utanmana gerek yok. Etiam yurdu bunun için var. Geçmişte hata yapıp yeni başlangıç yapmak isteyenler için."

Kız güdüm güdüm gelen hıçkırıklarını bastırıp ağlamamaya çalıştı.

Bayan Meac şimdi ellerini birleştirmiş sevecen bir gülümsemeyle bakıyordu. Kıza rahatlaması için beş dakika verdikten sonra sordu.

"Simyanı kullandın mı hiç?"

Kız cevap vermedi. İçi dışına çıkmış hissediyordu. Burnunu çeke çeke nefes aldıktan sonra konuştu.

"Hayır. Yani isteyince parlayan bir halka meydana getirebiliyorum sadece."

Bayan Meac tekrar masasına kurulup kağıdı kalemi kavradı.

"Görebilir miyim?"

"Halkayı mı?"

"Evet."

Kız önce ne yapsa bilemedi. Yavaşça ayağa kalktı.

"Aslında..." diye geveledi. Nasıl yapacağını tam bilmiyordu.

Bayan Meac ılık ılık gülümsedi. ''Simyanın ne üzerine olduğunun farkında mısın?''

Kız dudak büzdü. ''Hayır, nereden bilebilirim?''

Bayan Meac gülümsedi. ''Haklısın. Sana bir ipucu vereyim. İnsanken en çok eksiliğini hissettiğin şey simyager olunca en güçlü tarafın olur. Simya da temel olarak budur. Zayıflıklarımızın en güçlü yönümüz olması.''

Kız kaşlarını çattı, bir şey söylemedi.

Bayan Meac kendi ahşap kütüphanesinden saman kağıtlı eski bir kitap çıkarıp yeni öğrencisinin önüne koyarken konuştu.

Kızın halkası çakmakla tutuşmuş gibi parlayarak ortaya çıktı. Kızcağız korkarak önce halkasına sonra önünde duran kitaba baktı. 

Bayan Meac hafifçe gülümsedi. ''Sanırım anlamaya başladın.''

* * *
Ertesi sabah uyanan genç kız aşinası olduğu evinde değil, bir Etiam yurdunun odasındaydı. Şimdi, uykudan yeni uyanınca dünün hayal gibi hatıraları geri geliyordu. Takip ettiği kelebek, kapıya dizilmiş meraklı yüzler ve Bayan Meac.

Çok fazla anı.

Oldukça çok adrenalin.

Sonuç olarak, yurdun diğer simyagerleri aylak aylak kahvaltı yaparken merdivenlerden çığlık çığlığa inen bir kızı duydu.

Rachel sesi duyunca sırıttı.
"Ben yatağımı ateşe vermiştim. Bu kız yine iyi atlatıyor." dedi çatalını peynire batırırken.

Alice ışıl ışıl gülümsedi bu söze. Lakin, kendi ilk günü oldukça zor geçmişti. Burnunun ucunu kaşıyıp Rachel'a döndü.

''Gidip bir kahvaltı tabağı getirsene. İlk yemeğini bizle yesin.''

Rachel kafa sallayıp kalkarken Alice ve Rachel'la beraber aynı masada oturan Chelsea de ayaklandı. Bu gibi durumlarda özel bir sorumluluğu vardı. Çayını bitiremeden kalkıp sesin geldiği yere koştu.

"Lütfen beni çok uğraştırma." diye mırıldandı merdivenin başına gelince.

Çıldırmış gibi koşturan kız merdivenin başına gelince Chelsea'yi görünce durdu.

Chelsea vakit kaybetmeden simyasını uyandırıp kızın ruhunu kontrol altına aldı. Menekşe moru ışıklar yerde yayılmaya başladı.

"Günaydın."

"Günaydın. Adım Ismene." dedi kız. Chelsea'nin karşı konulamaz gücü altında ruhu yağ gibi gevşiyordu. Hatta olduğu yere çöküp duvara yaslandı.

"Çok açım, biliyor musun?"

Chelsea simyasını fazla saldığını anladı. Ismene'nın ruhu hamur gibi olmuştu. Yavaşça serbest bıraktı.

Ismene hemen tepki verdi. Şokla ayağa kalktı. Refleks olarak simya halkasını uyandırıp bir iki adım geri çekildi.

"Ayy..." diye mırıldandı Chelsea. Ayarı tutturamıyordu. Biraz sıktı.

Ismene'ın yanarlı dönerli kahve-sarı-beyaz halkası kayboldu. Savunmacı tavrı ise kalmıştı.

''Açsan yemek yiyelim gel.'' Chelsea elini uzattı.

Ismene yutkundu. Hem de nasıl açtı. Yavaşça merdivenleri inip kendine uzanan eli tuttu. Chelsea şimdi fiziksel teması sağladığı için Ismene'in ruhunu daha kolay kontrol altına alabilirdi.

Gülümseyip kızı yemekhaneye götürdü. Ismene şaşkın şaşkın afallarken Chelsea ona kendi masalarına kadar eşlik etti. Rachel tepeleme bir kahvaltı tabağını çekingen bir tavırla masaya oturan kızın önüne bırakıverdi.

''Günaydın.'' dedi Alice gülümseyip.

''Günaydın.'' dedi Ismene.

''Ben Fransa Etiam'ın lider simyageri Alice Morefay.''

''Ben de Ismene Belinds.''

''Ben Rachel canım. Hoş geldin yurdumuza. Dün epey korkmuştun pek tanışamadık.'' Rachel sırıtıp çayından bir yudum aldı.

''Memnun oldum.'' dedi Ismene.

''Nasıl hissediyorsun?'' dedi Alice pek de umursamayan bir tavırla.

''Cahil hissediyorum açıkçası.'' deyiverdi Ismene. ''Öğrenmek istiyorum.''

''Bu çok normal.'' dedi Alice ''Şimdi sana bir iki temel bilgi vereyim. Geri kalanları zaman içinde öğrenirsin.''

Ismene tabağındakilere yemeye başlarken gözleri Alice'teydi.

''İnsan topluluğunun dışına çıkabilmiş simyagerler olarak biz burada Etiam yurdunda yaşarız. Sen de bir simyager olduğuna göre artık buranın bir parçasısın. Yani, aramızda düşmanlık yoktur ama insanlarla çok ama çok az etkileşimde bulunuruz, ve biz onların varlığını bilsek de onlar bizim varlığımızı bilmezler, asla."

''Yani bu yurtta hiç insan yok mu?'' dedi Ismene çevresine bakınıp.

''Yok tabii ki. Hizmetliler bile suç işleyip cezaya çarptırılmış simyagerlerdir.''

Ellerini birleştirdi. ''Burada kendi medeniyetimizi inşa ediyoruz. Sana çağ dışı kalmış bir kabile gibi görünmüş olabiliriz, bu seni yanıltmasın. Simya tarihi insan tarihiyle aynı yaştadır.

''Peki neden insanlardan ayrı yaşıyoruz?''

Alice kaşlarının altından baktı bu soruya. ''İnsan dünyasına ait olamamak simyaya açılan kapıdır. Eminim ne demek istediğimi anlıyorsundur.''

Ismene üzülüp kaşlarını çattı. Tabii ki biliyordu. Hatta bu bildiği ağır geliyordu. Kaçmak için beyaz masa örtüsünde elini dolaştırmaya başladı. Birinci sınıf işçilik ipek güzel hissettiriyordu.

''Kendi medeniyetimiz dedin. Ben burada sadece dört beş katlı bir bina görüyorum.'' 

Alice elindeki bardağın sapının kristale dönüştüğü fark etti. Bu kız biraz sinir bozucuydu sanki.

''Gel, görerek anlayacaksın.'' Ayağa kalkıp ağzını peçeteye sildi.

Simetriyle dizilmiş yuvarlak masalarından aralarından narin ve güzel bedenini kaydırarak geçip mutfaktan çıktı. Ismene hemen arkasındaydı. Alice ahşap ve geniş merdivenleri ikişer ikişer çıkmaya başlayınca o da çıktı. Birinci katın neredeyse yüzde ellisini kaplayan kütüphanenin beyaz kapısının önüne geldi.

''Kütüphanemiz. Dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir simyager tarafından yazılmış kitap burada mevcuttur.'' dedi kapıyı aralarken. ''Epey eski olanların hepsi yok tabii.''

Ismene şaşkınlıkla kütüphaneye girdi. Yerden tavana kadar ahşap kütüphaneler sonsuzluğa gidiyor gibiydi. Ismene, yüksekliğin anormal olduğunu fark etti. Babası üst düzey bir mimardı, onun çalışmalarında da böyle bir şeyler gördüğünü hatırlıyordu. Kütüphane iki katta da payı olacak şekilde inşa edilmişti.

''Hey,'' Alice, Ismene'ın kolundan dürttü. İrkilen Ismene, simya halkasının uyandığını fark etti. Panikle bir iki el çırpması yaptıktan sonra dün akşam Bayan Meac'ın ona öğrettikleri aklına geldi. Yavaş bir nefes alıp simyasına keskin bir emirle gitmesini söyledi. Halka bir iki yanıp söndükten sonra yok oldu.

''Özür dilerim. Bilmiyorsun tabii, benim simyam kitaplar üzerine. Bayan Meac öyle dedi yani.''

''Oh.'' Alice hemen kütüphanenin kapısını kapattı. ''Enerjini kontrol etmeyi öğrenene kadar buradan uzak dur o zaman. ''

''Tabii.'' dedi Ismene biraz mahcup bir gülümsemeyle.

Alice sonra Ismene'ı arenaya götürdü. Yerden yükselebilen iki kaidenin arasına dizilmiş antik büyülerle döşeli taşlardan oluşan arena zemini Ismene'ı büyüledi.

''Bu akşam bir düello olur büyük ihtimalle. O zaman sana düello yapmayı da öğretirim.''

''Düello derken. Dövüşmek mi yani?''

''Hayır. Yani evet de biz dövüşmüyoruz. Görünce anlarsın.''

''Tamamdır.''

''Yurtta istediğini yapabilirsin. Sadece dördüncü katta girme.''

''Tamam. Yasak mı?''

''Evet. Bayan Meac'a ait orası. Onun dışında üçünü kattaki odalar, arena, kütüphane, yemekhane ve hatta gezginler katı bile sana açık.''

Ismene kafasını salladı. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi yüzü aydınlandı.

''Ailem ne olacak?''

''Unut aileni.'' dedi Alice soğuk bir yüzle.

Ismene'ın gözleri açıldı. ''Ne demek unut?''

Alice hafifçe öne eğilip Ismene'ın direkt gözlerine baktı.

''Bundan sonra ailen bu yurt. Onlar da simyager olmadığı sürece ailenle görüşemezsin.''

''Ama ben görüşmek istiyorum.'' diye diretti Ismene.

Alice ellerini göğsüne doladı. ''İyi. Turnuva için Etiam örgütüne gittiğimiz de simya halkanın söndürülmesini talep edersin.''

''Ha, o zaman ailemi görebilir miyim?''

''Evet, tabii simya halkası söndürülenler ölüyor ama bir şansını denersin.''

Ismene şok olmuş ifadeyle Alice'e baktı.

Alice'in donuk suratında tek çizgi bile oynamıyordu. Ismene şaşkınlığını üstünden atamadan Alice tekrar konuştu.

''Ailen yeterince iyi olsaydı içindeki simya gücünü uyandıracak kadar acı çekmezdin. O yüzden aileni unutup bu hayata alışsan iyi edersin.''

Sonra, Alice'in merdivenlerden inerken çıkardığı tık tık sesleri boş olan ikinci katta yankılanırken Ismene korkmuş ve sinmiş bir ifadeyle eline bakıyordu. Ne tür bir şeye bulaştığını şimdi fark ediyordu.

* * * * * * * * *

Bayan Meac uzun koyu cübbesiyle yurtta aşağı yukarı gidip geliyor, turnuva için ayrılmadan önce gerekli hazırlıkları yapıyordu. Yurdun serbest vaktiydi. Aslında yurt her zaman serbestti. Genç simyagerler arenada düello yapıyor, kütüphanede pinekliyor ya da bir köşede uyukluyordu. Fransa Etiam için sıradan bir gündü.

A, tribünün uzak bir köşesinde arenadaki düelloyu izliyordu. Diğer simyagerler de en ön koltuklara sıralanmış Amas ve Mac arasındaki dostluk maçını izliyorlardı.

''Yani, simyagerler çağrılmış denilen varlıkları kullanarak düello yapabiliyor. Çağrılmışlar zarar görürse ölüyorlar mı?''

Düelloyu en önden izleyen Ismene sorularıyla düello işini iyice kavramaya çalışıyordu. Onunla yan yana maçı izleyen Rachel de cevapladı.

''Hayır. Simya gücü biten çağrılmışlar geldikleri yere gidiyorlar. Bir sonraki düelloda tekrar kullanılabiliyorlar.''

Ismene'in kafası adeta kitap gibiydi. Duyduğu her bilgiyi işliyordu.

''Pekala, ya büyüler? Mac Amas'ın çağrılmışlarını sersemletmek için sürekli büyü aktif ediyor.''

Rachel kafasıyla onayladı. ''Onlar da var. Basit temel büyüleri kitaplardan öğrenebilirsin. Zaten kütüphane gibi bir simyan var. Çağrılmışlarına özel büyüleri ise düello yapa yapa, çağrılmışlarını kullana kullana öğrenirsin.''

Ismene şiddetle kafasını salladıktan sonra dikkatini maça yöneltti. Pür dikkat maçı izleyip her ayrıntıyı kaydederken bir yandan da içi içine sığmıyordu. Çok mutluydu. Her duyduğunu anlıyordu artık. Tekrar etmesine gerek kalmıyordu. Kendini oldukça zeki hissediyordu.

Neredeyse havalanıp uçacaktı. Kesinlikle zeki hissediyordu. Bu, tam da Bayan Meac'ın dediği şeydi. İnsanken hiçbir şeyi tek seferde algılayamayan bir kalın kafalıyken şimdi zihni kristal kadar parlak ve berraktı.

''Kaç tane çağrılmış kullanacağını ya da büyü aktif edeceğini nasıl seçiyorsun?'' dedi Rachel'a bakıp.

''Simya halkanın yoğunluğuyla.'' dedi Rachel. ''Simya halkanı uyandırırken her seferinde belli bir güç seviyesinde uyandırabilirsin. Çağrılmışlar ve büyüler, aktif olurken senin simya gücünden tüketirler. Kendi halkandaki enerjiye göre işte bir şey çağırır ya da büyü yaparsın.''

Ismene bilgiyi makine gibi işleyen beynine takılan soruyu sordu hemen.

''E o zaman düello hiç bitmez ki. Ardı ardına çağırırsın bir şeyler. Simya halkan söndü mü tekrar uyandırırsın.''

Rachel omuzları titreye titreye kıkırdadı. ''Öyle değil. Birincisi her düello, tek bir simya halkasıyla yapılır. Yani, düellonun başında kurallar üzerine yemin ederken simya halkanı uyandırırsın, bitene kadar da onu kullanırsın. Halkası rakibinden önce sönen simyager de kaybeder. İkincisi simya halkası çakmak gibi art arda yakıp söndürebileceğin bir şey değil. Bir kez uyandırdın mı o enerjiyi kullanıp azaltman lazım. Yoksa tahrip dediğimiz şey olur ki o da düşman başına. Bir kez kullanıp tükettikten sonra da dinlenmen lazım. Simyanı dinlendirmen lazım.''

''Mesela ne kadar?'' dedi Ismene. Birden gelen bilgi yoğunluğu nedense vücut ısısını artırmıştı. Ateş basan ellerini tribünün metal korkuluklarına yaslayıp serinletti.

''Hım...'' Rachel şöyle bir düşündü. ''Değişir aslında. Liderimiz Alice mesela en dayanıklı simya halkasına sahip olanımızdır. Bir kez uyandırdı mı epey bir süre onu kullanabilir. İki simya halkası arasındaki bekleme süresi de epey kısa onun için. Ama seni yanıltmasın. Alice bir simya dâhisi. Onun seviyesine ulaşmak kolay değil yani.''

Ismene yavaşça kafasını salladı. Alice'in bu kadar güçlü olması muhtemelen bu kadar simya fanatiği olmasıyla da ilgiliydi.

''Lider nasıl seçiliyor?''

''Düelloyla. Simya dünyasındaki bir çok rekabet ve anlaşmazlık düelloyla çözülür.'' Rachel kıkırdadı. ''Alışırsın. Ben ilk düellomu Alice'le yapmıştım.''

Ismene kocaman güldü. ''Nasıl gitti?''

Rachel kahkaha attı. ''Duman etti beni. Hem de tek çağrılmışla.''

Ismene güldü. Sonra aklına Alice'le yaptığı yurt gezisi geldi.

''Biraz agresif biri sanki.'' dedi çekinerek. Alice ve Rachel büyük ihtimal iyi arkadaştı.

Rachel ise bozulmadı. Bunları duymaya alışkındı. ''Ya, öyle olması gerekiyor biraz. Sonuçta sen burada yenisin ve yeni simyagerler genelde sıkıntı çıkarır.''

Ismene sorar bir ifadeyle bakınca Rachel anlatmaya başladı.

''Mesela simyagerliğin, örgütümüzün, kültürümüzün yani aslında her şeyimizin ilk adımı insanlardan uzak durmaktır. Bu bir çok yeni simyagere ağır gelir. Korkutmak gibi olmasın ama bu kurala dikkat etmelisin. Bir şekilde simya dünyasını açığa çıkaracak hareketlerde bulunanlara örgütümüz çok ağır yaptırımlarda bulunuyor. Böyle bir suç işlersen en iyi ihtimalle bir on yıl Dünya'nın herhangi bir yerindeki Etiam yurdunda hizmetli olarak çalışman gerekir. En iyi ihtimalle.''

''Anladım.'' dedi Ismene bilgece gözlerini kırparken. ''Dikkat ederim. Peki örgüt derken neyi kastediyorsun?''

''Ha.'' Rachel alt dudağını ısırdı. ''En önemli kısmı anlatmadım sana değil mi? Bu örgüt dediğimiz şey aslında yine bunun gibi bir Etiam yurdu. Ek olarak Dünya'daki tüm Etiam yurtları buraya bağlıdır. Yıllık şölenler yahut turnuvalar burada olur. Sen turnuvaya katılmasan da gideceksin zaten. O zaman görürsün.''

Ismene birden korkuyla tek taraftaki örgüsüne sarıldı. ''Nereye gideceğim? Örgüte mi? Neden?''

''Sakin ol sıradan bir prosedür bu.'' dedi Rachel. ''Her yeni simyager, Etiam kimliğini almak ve ilk çağrılmışını elde etmek için örgüte gider zaten. Ben de gitmiştim. Herkes gitti.''

''Çağrılmışlar alınan bir şey mi?''

''İlki evet. Halkana doğru çıktığın ilk keşifle ilk çağrılmışını elde edersin. Bu çağrılmışa Alfa çağrılmış denir. Ruhen en çok bağlı olduğun çağrılmış yani. Sonradan başka çağrılmışlar da elde edebilirsin. Üzerine düşersen yani.''

Ismene bir iki kez gözlerini kırptıktan sonra kafa salladı.

Bu yoğun konuşmadan sonra iki kız Mac ve Amas arasındaki eğlenceli maçın tadını çıkardılar.







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44377 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr