2 - İlk bağlar

avatar
264 1

Simyager - 1 - 2 - İlk bağlar



A'nın gelmesinden sonra Fransa Etiam yurdunda enteresan bir olay gelişmemişti. Dünyanın dört bir yanından gelen simyagerler için konaklama ve güvenliği sağlayan Etiam yurtları her ülkenin belirli şehrinde konuşlanmıştı. Kimi simyagerler küçüklendiğinden beri burada kalsa da bir çok simyager dünyayı gezer, bu yurtlarda konaklayıp yola devam ederdi.

A'nın gelmesinden bir hafta sonraydı. Alice arenaya inmiş, mavi koltukların arasında bariz birini arıyordu ve aradığı kişi yalnız değildi.

"Merhaba. Oturabilir miyim?" dedi aradığını bulunca.

A kafasını sallayınca nazikçe oturdu.

"Pek güzel başlangıç olmadı. Bana meydan okuman falan. Belki bir daha tanışmalıyız." dedi Alice. Sesinde saygı vardı.

"Ben de buradayım Alice." dedi Delany adındaki kız. Aslında Alice, onu A'yı gördüğünden bile evvel görmüştü. Görmezden gelirse kalkıp gideceğini ummuştu. 

Delany uzun boylu atletik ince yapılıydı ve Alice'e göre çirkin sayılabilecek bir yüzü vardı. Uzun siyah saçlarını hep at kuyruğu yapardı. Alice bu kızdan pek hoşlanmazdı ve saçı da sebeplerden biriydi.

"Güzel bacaklar Del. Şöyle bir yürü de endamını görelim."

"Sen bu kadar yukarısını görebiliyor musun?" dedi Del alaylı bir dille.

"Tabii." Alice kafa salladı. "Sonuçta aşağıdan bakınca görüşü engelleyecek çıkıntılar yok."

"Hahaha." Del güler gibi yaptı. "Gideyim de A sana özel bir düello dersi versin. Malum geçen sefer kolyeni alıverecekti az daha."

Alice'in kaşları çatılırken A bu saçma olayın bitmesini somurtarak bekliyordu. Del nefes alıp bir şey daha söyleyecekti. Tam o sırada biri arkadan gelip omzuna dokundu. Del arkasına dönünce Rachel ve Chelsea'yi gördü.

"Hey Del. Seni gördüğümüz iyi oldu. Gezginler katındaki tuvaletler tıkanmış. Bayan Meac diyor ki çırpı bacaklı kız gelsin de ayağını soksun. Belki açılırmış. "dedi Rachel.

Alice histerik bir kahkaha attı bu espriye. Rachel'la beraber gelen Chelsea de gülmüştü ki laf sokmaktan hoşlanmazdı.

A ne cevap verecek diye Del'e baktı ama bir cevap gelmedi. Alice zafer dolu alaylı gözleriyle Del'e meydan okudu.
Del kaşlarını çatıp ayağa kalktı. Bir seksen vardı belki. Hızlıca oradan uzaklaştı. Boşalan yere kızlar oturdu.

"Tamam şu uyuzdan kurtulduğumuza göre kaldığımız yerden devam edelim. Ha? Biraz muhabbet edebiliriz bence."

"Olabilir." dedi A, ama gözleri arenadaydı, konuşmak istemediği her halinden belliydi.

"Çok güzel. Ben Alice Morefay." dedi elini uzatırken. "Bildiğin gibi bu yurdun lider simyageriyim. Hayatta kaldığım süre boyunca da burada kalmayı planlıyorum." Bunu diyerek kendisinin kalıcı onun ise gidici olduğu mesajını vermeye çalışıyordu.

A uzanıp Alice'in uzattığı eli tuttu. Alice'in tüyleri diken diken oldu. Bir buz dağıyla el sıkışıyordu sanki. Parmaklarının üşüdüğünü hissetti.

"Bayan Meac için mi?" diye sordu A elini çekerken.

"Ha. Evet, öyle de diyebiliriz." derken kaşları çatılmıştı. A'nın bu haklı çıkarımı nasıl yaptığını merak etti.

"Sahi A sen hangi diyarlardan geliyorsun. Ben Rachel bu arada. Memnun oldum. Çok gezmiyorsun galiba genelde gezginler bir gece kaldıktan sonra çeker gider. Bence gitmemen daha iyi. Hem biliyor musun Bayan Meac'ın verdiği simya derslerini bir daha hiçbir yerde bulamazsın. Alice sana ondan bahsetmiştir. Yurdun müdiresi tarzı bir şey. Seni zorlayamayız tabii. Burası bir okul değil ama Bayan Meac özel seanslarla basit simya ve alşimi konularında bizleri eğitiyor. Bence katılmalısın. Ben buraya gelmeden önce bir çıra bile tutuşturamazdım ama zamanla güçlendim. Şimdi simya çemberim ateş kızılı gibi. Oho bir görsen var ya geçen-"

"Rachel!" diye kızdı Alice. "Simyan kelime mi üretiyor senin?"

Rachel yaptığının farkına varıp sus pus olurken Chelsea samimi bir gülümsemeyle A'ya döndü.

"Bundan önce nerede kalıyordun? Paylaşmak istemezsen anlarım."

"Gezdim." dedi Rachel'ın hiç bir dediğini dinlemeyen A. Rachel'ın aksine insani bir hızda konuşan ve karşısındakine konuşma fırsatı veren biriyle muhabbet etmek tercihiydi. Rachel ve Chelsea çok farklı fıtrattaydılar.

Rachel Aupburn ateş kızılı dalgalı saçları ve kiremit kahvesi gözleriyle sivri yüz hatlarına sahip bronz tenli dikkat çekici bir tipti. Çok konuşur, soru sorar merak ederdi. Öğrenmeye her daim aç olduğu için bazen bunaltıcı bir tip olabiliyordu. Rachel da bunun farkındaydı ama simya halkasına gıdım bile olsa yardımı olacak her şeyi öğrenmek istiyordu. Onun simya halkası Alice'inki kadar güçlü ya da Chelsea'ninki kadar gizemli değildi. Bu açığı kapatmaya çalışıyordu

Chelsea Ceila ise tam aksine sessizdi ve dinlemeyi severdi. Saçlarını mora boyayarak mor gözleriyle kombin yapması onu dikkat çekici kılıyordu ama o etraftan, özellikle gezgin simyagerlerden gördüğü ilginin aksine çevresine ilgisizdi. Bir şey merak etti mi kendisi araştırıp öğrenmeyi tercih ederdi. Oldukça beyaz olan tenini güneş yanıklarından ve diğer zararlı ışınlardan korumak için hep uzun kollu ve kapalı bol şeyler giyinirdi. Fazla bakanı içine düşüren gizemli bir simya gücü vardı.

Bu iki kız ve Alice şimdi A'yı bir nevi aralarına almış onun hakkında bir şeyler öğrenmeye çalışıyordu ama A en az teni kadar soğuk karakterli olduğu için bu zor olacaktı.

"Burada ne kadar kalacaksın?" derken Alice burada lafını vurgulamıştı. Krallığımı daha ne kadar işgal edeceksin?

A önce arenada hala devam eden düelloya bir bakıverdi. Sadece düello izlemek istiyordu, konuşmak değil. Vereceği cevabı düşünürken birden seyirci bölümünde oturan herkes coşkuyla ayağa kalkıp alkışlamaya başlayınca üç kız da cevap beklediklerini unutup arenaya döndü.

"Ah! Bu Roka değil mi?" Rachel parmağıyla arenanın üçte birini kaplayan devasa toprak golemini işaret ediyordu.

"Amas'ın en güçlü çağrılmışı onu çağırdığına inanamıyorum. Oldukça zorlanmış olmalı." dedi Alice heyecanla ayaklanırken.

Amas denen çocuk kaidesinden aşağı düşecek gibiydi. Roka'yı çağırmak sanki ruhunu yakıyordu ama direndi. Düelloyu kaybetmeyecekti.

"Haydi Amas!" diye bağırdı Rachel olduğu yerden.

"Aslında bu kadar gürültücü değildir." diye mırıldandı Chelsea, A kaşlarını çatıp bağırıp duran Rachel'a bakınca.

Amas emir verecek kadar güç toplayıp saldırınca düello hız kazandı. Herkes arenaya kilitlenmişti. Üç kızın da arenaya baktığı bir sırada ışınlanıp oradan kaçan A'nın aklı Roka da kalmıştı. Belki gücünü görmek için Amas ile düello yapardı. Belki.

***
Fransa Etiam okulu gotik bir mimaride şehrin oldukça dışında kuş uçmaz kervan geçmez bir yere inşa edilmiş, dıştan bakınca bir fark görülmeyen, dört kuleli bir binaydı. İç kısmın büyük çoğunluğu yatakhane, yemekhane ve çamaşırhaneydi. Büyük dikdörtgen bir arena ve onu çepeçevre saran tribün de yurdun ikinci katındaydı.

İlk kat misafirhane ve kütüphane, ikinci kat arena ve üçüncü katta daimi kalan simyagerlerin barınma yeriydi. Dördüncü kat da vardı ama sadece Bayan Meac ve onun izni dâhilindekiler giriyordu. Bayan Meac A'nın boyutlandırıcısı olduğunu öğrendikten sonra izinsiz girmeyeceğine dair A'dan söz almıştı. Hoş, A çoktan boyutlandırıcısının marifetleriyle odanın içini şöyle bir taramıştı ama Bayan Meac konuşunca bozuntuya vermemişti.

Yurdun nüfusu en fazla sekseni buluyordu ki bunun ellisi gezginlerdi. Sürekli birileri gider gelirdi. Kalan otuz kişiden on tanesi yurdun görevlisiydi. Yani yurtta kalan daimi simyager sayısı yirmiydi.

Yurdun temizlik günleri gelmişti. Katlara sırayla dağıtılmış simyagerler belli seviyede simya gücüyle temizlik yaparken Bayan Meac bütün yurdu kolaçan edip kimsenin kaytarmadığından emin oluyordu.

Mac adlı çocuk da, elinde fısfıs ve bezle kütüphanenin pencerelerini temizlerken, A da elindeki paspasla yerleri siliyordu. Kütüphane alabildiğine büyük ve kalabalıktı. Yerden tavana yükselen eski usul ahşap kitaplıklar sırayla uzayıp giderken, yine yerden tavana uzanan camlardan içeri güneş ışığı giriyor, havadaki tozları parlatıyordu. Koyu ahşap kaplama zemine kütüphanenin bölümlerine yönlendiren oklar yapıştırılmıştı.

"Ah be." diye sızlandı Mac yüksek kısımları silmek için merdivene çıkarken. "Her temizlik zamanında, simya halkamda suya dair bir şeyler olmadığı için için üzülüyorum."

A bitmek bilmeyen ahşap döşemeyi silerken kafasını salladı.

"Ama ne var biliyor musun, herkese simyasına göre temizlik işi verilmiyor." dedi Mac elindeki deterjanı sıkarken. 

Tam o sırada pencerenin önüne kristal kanatlarını açmış havada süzülen Alice geldi. Alice'in uçtuğunu ilk defa gören A şaşırırken Mac aşinası olduğu bu görüntüye somurttu.
"Git be. Git çatıyı silmeye devam et."

"Uçabiliyorum diye bana da çatıyı temizletiyor Bayan Meac. Bu da adil değil. Sızlanma hiç." dedi Alice.

"Yahu çırpma şu kanatlarını. Yeni sildim toz yapıyorsun her yeri." Mac pencereyi açıp eliyle Alice'i kışkışladı.

"Bayan Meac simya enerjisini arttıran bir karışım verdi. İşim bir kolayladı var ya." diye kasten lafa daldı Alice.

"Bak ya. Git başka yerde uç ya toz yapıyorsun."
Mac elindeki deterjanı Alice'e sıktı. Gülerek geri kaçan Alice, A'nın da kütüphanede olduğunu görünce afalladı. Kafasıyla bir selam verip yükseldi.

"Simyası uçabilmesine izin mi veriyor?" dedi A Alice gidince.

"Hıhı. Veriyor. Ama takviye almadan çok fazla uçamıyor. Kristalden kanatlar ağır oluyor biraz."

"Alice'le çocukluk arkadaşısınız değil mi?" dedi A konuyu değiştirip.

Mac kafasını salladı. Merdivenden inerken cevapladı.
"Biz bir grup çocukluktan beri buradayız. Ben, Alice, Amas, Chelsea, Del, ufaklık dediğimiz biri var o, sonra Als diye biri var. Rachel de var."

A kafasını sallarken merdivenlerden inen Mac, A'nın gözüne bir farklı görünüyordu şimdi. Bu beyaz tenli kahve gözlü yakışıklı çocuk bu yurdun değişmez bir parçasıydı. Buradaki herkesle bir bağı vardı. Kimseye yabancılık çekmiyordu. Altındaki siyah kot ve üstündeki beyaz tişört ya da metal basamakları ahenkle inen ayakkabıları burada üretilmişti belki de. Mac bu yurdun demirbaşıydı. Yokluğu bir çok insanı üzerdi. Bir bütünün parçası olmak güzel bir şeydi. Acaba Mac bunun farkında mıydı?

Düşüncelerden kurtulmak için yaptığı işe dönen A hızlıca işi bitirmeye koyuldu.

Mac, A'daki bu değişimi anlamlandıramasa da omuz silkip merdivenini diğer camın önüne çekti. A zaten sessiz sakin enteresan biriydi. Hakkında neredeyse hiç bir şey bilmiyordu. Sessizce temizlik yaptılar.

***
Fransa Etiam yurdunda günler güzel geçiyordu. Yaz sona ererken cadılar bayramına hazırlanan yurt sakinlerini bir telaş almıştı. Herkes yurdu süslemek için gerekli malzemeleri kendi kafasında tertipliyor, odalarını nasıl süsleyeceğini konuşuyordu. Akşam yemeğinde bal kabağı içeren yemekler çıkması genç simyagerleri daha da heyecanlandırıyordu.

Del, yine A'yı yalnız bulduğu anlardan birinde ona odasını süslemekte yardım edebileceğini söylemişti. A ise bu nazik teklife aptal mısın diyen bakışlarla karşılık vermişti. Del de sinirlenip giderken bu yurttaki herkesin ona karşı kaba olması artık canını acıtıyordu. Neden kimse ona nazik davranmıyordu?

Del'i dertli dertli yürürken gören Mac ne olduğunu sormuş, olanları öğrenince de gülmüştü.

"O çocuk yatacağı zaman çatıya ışınlanıyor. Odası olarak orayı seçti yani."
Bunu duyan Del de gülmüş biraz da rahatlamıştı. A ile yakın dost olmak istiyordu çünkü A çok güçlü bir simyagerdi. Del de güçlenmek istiyordu. Belki A ona yardım edebilirdi. Daha sonra tekrar deneyecekti arkadaş olmayı.

A ısınması zor bir tipti. Gece tek başına uyur, yemeğini yalnız yerdi. Muhabbeti onun başlattığı konuşmalar bir tek Mac'le, yurtta kendisi hakkında çıkan dedikoduları çürütmek için kurduğu kısa cümleli diyaloglardı. 

Yine bir akşam yemeğinde Alice, Rachel ve Chelsea yurda konaklamaya gelen genç bir kızı aralarına almış muhabbet ediyorlardı. Çekingen simyagerleri rahat ettirmeyi görevi sayan kızlar bu misafiri kabuğundan çıkarmak için sürekli konuşuyor, şaka yapıyor ve soru soruyordu. Chelsea'nin yegane amacıydı bu aslında. Rachel belki bir şeyler öğrenirim diye yeni gelenlerle ilgilenirken Alice ise bir A vakası daha yaşamamak için her geleni kontrol ediyordu.

"Yalnız mı geldin yurda?" diye sordu Rachel çatalıyla salatasını didiklerken.

"Hayır." dedi kız. "Şuradaki çocukla karşılaştık, beraber geldik." dedi.
Kızlar işaret edilen yere bakınca, iri kaslı sarışın bir delikanlıyı gördüler. Dahası delikanlı A'nın her zaman tek başına oturduğu masaya oturmuştu. Muhabbet etmeyi sevmeyen A da aralıksız konuşan bu genci sadece dinliyor gibiydi.

Alice şüpheyle yeşil gözlerini kıssa da yorum yapmadı. Chelsea, Alice'in kıskandığını düşünüp gülümsedi.

Yemek bitiminde tabak çatalını bulaşıkhaneye bırakırken Alice, A'nın ve yeni delikanlının arenaya çıktığını gördü.

"Alice, çekil de şunları bırakayım." Mac Alice'i dürttü. Alice dalgınlıktan kurtulunca onun çekilmesini bekleyen kalabalığı gördü. Mac, ve arkadaşları tabak çatalını bırakıp dönerken Alice Mac'i kolundan tutup çekiştirdi.

"Bir şey isteyeceğim." dedi onu yemekhane kapısından çıkarırken.

"Ha. İste." dedi Mac.

Alice kelimelerini dikkatlice seçerek konuştu. "Bugün gezgin bir simyager grubu geldi."

"Eee? Her gün geliyorlar."
"Evet ama bugün gelenlerden biri A ile oldukça ilgilendi. Sanırım boyutlandırıcısına göz dikti."

Mac'ın kahverengi kaşları havaya kalktı. "Sanmıyorum. A bir keresinde boyutlandırıcının başkası tarafından alınıp öbür galaksiye götürülse bile sahibine geri geleceğini söylemişti. Çalma olayı yok yani."

Alice alt dudağını ısırıp duyduklarını düşündü. "Ya A'yı kışkırtıp düelloya davet eder de kazanırsa?"
Mac elini kahverengi saçlarına daldırdı. "Ne bileyim. Ortaya boyutlandırıcısını koymazsa sıkıntı olmaz. Ha diyelim koydu. Yapacak bir şey yok o zaman kendi düşen ağlamaz."

"Yani haklısın da..." Alice parmağını sarı buklelerine doladı. Mac her zamanki gibi mantık saçıyordu.

"Ama için rahat edecekse gider dikkatli olması konusunda konuşurum." dedi Mac.
Alice'in yüzü gece lambası gibi aydınlandı.
"Teşekkürler." diye şakırken yıllar içinde kardeşi gibi olmuş Mac'i yanağından öptü. Sonra koşarak odasına gitti.

"Mac!" diye seslendi o sırada Amas. Yemekhanenin önünde dikili durduğunu fark eden Mac dönüp ona gelmeyeceğini işaret ettikten sonra arenaya giden merdivenlere yöneldi. Düşüncelere dalmıştı. Alice bu çocuğu neden bu kadar önemsiyordu acaba? Ya da boyutlandırıcıyı mı düşünüyordu? Belki başkası kazanmadan o, A'yı düelloya davet eder ve kazanırdı. Ama hayır. A sıradan bir simyager değildi. Alice, A'nın boy ölçüşemeyeceği biri olduğunu biliyordu. Aşık olmuştu belki de. 

Hah! Mac gülümsedi. En olası tahmin buydu. Ya da Alice kendisinden önce birinin ondan boyutlandırıcıyı almasından mı korkuyordu gerçekten? A'yı yenebileceğini mi düşünüyordu?

Merdivenleri bir çırpıda çıkarken aniden duruldu, simya halkasının içinde bomba patlar gibi yandığını hissetti. Ateşte kızdırılmış metal halkayla göğsüne bastırılmış gibi ani ve yüksek bir acı peyda olurken Mac canhıraş bir nefesle düştü.

"Mac!" diye bir çığlık yankılandı ve yemekhaneden yeni çıkan Chelsea apar topar arkadaşına koştu.

"İyiyim." dedi Mac tırabzanlara tutunup ayağa kalkarken. Acı azalmıştı biraz.

"Hayır değilsin! Yürü Bayan Meac'a gidiyoruz!"

Mac geldiği hızla giden bu acıyı anlamlandıramazken tek elini göğsüne koyup nefesini düzene soktu. Chelsea ise çoktan iyileştiren bir simya büyüsüyle Mac'in diğer elini tutmuştu.

"Ben kaydım göğsüm tırabzanlara çarptı. O yüzden bir an nefes alamadım." diye yalan uydurdu Mac. Yalandan hiç haz etmezdi ama şimdi Chelsea ile uğraşmak istemiyordu. Fark ettirmeden simya gücünü kullanıp kelimelerine ikna edici bir ton vermişti.

Chelsea simyasını yavaş yavaş geri çekerken mor gözleriyle Mac'i iyice süzdü. Mac ise bakışlarını dondurup her şey yolunda mesajı vermeye çalıştı.

Sonuçta, Mac daha sonra üzerinde düşünmek üzere bu ani acıyı aklına not ederken arenaya çıkıyordu. Chelsea ise olanları arkadaşlarına anlatmak için odasına yönelmişti.

Bu da neydi şimdi diye düşündü Mac. Acı o kadar hızlı gelip gitmişti ki gerçek olup olmadığından şüphelenmişti. Simya halkası bazen beklenmedik tepkiler doğurabiliyordu belki de.

Şimdi başka bir şey düşünmesi gerekiyordu. Yürümeye devam etti. Arenanın üzerine simya halkası çizili metal kapılarına gelince ne diyeceğini kafasında hızlıca prova etti. Sonra kapıyı iterek açtı.

Arenada, okulun daimi simyagerlerinden Amy ve Lee adlı ikiz kızlar, A'nın arenaya beraber geldiği iri kıyım sarışın oğlanla düello yapıyordu. Sahada henüz çağrılmış yoktu.

Arenanın zaten boş olmasını beklemeyen Mac A'yı yalnız bulduğuna sevinmişti. Koltukların arasından ona doğru yürüdü.

"Hey." deyip oturdu.

"Hey."

"Duydum ki dün sabah gelen simyagerlerden biriyle takılıyormuşsun."

"Kısaca konuştuk. Sorun nedir?"

"Sorun yok. Sadece şey demek istedim." Mac lafı gevelemeden konuştu. "Senin şu havalı alet var ya. Birilerinin iştahını kabartabilir. Yani dikkatli olsan iyi olur. Dikkatsiz olduğun için demiyorum bunu. Sadece ikaz etmek istedim."

A durup düşündü. Mac'in onun için endişelenmesi yine bir nebze güzel bir şeydi. Sonra birden kaşları çatıldı.

"Alice mi yolladı seni?"

Mac A'nın zekasına bir kez daha şaşarken kızardığını hissetti.

''Belki. Bu fark eder mi?''

''Sence?''

''Boş ver.'' Mac ayaklandı. ''Açıkça görülüyor ki iletişim kurmak sana göre değil.''

A da ayağa kalkarken mırıldandı. ''Simyası ses üzerine olan biri için söylemesi kolay sözler.''

''Hıhı.''

Mac arkasını dönüp uzaklaşırken, A boynunda asılı duran boyutlandırıcıya bakıyordu.







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44377 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr