Sıfırıncı Dünya 1. Cilt: 8. Bölüm Kırılan Döngünün Devamı (1/2)

avatar
129 1

Sıfırıncı Dünya - Sıfırıncı Dünya 1. Cilt: 8. Bölüm Kırılan Döngünün Devamı (1/2)


Sıfırıncı Dünya

1. Cilt: 8. Bölüm Kırılan Döngünün Devamı (1/2)

 

Yuno uyanmıştı. Yani ölmemişti. Bu sefer de başaramadığını düşünmüştü ama görünüşe göre yaraları iyileşmiş ve zehir bedeninden çıkarılmıştı. Yuno derin bir nefes alıp gözlerini kapadı.

 

-Kim bilir ne zamandır uyuyordum? Açıkçası o kadından kurtulduğumuza hala inanamıyorum.

 

Yuno büyük ihtimalle Rose Köşk'ünde olmalıydı. Yani Susan ve Nick de, Lilina da onlarla olmalıydı. Yuno'nun onlardan daha az yarası vardı ama her tarafı ağrıyordu. Yuno gözlerini açtı, yataktan çıkmadan evvel omuzlarını esnetti.

 

-Abla üç gündür uyuyan misafirimiz uyanmış. Açıkçası onun öldüğünü düşünmüştüm.

 

-Lia böyle konuşmaya devam edersen misafirimiz senin birilerini öldürmeye takıntılı birisi zannedecek.

 

Yuno'yu sinirini bozan ama nedensiz bir rahatlama veren bir ses ve onu bastırmaya çalışan birisi daha vardı. Yuno hemen seslerin olduğu yere doğru baktığında Lia'yı ve yüzü ona epey benzeyen birini daha görmüştü.

 

-Abla görünüşe bakılırsa misafirimiz bize şaşkınlıkla bakıyor. Sanırım birbirimize epey benzediğimiz için olmalı. Bu benim ablam.

 

-Lia...

 

-Abla be...

 

-Yeter ama artık bu huyundan sıkıldım artık.

 

Yuno'nun karşısındaki manzara biraz tuhaftı. Ona şu anda sinirlenen kişinin Lia'nın bahsedip durduğu ablası olduğunu Lia'nın ağzından duymuştu. Lia'nın dediği gibi ona epey benziyordu. Saçları daha uzun ve kırmızı rengindeydi. Gözleri de aynı renkle ona eşlik ediyordu. Lia'ya göre daha uzundu ve ondan daha çekici bir fiziği vardı. Hizmetçi üniforması Lia ile aynıydı. Yüzünde sanki beş yaşında birisi onunla sürekli uğraşıyormuş gibi bir bıkkınlık vardı. Bu beş yaşında gibi davranan kişi tabii ki Lia'ydı. Ablası onun gariplikleriyle daha fazla uğraşmadan önce, kendini tanıtmak için sağ elini kalbine koydu ve öne hafifçe eğildi.

 

-Tanıştığımıza memnun oldum. Benim adım Rona. Duyduğuma göre Efendi Rose için görüşmeye giderken saldırıya uğramışsınız. Kardeşimin savaş öncesindeki bayılması için sizden onun adına özür diliyorum.

 

-Niye özür diliyorsun ki? Savaşa katılsaydım benim ölebileceğimi söyleyip daha fazla bağırıp çağırman gerekiyordu.

 

Yuno gereksiz ama aynı zamanda çok önemliymiş gibi bu ikilinin tartışmasını dinlerken içinden "Bu durumda bile kendini üste çıkmaya çalışıyor. Savaşta işe yarasaydın döngüyü daha kolay kırardım pasif hizmetçi." diyordu. Diğerlerinin iyi olup olmadığını öğrenmek için söze girdi.

 

-Pardon ama bana Lilina ve diğerlerinin iyi olup olmadığı hakkında bir şey diyebilir misiniz?

 

-Lilina Hanım iyileşti ve odasında dinleniyor. Diğerleri dediğiniz kişiler sizin kovalayan haydutlardı değil mi?

 

-Evet. Açıkçası iyi ki bana kancayı takmalarını sağlamışım. Yoksa işimiz o anda bitmişti. Öyle değil mi pasif hizmetçi?

 

-...

 

-Her neyse. İkisi de yarı cüce olduğu için herkesten daha önce toparladılar. Coll Rose ona ödüllerini yakında vereceğini söyleyerek dün köşkten uğurladı.

 

-Anlıyorum. Demek ben uyuyorken bunlar yaşandı.

 

Yuno derin bir iç çekti. Ciğerlerine dolan havayı ağzından atarken Susan ve Nick'i düşünüyordu. Onlara verdiği söz aklına gelmişti. İkisinin de sınırlarını sonuna kadar zorladığını görmüştü. Nick ölse bile umurunda olmayacak kadar gözü karaydı. Susan ise iki büyüyü birleştirmek gibi bir şey kullanmıştı. Yuno için bu çılgınca bir şeydi ve onun ne kadar güçlenebileceğini kestiremiyordu. "Onlarla biraz daha iş yapabilmek güzel olacak." diye düşünüyordu ve yüzünde bir tebessüm belirmişti.

 

-Görünüşe göre kimse ölmediği içi mutlu olmalısınız.

 

-Haklısın pasif hizmetçi. Size macera yaşamak için bu topraklara geldiğimi söylemiştim. Aslında neredeyse ölümün eşiğinde olmak planlarım arasında yoktu.

 

-Mutluluğunuzu kelimelere dökemiyorsunuz çünkü yaşıyorsunuz. En azından bazı sorularımı cevaplayabilirsiniz.

 

Yuno içinden "İşte başlıyoruz. Ne kadar iyi bir plan yaparsam yapayım benden şüphelenecekti zaten." diyordu. Gözlerini ovuşturdu ve ayağa kalktı. Beyaz renkli bornoza benzese de öyle olmayan bir pijama takımı giyiyordu. Kendi kıyafetleri savaşta epey yıpranmıştı. Eşyaları ise yatağının yanındaki şifonyerin üzerindeydi.

 

Odasının etrafına kısa bir göz attı. Duvarların üst kısmı altın renginin tonlarında alt kısmı ise üzerinde kırmızı gül resimleri içeren beyaz renkli duvar kağıtlarıyla kaplıydı. Oda beklediğinden biraz küçüktü ama büyük pencere ve yüksek tavanları büyük bir odaymış gibi gözükmesini sağlıyordu. Odanın içerisindeki eşyalar büyük bir ihtimalle yüz yılı aşmış değerli antikalardı. Yuno odanın nasıl olduğunu gözlemlemeyi kesip, Lia'ya döndü. Kelimelerini dikkatli seçmeli ve pot kırmamalıydı.

 

-Evet evet nasıl olur da sizin aranıza katıldığım gün böyle bir saldırı gerçekleşiyor şeklindeki soruları Coll Rose'dan duymayı bekliyordum.

 

Yuno biraz alaycı bir tonda dümdüz bir şekilde Lia'nın niyetini bildiğini söylemişti. Salak numarası yaparsa bir açığının illaki yakalanacağını biliyordu. Lia bu tavrına oldukça gıcık olmuştu.

 

-Sizden bunu duyduğuma göre bir şeyleri ima etmek saçmalık olur. Ölümden son anda kurtulmuş birisi olarak bu kadar sakin olmanız bile her şeyi özetliyor.

 

Yuno "Bu sefer de 'ölüm' kelimesine takıntı yapmış. Tam da doğru kelimeye takıldın. Üç kez ölmüş birine çok güzel muamele ediyor. Rona'ya cidden acıyorum." şeklinde düşünürken gözlerinin iyice kısmış, dikkatlice Lia'nın düşüncelerini anlamaya çalışıyordu. Lia da benzer bir yaklaşımla Yuno'yu süzüyordu.

 

Olayları sadece duyduğu kadarıyla bilen Rona ise onların bu halini anlamasa da yüzünde bir gülümseme ile izliyordu. "Onlar nedensizce kavga ederken çok hoş gözüküyorlar." şeklinde düşünüyordu. Lia ellerini arkada birleştirdi ve Yuno'nun etrafında dönerken konuşmaya başladı.

 

-İlk olarak dediğiniz gibi sizinle tanıştığımız zaman bunun gerçekleşmiş olması basit bir tesadüf veya bambaşka niyetler içeriyor olabilir. Bunu öğrenmek benim işime yaramaz. Ben sadece basit ve sakar bir hizmetçiyim.

 

Bunu dedikten hemen sonra dediği gibi bir sakarlık yapıp yüz üstü düşmüştü. Rona yanına gitmek istese Lia büyük bir ihtimalle uzattığı eli reddedip kendisinin kalkacağını biliyordu. Lia ayağa kalkıp üzerini silkeledikten sonra konuşmaya devam etti.

 

-İkinci olarak Lilina Hanım bana yarı cücelerin kendi kimliğini bildiklerini çünkü Susan'ın ona "yarı elf" diye hitap ettiğini söyledi. Onlarla bu konuyu konuşmayı düşündüm ama büyük bir ihtimalle bunu inkar ederlerdi. Sizce de haklıyım değil mi Izuku Yuno?

 

Yuno pek öyle gözükmese de şu anda soğuk terler döküyordu. Lia'nın tıpkı kendisi gibi bu kadar sorgulayıcı ve akıllı olabileceğini tahmin etmemişti. Lia, Yuno'nun suskunluğunu kendisi için doğru yolda olduğuna ait bir işaret olarak algıladı. Konuşmaya devam etmeden evvel bıçağını çıkardı. Bunu ablasına uzattıktan sonra tekrar konuşmaya başladı.

 

-Üçüncü olarak ben bıçağımı yanında taşıdığımı kimseye söylememişken onu senin elinde görmek şüphelenmemdeki asıl sebep. Eminim ki bir şeyler taşıyıp taşımadığımı merak edip üzerimi aradığını söyleyebilirsin. Yine de sadece benim bileceğim başka şeyleri de bildiğini nereden bileceğim?

 

-Şey... Sen suçsuz insanı bile suçuna inandırırsın.

 

-İltifatların için teşekkürler ama tüm bunlar bana bu saldırıyı bildiğini işaret ediyor. Benim bayılmama neden olan büyüyü bir anlığına senin yaptığını düşünüyordum ama Lilina Hanım o anda senden bir şey hissetmediğini söyledi. Sadece son anda bir şeyin ortaya çıkıp kaybolduğunu söyledi. Muhtemelen kendi büyünü farkında olmadan çıkarmış olmalısın.

 

-Evet. Haklısın. Bunun olacağını bazı yollardan öğrendim.

 

-O halde Lilina Hanımın neden burada olduğunu da biliyorsun değil mi?

 

-Evet.

 

Yuno inkar etmek ve kendisini hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davranmak istemiyordu. Gerçekten köşeye sıkışmıştı ve itiraf etmekten çekinmemişti. Hatta onun hayatta kalmasını sağlayan gücü bile ona açıklayabilirdi. Sonuçta Lia'nın sözlerinden onun Coll Rose'a ispiyonculuk yapmayacağını anlamıştı. Bu yüzden bunu saklamak gibi bir çabaya hiç girmedi. Tek kötü yanı Rona'nın da bunları öğrenmesiydi çünkü onu henüz tam anlamıyla tanımıyordu.

 

-Bunları nasıl bildiğini sorgulamak istemiyorum. Senin aksine hayatımda macera ve ölüm görmek istemiyorum. Tüm bunlar aramızda kalacak. Anlaşıldı mı abla?

 

-Anlaşıldı. Sonuçta sen benim küçük kardeşimsin.

 

-Son olarak gözüm üzerinde Izuku Yuno.

 

-Ta... Tamam.

 

Rona'nın da Coll Rose'a ötmeyeceğini öğrendikten sonra Yuno epey rahatlamıştı. Yatağının köşesine oturmuştu ki odanın kapısı sert bir şekilde açılmıştı.

 

-Eyvah...

 

-İşte başlıyoruz.

 

İçeriye başka bir hizmetçi daha girdi ama bu hizmetçi biraz farklıydı. İlk farkı büyüklüğüydü ve Nick'den bile uzun sayılabilirdi. İkincisi ise tıpkı önceki döngüsünden karşılaştığı Lycia'ya benziyordu. Sarı saçları ve sarı gözleri bir alevin ışığı gibi parıldıyordu. Başının üzerinde kedi kulaklarına benzeyen hayvan kulakları ve yine sarı renkli bir kuyruğu vardı. Kıyafeti Lia ve Rona'nın giydiği hizmetçi üniformasıyla aynıydı. Bu hizmetçinin içeriye iyi bir niyetle girdiği söylemezdi.

 

-Hey hey hey!!! Ben size misafirimiz uyandıktan sonra derhal işinize dönmeniz gerektiğini söylemedim mi!?

 

-Misafirimizin bazı sorularına yanıtlıyorduk Elenora.

 

-Kes sesini. Sen hiç konuşma. Üç yıl boyunca kaç tabak kırdığını biliyor musun?

 

-Bunu hiç saymadım.

 

-DOKSAN ALTI!!! Normalde çoktan kovulman gerekiyordu ama ablan olmasa seni kapı dışarı ederdim.

 

Yuno, Elenora isimli hizmetçinin köşkte onlardan üstün olmasa böyle konuşamayacağını düşünüyordu. Kendisi Lia'nın yerinde olsa sinirlerine hakim olamazdı. Yuno bu tarz kişileri pek sevmezdi ve onlara soğuk davranırdı. Lia ve Rona hızlıca odasından çıkmıştı. Elenora ise sanki az önceki davranışın tam zıttında;

 

-Efendi Rose sizinle görüşmek istiyor. Hemen hazırlanıp odasına gelin.

 

-Anlaşıldı ama pasif hizmetçiye olan tavrını hiç beğenmedim.

 

Elenora bir şey demeden odadan çıkmıştı. Yuno önce odanın gardırobunu kontrol etti. Hiçbir şey olmadığı ve pijamalarla gidemeyeceği için yırtık pırtık olsa da eşofman takımını giydi. Saatine hiçbir şey olmaması cidden büyük şanstı. Bozuklukları ve telefonunu bir cebine koydu. İki çikolata barından birini ise diğer cebine koyarken diğerini açıp yemeye başladı. Üç gündür baygındı ve bu sürede tabii ki hiçbir şey yemediği için epey açtı.

 

Yuno odasından çıktı ve onu bekleyen Elenora'nın arkasından yürümeye başladı. Koridorlar da tıpkı odası gibi aynı duvar kağıtları ile kaplanmıştı. Yaklaşık iki dakikalık kısa bir yürüyüşün ardından Elenora koridorun sonundaki odaya kapıyı tıklattı. Ardından gelen sesin ardından önce Elenora, ardından Yuno içeri girmişti.



************



#Heyoo. Hep aksiyon yazacak halimiz yok. Üstelik bu dünyayı merak ediyor olmalısınız. Bu yüzden çeşitli zeka oyunları göreceksiniz. Diğer yandan yaşadıklarımız ortada ve bu yüzden hayallerimize daha da sıkı tutunmamız gerektiğini düşünüyorum. Herkese keyifli okumalar.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44758 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr