Sıfırıncı Dünya 1. Cilt: 3. Bölüm İmkansız Olayın Tekrarı (2/2)

avatar
151 2

Sıfırıncı Dünya - Sıfırıncı Dünya 1. Cilt: 3. Bölüm İmkansız Olayın Tekrarı (2/2)


Sıfırıncı Dünya

1. Cilt: 3. Bölüm İmkansız Olayın Tekrarı (2/2)


Bunları söylerken etrafa bağırdığı için etrafındakilerin ona tuhaf bir gözle baktığının farkında değildi. Yuno, Coll Rose'a veya onunla çalışan birine yaşanan saldırıyı anlatırsa vicdanını rahatlatabilirdi. Bu durumu nasıl bildiği ile alakalı ona sorulabilecek sorulara karşı cevaplayabileceği mantıklı cevapları düşünmeye başladı. Bunu düşünürken belki Coll Rose ile alakası olduğunu bildiği hizmetçi Lia'nın buradan geçebileceğini düşünerek Felia'nın girişinde beklemeye başladı.

 

"Ne diyebilirim ki? 'Ben ölümden geri dönüyorum ve ölmeden önce birilerinin saldırıya uğradığını gördüm.' mü diyeceğim?" şeklinde düşünüyordu. Saldırganı bile tam anlamıyla tanımıyorken organize bir beyaz yalan söylemek zor olacağa benziyordu. Bunu düşünmeye devam ederken aklına herkese tuhaf gelen görünüşünden yararlanmaya karar verdi. Susan tuhaf insanların kesinlikle değerli şeyler taşıyabileceğini önceki döngüde söylemişti. Kelimelerini dikkatlice seçerken birkaç metre uzaklıkta Lia'yı fark etmişti.

 

-Pardon pardon ama Coll Rose'a haber etmem gereken şeyler var.

 

Etrafındaki insanlara bu soruyu sora sora Lia'ya yaklaşmaya başlamıştı.  Bu şekilde ilerleyerek ona da aynı soruyu soracak ve aldığı evet cevabı ile onu ve yanındaki gizemli kişiyi kenara çekip, onlara yaşanacak saldırıyı Coll Rose'a söylemelerini sağlayacaktı. İşler de tıpkı Yuno'nun hayal ettiği gibi gitmeye başlamıştı bile.

 

-Lütfen bana Cole Rose'u tanıdığınızı söyleyin.

 

-Tabii ki tanıyorum. Sence bu tarz elbiseler giyen birisinin efendimi bilmemesi gibi bir ihtimali var mı? Üstelik bana bir toz gibi yapışmayı bırakın.

 

-Huyun hiç değişmiyor

 

-Bir şey mi dediniz?

 

-Şükürler olsun diyorum. Şükürler olsun! Hemen şuraya geçin. Önemli şeyler anlatacağım.

 

-Bir daki...

 

Yuno Lia'yı kolundan çekiştirmeye başlamıştı. Lia ise tam bu anda gözleri donuk bir renge büründü.

 

-Nn...

 

Yuno daha ne olduğunu anlamadan kendisini yerde bulmuştu. Bunun nasıl olduğunu anlayamamıştı ve Lycia'nın tavsiyesini şimdiden çiğnemişti. Yuno illaki belaya bulaşacaktı ama kendisinden daha küçük bir hizmetçi tarafından yere serilmeyi beklemiyordu.

 

-Bana bir toz gibi yapışmamanı söylemiştim!

 

-Özür dilerim! Özür dilerim! Sadece bu işin içinde benim de canım olduğu için biraz fevri davrandım. Yoksa neden birilerine yapışayım ki?

 

-Her neyse. Ne konuşacaksan sö...

 

Yuno sanki az önce onu havaya savuran kız, aynı kız değilmiş gibi düz bir yolda bile takılıp yere düşüyordu. Yuno "Bu kız fiziksel olarak zannettiğimden daha güçlü. Gerçi insana benziyor. Elf olsa burada barındırmazlar. Cüce ve mochelere de benzemiyor." şeklinde düşünüyordu. Üzerindeki toz ve kiri silkeledikten sonra Lia ile bir köşeye geçti. Lia'nın yanındaki gizemli kişi onların yanına gelmemişti ve başka bir köşede bekliyordu. Yuno bu gizemli kişiyi de merak ediyordu fakat onun kim olduğu ile ilgili düşünecek zamanı yoktu.

 

-Üzerindeki tozları silkelediysen anlatmaya başla.

 

-Nereden başlasam ki acaba? Bu dediklerimi büyük ihtimalle saçmalığın daniskası olarak görmenizden korkuyorum. Dediklerimi kanıtlayacak delillerim bile yok.

 

-Bu kadar inatçı olmasaydın seni dinlemezdim. Üstelik konuşma şeklin oldukça tuhaf. Buralara yabancı olmalısın.

 

-O kadar haklısınız ki...

 

Yuno sesini iyice alaycı bir tona almıştı. Hırslı ve kurnaz bir tüccarın sözlerini söylemeden evvel etrafına bakmayı ihmal etmedi. Sonrasında Lia'nın gözünde en azından belli miktarda parası olan bir yabancı gibi gözükmek için saatine baktı. Saatine son bakışının üzerinden yarım saat geçmişti. Saldırının yapıldığı yer Coll Rose'un kaldığı köşke yakın sayılırdı. Bu yüzden onun veya adamlarından birisi tarafından bu saldırının durdurulabileceğinden emin bir şekilde;

 

-Ben Izuku Yuno. Buralardan çok uzak topraklarda doğdum. Bir sene önce tüccar olmak için evimden ayrıldım ve kendimi Terrasa'da buldum. Ülkemde bulunan bazı fikirleri orada satarak kısa sürede oldukça zengin birisi oldum ve Asteray'a gitmeye karar verdim. Yolculuk sırasında mallarımı haydutlara kaptırsam da buraya üç gün önce gelmeyi başardım.

 

-Bunun Coll Rose ile ilgisi nedir?

 

-İşte tam da o konuya geliyordum. Dün aniden bir kadın yolumum üstüne çıktı. Oldukça güzel ama aynı zamanda korkutucu bir his uyandıran bir kadın. Benden adını açıklamayacağım birkaç eşya aldı ve bana gereğinden fazla bir ödeme yaptı.Kadın yanımdan ayrılırken silahlarını görmüştüm. O anda bu kadının birine hatta önemli birine suikast yapacağını anlamıştım.

 

-Devam et.

 

-Aslında amacım buradan defolup gitmekti fakat ben çok şanssız bir insanım. Melez mahallesi denilen bir yerde tüm paramı çaldırdım. O kadının yapacağı suikaste benim de bir parçası olduğum ortaya çıkarsa kesinlikle kellemi alırsınız. Üstelik başta umursamasam da uzun vadeli düşününce bunun bir saçmalık olduğuna karar verdim.

 

-Neden?

 

-Duyduğuma göre buranın kralı yeni ölmüş. Buna rağmen buradaki halktan Terasa'da kazandığımım çok daha fazlasını kazanabilirim. Eğer ben bu ülkenin gidişatına kötü yön verecek bir şey yaptıysam, bu benim zararıma olur. Bu yüzden bunu nasıl durdurabileceğimi düşünmeye başladım. Doğru düzgün bir gücüm yok ama güçlü birileri bu olaya el atabilir. İsteseydim size hiçbir şey anlatmayabilirdim. Birilerinin canı dertte diyip çekip gidebilirdim ama bunu yapamayacak kadar dobra birisiyim.

 

-Anlıyorum.

 

-Bu yüzden efendine bu durumu haber et. Ülkemde Win-Win diye bir söz vardır. Kısaca herkes kazansın. Maalesef tüm bildiklerim bu kadar. Ne saldıracak kişiyi, ne saldırıya uğrayacak kişiyi, ne de zamanını biliyorum. Kabu...

 

Yuno bir anda suratına gelen bir yumrukla kendini yerde buldu. "Resmen bir kum torbasıyım. Keşke kum torbası olsaydım. En azından bu yalanıma kandığıma dair bir işaret." diye düşünüyordu. Bu söylediği sözler elbette hizmetçiyi değil, normal bir insanı bile sinirlendirebilirdi. Tam anlamıyla sadece kendini düşünen, bencil, paranın kölesi durumundaki birini oynamıştı. Hayatında bir daha görmeyeceğinden emin olduğu bir hizmetçi için bu yalanı söylemekten gocunmuyordu. Yalanı hiç sevmezdi ama en azından ortaya çıkmayacak yalanları söyleme konusunda bir çekincesi yoktu.

 

-Efendime bu sözleri seve seve ileteceğim. Üzerindeki tozu silmeyi unutma. Gidiyoruz efendim!

 

Lia gizemli kişiye seslenip, hızlı adımlarla uzaklaşmaya başlamıştı. Yuno o sırada Lia'nın ona seslenişinden gizemli kişinin onun altında olduğu yorumunu yaptı. Lia ve yanındaki kişi şehirden ayrılırken Lia yanındaki kişiye şunları söyledi.

 

-Sanırım hayatınız tehlikede olabilir. O kişi sinirlerimi bozdu ama sözlerinde haklılık payı vardı. Acele edelim.

 

Lia ve yanındaki kişi Felia'nın dışına adımlarını atarken Yuno ise yeniden Felia'nın içine doğru adımlarını atmaya başladı. Bugünü burada geçirecek ve yarın yola koyulacaktı. Nereye gitmesi gerektiğinden o kadar emin değildi ama yolunun üzerinde mutlaka Rose Köşk'üne uğrayacağı kesindi. Belki alacağı bir ödül için oraya gidebilirdi ama ne yapması gerektiğini bilmiyordu.Bir plan belirleyene kadar Lycia'nın bulunduğu hana gitmeye karar vermişti. Vermişti vermesine de o düşüncelere dalmışken çoktan hanın içinde olduğunu fark etmişti.

 

"Beynim artık bedenime yetişemiyor galiba." diye düşündü. Lycia da handakilerle ilgileniyordu ve Yuno'nun tekrar geldiğini ve bir kez daha hırpalanmış bir halde olduğunu fark etti. Tekrar aynı muayene odasına geçtiler. Yuno tekrar konuşmaya başlamadan önce saatini tekrar kontrol etti. Saat altıya çeyrek geçiyordu.

 

-Sanırım haber uçmuştur.

 

-Uçan şey nedir Yuno?

 

-Çok da önemli bir şey değil. Aslında buraya biraz mızmızlanmaya gelmiştim. Lia isminde birisi beni bu hale getirdi.

 

-Lia mı? Coll Rose'un yanında çalışan Lia mı?

 

-Dediğin kişiyi tanımıyorum ama hizmetçi kıyafetleri giyiyordu.

 

-Bugün hangi kelimeye takılı bir şekilde konuşma yaptı?

 

-Ne?

 

-Bu onun tuhaf davranışlarından birisi.

 

-Sanırım onu yakından tanıyorsun. Yanılıyor muyum?

 

-Aslında onu yakından tanıyan tek kişinin ablası olduğunu düşünüyorum. Felia'ya ilk geldiklerinde ikisi de çocuktu. Onunla konuşmaya çalışmıştım ama tek kelime bile etmeden bana soğuk gözlerle bakıyordu. Yıllarca sokaklarda yaşadılar. Sonra bir gün önce ablası, sonra da kendisi hizmetçi oldu.

 

-Nereden geldiklerini kimse bilmiyor mu?

 

-Hiç kimse bilmiyor.

 

-Öyleyse ben odama gidiyorum. Merak etme. Paramı vereceğim.

 

Yuno muayeneye benzeyen odadan çıktı ve hanı işleten başka birisine çikolatalarından birini vererek bir oda tuttu. Odasına geçtiğinde ilk karşılaştığı şey yine ahşaptı. Tek kişilik bir yatak, ufak bir masa ve bir sandalye, bir dolap, yere serilmiş bir halı ve bir adet şifonyer vardı. Yuno nihayet biraz dinlenebileceği için mutluydu. Yatağa uzandı ve telefonunu çıkardı.

 

-En azından vicdanım rahat bir şekilde uyuyabilirim.

 

Odada yalnız olduğu için kendi kendine konuşmakta bir sorun görmüyordu. Telefonuna bir süre baktıktan sonra fotoğraflara bakmaya karar verdi. Eski dünyasından birilerini görmek, belki ona bir motivasyon kaynağı olabilirdi. Galeri kısmına gittikten sonra fotoğraflarına bakarken bir garipliğin olduğunu anlaması uzun sürmedi.

 

-İyi de bu resimlerde neden sadece ben varım?

 

Ailesiyle olduğu, arkadaşları ile birlikte bulunduğu selfieler, zamanında besledikleri labrador cinsi köpeği, hiçbiri yoktu. Tüm fotoğraflarda sadece kendisi vardı. Bunu çok garip bulmuştu. Ayağa kalkıp bu durumu düşünmeye başlamıştı ki bir daha yaşamayacağını inandığı bir şey yaşanmıştı.

 

-Ne... ARGHHHHHH!!!

 

Nasıl olduğunu bilmiyordu. Şu a da nasıl olduğunu dert edecek hali yoktu. Göğsünde boylu boyunca kesilmiş derin bir yarası vardı. Kanı şimdiden odadaki halının dörtte üçünü kaplamıştı. Çok hızlı kan kaybediyordu ve soluk alması gittikçe kötüleşiyordu.

 

-Neden...

 

Kulağına sanki rüyalarında gördüğü Kara Siluet fısıldıyordu. Yuno'nun kafası iyice karışmıştı.

 

-Evet... Neden... NEDEN! NEDEN! NEDEN! NEDEN! NEDEN! NEDEN!

 

Sinirleri bozulmuştu ve hiçbir şey anlamıyordu. Tam bu sırada aklına Lia geldi. Daha doğrusu Lia'nın yanında bulunan gizemli kişi geldi.

 

-Saat...

 

Düşündüğü şeyi teyit edebilmek için saatine bakmalıydı. Göz ucuyla olsa da bakabilirse biraz daha yaşabileceği ümidini vermeye çalışıyordu. Sol kolunu zor da olsa kıpırdatmayı başardı. Saat altı buçuğu gösteriyordu.

 

-Yoksa...

 

-YUNO!?! BUNU SANA KİM YAPTI!?!

 

Bu sırada Lycia, Yuno'nun odasına gelmişti ve onu hemen kaldırmaya çalıştı. Yuno ise tahmininde haklı çıktığını anlamıştı ve gözlerinden yaşlar gelmeye başlamıştı.

 

-Demek öyle...

 

Yuno bir kez daha ölmüştü. Saldırıya uğrayacak kişinin Lia'nın yanındaki kişi olduğunu anlamıştı. Bir daha geri döneceğinden emin değildi ama tekrar ölmek istemiyorsa elini taşın altına koyması gerektiğini anlamıştı.



************



Selamlar. Hikaye sizin için ilginçleşiyor mu bilmiyorum ama benim için ilginçleşmeye başladı. Ne de olsa bu hikayede neler olacağını biliyorum ve ritmin yükseldiği anları yazmak için can atıyorum. Diğer serim olan Gizli Prensesin Maceralarını geliştirmeye çalışırken bölümü geciktirdiğim için kusura bakmayın. Bu yüzden gelecek bölümün ne zaman geleceği ile alakalı bu kadar keskin konuşmasam iyi olacak. Öyleyse gelecek bölümü bekleyin.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44750 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr