Bölüm 4: Moxi, Umarım Hayatta Huzur Seni Takip Eder...

avatar
1740 0

Sansheng, Wangchuan Wu Shang - Bölüm 4: Moxi, Umarım Hayatta Huzur Seni Takip Eder...


 

Çevirmen Şebb | Düzenleyici : Grandal 

 

Akşamleyin Moxi telaşla eve girdi. Divanın üstünde oturmuş kitap okuyordum, ona şöyle bir bakıp kitabıma devam ettim. Kapıda biraz durakladıktan sonra dikkatle yanıma doğru geldi. Divanın köşesine oturdu ve: ‘Bugün askerlerin geldiğini duydum’ dedi

‘Hım evet.’

 

‘Sansheng..’

 

Kitabı bir köşeye bırakıp oturdum ve gözlerinin içine bakarak: ‘ Ne sormak istiyorsun?’ diye cevap verdim

 

Ağzını açtı ama ses çıkmadı. ‘Askerleri dövüp yollarına geri yollayan bendim. Shi Qianqian’da benim tarafımdan kovuldu.’ Diye anlattım.

 

Bir süre bana baktıktan sonra çaresizce gülümsedi. Kaşımın tekini kaldırıp: Ne oldu? Yoksa generalin kızıyla evlenme planların mı vardı? Oh Yanlış yaptım o zaman ben planlarını bozdum. Eğer bu seni üzüyorsa kıza gidip geri getirebilirim. Sana baya tutulmuş gözüküyordu’. Dediklerimi bitirdikten sonra kapıya doğru yöneldim.

 

Moxi suratında hafif utangaçlıkla beni durdurup ‘Sansheng öyle demek istemediğimi biliyorsun. Beni bu kadar kıskandığını görmek çok güzeldi fakat askerler..’

 

‘Ne oldu?’

 

‘Askerler senin bir canavar olduğunu konuşuyorlardı. Buraya imparatorluk rahibini çağırıp şeytan çıkartma yapmayı planlıyorlar.’

 

‘İmparatorluk rahibi?’’ Aklıma o gün meyhanenin orda gördüğüm sert ifadeli surat geldi.

 

Moxi hoşnutsuz bir şekilde kafasını evet anlamında salladı. ‘Sansheng saklanmak gerekebilir mi?’

 

‘Saklanmak mı? Neden saklanacakmışım? Ben bir canavar değilim.’ Dedim fakat Moxi’nin endişeli ifadesini görünce birden anladım. ‘Moxi sen beni bir canavar mı zannediyordun yoksa? İmparatorluk rahibinin canavar kimliği ortaya çıkaracağından korkup mu saklanmamı istiyorsun yoksa?’’

 

Moxi donakaldı. Kafamı anlayışlı bir şekilde sallayıp kendi kendime mırıldandım: ‘Beklenebilecek bir durum. Seninle beraber yaşadığım uzun yıllardan beri dış görünüşüm bir parka bile değişmedi. Ateş istediğimde ateş, rüzgâr istediğimde ise rüzgârı oluşturabiliyorum. Beni böyle düşünmen gayet mantıklı aslında. Şuan benden korkuyor musun?’’

 

Dediklerimi dinledikten sonra Moxi’nin surat ifadesi yerini nadir rastlanan bir kızgınlığa bıraktı. ‘Senden niye korkacakmışım?! Canavarsan ne değişir ki? Seni 9 yaşından beri tanıyorum ve o zamandan beri senden bir zarar görmedim. Ben kalpsiz bir insan değilim. Bu dünyada bana nasıl davrananları anlayabilirim! Bırak canavar olmanı ki öyle olsan bile ben seni çoktan seviyorum ve sevmeye devam edicem!’’

 

Sevgi kelimesini duymam beni çok mutlu etmişti. Kendime engel olamayıp gülümsedim. Moxi daima yumuşak tavırlı birisiydi. Bana karşı hepten kibar olduğunu söylemeye gerek bile yok. Nadiren böyle gerilip sinirlendiğini görünce bunu garip karşıladım. ‘’O zaman neden korkuyorsun?’

 

Onun suratı hafiften donuklaştı. Bu kadar açık açık fikrimi ortaya koymam onu hafiften rahatsız etmiş olacak ki: ‘ Sansheng sana zarar vereceklerinden çekiniyorum’

 

Bunu duyunca keyiflendim ve ‘Şişko Wang’ın arka bahçesini hatırlıyor musun?’

 

Bana doğru bakıp: ‘ Bir parka bile çimen kalmamıştı..’

 

Kendimden memnun bir şekilde başımı sallayıp: ‘Bende onlara karşılık verebildiğim sürece bana istedikleri kadar zorbalık edebilirler. Benim için endişelenmene gerek yok’. Hazırcevabımı duyan Moxi konuyu daha fazla devam ettirmedi.

 

Sonraki gün ellerini yıkarken kıyafetin kol kısmındaki deliği fark edip: ‘ Ne oldu?’ diye sordum. Moxi kıyafetini saklar gibi çekiştirip: ‘Önemli bir şey değil. Bugün birkaç askerle tartıştım ve kolum zırhlarına takıldı. Hepsi bu’ diye cevap verdi.

 

Elimi uzatıp : ‘Kıyafeti bana ver. O kısmı dikeyim.’

 

Mum ışığının altında kol kısmındaki deliği tek tek diktim. Moxi yanımda oturmuş beni izliyordu. Bu küçük anda huzur bulmuş gibi suratından bir gülümseme geçti.

 

‘Hepsi bu kadar.’ Deyip kıyafeti ona uzattım. Yüzündeki hoşnutluğa bakıp : ‘Şuan ki imparator iyi bir yönetici mi?’ diye sordum.

 

Moxi: ‘Evet çok bilge bir hükümdar.’

 

Kafamı anladığım belirten şekilde sallayıp: ‘O zaman bütün ordu gücünü elinde tutan general; o iyi bir general mi?’

 

Moxi hafiften gergin bir şekilde: ‘Eğer orduyu askerde yönetme gücünden bahsediyorsak evet gayet yetenekli bir general. Fakat bu ülkeyi barışla yönetmek için onun bu kana susamış haline ihtiyacımız yok.’

 

Kafamı tekrardan salladım :’ Eğer ondan kurtulursak insanların hayat kalitesi daha iyi olur mu?’

 

‘general olmadan, imparator serbestçe yenilikler getirebilir, doğal olarak insanların yaşamları da daha iyi bir hâl alır.’ Deyip bana garipçe baktı Moxi. ‘Sansheng bu gibi işlere ne zamandır merak sardın?’

 

‘Eğer elimize generalden kurtulmak için bir fırsat geçerse, mutlu olur musun?’

 

Moxi’nin gözlerine bir parıltı geldi ama kafasını eğip bunu gözden sakladı. ‘Tabii ki de olurum.’

 

Anladığımı belirten bir hareketle :’ Geç oldu. Yarın yapman gereken işler vardır artık yatağa git.’ Dedim

 

Moxi’nin odasındaki mum söndükten sonra oturduğum yerde bir süre camın ardındaki mum ışığını izledim. Neden Moxi diğer insanlarla sebepsiz yere kavga etsin ki? Bugün olanları tekrardan gözden geçirdikten sonra bir sonuca vardım. Beni canavar diye adlandıran birini, daha sonra imparatorun yanında görevdeyken imparatorluk rahibinin şeytan çıkarma ayini yapacağını duymuş olmalı ki birden kontrolünü yitirip başkalarıyla tartışmış olacaktı herhalde.

 

Moxi dağıma hoşgörülü bir insandı ve uzun zamandır bu meslekte değildi. İmparator görünüşte onu kayırdığı halde genelde ona daha güzel büyük bir ev vermemişti. Belli ki Moxi’nin saraydaki yeri o kadar da kolay bir pozisyon değildi.

 

Geçen gün ki askerlere ve generalin kızına karşı yaptığım davranış onu gerçekten zor bir duruma sokmuş gibi gözüküyordu.

 

Diğer ölümlüler gibi olmadığım doğruydu. Yarın imparatorluk rahibi gelip: ‘Burada karanlık barınıyor’ ya da ‘bu yaratık bu dünyadan bir canlı değil’ diyecek olsa Moxi’nin bütün hayal ve uğraşıları boşa gidecekti. Ne yapmaya karar verirsem vereyim onu bu işin içine sokmadan yapmalıydım. Yapmak istediği şeylerden bahsederken gözlerindeki parıltıyı düşündüm. Odasına girip üstüne görünmezlik sihri yaptım. Uyuyan suratını izlerken hafifçe: ‘Bana bu dünyadaki 3 yaşam hakkını veren sendin.’ Dedim. ‘Eğer bu yaşamı senin önündeki engelleri kaldırmak için kullanabilirsem benim için o kadar da önemli değil. Hem bu hayatta eşin olduğuma göre sana bütün desteğimi vermem gerekir.’

 

Yanına çömelip hafifçe dudaklarından öptüm ve ‘ Moxi, umarım hayatta huzur seninle olur’

 

Bir sonraki sabah imparatorluktan Moxi’yi acil çağıran bir ferman geldi. Moxi gitmeden önce beni bugün imparatorluk rahibinin gelebileceğini o gelmeden bir şey yapmamam gerektiğini söyledi. Bende ona söz verdim.

 

O ayrıldıktan kısa bir süre sonra etrafında yüce bir havası olan rahip eve geldi. İmparatorluk rahibinin dış görünüşü çok genç gözüküyordu.

 

‘Abbot Kongchen’ı öldürdükten sonra buraya böyle küstahça gelebilmen büyük cesaret.’

 

Bana söylediği ilk cümle buydu. Abbot Kongchen’ı hatırlayabilmek için uzun zamanımı aldı. Beni 9 yıl boyunca kovalayan rahibin adıydı. ‘Bu dediğin doğru değil. O yaşlandığı için öldü: benimle hiçbir alakası yoktu. Ben bir şeytan değilim ve insanları öldüremem.’

 

İmparatorluk rahibi alayla: ‘Burada karanlık barınıyor. Sen canavar değilsen nesin o zaman söyle bana?’

 

Eğer Wangchuan da ki bir taş ruhu olduğumu söylersem eminim bir hayalet olduğuma ısrar edecekti. Birkaç saniye düşündükten sonra ‘ Neden canavar olduğuma bu kadar eminsin?’

 

‘Senin üzerinde Samadhi Ateşini kullanırsam canavar olup olmadığını kanıtlayabilirsin’

 

Biraz düşünüp katılırcasına kafamı salladım. ‘Peki, fakat bu dediğini kalabalık bir yerde yapmalısın. İnsanların görmesini sağlamalısın. Eğer sonunda yanıp kül olursam canavar olmadığımı kanıtlamış olurum. Böylece sende imparatorluk rahibi konumunun verdiği onurla benim aslında bir canavar olmadığımı ve senin yanlış insanı öldürdüğünü açıklamak zorundasın.’

 

Sözlerimi duyan o şoka uğramıştı. Biraz sonra ‘ Umarım bir şeyler çevirmiyorsundur.’

 

‘Hey, sen bir din adamısın, nasıl böyle kötü düşüncelere sahip olabilirsin? Tamam, tamam acele et hadi beni oraya götür.’

 

Kapıdan çevik bir şekilde yürüdüm. Diğer yandan o evin içinde kalmıştı. Sorgulayıcı bir şekilde geri döndüm ve kolundan çekeledim: ‘Neden böyle korkakça davranıyorsun? Eskiden beni kovalayan rahiple beni öldürmeye çok meraklıydın.’

 

Şehir girişinde askerler çoktan bir iskele inşa etmişlerdi. Öndeki birkaç asker bana tanıdık geldi, sanırım generalin evinden olanlardı. Beni zarar görmemiş bir şekilde görünce şaşırmalarını bırak, üstüne üstlü rahibi oraya ben çekeliyordum. Meraklı bakışların altında zerafet ve incelikle kurdukları iskelenin üzerine atladım. Etrafıma gelişigüzel bir şekilde halat bağladıktan sonra aşağı tarafta kalan rahibe seslendim: ‘Hey iş bitti.’

 

İmparatorluk rahibi bana kaş çatmaktan başka bir hareket yapmadı. Bende ona dik dik baktım.

 

Birden, bir kadın kalabalıktan ortaya çıktı. Geçen gün Shi Qianqian’a eşlik eden kadının ta kendisiydi. Beni görünce: ‘ İşte O! O bir canavar! Chancellor’u(Moxi’nin mesleği) o büyüledi hatta benim genç lady’dimi incitti. O kadar korkunçtaki lady’dim halen uykusundan uyanmadı. Büyük rahip ondaki bu kötülüğü yok etmemize yardım etmelisin. Bu kötülük tohumunu yok etmeliyiz!’’ Bunları çığırırken bir yandan da rahibin kolunu çekiştiriyordu. Öyle bir canhıraş bağırıyordu ki etraftaki insanlar onunla birlikte gözyaşı dökecek gibi olmuşlardı. Eğer bu sözleri söylediği, eliyle işaret ettiği kişi ben olmasaydım korkarım ki onunla aynı nefreti hissederdim.

 

İmparatorluk rahibinin gözleri kısıldı, kolunu silkeledi ve bana doğru sertçe sordu:

 

‘ Kendi savunmak için söylemek istediğin bir şey var mı?’

 

‘Ben bir canavar diyerek iç geçirdim.

 

Eteğime bir yumurta fırlatıldı. Kalabalıktan üzerinde zengince gözüken kıyafetli bir çocuk başka bir yumurta daha fırlattı. ‘Sen benim kız kardeşimi incittin! Sen kötü birisisin! Kız kardeşimin aşkını bile sen çaldın! Moxi abi belli ki benim kız kardeşim den hoşlanıyor. Her şey senin yüzünden!!’

 

Elbisemdeki kırık yumurtalara bakarken kaşlarım elimde olmadan çatıldı. Ama beni asıl tetikleyen çocuğun dediği sözler olmuştu. Sırıtarak bir parmağımı oynattım ve çocuk kendini havada buluverdi. ‘küçük velet senin kız kardeşin ondan hoşlanıyor olabilir ama onun sevdiği kişi benim’. Çocuk hava takla atıyordu.

 

Orta yaşlı kadının çığlıkları daha da yükselmişti. ‘Cadı, sakın küçük beyimizi incitemeye cüret etme!’ diye bağırıyordu. Bu sırada kalabalıkta hararetlenmişti.

 

‘Başkalarını incitme ‘ diye bağırdı rahip. Etrafımdaki halat birden sıkılaştı, parmağımın gücü çekildi ve küçük velet havadan hafifçe yaşlı kadının kucağına indi.

 

Anında bir yanma ayakuçlarımdan yayıldı.

 

Samâdhi Ateşi.

 

Bu ölümlü gerçektende Samadhi Ateşini çalışmıştı. Hem de baya zor bir seviyesi..

 

Aslında ateşten korkuyorum. Yeraltında ateşten korkamayan ruhani yaratıklar vardı. Eğer birisi bir canavarı ruhani varlıktan ayırt etmek istiyorsa ateşi kullanmak bunun için en iyi yöntemdi. Bir canavar yandıktan sonra arkasında bir küre bırakırdı, ruhani varlıklar ve ölümlü insanlarsa hiçbir şey.

 

Ölümden korkuyor değildim çünkü işe nerden bakacak olursam olayım zaten hiç yaşamamıştım. Benim evim Cehennemde; yeraltındaki Oblivion nehrindeydi. Aslında ben zaten ölümün asıl olduğu yerde doğmuştum.

 

Yükselen alevler etrafımı acıyla kavurdu. Transa girdiğimde eski arkadaşlarımı gördüm. Havada benim yanışımı izliyorlardı. Selam vermek istedim fakat öyle bir acı içindeydim ki bir şey yapacak gücüm kalmamıştı.

 

Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyorum. Vücudumdaki yanma hissi yavaştan azalırken, Siyah ve Beyaz bekçiler ellerini sallayıp beni yanlarına çağırdılar. Kendimi uzun zamandır bu kadar hafif ve hava gibi hissetmemiştim.

 

‘Haha’! Siyah bekçi sırtıma vururken kahkahayı bastı. ‘Ben birçok ölüm gördüm fakat senin ateşte yanışın bize baya bir şoka soktu.’

 

Suratı öyle keyifli gözüküyordu ki bir an ne diyeceğimi bilemedim. Avuçlarımı birleştirip onları selamladım. Birkaç saygılı kelime ettikten sonra dönüp aşağıya baktım. Kalabalık ve bağıran kadın büyük bir zevkle imparatorluk rahibinin adını tezahürat ediyordu. Rahip ise benim yandığım yerde arkamdan kalan küllerin arasına bakınırken suratı soluk bir renge büründü.

 

‘ Hadi gel, Abilerinle geri dön ve bize hayatında neler olduğunu anlat’

 

‘ Bekle, birkaç saniye bekleyin. Yapmam gereken yarım kalmış bir şey var’

 

Bekçiler birbirlerine baktıktan sonra Beyaz bekçi bana sordu: ‘ Savaş tanrısı mı?’

 

Bende kafamı evet diye salladım.

 

‘Çabuk gel o zaman’

 

İmparatorluğun görkemli havası halen eskisiyle aynıydı. Ruhani varlığıma döndüğüm içim şanslı olarak saraya daha kolay adım atabildim.

 

*sanırım yeraltından olan varlıkların imparatorluğa adım atmasını yakınlaşmasını engelleyen bir hava var etrafında burası pek açıklayıcı değil orijinal romanda da*

 

Moxi’yi imparatorun yanında dikilirken gördüm. ‘Umarım majesteleri eşimin güvenliğini sağlayabilir ve onu koruyabilir.’ Derken eğilerek selam veriyordu.

 

İmparator çayından bir yudum alıp onu cevapladı: ‘ Bir kadın sadece bir kadın olmaya devam eder’*

 

*Başka bir anlamı işi manası yok gibisinden diyor sanırım amma kaba herif -_-*

 

‘Majesteleri Sansheng kendisi benim kalbim, ruhum ve hayatım.’

 

Kalbimi bir sıcaklık sarmıştı. Onun yanında inip arkadan sarıldım: ‘ Moxi seni tanıdığım için çok şanslıydım..’

 

Moxi hafiften ürperip arkasına doğru bakındı. Bakışı benim içimden geçip benim olmadığım yere düşüyordu.. Sanki bir şey hissetmiş gibi dışarıya doğru koştu.

 

İmparatorun yanındaki yardımcılardan birisi ‘saygısızlık!’ diye bağırdı. İmparator onu susturmak için hafifçe elini oynattı.

 

Moxi yol boyunca takip ettim. Önce eve uğradı. Evin boş olduğunu görünce suratı bir parşömen gibi beyaza boyandı. Bir an dondu sonra tekrar sokağa çıktı. Etraftaki birkaç kişiye sorup sonunda meydana vardı.

 

O anda İmparatorluk rahibi yandığım yerde dikilmiş avuç dolusu kül tutarak: ‘Benim imparatorluk rahibi onurum üstüne, Sansheng adındaki kadının gerçekte bir canavar olmadığına şahitlik ediyorum.’

 

Kulağıma gelen bütün kargaşa ve sesler bir anda yok olmuş gibiydi. Sadece Moxi’nin geriye doğru 2 adım atarken gözlerindeki boşluğu görebiliyordum. Ona doğru gittim fakat ellerim onun vücudunun içinden geçti. İç geçirdim..

 

‘Sansheng…’ diye büyük bir kederle ismimi fısıldadı.

 

‘hım evet’ diye cevap verdim fakat birden artık ne beni duyabileceği nede görebileceği aklıma düştü.

 

‘Sansheng.’

 

‘Ben buradayım.’

 

Ama değildim; artık gözlerinde değildim.

 

Artık Sansheng Moxi’nin hayatında değildi.

 

D.N: Gitti 3 yaşamdan biri şimdi alıcan eline tokmağı o kız denen bozuntudan başlamak üzere abi hizmetçisi ni general babasını kafalarına kafalarına vuracan tokmağı

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44353 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr