Bölüm 736: Devasa Tablolar ve Tanrı İradesi

avatar
1563 40

Release That Witch - Bölüm 736: Devasa Tablolar ve Tanrı İradesi




Çevirmen: Lodos

Pasha bir an Roland'ın sorusuna şaşırdı ve sonra şöyle dedi: “Phyllis haklı. Bizim hakkımızda çok şey biliyorsunuz. Tanrı İradesi’ne gelince… Taquila'nın düşüşüne kadar onun hakkında pek bir şey bilmiyorduk. Bu yüzden sizin bu bilgiyi Agatha'dan almanız imkânsız.”


Roland çenesini birbirine geçmiş parmaklarıyla destekleyerek biraz hava attı ve: “Unutmayın, Kilise benim tarafımdan yenilgiye uğradı. Kutsal Hermes Şehri'nde yönetim pozisyonlarında olan tüm safkan cadılar artık Neverwinter'da hapsedilmiş durumda…” dedi.


“Anlıyorum.”


Bu sözlerle Pasha, Roland'a dikkatle bakıyormuş gibi sustu. Gözleri olmamasına rağmen Roland, onun bakışlarını hissedebiliyordu. Uzun bir süre sonra Pasha'nın sesi yine kafasında belirdi: “Size Tanrı İradesi’nin ne olduğunu söyleyebilirim. Ancak bu sırrı sonsuza kadar saklayacağınıza söz vermelisiniz ve bu toplantıdaki diğerleri de öyle… İnsanlar soyut bir şeyin peşinden koşuyor veya onu koruyorlarsa, kolayca umutsuzluğa kapılmazlar. Ama bu şey somut hale geldiğinde, muhtemelen strese gireceklerdir. Demek istediğim, bu bilgi sızdırılırsa, insanlar için bir faydası olmayacaktır.”


Roland, bu sırrı saklayacaklarını doğrulamak için tüm cadılarıyla göz teması kurdu ve sonra kalın bir sesle sordu: “Yani Tanrı İradesi somut bir şey mi?”


Pasha, bir şeyleri hatırlamaya çalışarak konuşuyormuş gibi yavaşladı. “Evet, bir mil aparatı gibi şekillendirilmiş şeffaf bir Tanrı Gözü’nün İntikamı Taşı’na benziyor. Ancak ne büyü gücünün kullanımını etkileyebilir ne de başka herhangi bir özel işlevi var… Kalbinizi ona yakın şekilde açtığınız sürece, Tanrıların çağrısını gerçekten hissedecek ve inanılmaz bir şey göreceksiniz.”


“Ne gibi?”


“Başınızın üzerinde Kanlı Ay ve etrafınızda dört dev tablo olacak şekilde sonsuz genişlikte bir salon göreceksiniz. Tablolardaki resimler canlı ve her zaman değişiyor gibi görünüyorlar.” diyen yaşlı cadı, Tanrı İradesi’nin yarattığı yanılsamayı ayrıntılı olarak tarif etmişti.


Tilly: “Bu resimler ne anlama geliyor?” diye sormadan duramadı.


Bu soruyu duyan herkes nefeslerini tutmuş, cevabı beklemeye başlamıştı.


Pasha'nın dokunaçları bir anda yukarı dikildi: “Bu soru yaklaşık 1000 yıldır insanların kafasını kurcalıyordu. Keşif Topluluğu cevabı aramaya devam etti, ancak başarısız oldu. Yıkıntıların kalıntılarındaki belgelenmiş kayıtların içeriğini çözene kadar bu konuda da hiçbir fikrimiz yoktu. Tanrıların bize gösterdiği dört resim, sırasıyla insanlığı, şeytanları, bilinmeyen bir düşmanı ve yeraltı uygarlığını temsil ediyor. Tanrı İradesi’nin şekli de bu spekülasyonu doğruluyor. Çünkü tam bir mil aparatı şeklinde değil… Tanrıların kalıntısı olarak adlandırdığımız bir kürenin dörtte biri…”


Roland kaşlarını çattı: “Dört devasa tablo ve tanrıların kalıntısının dörtte biri… Resimlerde resmedilen her uygarlığın böyle bir kalıntıya sahip olduğunu mu söylüyorsunuz?”


“Hepsi değil. Yeraltı medeniyeti Tanrı İradesi’nden payını kaybetmiş durumda… Sonuç olarak, tanrıların gösterdiği resimlerden biri daima siyah… İlk Tanrı İradesi Savaşı'nın bitiminden hemen sonra siyaha döndü. Labirentin harabesinde ve Kutsal Birlik’in eski dökümanlarında yer alan belgelenmiş kayıtlara göre, yeraltı uygarlığının Tanrı İradesi Savaşı’ndan sonsuza dek kaldırıldığını varsayıyoruz.”


Pasha'nın bu cevabı herkesin kollarındaki tüyleri diken diken etmişti. Tüm medeniyetlerin yüzlerce yıldır sadece bir kalıntı için savaştığını ve daha da önemlisi, her medeniyet için kalıntının bir kısmını kaybetmenin her şeyi kaybetmek anlamına geleceğini öğrenmek onları şok etti.


Böylesine şaşırtıcı bir haberi duyan Roland, kaşlarını daha da çattı. Bu savaşta, bilinmeyen bir düşmana kıyasla daha çok önemsediği şey, her şeyi kimin kurduğuydu. İçinden: “Bu sadece bir kaza mı yoksa dikkatlice ayarlanmış bir şey mi? Bu kalıntıyı geride bırakmanın amacı nedir? Periyodik olarak ortaya çıkan Kanlı Ay ile bir ilgisi var mı? Daha da önemlisi, Taquila'dan kurtulanlar bunları doğru anladı mı?” diye geçirdi. Düşünceler içinde kaybolmuştu ki birden belli belirsiz bir ipucu yakaladığını hissetti.


“Ya bu hikâyedeki 'tanrılar' kelimesini başka bir şeyle değiştirirsem?” diye düşündü.


Roland düşünceler içinde kaybolmuşken Tilly sordu: “Tanrı kalıntısının dört parçasını da toplarsak ne olur? Tanrılar size bu konuda herhangi bir rehberlik etmediler mi?”


Pasha sakince cevap verdi: “Cevabı kimse bilmiyor ve tanrılar da çağrılarımıza asla cevap vermedi. Tanrılar insanları sevmiyor. Sadece kazananı destekliyorlar.”


Wendy inanamayarak haykırdı: “Nasıl oluyor da… Yüzlerce yıldır işe yaramaz bir taş için savaşıyoruz? Tanrı İradesi çok acımasız…”


Yaşlı cadı onu teselli etmeye çalıştı: “Öyle görünüyor. Labirentin enkazındaki belgelenmiş kayıtlardaki bu sözler, anlaşılması oldukça zor olsa da sorunuzu çözeceğini umuyorum. Şöyle yazıyordu: ‘Hepimiz tanrıların çocuklarıyız, ancak sadece birkaçımız şafağı görebiliyoruz. Büyü gücünü hissettiğimizden beri sıra dışı bir hayat sürmeye mahkûm olduk. Bu rekabet uzun bir zamandır süregeliyor. Biz çoktan binde bir seçkiniz… Ne kuşlar kuş ne de biz biz değiliz. Savaş herkesi zenginleştirir ve rekabet, canlıları ebedi kılar.”


Roland'ın zihninde bir şimşek çakmıştı.


Aniden sözünü kesti: “Ne dediniz?”


“Hepimiz tanrıların çocuklarıyız mı?”


“Hayır, ondan sonraki!”


“Bu rekabet uzun bir zamandır süregeliyor. Biz çoktan binde bir seçkiniz…” dedi Scroll: “Majesteleri… Hepsini ezberledim. “


Bu neyi çağrıştırıyordu?


“Yeraltı uygarlığının tarif ettiği bu şey, evrim sürecini andırıyor! Barbarlık döneminden uygarlık çağına kadar, şu anda var olan her uygarlık, gelişme süreci boyunca çok sayıda rakibi mağlup etmiş…” diye düşünmeye başlamıştı Roland: “Ve bildiğimiz dört farklı medeniyetin hepsinin de ortak bir yanı var. O da büyü gücünü nasıl kullanacaklarını biliyor olmaları… İnsanlar arasında cadılar bu tür bir gücü kullanabilenlerdir. Ama şeytanlar ve yeraltı medeniyeti onu kontrol etmekte daha da iyi görünüyor. E o halde bilinmeyen diğer düşman da kullanabilmeli bunu…


Bu doğruysa, her şey yeraltı medeniyetinin tanımıyla tutarlı olacaktır. “Hepimiz tanrıların çocuklarıyız.” cümlesindeki “çocuklar”, muhtemelen büyü gücünü kullanmak için yetenekli olan türlere atıfta bulunuyor.


Bu açıdan bakarsak Tanrı İradesi Savaşları tanrıların kalıntılarından kaynaklanmaz. Bunun yerine, sadece evrimi hızlandırmanın bir yolu veya bu büyülü dünyanın temel kurallarıdır. Bu aynı zamanda yeraltı uygarlığının büyü gücünü geliştirmenin tanrılara yaklaşmanın yolu olduğu çıkarımını da destekler.”


Tam o sırada Pasha'nın sesi Roland'ın kafasına yankılanmıştı: “Majesteleri, iyi misiniz? Zihninizin biraz karışık olduğunu hissediyorum.”


“Ne? Ne düşündüğümü görebiliyor musunuz?”


“Hayır, ne düşündüğünüzü yalnızca zihniniz aracılığıyla benimle iletişim kurmaya hazır olduğunuzda bilebilirim. Örneğin, şimdi sizinle zihnim aracılığıyla konuşmaya hazırım, böylece ne düşündüğümü duyabilirsiniz.” diyen Pasha bir süre durakladı ve: “Bu şekilde iletişim kurmak daha verimli olur. Denemek ister misiniz?” diye sordu.


Roland gülümseyerek başını salladı: “Hayır, boğazımı ve dilimi kullanarak kendimi ifade etmeyi tercih ederim. Kafa karışıklığına gelince… Sadece ilginç bir şey geldi aklıma… Ama rahat olun… Bu, iletişimimizi etkilemeyecek.”


Bazen kuralların sadece kurallar olduğunu ve onlar için bir neden olmayabileceğini düşünerek, onları tanrılar tarafından yaratılmış bir şey olarak düşünmenin kabul edilebilir olduğunu hissetti. Bildiği kadarıyla yaşamın kökeni ve yeryüzündeki Kambriyen patlaması da kafa karıştırıcı şeylerdi. Hayatın, organik moleküllerin sürekli olarak çarpıştığı, birleştiği ve bölündüğü ve sonra kendini yeniden üretebilen bir moleküler zincir oluşturduğu şimşek ve kaynayan sudan oluştuğu söyleniyordu. Bunun gerçekleşme şansı, çok sayıda metal parçayı havaya fırlatarak bir kasırga çıksın da ortaya bir araba koysun demekle aynıydı.


Kambriyen patlamasına gelince, o daha da gizemliydi. Birkaç yüz milyon yıldır sadece yosun ve yumuşakça gibi bazı basit canlılara sahip olan bir deniz, bir gecede çeşitli hayvan türleriyle dolmuş gibiydi. Kambriyen dönemindeki kısa bir süre içinde, yeryüzündeki çoğu büyük hayvan filumu aniden ortaya çıktı. Sonraki yıllarda yeryüzündeki canlılar nasıl evrimleşirse evrimleşsinler, hepsi bu dönemde oluşan kökenlerine kadar izlenebiliyordu.


Yeryüzündeki türlerin evrimine güçlü bir ivme kazandıran bu iki büyük değişikliğin her ikisi de son derece düşük olasılıklı olaylar idi. Bundan dolayı da bazı insanlar bunları tanımlanamayacak gizemli güçlere bağlamışlardı. Dünyayı bugünkü halini almaya iten görünmez bir el olduğuna inanıyorlardı. Peki ya bu büyülü garip dünya? Böyle bir güç gerçekten burada da var mıydı?


...

Hmm… Bak işler yavaş yavaş yoluna giriyor gibi… Bir şeyleri biz de anlamaya başlıyoruz. Okumaya devam o halde!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 








Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44353 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr