Bölüm 677: Vaat Edilmiş Buluşma

avatar
1669 38

Release That Witch - Bölüm 677: Vaat Edilmiş Buluşma




Çevirmen: Lodos

Ormanda yürümek onları yavaşlatmış olsa da sağlam bir yolculuktu.


Üç gün sonra Yorko, sınırdan kilometrelerce uzakta Gökhisar askerlerinden oluşan bir ekiple karşılaşmıştı. Yol boyunca arama yapıyorlardı. Sırtlarında uzun metal tüfekler vardı ve benzersiz kahverengi deri üniformalar giyiyorlardı. Bu da kimliklerini açıkça gösteriyordu.


Ekibi takip ettikten ve Evernight’a döndükten sonra Dük Kant ile buluştuğunda neler olduğunu anlamıştı. Hill’den mektubu alan Majesteleri Roland doğrudan iki gizli mektup göndermişti. Bunlardan biri Derinvadi Kasabası’nda konuşlandırılan Birinci Ordu birliğine gitmişti. Mektupta birliğin dörde bölünerek Şafak Krallığı sınırlarına dört farklı şekilde girmesi ve geri çekilen diplomatik personeli koruma görevi yazıyordu. Diğeri ise Kuzey Bölgesi Dükü’nü savaşa hazır olması için bilgilendirmek üzerine yazılmış bir mektuptu. Bu Dük’ün tahıl, pamuk ve at arabaları gibi savaş malzemeleri hazırlığına girişmesi anlamına geliyordu. Ana ordu Kuzey Bölgesi’ne geldiği anda Şafak Krallığı'na savaş ilan edebilirlerdi.


Neyse ki elçi heyeti sağ salim gelmişti.


Dük, bu cümleyi söylerken uzun bir rahatlama nefesi vermişti. Yorko gururu okşanıyormuş gibi hissetti.


Ama ona asıl dokunan şey, eski dostunun bu olaya nasıl tepki verdiğiydi.


Her ne kadar heyetteki dört cadının daha önemli olduğunu açıkça bilse de kendi adı da mektupta listenin en üstünde yer alıyordu. Böylesine iyi bir muamele karşısında kendi kötü deneyimlerinden şikâyet edemezdi.


Yorko, geri çekilme sürecinde neler olduğu hakkında uzun bir mektup yazdı. Mektubu Majesteleri’ne iletmek üzere Dük'e verdi. Majesteleri’nin Kuzey Bölgesi’ndeki askeri gerginliklere son verebileceğini umuyordu. Hill'in söylediklerinin doğru olduğunu anlamıştı. Majesteleri bunu çok daha ciddiye alıyordu.


Ayriyeten Yorko, Birinci Ordu’nun tepki verme hızından dolayı da epey şaşkındı. Taşıyıcı güvercinlerin mektupları ileri geri teslim etme süresinin yanı sıra, başlangıçta Kilise’nin ve şeytani canavarların kalan gücüne karşı savunma yapmaktan sorumlu olan ordu, emri aldığı aynı gün içerisinde bu operasyona çıkabilmişti. Farklı gruplara bölerek görevler vermeyi bırak bildiği kadarıyla soylular; şövalyeleri, paralı askerleri ve insanları savaşa çağırmak için en az yarım ay harcarlardı. Bir kere düzgün denetlenmedikleri anda da parayı alan paralı askerler tek gecede kaçarlardı.


Belki de eski dostunun tek günde Kral Şehri’ni fethetmesinin nedeni buydu.


Yorko, Majesteleri’nin askeri gücünün diğer soylulardan çok daha iyi olduğunu; sadece silah açısından değil, diğer her açıdan da onlardan üstün olduğunu fark etmişti.


Bir elçi olarak yalnız değildi. Bütün krallık onu destekliyor ve Yorko’nun keskin kılıcı olarak savaşıyordu. Göğsünde yanan bir alev varmışçasına heyecan duyuyordu bu düşünceden…


Endişelendiği tek kişi 76 numaraydı.


Ona verdiği söze göre hedefe varan ilk kişi görünür bir noktada dört renkli bir bayrak asacaktı. Her ne kadar Dük Kant, adamlarına Evernight'ın her köşesini aramalarını söylese de bu tarz bir bayrak bulunamamıştı. Şimdi Dük’ün ayarladığı bir evde kalıyorlardı. Yorko direkt olarak kapının önüne bir bayrak direği kurmuştu. 76 numara şehir merkezine girdiği an bu bayrağı görecekti.


Aslında 76 numara hakkında endişelenen tek kişi o değildi. Arada pencereden bakıyor ve Annie ile Amy'nin bayrak direğinin altında 76 numaranın dönüşünü beklediğini görebiliyordu. Birbirlerini daha da iyi tanıdıkça Annie’nin kendisine olan tutumu değişmişti. En azından sürekli tetikteymiş gibi bakmıyordu Yorko’ya artık…


Hill'in adamları Yorko ile birkaç kez konuşmuşlardı. Mümkün olan en kısa sürede Batı Bölgesi’ne gidebilmesini umuyorlardı. Sihirbaz ona direkt olarak 76 numaranın hem şövalyelerin dikkatini dağıtması hem de hayatta kalması ihtimalinin az olduğunu söylemişti. Eğer o şövalyeler onları hedef almış olmasalardı kız bir gün sonra sınır köyüne, gece yarısından önce de Evernight’a gelirdi. Ama şimdi buluşma yerlerinde hiçbir şey olmuyordu. Yani 76 numara çoktan ölmüştü.


Yorko, Sihirbaz’ın haklı olduğunu biliyordu. Ama sırf 76 numaranın ayrılırken söyledikleri için birkaç gün daha beklemek istiyordu. ‘Durum daha iyi olduğunda Gökhisar’ın sınır kentinde sizinle tekrar buluşacağım. Beni orada bekleyin!’ demişti.


Ayrıldıktan sonra Yorko sonunda neden bu garip duyguyu yaşadığını anlayabilmişti.


76 numara bir köle olsa dahi ona ne Kara Para’da ne de Şafak Krallığı’nda iken bir köle olarak muamele etmemişti.


Kızın sağ dönmesi halinde ona özgürlük vermeye karar vermişti o an…


Ancak bu kararın biraz geç geldiğini düşünmekten başka yapabilecek bir şeyi yoktu.


Üç gün daha geçmişti. Tam ertesi gün Kuzey Bölgesi’nden ayrılmayı düşünürlerken işler birden iyileşmişti. Bayrak direğinin yanında bir araba durdu. Arabacı aşırı endişeli görünüyordu. Muhafızlara bir şeyler sormak istiyor ancak buna cesaret edemiyor, çok korkuyordu. Yorko pencereden görmüştü her şeyi… Tam dışarı çıkacaktı ki Annie ve Amy arabaya gitmişlerdi.


76 numara geri gelmişti!


Heyetin her üyesi bu haberi duymuştu. Hatta Dük Kant bile kendisini feda eden bu cesur hizmetçiyi merak ederek gelmişti.


Ama kızın durumu iyi değildi.


Vücudunun her yerinde morluklar vardı. Sağ eli ve sol ayağının kırık olması nedeniyle doğru düzgün hareket dahi edemiyordu.


"Efendim…” diyen 76 numara gözlerini kırpıştırdı. Zorlukla gülümseyerek: “Beni beklediğiniz için teşekkür ederim!” dedi.


Birdenbire tamamen rahatlamış hissetmişti Yorko.


“Geri dönmene sevindim.”


Daha sonra 76 numara tamamen kendisine gelene dek bir hafta daha Evernight’ta kalmışlardı. Sonrasında ise Derinvadi Kasabası’na gitmişler, buradan bir gemiye atlayarak Kuzey Bölgesi’nden ayrılmışlardı.


Sonraki günlerde Yorko, ayrıldıktan sonra yaşananları öğrenmişti.


Parıltı Şövalyeleri gün batımından önce onu yakalamıştı. Biraz zaman kazanmak için tüm atların dizginlerini çözmüş ve hızlanan şövalyelerin hızını kesmek için atları ters tarafa doğru yollamıştı. Aynı zamanda kendisi de yol kenarındaki dağlara kaçmaya çalışmıştı. Ancak bir süre sonra dere nedeniyle durmak zorunda kalmıştı.


Şövalyelere bir kez yakalandıktan sonra öleceği kesin olduğu için de 30 metrelik bir uçurumdan aşağı bırakmıştı kendisini… Neyse ki, uçurumun her iki tarafında dallar ve sarmaşıklar vardı. Ancak uzun düşüş esnasında kafası bir kayaya çarpmış ve kanamaya başlamıştı. Sağ eli ve sol ayağı dışarı fırlayan kayalar tarafından kırılmıştı. Nehre ulaştığı zaman komaya girmişti.


Şövalyeler kovalamayı bırakmışlardı. Muhtemelen yokuş aşağı giden güvenli bir yol bulamadıkları ya da öldüğünü düşündükleri içindi… Uyandığında vakit gece yarısı olmuştu. Kendini uyanık tutmak için nehirdeki soğuk suyu kullanmıştı. Arada bir birkaç küçük balık ve karides yakalamayı da başardığı olmuştu.


İki gün sonra oradaki balıkçılar onu bulmuş ve hayatını kurtarmıştı.


Hero onun acısını alabiliyor ama yaralarını tedavi edemiyordu. Şu anda Batı Bölgesi’ne gidip onu tedavi edecek cadı var mı yok mu görmeliydiler.


Ama ne olursa olsun hayattaydı!


Yorko memnun şekilde rüzgâra karşı pruvada dikiliyordu. Gemi havada sallanan yelkenleri ile Neverwinter’a doğru yola çıkmıştı.


...

Ne de güzel hikâye uydurmuş bak JJJ Neyse… Kötü bir görevi yok gibi görünüyor ama bakalım neler olacak? Sizce 76 numara iyi işler yapacak mı, yoruma yazın!

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!

 









Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr