Bölüm 523: Kan İncisi

avatar
2627 21

Release That Witch - Bölüm 523: Kan İncisi




Çevirmen: Lodos

Akşam olunca Calvin Kant, Kuzey Bölgesi’nin soylularını kaleye çağırdı.


Ziyafet salonundaki şömine sallanan alevlerle parlak bir şekilde yanıyor, konukların gölgelerinin sıra dışı bir tablo gibi duvarlarda dans etmesine neden oluyordu.


Her birinin üstünden dumanlar tüten et yemekleri ve şaraplarla dolu dört uzun dizilmişti salona. Görkemli bir akşam yemeği gibi görünüyordu. Ancak atmosfer hiç rahat değildi. Bu rahatsızlık Dük’ün Kral Şehri'nin ele geçirildiğini açıkladıktan sonra daha da artmıştı.


“Dört gün önce çıkarılan birliği kurtarmak için adamlar yolladım. Neyse ki; canlı olarak geri döndüler.” diye soğuk bir sesle ilan etti Calvin, ev sahibi koltuğunda otururken: “Ama bugün size sormak istediğim soru şu: Kuzey Bölgesi hakkında ne yapmalıyız?”


Soylular boş boş etraflarına bakıyorlardı. Belki de Timothy'nin bir günde yenildiği haberi o kadar şaşırtıcıydı ki nutukları tutulmuştu. Calvin düşük seviyeli soyluların gözlerindeki korku ve pişmanlığı görebiliyordu. İçinden: “Edith haklıymış. Roland Wimbledon'a karşı savunma yapmak için bu insanlara güvenemeyiz. Araziyi bölmek ise başından beri bir seçenek değildi. Yani artık önümüzde sadece tek yol var.” diye düşündü.


Uzun bir sessizlikten sonra içlerinden birisi: “Neden Prens Roland'ın yanına bir casus göndermiyoruz?” demişti.


“Eğer o Kuzey Bölgesi’ni rahatsız etmezse onu yeni kral olarak destekleyebiliriz.” demişti başka biri. Aynı anda bu sözün soyluların onayını aldığını gören adam devam etti: “Bunlar Wimbledon Ailesi’nin sorunları. Kimin Kral olacağında bizim için hiçbir fark yok.”


Bunu duyan Lista Ailesi’nin Kontu kasvetli bir şekilde gülmüştü: “Hiçbir fark yok mu?”


Calvin hafifçe kaşlarını çattı. Açılış konuşmasının yaklaştığını biliyordu.


Gerçekten de Kont konuştuktan sonra odadaki herkes sessizleşmiş, bu da Calvin'i biraz rahatsız etmişti. Gerçekte üç aile güç bakımından eşit olsa da Kant Ailesi diğerlerinden biraz daha aşağıdaydı. Sadece kızının tavsiyesine kulak verdiği ve Timothy'ye ilk giden olduğu için Dük pozisyonunu alabilmişti en nihayetinde…


Elbette bunun Timothy’nin denge taktiklerinden biri olduğunu da anlamıştı. Timothy muhtemelen diğer iki ailenin küçümsenmiş olmasından ve ondan hoşnutsuz olmasından memnundu.


“Dük Ise'yi unuttunuz mu? İhanetten tutuklanmış ve idam edilmişti.” diye söze giren Kont, odaya bakıyordu: “Timothy'yi direkt kışkırtmamıştı. Eğer yenilgiyi bu kadar erken kabul edersek ilmik her an boynumuza bağlanır ve o zaman da mücadele etmek için artık çok geç olur! Prens Roland'a göre hepimiz ihanete çoktan katıldık ve hiçbirimiz Timothy ile olan ilişkimizi inkâr edemeyiz!”


“Yenilgiyi kabul etmekten başka ne yapabiliriz ki? Kral Şehri bile bir gün dolmadan yenildi… Sert bir duvara yumurta atıyor oluruz...” diye söze giren kişi, Calvin’in derebeylerinden birisiydi. Her zamanki canlılığını kaybetmiş gibi görünüyordu. Kont’un öfkeli bakışlarının karşısında cümlesinin devamını getirememişti.


“Sadece yumurtamız olsa bile ben elimden gelenin en iyisini yapacağım!” dedi Ed Howes: “Asi Kral ağabeyimi öldürdü! Bunun bedelini ödemek zorunda!”


“Yumurtalar bizim elimizde değildir belki de… Kuzey Bölgesi tepeler, dağlar ve tehlikeli yollarla dolu… Roland'ın ordusu ovalar ve nehirler üzerinde hızlı bir şekilde seyahat edebilir. Ancak burada yepyeni ve bambaşka bir oyun dönecek!” diye hızla devam etti Kont Howes: “En kötü ihtimalle Horsehead Ailesi Roland’ın ordusunun ulaşabileceğini asla düşünmediğim Soğuk Rüzgâr Sırtı’na çekilir.”


“Bu tamamen Kilise’ye yaslanmak kadar iyi bir plan.” diye düşündü Calvin: “Bu şerefsizler Kuzey Bölgesi’ni de umursamıyor.” Howes Ailesi’nin en büyük oğluna ne olduğunu duymuştu: “Batının Lorduna karşı bir savaşta ölmüştü…” diye düşünmeye devam etti: “Ancak herhangi bir savaşta ölüm kaçınılmazdır. Boş boş bağırmak bir işe yarasaydı savaşlarda zırhlara ya da silahlara gerek olmazdı zaten...”


  Lista ve Howes Aileleri görüşlerini belirttikten sonra salondaki gürültü iyice artmaya başlamıştı. “Birlikleri durdurarak düşmanla savaşmaya hazırlanmayı" öneren sesler “Prens Roland'ın pozisyonunu aktif olarak gözetlemeyi ve dostluk göstermeyi” öneren sesleri yavaş yavaş bastırmıştı. Calvin bu tartışma boyunca sessiz kalmasına rağmen oldukça endişeli hissetmeye başlamıştı.


“Saygıdeğer Dük ne düşünüyor?” diyen Lista Kontu, direkt olarak Calvin’e bakıyordu.


Bir şey söyleme sırasının ona geldiğini anlayınca Calvin'in kalbi donup kalmıştı: “Bu gece hepinizi buraya getirdim çünkü hepinizin fikrini dinlemek istedim. Bu konu Kuzey Bölgesi’nin geleceği için çok önemli. Çok da dikkatli olamayız…”


Calvin daha cümlesinin yarısındayken Howes Kontu, hızla araya girmişti: “Yeter! İçimde Prens Roland'a bağlılık yemini etmeyi çoktandır planladığına dair bir his var. Yoksa korkakça görüşlerini dile getirenler neden senin derebeylerin olsun ki? Eğer gücü alçakgönüllü bir şekilde feda edersek kesilmeyi bekleyen kuzulardan ne farkımız kalır?”


“Sen…” diyen Calvin, şarap kadehini konta atmak için ani bir dürtü hissetse de kendisini bastırmıştı.


“Madem durum bu… O zaman tartışacak başka bir şeyimiz yok!” diyen Lista Kontu ayağa kalktı ve ziyafet salonunun çıkışına yöneldi: “Bu arada Prens Roland’ın senin zavallı hayatını bağışlamasını istiyorsan Edith’i ona teklif edebilirsin. Roland’ın güzelliği takdir ettiğini duydum. Ah!”


Kont’un sesi beklenmedik bir şekilde kesildiğinde izleyenlerin kahkahaları yarıda kalmıştı. Sırtından çıkan kılıç ucu açıkça görülebiliyordu. Kılıcın üstündeki kan lekeleri şömine ışığının altında loş bir şekilde parlıyordu.


“Benden mi bahsediyorsunuz Bay Kar Tilkisi? Söylediklerinizi duymamış gibi davranamam.”


Kont’un cesedi hafifçe yere çöktü. Zırhlı savaşçının uzun figürü herkesin önünde ortaya çıkmıştı. Kılıcını dikkatsizce çekti. Hala acı içinde kıvranan Kontun üstüne basarak salona girdi.


Bu kişi, Edith Kant'tan başkası değildi.


Calvin anında rahatlamıştı.


Kızın zırh plakaları kan olmuştu. Gelmeden şiddetli bir kavga yaşadığı belliydi. Ama yine de her zamanki sakinliği ve zarifliği üzerindeydi. Bu güzel suikastçının yüzünde bir de gülümseme vardı. Hemen arkasından onu takip eden bir savaşçı birliği de göz açıp kapayıncaya kadar salonu kuşatmıştı. Orada olan herkes ne olup bittiğini anlamıştı.


“Muhafızlar!” diye bağıran Howes Kontu gözlerini dört açmıştı: “Dışarıdaki muhafızlara ne yaptın?”


“Önce onlardan kurtulmasaydım sizle nasıl başa çıkabilirdim?” diyen Calvin rahat bir nefes vererek elindeki bardağı yere fırlattı: “Buranın reisinin ben olduğumu unutmuş gibisiniz!”


Uzun zamandır bu anı bekliyordu. Bu tür ziyafetler birkaç günde bir yapılırdı ve bu nedenle soyluların çoğu fazla önlem almamışlardı. Hepsini bir arada yakalamak için mükemmel bir fırsattı bu… Muhafızlar hallolduktan sonra gerisi kolaydı.


Tabii ki bu tuzağı planlayan ve uygulayan kişi kızıydı: Kuzey Bölgesi’nin İncisi Edith.


Ziyafet salonunun çıkış kapıları yavaşça kapanırken şöminedeki alevler son kez sallanıyor gibiydi.


Diğer iki ailenin derebeyleri kılıçlarını çıkarsa da düşük seviyeli soylular şok içinde donup kalmışlardı.


“Aklını mı kaçırdın sen?” diye öfkeyle bağırdı Ed Howes.


Ama Calvin'in tartışmak için zamanı yoktu: “Silahlarınızı bırakıp teslim olursanız bağışlanırsınız. Ama tüm direnenler öldürülecektir!”


Sözlerini bitirdiği anda da iki grup kavgaya tutuşmuştu.


...

Bu Kuzey Bölgesi’nde olaylar çok hızlı alevlendi sanki… Sizce de öyle değil mi? Ama bizim Roland’ın işine yarayacak gibi bütün bu olanlar, bakacağız…

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44266 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr