Bölüm 518: Büyülü Elin Yeni Yolculuğu

avatar
2740 25

Release That Witch - Bölüm 518: Büyülü Elin Yeni Yolculuğu




Çevirmen: Lodos

Kral Şehri’nde parlak ve güneşli bir gündü. Bu da bugünü mükemmel bir yargılama günü yapıyordu.


Meydanda her saatte bir top sesi duyuluyor ve bu eskiden ‘önemli ve saygın’ olan bir kişinin daha son kararının verildiği anlamına geliyordu.


Mahkûmiyetlerine zaten karar verilmişti. Yani bu sürecin asıl sebebi vatandaşlar için bir propaganda yapmaktı. Özellikle Kilise ve Timothy'yi krala karşı komplo kurmaktan ve tahtı gasp etmekten dolayı kınayan bir propaganda… Bir haftalık hazırlıktan sonra aleyhlerinde toplanan deliller suçlarını kesin bir şekilde kanıtlamıştı. Ama elbette Roland’ın onlara kendilerini savunma şansı falan vereceği de yoktu.


Soylulardan sadece birkaçının cezası idam olmuştu. Timothy, onun uşakları, başbakan ve yargıcın yanı sıra idama mahkûm edilen diğer tüm insanlar Kilise inananlarıydı. Kral Şehri’nin kilisesi kökünden sökülmüş olsa bile Roland, şeytani salgını yaymaya katılan herkesin hak ettiği cezayı aldığından emin olmuştu.


Bu pislikler, darağacına götürüldüklerinde kesinlikle seyircilerin neşelenmesine sebep olacaklardı.


Pencerenin yanında duran Bülbül: “Gidip bizzat izlemeyecek misin?” diye sordu.


“Demir Balta ve Theo her şeyle ilgilenecek.” diye yanıtlayan Roland başını bile kaldırmamıştı. Kamu davaları, Sınır Kasabası’ndaki halkı heyecanlandırmak ve birleştirmek konusunda büyük bir rol oynamıştı. Ancak burada aynı etkiye sahip olamıyordu. Nasıl ki halk, Kral Wimbledon III ve Gerald'ın ölümünden sonra Timothy’nin tarafını tutmadıysa şimdi de Timothy’nin ölümünden sonra Roland’ın tarafını tutmayacaktı.


Buradaki halktanyeterli desteği alamamıştı.


Ayrıca kendi güvenliği konusunda da endişeliydi Roland. Sylvie sonunda; Roland’ın aklına gelen ve Timothy'nin dolabındaki gizli bir bölmede saklı olan mücevher listesini bulmuştu. Ancak eldeki mücevherlerden 12 tane fazla isim vardı ve dördü Kral Şehri’nde saklanıyordu. Bu hepsinin Timothy’den emir almış olduğu anlamına geliyordu. Her ne kadar suikast emirleri olmasa da Roland gardını düşürmeyecekti. İnfazların gerçekleşeceği yer çok düzensizdi ve Roland’ın gidebilmesi için uygun değildi. Zaten Roland’ın çok ilgisinin olduğu bir şey de değildi infaz izlemek…


Uğraşması gereken çok daha önemli şeyler vardı.


Örneğin: Ordu.


Kral Şehri’ni ele geçirme sürecinde yaşanan hasarlar nihayet hesaplanmıştı. Bu savaş, Birinci Ordu’nun şimdiye kadarki en fazla kayıp verdiği savaştı ve sayı tam 33 idi. Bu sayıdan çok daha fazla düşman öldürmelerine rağmen Roland hala sokak savaşı taktiklerinde, özellikle de ev yıkımı taktiklerinde birçok kusur fark etmişti. Birinci Ordu’nun kayıplarının çoğu çılgın askerlerin evlerden atlayarak onları şaşırtmasıyla yaşanmıştı. Eğer askerler, şüpheli evleri yıkmak için bombalar kullanmış olsaydı kayıplar kesinlikle daha hafif olurdu.


Diğer bir endişesi de ordunun büyüklüğüydü. Birinci Ordu, tüm Gökhisar Krallığı’nı 3.000 adamıyla ele geçirebilirdi. Ancak Roland’ın görüşündeki her şeyi fethetmek için bu yeterli değildi. Kral Şehri’nde düzeni sağlamak için en az 500 adamı geride bırakmak zorunda kalacaktı. Mağlup Ejder Sırtı ile aşırı güneyi de aldıktan sonra ordusu daha da küçülecekti. Orduyu genişletmek şarttı.


Roland, cenaze yardımları ve ordu genişlemesi için planlarını yazdı ve muhafızlarına verdi. Planları Neverwinter Şehri’ne geri götürmelerini emretmişti. Bu sayede de Belediye Binası bu planları gerçekleştirebilecekti.


Devamında Prens dikkatini düşük seviye soylulara yöneltmişti.


Önemli bir siyasi güce sahip değillerdi. Ama hepsi iyi eğitimliydi ve çaresizce terfi etmek istiyorlardı. Kral Şehri’ndeki tüm büyük soylular çoktan temizlenmişti. Ya bölgeden sürülmüşler ya da Neverwinter madenlerine gönderilerek birçok boş yer bırakmışlardı. Kral Şehri’nin normal çalışması için en etkili yol, bu düşük seviye soyluların Roland için çalışmasıydı.


Barov’un Kral Şehri’nde uzun yıllar tecrübesi olmuştu ve bu adamlardan bazılarını kesinlikle tanıyordu. Bu yüzden geçici bir yönetim sistemi kurmaktan o sorumlu olacaktı.


Bu adamlar Roland’a hizmet etmeye istekliydi. Bu yüzden onlara daha fazla sorumluluk vermek onların şevklerini artıracaktı. Yorko Roland'ın ilk denemesiydi.


Geçen birkaç günün sonunda ‘eski dostunu’ nereye ataması gerektiğine karar vermişti.


...


Roland'ın ofisine girer girmez bağırmıştı Yorko: “Aman Tanrım! Gerçekten tüm Kilise alçaklarını öldürdünüz! Şeytani vebayı yaydıklarını asla düşünemezdim ben… Başrahip Ferry bunu itiraf ettiğinde duyduklarıma inanamadım! Ne rezillik bu! Tanrılar adına! Şu anda meydandaki kalabalık sizin adınızı haykırıyor ve altı ay önce onları kurtardığınızdan bahsediyor!”


Roland gülümsedi. Theo, altı ay önce mülteci kamplarını şevke getirmek için farelere bu haberi yaymalarını emretmişti. Anlaşılan epey etkili olmuştu. Ama Yorko muhtemelen adını haykırdıkları kısmı Roland’a yaranmak için uydurmuştu.


Bunları umursamayan Roland, Yorko’ya kuzu derisinden bir mektup verdi.


“Şuna bir bak…”


Mektubu açıp hızlı bir bakış atan Yorko’nun gözleri dört açılmıştı: “Beni Gökhisar Krallığı'nın elçisi mi yapıyorsunuz?”


“Evet. Hem de kalıcı bir elçi…” diyen Roland başını salladı: “Resmi bir atama mektubu, bir asan, bir mührün olacak ve Şafak Krallığı’ndaki Parıltı Şehri’nde yaşayacaksın. Ne düşünüyorsun?”


Bu pozisyonu vermek epey bir düşünme süreci gerektirmişti. Kral Şehri’ndeki ünlü ‘Büyülü El’ Yorko da tıpkı geçmişteki Prens Roland gibi kötü bir üne sahipti.


Soylular da dâhil olmak üzere kimse boynuzlanmak istemezdi. Eşleri onları diğer erkeklerle aldatırken; sadece onları suçüstünde yakalamamak için kocalar da genelevlerde ve barlarda takılırlardı. Ama bunların hepsi gizlilik içindeydi.


Yorko'ya önemli bir pozisyon verilseydi ya da Roland açıkça ‘Büyülü Ele’, Belediye Binası’nda bir iş verseydi ortaya çıkacak etki hayal bile edilemez olurdu. Tüm soylular ve tüccarlar, eşlerinin açık açık Yorko’nun peşinden koşacağından endişelenirlerdi ya da Yorko’nun yattığı bütün kadınlar ona ulaşarak ondan yararlanmaya çalışırlardı. Roland bunun olmasını istemiyordu.


Elindeki en iyi seçenek onu yabancı bir ülkeye yerleştirmekti. Krallık elçileri, seyahat eden elçi heyetlerinden farklı olurlardı ve reisler ile aynı yetkiye sahip sayılırlardı. Bu yüzden yabancı krallar bile onlara saygılı davranırlardı. Bu, bir terfi için önemli bir reklamdı. Roland’ın; herhangi başka bir soyluyla yaşanacak çatışmalardan endişelenmesi gerekmeyeceği gibi, Yorko’ya toprak ve arazi vermesi de gerekmeyecekti.


“Bırakalım da Şafak Krallığı'nı rahatsız etsin. Oranın soylu kadınlarının egzotik ve epey alımlı olduklarını duymuştum. Orada kendisine yeni bir isim yapabilir…” diye düşünüyordu Roland.


Belli ki Yorko da bu meseleyi fark etmişti. Tereddüt etmeden diz çöktü ve heyecanla haykırdı: “Kabul ediyorum… Lordum!”

Öyle hevesliydi ki sanki Roland’ın; verdiği bu karardan endişeleneceğini düşünüyor gibiydi.


“O zaman karar verilmiştir.” diyen Roland, gülümsedi: “Gitmeden önce seni eğitmesi için bir tören subayı ayarlayacağım.”


Yorko'nun yanı sıra Şafak Krallığı’na kendi adamlarından bazılarını da göndermesi gerekiyordu Roland’ın… Bu sayede hem komşu ülkeyi gözetleyebilecek hem de Kilise’ye karşı yapılacak savaşlar için iyi bir ittifak kurabilecekti. 


...

Sonunda yargılamalar yapılıyor. Roland’ın şimdilik sokaklarda gezinmemesi mantıklı bir seçim gibi görünüyor.

Bu yargılamalardan ayrı olarak da ordu ve düşük seviye soylular hakkında bazı düzenlemeler yapmayı planlıyor gibi… Bu arada Yorko da baya baya büyükelçi oldu. Büyük roller oynayacak gibi bu adam…

Takipte kalın! Yorumlarınızı bizimle paylaşmayı ve serimizi beğenmeyi de unutmayın lütfen! Görüşmek üzere!










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44332 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr