Bölüm 407: Tilly’nin Sorgulaması

avatar
3222 14

Release That Witch - Bölüm 407: Tilly’nin Sorgulaması



Çevirmen: Lodos 

Prens, çok geçmeden Tilly’nin ne demek istediğini anlamıştı: “Yani seninle beraber Uyku Adası’na gelmedi mi?”

 

“Aynen öyle…” diyen Tilly, çaresizce başını salladı: “İsmi Spear Passi. Yeteneği ise büyülü gücü kanalize edebilmek… Birkaç cadının büyülü gücünü kanalize edebilir. Kanalın bir ucundaki cadı diğer cadılardan sihirli güçler ödünç alabilir. Bu yüzden onun yardımına ihtiyacın olabilir. Mağlup Ejder Sırtı’nda yaşamakta…”

 

“Onun hakkında bu kadar çok şey biliyorsan onunla temasa geçmiş olmalısın…” dedi Roland: “Neden orada yaşıyor? Kilise’ye yakalanma riski var.”

 

Tilly bir an sessiz kaldıktan sonra söze girdi: “Çünkü o bir markiz ve Mağlup Ejder Sırtı’nın da Lordu...”

 

“Lord mu?” diye soran Roland, ürkmüştü: “Cadı mı?”

 

"Evet. Son Lord olan babası Marki Passi, ikinci ve üçüncü oğlu yerine unvanı ve bölgeyi ona verdi. Yüksek rütbesi nedeniyle Spear, cadı kimliğini oldukça iyi gizleyebiliyor. Bu sayede de sıradan cadılardan çok daha iyi bir yaşam sürebiliyor.” dedi Tilly yavaşça: “Önce o benimle temasa geçti ve göç sırasında yardımını teklif etti. Onun sayesinde krallığın orta ve güney kısımlarından cadıları daha çabuk toplayabildim.”

 

Roland garip bir şey hissederek sordu: “Nasıl yani? O kendi cadılarına bir sığınak hazırlamamış mıydı?”

 

"Hayır.” diyen Tilly başını salladı: “Sadece bu da değil. Aynı zamanda Kilise ile uğraşmamak için bu cadıların topraklarını mümkün olan en kısa sürede terk etmelerini istiyordu. Cadı olmaktan çok Lord olmak ile daha çok ilgileniyor gibi…”

 

Kilise’nin onun cadıları sakladığını öğrenmesi halinde Lord unvanı hiç şüphesiz tehlikeye girerdi. Sınır bölgesindeki kasabalardan farklı olarak Mağlup Ejder Sırtı iyi kurulmuş kiliselere ve rahiplere sahipti. İnanan sayısı olarak da tüm batıdan daha öndeler idi… Roland böyle davranmasını anlıyordu ama yine şaşırmasına engel olamıyordu: “Kendi topraklarında bir cadı yakalanırsa..?”

 

“Ben de ona aynı soruyu sordum.” dedi Tilly. Biraz üzgün gibiydi: “Cadı halk tarafından yakalanırsa onu hapishanedeki ölmüş bir mahkûmla değiştirerek sürgüne yollayacağını söylemişti. Ama Kilise tarafından yakalanması halinde bir şey yapmayacaktı.”

 

“Cadıların yakalanmasından korktuğu için Tilly ile iletişime geçmiş… Tilly ile beraber de uzun bir yolculuğa çıkıp Fjordlar’a gitmektense Mağlup Ejder Sırtı’nda kalmış…” diye düşünen Roland sordu: “Onu Sınır Kasabası’na davet edersem gelir mi?”

 

Tilly ellerini iki yana açtı: “Söz veremem. Ama deneyebilirsin. Ben sadece onu nerede bulabileceğini söylüyorum. Herhangi bir şey vaat etmiyorum.”

 

Roland derin bir nefes alarak: “Önce onunla konuşmak için bir elçi göndereceğim.” dedi.

 

Şüphesiz elçi olarak Bülbül’ü seçecekti. Hem gözlerden ve kulaklardan uzakta kalabilirdi, kimse onu fark edemezdi. Hem de yalanları ve doğruları ortaya çıkarabiliyordu. Herhangi bir düşmanlık gütmediğini göstermesi halinde de Spear da muhtemelen aşırı tepki vermeyecekti.

 

Genellikle tekne ile Sınır Kasabası’ndan Mağlup Ejder Sırtı’na gitmek beş altı gün sürerdi. Ama Maggie sayesinde yarım güne düşecekti bu süre… Yardımcı olarak da yanlarında Şimşek olacaktı. Bu üç cadı, Cadı Birliği’nin en hareketli ekibi idi ve üstüne üstlük her türlü silahlara da sahiplerdi. Herhangi aksi bir durumda kendilerini savunabilirlerdi.

 

Roland, uzunca bir süre düşündükten sonra kararını vermişti.

 

Spear’ın gelmeyi kabul etmemesi halinde toprakları iyice araştırılabilirdi. Güneyle arada önemli bir geçit rolü oynayan Mağlup Ejder Sırtı’nı Roland, bahar saldırı planına dâhil etmişti.

 

“Kalede yeni evrim geçirmiş bir cadı olduğunu duydum...” diye aniden konuyu değiştirmişti Tilly.

 

“Ah… Gizemli Ay’dan bahsediyorsun. Evet, bir evrim geçirdi.” diyen Roland, başını salladı ve Tilly’ye evrim sürecinden bahsetti: “Ancak klasik yöntem büyülü gücü arttırmada çok da etkili değil. Anna gibi olabilmek için bütün bilgilerin sağlam bir şekilde öğrenilmesi ve anlaşılması gerekir…”

 

“Klasik yöntem yine de bir yöntem sonuçta…” dedi Tilly ilgiyle: “Söylediklerinde çok ilginç bulduğum bir nokta var. ‘Onlar doğal olaylar değil. Sadece büyülü gücün somut formları…’ derken ne demek istedin?”

 

"Bu benim kendi teorimdi.” diyen Roland, bardağı aldı ve birkaç yudum çay içti: “Anna’nın yetenekleri; ne siyah alevleri olsun ne de yeşil ateşleri olsun… Hiçbiri doğada bulunabilecek şeyler değil. Bu yüzden onları büyü gücünün somut formları olarak düşünmek çok da zor değil. Ama Anna’nın hiç evrim geçirmeden önceki normal alevleri ne olacak? Ben Anna’nın o normal alevlerini sadece ‘ısı’ olarak algıladığını düşünüyorum. Algısının kapsamı genişledikçe ve derinleştikçe onun ‘ısı’ algısı da doğal olarak değişiyor. Bu Agatha’nın tam olarak ne yaşadığını bize açıklıyor. Birçok cadının evrimleşmeden önce yetenekleri temelde aynıdır. Çünkü doğaya ve doğa olaylarına dair algıları aynıdır. Ama evrimden ya da ‘yüksek uyanış’tan sonra yetenekleri değişiyor. Çünkü her birinin doğaya karşı olan bakış açısı ve algıları çok büyük farklılıklar geçiriyor.”

 

“Oldukça mantıklı bir düşünce…” diyen Tilly, bir süre düşündükten sonra söze girdi: “Ama senin teorine göre aynı türden cadıların yeteneklerinin de aynı şekilde gelişmesi gerekmiyor mu? Çünkü hepsi aynı şekilde algılıyorlar doğayı ve doğa olaylarını…”

 

“Hemen hemen evet… Ama sadece aynı ölçüde anlayabildikleri sürece…”

 

Roland ona büyülü güçlerin ne ölçüde gelişebileceği konusundaki şu fikrini söylememişti: “Büyülü güç her türlü yeteneğin temelini oluşturuyor. Hem temel hem de evrensel… Doğadaki her türlü şeyi anlayabilen bir cadı her türlü yeteneği geliştirebilecek miydi yani?”


O tam bunu düşündüğü esnada Tilly söze girdi: “Sen… Büyülü gücün olmadığı bir dünyadan falan mı gelmesin?”

 

“Pufft…”

 

Roland, neredeyse ağzındaki çayı püskürtecekti. Ağzını sildi ve sordu: “N-Ne dedin sen?”

 

“Bir ay boyunca yazdığın bütün kitapları inceledim ve hep bir şeyler yanlışmış gibi hissettim.” diyen Tilly, tam Roland’ın gözlerine bakıyordu: “Nihayet şimdi söylediklerini de duyduktan sonra asıl problemin ne olduğunu görüyorum. Büyülü gücü doğadan farklı bir şey olarak ele alıyorsun… Ne Temel Doğa Bilimleri ne de Temel Fizik kitaplarında büyülü güçten bahsedilmiyor. Sen de büyülü gücün somut formlarının doğada var olmadığını söylüyorsun… Ama büyülü güç aksine bu dünyadaki doğanın bir parçası…”

 

Bunları duyan Roland, donakalmıştı.

 

Aniden Tilly'nin büyülü gücün doğal olarak var olduğu bir dünyada yaşadığını tamamen unuttuğunu fark etti. Önceki Prens Roland da öyleydi. Ama Roland, büyülü gücü doğa olaylarından ayırmıştı ve buna inanıyordu. Diğerleri gibi büyülü gücün bu dünya doğasının bir parçası olduğuna değil…

 

Bu dikkatsiz hatayı aniden hatırladığı anılara bağlayabilir miydi? Hayır… Bu sefer işe yaramazdı… Bu kitapları anılarına dayanarak yazdığını söyleyebilirdi belki… Ama o zaman bilinçaltında büyülü gücü doğadan ayırdığını nasıl açıklayacaktı? Bunların hala eski Prens’ten geldiğine yemin falan edebilir miydi acaba?

 

Bütün bunları düşünen Roland, zorlukla yutkundu…










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44246 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr