Bölüm 365: Batı’ya Yolculuk

avatar
3087 18

Release That Witch - Bölüm 365: Batı’ya Yolculuk



Çevirmen: Lodos 

Petrov esnedi. Yatağında oturur pozisyona geçti. Vücudunun üst kısmında bir ürperti hissetmişti. Eğer yapabilseydi sonsuza kadar yatağında kalırdı. Hem sıcacıktı hem de yanında Shirley vardı.

 

Yanındaki kadın döndü ve mırıldanarak: “Biraz daha uyumak istemiyor musun? Daha erken değil mi?” diye sordu.

 

Petrov eğildi ve alnını öptü. Shirley’in yumuşak kahverengi lüle saçları dağılmıştı. Bir bebek gibi pürüzsüz bir cildi ve güzel yuvarlak gözleri vardı. Onu Uzun Şarkı Tiyatrosu’nda gördüğünden beri tutulmuştu.

 

“Neredeyse öğlen oldu. Herhangi bir resmi iş olup olmadığını görmek için aşağı inmeliyim.” diye fısıldadı Petrov: “Kalkmak istemiyorsan yatağa geri dön. Sana öğle yemeği yollatırım ben…”

 

“Ama burada benimle kalmanı istiyorum.” diyen Shirley kolunu Petrov’un beline sardı: “Zaten dışarıda kar yağıyor. Nasıl bir resmi iş olabilir ki?”

 

Haksız değildi. Şeytan Ayları geldiğinden beri, tüm şehir sessizdi. Tiyatro gösterileri haftada bir oluyordu. Tüm tüccarlar pazarları terk etmişler, tüm tavernalar kapılarını kapatmışlardı. Dışarıdan gören birisi burayı hayalet kasaba sanırdı.

 

Yatmaya devam etmeli miydi? Neredeyse bir yıl boyunca Shirley'in peşinde koştuktan sonra Petrov'un hayali nihayet gerçekleşmişti ve dün gece bir şeyler yaşamışlardı. Gece boyu uyuduktan sonra enerjisini toplamıştı. Yatakta kalsaydı öğle yemeğinden sonra bir tur daha bir şeyler yaşayabilirlerdi.

 

Tam o sırada yatak odasının kapısı vurulmuştu.

 

“Bay Petrov, mavi zarflı bir mektup geldi.”

 

Şok oldu ve hemen yataktan yuvarlandı. Dikkatsizce yere atmış olduğu elbiseyi aldı ve üzerine geçirdi: “Geliyorum…”

 

“Efendim?” diye mırıldandı Shirley.

 

“Bana bir dakika ver.” diyen Petrov, kemerini aceleyle bağladı ve yatak odasından çıktı. Bir süre sonra yatak odasına dönmüştü. Elindeki mavi zarfla yorganın içine girdi.

 

"Bu nedir? Bunu sana kim yazdı?” diyen Shirley, tamamen uyanmıştı. Esneyerek Petrov’a yaslandı ve oturdu.

 

"Sınır Kasabası’ndan…” diye cevap verdi Petrov: “Majesteleri yazmış olmalı.”

 

Zarfı açtı ve mektubu çıkardı. İçeriğini hızla tararken kendini tutamadan kaşlarını çattı: “Sınır Kasabası’na gitmemi istiyor.”

 

“Şimdi mi diye?” soran Shirley şaşırmıştı: “Bu havada mı?”

 

"Evet, acil bir şey olmalı.” diyen Petrov iç çekti: “Toplanıp öğleden sonra yola çıkmam lazım. Sen şimdilik eve gitmelisin. Döner dönmez seni ziyaret edeceğim.”

 

Bir yıl önce, Duke Ryan’ın uyarısını götürmek üzere karlı bir havada Sınır Kasabası’na gitmişti. Şimdi ise yeni hükümdarın emriyle oraya gitmesi gerekiyordu.

 

"Mektup eline ulaşmamış gibi davranamaz mısın?” diyen Shirley, biraz sinirlenmişti: “Uzun Şarkı’yı fethetmiş olmasına rağmen buradaki gerçek hükümdar sensin. Kralın emri bile olsa hemen yerine getirmek zorunda değilsin, değil mi?”

 

Eğer bu emir Dük’ün emri olsaydı, bu mümkün olurdu. Ancak Petrov, Prens Roland'ın sabırsızlığını iyi biliyordu. Sevgiyle Shirley’in başını okşadı: “Bu, onla aynı şey değil. Kral, Batı bölgesini umursamayabilir. Ama Majesteleri Roland, umursar. O sadece Sınır Kasabası’nın değil, tüm Batı bölgesinin hükümdarı.”

 

...

 

Şeytan Ayları boyunca Uzun Şarkı’da yapılacak pek resmi iş olmamıştı. Bazı görevleri astlarına verip, kalenin kontrolünü de babası Earl Hull’a bıraktıktan sonra Petrov, kaleden ayrılmıştı. Geçen seneki sadece bir yaverin eşlik ettiği geziden farklı olarak, bu kez Dük’ün özel gemisi olan Aslan Yüreği’nde ondan fazla görevli ve iki şövalyeyle yelken açacaktı. Oldukça muhteşem bir sahneydi.

 

Tam dış şehirden geçip limana doğru ilerlerken sokak köşesinden gelen kargaşa sesleri Petrov'un dikkatini çekmişti.

 

10 kadar adamın daire oluşturarak bir şey izlediğini fark etmişti, elbiselerine bakıldığında hepsinin sivil olduğu anlaşılıyordu. Bağırışlar Şeytanlardan ve birisinin idam edilmesinden bahsediyordu.

 

Petrov, şövalyelerden birisine emir verdi: “Git ve bir bak. Eğer normal bir kavgaysa, evlerine geri dönmelerini söyle.”

 

“Emredersiniz efendim.”

 

Şövalye kalabalığı yararak ortaya doğru yürüdü ve kılıcını çekti. Kalabalık dağılmıştı. Bir kadın ve iki çocuğunu alarak Petrov’a götürdü. Çocuklardan birisi iplerle bağlanmıştı.

 

“Ne oluyor?”

 

“Efendim!” diyen kadın, Petrov'un ayaklarına kapanmıştı: “Kızı hemen öldürün! O günahkâr bir cadı! Şeytanın kölesi!”

 

‘Cadı’ kelimesi Petrov’u şaşırtmıştı. Gözleriyle diğer ikisini süzdü. Biraz daha uzun boylu olan çocuk hemen kızın önünde durmuş, saldırmaya hazır halde bekliyordu. Yüzünde ağır yaralar vardı. Dayak yemişti belli ki. Petrov’un ona baktığını görünce söze girdi: “O şeytanın kölesi falan değil! Tiyatrodaki oyunlarda hem iyi hem de kötü cadılar olduğunu gördüm. Neden onu cezalandırıyorsunuz?”

 

Petrov, çocuğu görmezden gelerek kadına döndü: “Onun bir cadı olduğundan emin misin?”

 

"Evet efendim! Kilise hala burada olsaydı, bu tür yalanların tiyatrolarda yayılmasına asla izin vermezdi. Bu kız, küçük bir İblis ve onu Kilise adına cezalandırıyorum ben… Efendim, onu hemen asın ki cehennemin etkileri burada yayılmasın!”

 

“Sadede gel, boş konuşma!” diye çıkıştı Petrov.

 

Kadın uzunca bir süre bir şeyler geveledikten sonra Petrov nihayet bütün hikâyeyi anlamıştı. Kilise, Timothy’nin yolladığı askerler tarafından yakıldıktan sonra, bu kadın ve diğer bazı inananlar dış şehirde kendilerince vaaz vermeye devam etmişler ve aynı zamanda Kutsal Hermes’ten de Batı bölgesinin kilisesini yeniden inşa etmesi için yeni bir rahip göndermesini beklemişlerdi. Bu karmaşa da tesadüf sonucu ortaya çıkmıştı. Kız, komşuların çatılarındaki karı temizlemelerine yardımcı olmak için yeteneklerini kullanırken, kadın onu fark etmişti ve olay da buradan çıkmıştı.

 

Petrov, şövalyesine döndü ve: “Onu alın, iyice sorgulayın.” dedi: “Şimdilik sen burada kal. Gelmene gerek yok. Ama ben geri döndüğümde ona benzer tüm inananların hapiste olmasını istiyorum.”

 

Kadın, bunları duyunca şok olmuş ve bağırmaya başlamıştı: “Ne... Hayır! Efendim, nasıl yapabilirsiniz bunu?”

 

Petrov, korkmuş küçük kıza döndü ve: “Gerçekten bir cadı mısın? Bana yeteneklerini göster.” dedi.

 

Kız zayıf bir şekilde yere çökmüştü. Cevap veremiyordu.

 

Petrov başını salladı ve tekrarladı: “Eğer gerçekten bir cadı olduğunu kanıtlayabilirsen, gitmene izin vereceğim.”

 

Biraz geçmişti ki kız, titreyen ellerini kara soktu. Çok geçmeden karların hepsi eriyerek suya dönüşmüştü.

 

“Anlıyorum…” diyen Petrov başını salladı: “Benimle gel.”

 

Kız başını kaldırdı: “Nereye gidiyoruz?”

 

“Cadıların yaşaması için uygun bir yere…” diyen Petrov, yardımcılarına kızı almalarını işaret ederek limana yürümeye devam etti.

 

“Bırak onu seni yalancı! Onu bırakacağına söz vermiştin!” diye haykıran çocuk Petrov’a doğru koşmak istemiş ancak diğer yardımcılar tarafından engellenmişti. Çok geçmeden de bağırmayı bırakmıştı zaten…










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44333 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr