Bölüm 295: Açılan Kanatlar

avatar
3077 7

Release That Witch - Bölüm 295: Açılan Kanatlar


 

Çevirmen: Lodos 

Bülbül, Roland’ın vurulduğunu görünce sanki midesi daralıyormuş gibi hissetti.

 

Etrafındaki seslerin hepsini unutmuştu sanki. Vücüdunu kaldırmaya çalıştığında vücudunun sertleştiğini ve soğuduğunu fark etti. Yalnızca elleri biraz titriyordu.

 

Roland’ın vücudunun giderek soğumamasından korkuyordu.

 

Roland’ın bir daha uyanamamasından korkuyordu.

 

Bunları düşününce nefesi kesiliyordu.

 

Hayatında hiç böyle çaresiz hissetmemişti.

 

İlk tepki gösteren Anna idi. Yere çöktü ve siyah ateşiyle yarayı kapladı. Birden yaranın olduğu yerden dumanlar yükselmeye başladı. Ateş dinince Roland’ın kopmuş kolu dağlanarak siyahlaşmıştı.

 

En azından kan kaybı durmuştu.

 

Bülbül içinden kendi kendine konuşuyordu: “Şimdiye kadar bize ilk yardımda bunları öğretti. E devamında ne vardı. Hah: ‘Yarayı sarın ve Nana’yı çağırın…’ Ne!?! Nana bizle değil, Nana bizle değil… Napıcaz? Nana bizle değil! O Sınır Kasabası’nda…

 

Geri dönmemiz lazım!

 

Bir an önce geri dönmemiz lazım!”

 

Başını yavaşça güneydoğuya çevirerek Sınır Kasabası’nın olduğu tarafa doğru baktı.

 

Tam o sırada Şeytan’ın öfkeli yüzü ve sağa sola salladığı pençeler Bülbül’ün görüş alanına tekrar girmişti. Bu da onu düşüncelerinden kopup gerçeğe döndürmeye yetmişti.

 

Bütün o cadıların çığlıkları, silah patlamaları ve düşmanın haykırma sesleri tekrardan duyuluyordu artık… Yaşadığı şoku atlatınca aklındaki bütün o dağınık ve düzensiz düşünceler bir araya gelmişti.

 

“Şeytanları yenmeyi denemeyin! Bir kez yakalarlarsa Sınır Kasabası’na dönemeyiz!”

 

“Şimşek!” diye endişeyle bağırdı Anna: “Balonu koru!”

 

Küçük kızın beti benzi atmıştı. Havada boş boş süzülüyordu. Ama Roland’a bakınca dişlerini gıcırdattı ve hızla balonun önüne doğru uçtu.

 

“Olmayacak.” diye düşündü Bülbül. Birçok diğer cadıda olduğu gibi Şimşek’in de doğru düzgün bir savaş tecrübesi yoktu. Şeytanları yenemezdi Şimşek.

 

“Burada Şeytanları yenebilecek tek kişi benim.”

 

Bülbül derin bir nefes aldı. Aklındaki bütün düşünceleri, Roland’ın yaralı olması da dâhil her şeyi, bir kenara attı. Şeytanların ikisi de halen uçuyordu. Kıskaca almışlardı. Biri önde diğeri arkadaydı. Kolları hala iyileşmemişti. Belli ki bu biraz zaman alacaktı. Ama balon ile Şeytanlar arasında da bir 50 metrelik mesafe vardı. Burayı atlayamazdı Bülbül.

 

Şeytanlar balonun yere inmesi halinde kendilerinin sıkıntıya düşeceklerinin farkındaydılar. Şeytanlardan biri üç parmağı ile bir işaret yaptı. Yüksek bir sesle bağırdı ve bineğinin dizginlerine asılarak direkt balona doğru saldırıya geçti.

 

Aynı anda diğeri de Şimşek’e doğru hareketlendi. Devasa kanatlarını çırpan Şeytan sanki avını yıpratmaya çalışan bir şahin gibiydi. Tıpkı Bülbül’ün de beklediği gibi Şimşek, hızına ve çevikliğine güveniyordu. Bu sayede de nişan alıp ateş etmesi imkânsızlaşıyordu. Aynı zamanda diğer cadılar da kazara Şimşek’i vurmaktan korktukları için ateş etmeyi bırakmışlardı.

 

O sırada diğer Şeytan da hava balonuna doğru saldırıya geçti. Bineği de rastgele bir şekilde balonu ısırıyor ve pençe atıyordu. Neyse ki Soraya’nın kaplamaları epey dayanıklıydı. Bunun boşa gittiğini anlayan Şeytan kükredi ve uzağa doğru uçtu. Belli ki uzaktan bir darbe vurup balonun dengesini bozmayı amaçlıyordu.

 

Bülbül bunun en iyi fırsatı olduğunu fark etti.

 

Sise girdi. Sıçradı ve bir anda balonun yüzeyine ayak basmıştı. Ama vücudu yere paraleldi ve çok zamanı yoktu. Bu yüzden direk zirveye doğru koşmaya başladı.

 

O sırada Şeytan da ona doğru geliyordu.

 

Siyah beyaz dünyasından Bülbül, Şeytanın vücudunda da dönüp duran parıltılar görmüştü. Şeytanlarda da mı büyü vardı yani?

 

Ama şu anda onu düşünecek vakti yoktu. Bir göz açıp kapamadan 10 metre ilerliyordu Şeytan. Tam balona çarpacağı sırada Bülbül ortaya çıktı ve Şeytan’ın arkasına atlayıverdi.

 

Bir anlık ağırlık artışı yüzünden binek sarsıldı ve dengesini kaybetti. Bir şeylerin ters gittiğini hisseden Şeytan arkasını döndü. Gördüğü tek şey Bülbül’ün altıpatlarıydı.

 

“Yok ol!”

 

Mermi bir alev ve dumanla fırladı namludan. Şeytan’ın alnından girerek ensesinden çıktı. Bir kâse büyüklüğünde delik açılmıştı Şeytanın kafasında. Yüzüne gözüne kan sıçradı Bülbül’ün. Etrafa da iğrenç bir koku yayılmıştı.

 

Şeytan devrilmeden önce birkaç kez sallandı. Bu da bineğin dengesini kaybederek hava balonunun hemen yanından geçmesine sebep olmuştu. Bülbül tam balonun tepesine tekrar çıkacaktı ki bir kaza oldu. Şeytan düşerken bineğin dizginlerine takıldı. Binek aşağı dönerek Bülbül’ü üzerinden fırlattı.

 

Daha tepki bile veremeden düşüşe geçmişti Bülbül.

 

Balon alçalmaya devam ediyor olsa da hala birkaç yüz metre yüksektelerdi. Sisin içine atsa kendini daha da sıkıntı olacaktı. Çok tehlikeli bir durumdaydı.

 

“Bülbüül!”

 

Diğerlerinin korku içinde çığlık attıklarını duydu. Hiçbir şey işe yaramayacak gibiydi. Şimşek, diğer Şeytan ile savaşıyordu. Maggie ise bir deniz kuşuna dönüşse bile onu taşıyamazdı. Ne olacağını az çok anlamıştı.

 

Düşüşü gittikçe hızlanıyordu. Daha az önce sadece mavi olarak gördüğü okyanus şimdi en ince hatlarına kadar belirginleşmeye başlamıştı. Dalgaların köpüklerini bile görebiliyordu. Düşüyor gibi değildi. Sanki deniz ona doğru yükseliyordu.

 

Kaçınılmaz son yaklaştıkça düşünceleri daha da netleşiyordu.

 

Gözlerini kapattı Bülbül. Roland ile ilk tanıştığı anı hatırladı. Yatağın kenarına oturmuş hançeriyle oynuyor ve Dördüncü Prens’in içeri girmesini bekliyordu. O titrek ateş, kapı ve yatak… Hepsi bir bir silindi… Geriye bir tek Roland’ın yüzü kalmıştı.

 

Tek pişmanlığı ona son anına kadar eşlik edememesiydi.

 

“Geldim!”

 

Birden kuş cıvıltıları çınlamıştı kulağında. Bülbül gözlerini açtığında göğsüne beyaz bir kuşun konduğunu gördü. Bu Maggie idi.

 

Tam bir şey söyleyecekti ki güvercinin vücudundan ışıklar çıkmaya başladı. Vücudu büyüdü ve sırtından devasa kanatlar çıktı. Tüyleri dökülmüştü. Kafası da çok korkutucu görünüyordu. Şeytani canavarlardan birine dönüşmüştü!

 

Maggie kulakları sağır edici bir sesle kükredi. Pençeleriyle Bülbül’ü kavradı ve hızla yükseldi.

 

Neler oluyordu? Bülbül şoktaydı.

 

Maggie bir kez daha bağırdı. Sanki Bülbül’e bir şey söylemeye çalışıyordu.

 

Bu sefer Bülbül, Maggie’nin ne demek istediğini anlamak için çeviriye ihtiyaç duymamıştı. Diğer Şeytanı yenmeleri gerekiyordu.

 

“Haydi!” diye bağırdı Bülbül.

 

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr