Bölüm 293: Gece

avatar
2902 8

Release That Witch - Bölüm 293: Gece


 

Çevirmen: Lodos 

Bir hafta çabucak geçmiş ve araştırma ekibinin yola çıkma zamanı gelmişti.

 

Roland Barov’u, Carter’ı ve Demir Balta’yı çağırarak iki gün boyunca kasabada olmayacağını söyledi. Genel planlara ve işleyişe göre Roland’ın yokluğunda kasabayı yönetmeleri gerekliydi.

 

Ama elbette bu kararı üçünden de tepkiyle karşılanmıştı. Carter baş şövalye olarak görevini yapmak ve Prens ile beraber gitmek istiyor, Demir Balta 100 kişilik askeri bir birliğin ona eşlik etmesi gerektiğini söylüyor, Barov ise Belediye’deki işlerin onun yardımı olmadan yürümeyeceğini söyleyerek Majesteleri’ni kasabada kaldırmaya çalışıyordu. Bu böyle devam edecekti ki Roland mecburen Lord olduğu gerçeğini kullanarak onları susturdu.

 

“Ama anlamıyorum Majesteleri… Bizzat sizin gitmenizi gerektirecek kadar önemli mi?” diye sordu Barov.

 

“Bu batı bölgesini ilgilendiren bir mesele… Gökhisar Krallığı için hayat memat meselesi bile denebilir.” diyen Roland bir an duraksadıktan sonra: “Ve yalnızca ben çözebilirim bu işi.” dedi.

 

“Bize… Tam olarak ne olduğunu söyleyemez misiniz?”

 

“Şimdilik hayır. Zamanı gelince anlayacaksınız.” diyen Roland başını salladı: “Aynı zamanda bu gezi gizli. Yani kimsenin duymaması, bilmemesi gerekiyor.”

 

Şeytanların inine gidiyor olması epey korkutucuydu. Bunu yayarak daha da korkutmanın bir âlemi yoktu.

 

Roland için sorun yoktu. Gerçek dünyada izlediği korku filmlerinden alışıktı zaten. Şeytanların inine gitmek onu çok korkutmuyordu. Ama diğer insanlar bunu duyarlarsa korkabilirler hatta belki batı bölgesini terk bile edebilirlerdi. Bu yüzden şimdilik gerçeği söylemeyecekti.

 

Sınır Kasabası’nın bütün resmi işleri bittikten sonra Roland ve cadılar sıcak hava balonuna binerek karlı dağa doğru havalandılar.

 

“Majesteleri… Eğer bu şeytanlarla dört yüz elli yıldır savaşanların Kilise olduğunu varsayarsak bu Kilise’yi iyi mi yapar kötü mü yapar?” diye sordu Sylvie. Şeytanların varlığını duyduktan sonra sanki biraz korkmaya başlamıştı.

 

“Tabii ki kötü olmaya devam ederler.” diye cevap verdi Bülbül. Roland’ın konuşmasını beklememişti bile: “İyi birinin sebepsiz yere cadı avına çıktığını gördün mü sen hiç? Biz gerçekten Şeytan’ın hizmetçileri olsaydık bunu bilirdik herhalde. Ama bizimle Şeytanlar arasında en ufak bir ilişki yok. Yine de Kilise’nin yaptıklarına bak.”

 

Ama Sylvie bu cevaptan sonra da Roland’a bakmaya devam etti. Onun da konuşmasını ister gibiydi.

 

Roland bir süre düşündükten sonra konuşmaya başladı: “Öncelikle Şeytanlarla savaşanların Kilise olduğunu hala kesinleştirmedik. Eğer bu uğurda büyük fedakârlıklar yaptılarsa neden tarihin üstünü örtmeye ve kanıtları yok etmeye çalışıyorlar? Öbür türlü yaptıkları iyilikleri anlatarak daha fazla inanan toplayabilirlerdi. Yani kısaca bu sorunun cevabını geçmiş hakkında daha fazla bilgi sahibi olduktan sonra cevaplamak daha doğru olacaktır. Ayrıca iyi ve kötü birbirinden kesin olarak ayrışamaz. Senin durduğun yere ve güttüğün bakış açısına göre değişir bu.” diyen Roland bir an duraksadı. Gülümsedi ve sonra şöyle bir soru sordu: “Senin asıl bilmek istediğin şey Şeytanlara karşı savaşmak için Kilise ile birlik olup olmayacağım… Değil mi?”

 

“Ben…” diyen Sylvie, başıyla onayladı.

 

“Kilise ve ben tamamen zıtız. Yanlarında cadılar olsa dahi ben onlarla aynı tarafta olmam.”

 

“Ben de konuşmak istiyorum.” diyen Bülbül’ün yüzünde vurdumduymaz bir gülümseme vardı: “Eskiden Şeytanlar ile savaşanlar Kilise olsa da yenilmişler. Hatta sağlam bir hezimet almış bile olabilirler. Majesteleri’nin de dediği gibi: Kazananını ya da kaybedenini bilmediğin bir savaşta ne diye taraf tutasın ki?”

 

“…Anlıyorum…” diyen Sylvie yavaşça başını salladı. Huzursuzluğu dağılıyor gibiydi.

 

Epey zaman geçmişti. Güneş yavaştan batmaya başlarken ekip, karlı dağın hatlarını görebiliyordu uzaktan.

 

Roland düşünüyordu: “Devasa derecede büyük. Ben bile ilk defa böyle büyük bir yapı görüyorum. Yakınlarda başka bu kadar büyük dağ yok. Yeryüzü daha fazlasını kaldıramazmış gibi sanki. Bu devasa dağ neredeyse tüm ufku kaplıyor. Karadan geçmek istesem en az birkaç ay sürer…”

 

Seçtikleri kamp alanı denize yakın ufak bir dağın en tepesiydi. Etrafı gözlemeleri daha da kolay oluyordu. Gizli Orman’dan da uzaktalardı. Yani bir canavar falan da gelemeyecekti yanlarına.

 

Yemeklerini yedikten sonra herkes çadırı kurmaya başladı. Sıcak hava balonunun taşıma kapasitesi nedeniyle yalnızca büyük ve geniş bir adet çadır alabilmişlerdi. Bu sebeple Roland, bir soyluluk ve centilmenlik yaparak cadıların çadırda uyumalarına kendisinin de balonda uyumasına karar vermişti. Maggie de bir ağaca konacaktı.

 

En sonunda da epey zayıf olduğunu fark etti Roland. Çadıra girse hiç kalabalık etmezdi yani. Ama yine de Wendy ve Soraya kendilerinin balona geçip Roland’ın çadıra geçmesini teklif edince Roland direkt reddetmişti.

 

Yatacakları yeri ayarlarlarken Sylvie dikkatli bir şekilde Roland’a bakıyordu. Öyle yoğun bir şekilde bakıyordu ki Roland, ağlasa mı gülse mi bilemiyordu.

 

Gece nöbeti ayarlanınca herkes birer birer çadıra girdi. Sepetin pürüzlü tabanı yüzünden Roland uykuya dalmakta biraz güçlük çekiyordu. Bu yüzden kalktı. Bir kayanın üstüne denize dönük şekilde oturdu ve ay ışığının su üstündeki yansımalarını izlemeye başladı.

 

O anda da arkasından bazı ayak sesleri duydu.

 

Arkasını döndüğünde gelenin Anna olduğunu fark etti.

 

Kaşlarını kaldırdı ve sordu: “Ne oldu? Uyuyamadın mı?”

 

“Yoo… Sadece sana eşlik etmek istedim.” diye dobra bir cevap verdi Anna.

 

“Öyle mi?” diyen Roland, iki kez öksürdü: “Sağ ol.”

 

“Benim sana teşekkür etmem lazım asıl.” diyen Anna gülümsüyordu. Ay ışığının parlaklığı hafiften yüzüne vuruyordu. O mavi gözleri denizden de derin görünüyordu: “Sylvie’ye söylediğin o sözler… Açıktan söylemese ya da teşekkür etmese çok iyi hissetti kendini.”

 

“Onun için mutlu musun?”

 

“Hayır.” diyen Anna başını salladı: “Kendi tercihimden dolayı mutluyum.”

 

Roland şaşırmıştı: “Ne… Tercihi?”

 

Anna cevap vermek yerine gözlerini kapattı ve Roland’ı yanağından öptü. Aradan biraz zaman geçince de yavaşça kalktı ve: “İyi geceler Majesteleri.” dedi.

 

Anna’nın çadıra girdiğini gören Roland esnedi. Tam o da uyumak için balona doğru gidiyordu ki görünmez bir çift el yüzünü kavradı. Önündeki alan boştu. Yine de diğer yanağından da öpüldüğünü hissetti. Arkasından da bir ses şöyle dedi: “Ben de teşekkür ederim Majesteleri. Cadılara bu kadar çok yardım ettiğiniz için…”

 

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr