Bölüm 231: Suikast Part -2

avatar
2788 8

Release That Witch - Bölüm 231: Suikast Part -2


 

Çevirmen : Lodos

 

Aphra’nın yüzüne bir serinlik yayılmıştı. Bu… Bu nasıl mümkün olabilirdi ki?

 

Yutkunduktan sonra sesini alçaltarak sordu: “Bu nasıl bir şaka? Ben Vorte.”

 

“Kampta bu kadar asker varken kadının bu askeri tanıması büyük şanssızlık olur. Ya herkesi tanıyorsa?” diye düşünüyordu Aphra.

 

Aldığı alaycı cevabı hiç beklemiyordu: “Demek öyle? Ben hiç erkeklerin vücudunda büyü barındırdığını görmemiştim. Yani sen ya kampa sızmaya çalışan bir cadısın ya da üst düzey bir büyücü. Ama iki türlü de senin adın Vorte olamaz. Birinci Ordu’da büyü gücü taşıyan hiç kimse yok.”

 

Bu kişi… Şeytan’ın gücünü görebiliyor muydu!? Aphra’nın kalbi yerinden çıkacak gibiydi. İfşa olmuştu. Kampta dörtten fazla cadı vardı. Arkasındaki kişi de bir cadı olmalıydı. Gerçeklerin Gözü’ne benzer bir yeteneğe sahipti bu kadın. Bu tür yeteneğe sahip cadıların başka yetenekleri de olabiliyordu. Kilise’nin kutsal kitaplarında bunları öğrenmişti.

 

“Bana doğru gelen ya da etrafımı kuşatan kimse yok… Acaba bu kadının ana yeteneği görünmezlik olabilir mi?” diye düşünüyordu Aphra.

 

“Diz çök ve ellerini arkana al. Belki o zaman hayatını bağışlarım.” diyen kadının sesi çok net çıkıyordu: “Söylediğimi yap!”

 

Etraftaki askerler hala savaşla meşgul olsa da cadılar bir anormallik olduğunu fark edip şöyle sormuşlardı: “Sorun ne Bülbül? Bir şey mi oldu?”

 

Bu onun son şansı idi. Aphra kendi asıl yeteneğinin savaşmak değil suikast yapmak olduğunu biliyordu. Hele de üstünde diğer cadıların güçlerini bastıracak bir Tanrı Gözü’nün İntikamı yokken yapacak pek fazla şeyi yoktu.

 

Uçabilen cadının kaçması çok sorun olmazdı belki ama hastalığı iyileştirebilen cadının burada ölmesi şarttı. Aksi takdirde Kilise’nin gelecek ile ilgili planlarına büyük tehdit oluşturacak bir tehlikeyi önleyememiş olacaktı.

 

Tabii karşı tarafı öldürdükten sonra kendisinin de buradan sağ çıkma ihtimali pek yoktu. Aklına bu ihtimal gelince bir anlığına göğsü sıkışsa da sonra kendini kontrol altında tutmayı başardı. Cehennemden gelecek şeytanları önlemek adına Kilise’nin dünyada hakim olması gerçekten çok önemli idi. Bu uğurda kendini feda etmiş büyük savaşçılara ve kahramanlara katılmak onun için bir onur kaynağı olurdu.

 

Heather’ın onu unutmayacağına hatta onun ismini kutsal kitaplara yerleştireceğine ve nesiller boyu hatırlanacağına inanıyordu.

 

“Yaklaşmayın.” diye bağırdı Bülbül: “Bir-“

 

O anda Aphra dirseğini kaldırdı ve rakibinin tuttuğu silahla yaralanmamak için de aynı anda başını eğdi. Kolunun altında temas anında çalışan özel bir mekanizma vardı. Etrafa beyaz simyevi bir toz yayıyordu. Suyla teması halinde yakıcı etkisi oluyordu. Düşmanın ağzına ya da gözüne kaçması durumunda daha fazla savaşacak gücü kalmıyordu. Bu tozu hiç solumasa bile bir süre sersemlemesi kaçınılmaz idi.

 

Sonrasında ateşin yanında oturan dört cadıya doğru koşmaya başladı. Sarı saçlı küçük kız hemen uçuverdi. Aralarında an büyük görünen ise kendi güvenliğini önemsemeyerek diğer ikisinin önüne geçti. Aphra keskin hançerini çekerek cadıyı direkt bıçakladı ve geçti. Yerdeki üç cadı da onun ellerinde ölecekti sonuçta. Hangisinden başlayacağının pek bir önemi yoktu.

 

Hançeri tam cadının vücuduna saplıyken inanılmaz bir sahne gördü.

 

Daha iki saniye önce boşluk olan yerde şimdi kapşonunun altından ona bakan beyaz bir gölge duruyordu.

 

“Bu… Bu benim arkamda duran Bülbül mü yoksa?”

 

“Toz patladığında hemen dibimdeydi… Nasıl oldu da zarar görmedi hiç?”

 

Bunları düşünen Aphra gözlerine inanamıyordu. Tam o sırada karşısındakinin kolunu kaldırdığını ve gümüş silahtan kendisine doğru ateşli bir şeyler geldiğini gördü. Birden arkaya doğru fırladı. Dengesini tamamen kaybetmişti ve yere düşmüştü.

 

“Bu hiç… Bu hiç iyi değil… Daha halletmem gereken iki cadı var…”

 

Aphra kalmak ve hançerini çekip iki cadıya saldırmak istiyordu. Ama elini hareket ettiremiyordu. Bilinci de yavaş yavaş kapanıyordu…

 

Aklından geçen son düşünceler: “Çok yazık…” olmuştu…

 

 

Bülbül atışı yaptıktan sonra rakibinin yere düşmesini ve sonrasında da değişim geçirerek tanımadıkları bir kadına dönüşmesini izledi.

 

İlk kez bir cadıyı öldürmüştü.

 

Lily endişeyle kendisine sesleninceye kadar Bülbül kendine gelememişti. Kalbindeki garip duyguyu bastırarak silahı bir kenara attı ve Wendy’ye koştu.

 

“Yara nerede?”

 

“Önemli değil. Çok az bir acı var zaten.” diyen Wendy ellerini sallayarak panik yapmamaları gerektiğini anlatıyordu: “Tam işlemedi bıçak.”

 

“Koruyucu zırh işe yaradı mı yani?”

 

“Sanırım evet.” Hançer göğsünün altında kıyafetlerine saplanıp kalmıştı. Ceketini açtığında hançer yere düştü. Hiç kan yoktu. Koruyucu zırhın dıştaki sert kısmında ufak bir delik olsa da iç kısıma hiçbir şey olmamıştı. “S-Sen beni gerçekten korkuttun.” diyen Lily rahat bir nefes aldıktan sonra yere oturdu: “Bir daha benim içi kendini tehlikeye atma…”

 

“Eh.” diyen Wendy yavaşça onun başını okşadı ve: “İyi iş çıkardım bence…” dedi.

 

Lily kafasını Wendy’nin ellerinden kurtardıktan sonra tekrardan onun göğsüne yaslayıp boğuk bir sesle ağlamaya başladı.

 

“Ben de korkmuştum. Öyle hızlı geldi ki kendi yeteneğimi kullanmak aklıma gelmedi.” diyen Wendy başını salladı: “Eğer ona doğru güçlü bir rüzgar yollasaydım belki de hiç yaklaşamazdı bize.”

 

“Sen çok nadir savaşırsın. Tepki verememen gayet doğal.” diye onu teselli etti Bülbül.

 

“Neyse ki koruyucu kıyafeti giyiyordun.” diyen Yankı hala korkmuş gözlerle bakıyordu.

 

Ayrılmadan önce Majesteleri her birine özel kıyafetler vermiş ve bir an olsun çıkarmamalarını söylemişti. Biraz kalın olsa da aslında çok hafifti. Birkaç fazla katmandan yapılmıştı. Her bir katman Soraya tarafından üretilmişti. Biraz kalındı ama herhangi bir keskin objeye karşı koruma sağlayabiliyordu. Yaylara, arbaletlere ve kılıçlara karşı mükemmeldi. Eğer zırh işe yaramasaydı Wendy, Sınır Kasabası’na yetişemeyebilirdi.

 

Şimşek yavaşça yere indi ve sordu: “Bize niye saldırdı ki? O da bizden değil mi?”

 

Bülbül cansız yatan kadına baktı ve bir süre konuşamadı. Sanki hiç acı çekmemiş gibi huzurlu görünüyordu. Ama Wendy’yi bıçakladığı sırada gözlerindeki ifadeyi unutamıyordu Bülbül. Hiç umrunda değil gibiydi bir cadıyı öldürmek. Amacına kilitlenmişti. Sanki birini öldürmüyordu da hayatını değerli kılmak için bir şeyler yapıyor gibiydi.

 

“Hayır.” diyen Bülbül iç çekti: “O… O bizden biri değildi. O sadece bir zavallıydı.”

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44334 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr