Bölüm 167: Zafer

avatar
3369 11

Release That Witch - Bölüm 167: Zafer


 

 Çevirmen: Lodos

Savaş, batı tarafının surları altında gerçekleşecekti.

 

Roland’ın yanı sıra Demir Balta, Bay Pine, Brian ve Cadı Birliği üyeleri de düelloyu izliyordu.

 

Ve gözetleme kulesine yerleşmiş bir de güvercin.

 

Herkes kaza kurşunundan kaçınmak için surların tepesine çıkmıştı. İki katılımcı, Baş Şövalye Carter Lannis ve sıra dışı cadı Ashes, şehir surlarının yakınındaki bir bölgede bire bir düello yapacaktı.

 

Carter her zamanki şövalye giysileri yerine, üstüne tam oturan hafif deri bir kıyafetle beline tabanca kılıfı iliştirilmiş özel bir kemer giymişti. Belinin her iki tarafında da altıpatlar vardı ve acil bir durum için arkasına da kısa bir hançer yerleştirmişti. Ancak Roland, Carter’ın sıra dışı bir cadıyla savaşmak için bir hançer kullanması durumunda, teslim olması gerektiğini gayet iyi biliyordu.

 

Ashes’in her zamanki kıyafeti vardı üstünde. Tüm vücudu kaplayan uzun, koyu renkli cübbe. Uzun siyah saçları at kuyruğu şeklindeydi. Tek fark, dev kılıcındaki sarılı bezlerin artık olmamasıydı. Kılıcın koyu kahverengi gövdesi donuktu. Azıcık parlıyordu. Roland’ın beklediği gibi, yüzeyi pürüzlüydü. İyi yapılmış bir silah değildi. Bakım eksikliği nedeniyle, kılıçtaki çatlaklarda paslanmalar oluşmaya başlamıştı.

 

Her ikisi de, düello alanına girdiler. Carter, Ashes’ten 15 metre uzaklıkta pozisyon almaya çalışıyordu. Bu mesafeden isabetli bir atış yapmak için %80’lik bir şansı vardı. İki altıpatlarını da çıkardı, mermileri ve namluyu kontrol etti. Yankı, Roland’ın sesini taklit ederek sesi arttırdı ve: Kurallar çok basittir, kritik öldürücü hamlelerde bulunmayın ve karşı taraf teslim olursa kabul edin! Ölmediğiniz sürece, Nana sizi hemen iyileştirebilir. Herhangi bir problem var mı?” Herhangi bir anlaşmazlık için bir anlık durdu, ses gelmeyince de: Zil sesi geldiğinde, başlayın!” dedi.

 

Ashes rakibini inceledi. Sıra dışı biri olduğundan, içgüdülerini dinleyerek savaşırdı. Tilly onu aldıktan sonra saraydaki kılıç ustasından savaş becerileri öğrenmişti ancak bu becerilerin kendisinde yüzeysel olduğunu hissediyordu. Rakibi Prens Roland’ın baş şövalyesiydi. Kılıç veya mızrağı yoktu hatta zırh bile giymemişti. Elindeki silahlar tuhaf görünüyordu. Şekline bakılırsa, hançer gibi yakın dövüş silahları olamazlardı. Tek olasılık uzun menzilli bir silah olmasıydı, küçük arbalet gibi bir şeydi.

 

Arbaletlerin kısa okları sıra dışılar için bir tehdit oluşturmazdı. Ashes, bunu sayısız dövüşten sonra öğrenmişti. Eğer arbalet ise eliyle bile havadaki oku yakalayabilirdi. Ancak Prens’in kendine olan güvenini fark etmişti ve silahın arbalet kadar basit bir şey olmadığına karar verdi. İçgüdüsü, şövalyenin saldırısını beklemek yerine hızla şövalyeye yaklaşması gerektiğini söylüyordu. Düello başlamadan önce, Ashes dev kılıcının ucunu yere batırdı. Duruşu tehlikesiz gibi görünebilirdi, ama elinde arbalet tutan birisine karşı en iyi stratejiydi.

 

Şehir surlarından bir dizi zil sesi gelmişti.

 

Ashes neredeyse aynı zamanda hareket etmişti. Kılıcının kabzasını iki eliyle kavradı ve Carter’a şiddetle salladı. Toprak, çimen ve taşları ona fırlatarak bir duman oluşturmuştu.

 

Baş şövalye Carter da hızla tepki gösterdi. Silahından kıvılcım gözüktü ve peşinden şaşırtıcı bir kükreme geldi. Ancak Ashes hiçbir şey görmedi. Ya Carter’ın kısa okları yoktu ya da kısa oklar o kadar hızlıydı ki onları göremiyordu. İlk tahmini biraz aptalca geliyordu bu yüzden ikincisi olduğunu düşünüyordu.

 

Duman örtüsünün altında, Ashes hızla koşuyordu. Göz açıp kapayıncaya kadar daha duman örtüsü bitmemişken, ikisi arasındaki mesafe yarıya düşmüştü. Çoğu kişi dumanla çevrili olan rakibi karşısında uzaklaşmaya çalışırdı ve karşısındaki kişi eğer ateş etmeyi kesecek olursa Ashes büyük olasılıkla çoktan kazanmıştı.

 

Ancak Carter hareket etmemiş ve yüzündeki tozu önemsememişti. Gözlerini kısarak sıra dışı cadıya nişan aldı ve tetiği çekti. Kıvılcım bir kükremeyle birlikte parlamıştı. Ashes içgüdüsel olarak kaçmıştı ama yine de kısa okları hatta arbaletin sicimini çektiğini bile görememişti.

 

Bu yeni silah arka arkaya ateş edebiliyordu. Bununla birlikte, Carter’ın iki atışı da kaçırmasından sonuç belliydi.

 

Bir göz kırpmada 10 adım daha ilerlemişti. Dev kılıcını kaldırdı ve şövalyeye sert bir şekilde saldırdı. Böyle bir vuruş, anında öldürmezdi ama sersemletmek için yeterliydi. Son dakikada Carter’ın üçüncü vuruşu Ashes’in önünde patlamıştı. Kocaman kılıcının salladığını hissetti ve ardından bir çıtırtı sesi çıktı. Midesinin sağ tarafından ani bir uyuşukluk hissediyordu. Sanki bir şey tarafından sertçe oyulmuş gibiydi.

 

Neredeyse aynı anda Carter da havaya uçtu ve kavis çizerek yere düştü. Şimdi sadece belindeki yarayı kontrol etmesi gerekiyordu. Başını indirdiği gibi güçlü bir baş dönmesi hissi kafasına hücum etti. Ashes tökezledi, neredeyse yere düşecekti. Büyüsünden aldığı güç akan bir su gibi onu terk ediyordu. Uzuvları inanılmaz bir biçimde ağırlaşmıştı.

 

Ashes ağırlığına destek yapmak için kılıcını kullandı. Yarasındaki hissizlik hissi çok geçmeden yanma hissine dönüşmüştü. Belinden bir miktar et kaybetmiş gibi hissediyordu. Aşağı baktığında parlak kırmızı karaciğerini görebiliyordu. Dilini ısırarak yere düşmesini engelledi.

 

 

Roland’ın gözünde, tüm düello yaklaşık beş saniye içinde sona ermişti. Sıra dışı cadının toprağı Carter’a attığını ve aynı zamanda yandan bir saldırı yapıldığını görmüştü. Yön değiştirmiş ve şövalyeye çarpmıştı. Carter havaya uçmadan önce üç mermi ateşlemişti. Bu Roland’ın beklentisinin dışındaydı.

 

Anormal derecede hızlı olan Ashes ile karşı karşıya kalırsa, Roland’ın hareketlerini bile gözleriyle takip etmesi zor olurdu. Bununla birlikte Carter, Baş şövalye unvanını hak ettiğini kanıtlayarak hedef alıp ateş edebilmişti. İlk iki atışını kaçırması normaldi. Ashes eğer aynı hızla yön değiştirmeye devam etseydi, onu asla vuramazdı. Anahtar vuruş üçüncüsüydü. Ashes 6 metre gibi kısa bir mesafede kılıcıyla göğsünü bloke ederken aynı zamanda önden bir saldırı yapmıştı.

 

Eğer bir kısa ok olsaydı hatta ağır olsaydı bile, kılıca çarpacak ve sıra dışıya zarar vermeyecekti. Bununla birlikte 12 mm çaplı, demir mermi bu mesafede korkunç bir etkiye sahipti. O sırada Roland sadece havada uçan tozları ve yan tarafı kanla kaplı olan Ashes’i görebiliyordu. Ayakta dursada belinin yarısı hasar görmüştü, sanki şeytani canavarlar tarafından ısırılmış gibiydi. Bağırsakları dışarı doğru akarak yan tarafına düşmüştü. Kılıcında da kase boyutunda bir delik vardı. Mermi kılıcı deldikten sonra muhtemelen dönerek karnına girmiş ve büyük bir hasar vermişti.

 

Ağır derecede yaralansa da Ashes bayılmamış ve ısrarla ayakta durmaya devam ediyordu. Sıra dışılar fiziksel olarak şaşırtıcılardı. Bilye mermi veya daha küçük bir mermi kullansaydı Carter, Ashes muhtemelen bunlardan yırtardı. Ayakta durması da kısa sürmüştü, endişeli görünüyordu.

 

Roland, Ashes’e doğru hızlı adımlarla giderken Nana’da Carter’ı iyileştirmeye başladı.

 

Bu anı bekliyormuş gibi görünüyordu.

 

“Kazandım…” diyen Ashes bu sözcükleri söyledikten sonra, Roland’a tepki verebilmesi için herhangi bir şans bile vermeden bayıldı.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr