Bölüm 7: Eğitim Part -2

avatar
4898 40

Release That Witch - Bölüm 7: Eğitim Part -2


 

Çevirmen: Lodos 

  Ayağından alevler çıktı ama hızlıca dağıldı. Bu onun yirmi üçüncü denemesiydi yine de başarılı olamamıştı.

 

  Alnında biriken ter damlacıklarını silmek için elinin tersini kullandıkça ateş çıtırtıları çıkıyordu.

 

Bir çalışma biter bitmez mola vermeden diğeri başlıyordu. Cadı’nın üniforması yanında temizce katlanmış şekilde duruyordu. Eğer Anna böyle yapmak konusunda ısrarcı olmamış olsaydı yeni kıyafeti de çoktan küllere dönüşmüş durumdaydı.

 

  Neyse ki antrenman yapmak için giyilecek kıyafetleri bulurken Roland’ın adını söylemek gayet yeterli oluyordu. Hizmetçisi Tyre’dan birkaç tane elbise sipariş etmesini istemişti ve hizmetçilerini Anna’yı giydirmek üzere bir araya getirmişti.

 

  Yirmi dördüncü denemede sonunda başarılı olmuştu. Alev artık ayağından gelmiyordu. Onun yerine ellerindeydi. Kolunu dikkatlice hareket ettirdi ve alevlerin parmak uçlarına gitmesini sağlamaya çalıştı ama aniden alevler iki kere dalgalandı ve kolunu yuttu. Omzunu ateşe verdi ve omzundan bütün elbiseyi yutmaya yöneldi.

 

  Anna alevleri dağıttı ama kıyafeti çoktan yanmıştı ve kullanılamaz haldeydi. Sepete doğru yöneldi ve yeni bir tane aldı.

 

  İlk defa böyle olmuyordu ve ne zaman böyle olduysa da Roland o sırada başka taraflara bakıyordu. Anna’nın umrunda olmasa bile uzaklara bakacağı kesindi.

 

  Aslında Roland’ın güçlü itirazları olmasa muhtemelen bütün kıyafetlerini çıkarıp güpegündüz çıplak çalışmayı seçecekti. Ama Roland ona bakıyor olsa bile çıplak bir kızla çalışamazdı özellikle de ateşler saçıp garip enerjiler yayan bir çıplak kızla.

 

  Roland kafasını salladı, aklından geçen kötü düşünceleri uzaklaştırmaya çalışıyordu. Şimdilik büyü gücünü kontrol etmek bir hayli zor görünüyordu. Roland Anna’ya ateşi üretip kendi kıyafetlerine zarar vermeden parmak uçlarına kadar iletmesi talimatını vermişti. Aynı zamanda alevlerin bahçedeki demir kütükleri eritecek kadar sıcak olmasını da istiyordu.

 

  Anna’nın otuzuncu seferini deneyip başarısız olmasından sonra tam bir yeniye daha başlayacakken Roland onu durdurdu ve bir mola vermesini söyledi.

 

  Anna şaşırmış görünüyordu ve cevap vermedi.

 

  Roland yürüyerek Anna’yı tuttu çekti ve koltuğa oturttu.

 

  “Yoruldun. Yorulduğun zaman durup dinlenmen gerekir. O kadar da sabırsız olma, hala biraz zamanımız var.” Alnını silmesine yardım etti ve : “Hadi biraz kuşluk çayı içelim.”

 

  Roland, Gökhisar Krallığı’nın soylularının çok çay içme alışkanlıkları olmadığını biliyordu. Bu dünyanın ekonomisinin geri kalmışlığı düşünülürse buradaki insanların büyük çoğunluğu o kadar lezzetli yemekler yeme fırsatı bulamıyordu. Bu dünyadaki insanlar günde üç öğün yemek yemeye hiç alışkın değillerdi, dört öğünden bahsetmiyorum bile. Soyluların oğulları ise genellikle öğlenlerden sonra barlarda veya gazinolarda bir araya gelirlerdi.

 

  Eğer kültürünü tanıtmak istiyorsa yiyecekleri ve içecekleri kendisi hazırlaması gerekiyordu çünkü aşçı ve hizmetçiler çok bilmiyorlardı. Bazı atıştırmalıklarla beraber çay olmadığı için bira içmek zorunda kalmıştı. Ama ileriki zamanlarda çay bulması gerçekten önemli bir meseleydi.

 

  Böylece kalenin arka bahçesindeki kulübede Gökhisar Krallığı’nın ilk çay partisi verilmişti.

 

  Anna tabaktaki lezzetli atıştırmalıklara baktı ve gözlerine inanamadı. Yemek denilen şey nasıl bu kadar güzel görünebiliyordu ki?

 

  Yine de kırmızı meyvelerle süslenmiş adını bilmediği beyaz bir keki yemek ağzını sulandırmaya yetmişti. Pastaların kenarları öylesine harika desenlerle süslenmişti ki… Bu deneyim onun hala hiç görmediği şeyler olduğunu ve dünya bakışını değiştirmesi gerektiğini gözler önüne seriyordu.

 

  Roland gururla Anna’yı izliyordu. Hayretler içerisinde ve biraz da korkmuş görünüyordu. Kremalı kekin üzerindeki çilekler şekerde marine edilmişti ve çok taze değildi ama Anna yine de bütün bir keki yemişti.

 

  Roland kendisinin yemesindense Anna’nın yemesini daha tatmin edici bulmuştu. Anna dikkatlice keki ağzına koyuyor ve gözlerini kırpıştırıyordu, saçları ise rüzgarda salınıyordu. Bütün bunlara şahit olmak Roland’ın kalp atışlarını hızlandırmıştı ve ona şöyle düşündürmüştü; bir insan nasıl olur da sadece lezzetli olduğu için değil aynı zamanda da güzel olduğu için yemek yer ki!

 

  Bu şiddetli hisler de gerçekten önemliydi.

 

  Anna’yı çalışırken izlemek ve onunla beraber çay partisi yapmak Roland’ın günlük rutini haline gelmişti. Herhangi bir hükümet meselesiyle ilgilenmiyordu. Neyse ki Barov bu konuda ona yardım ediyordu da her şey yolunda gidiyordu.

 

   Üç gün sonra Barov Roland’ın kasaba sanayisi hakkında istediği belgeleri getirmişti. Bu inanılmaz bir andı. Önceki Dördüncü Prens hiç bu kadar karışık raporlarla baş başa kalmamıştı.

 

Aslında şimdi de kalmayacaktı. Barov’a “Bunları bana sen okuyacaksın.” demesi için önündeki raporlardan birinin ilk iki satırına bakması yetmişti.

 

  Bir hata fark edene kadar Barov’u dinlediği süre bir saati bulmuştu: “Neden kasabanın hiç ticaret geliri veya kışın alınan yıllık vergisi yok?”

 

  Kışlar çok soğuk geçtiği için tarım gelirinin az olması normaldi. Ama nasıl sıfır olabilmişti ki? Buranın yerlileri kış uykusuna falan mı yatıyordu?

 

  Barov öksürdü: “Majesteleri, unuttunuz mu? Kış ayları boyunca Şeytanların Ayı  hüküm sürer buralarda. Kasaba kendi sınırlarını savunamadığından dolayı tüm sakinlerin Uzun Şarkı Kalesi’ne tahliye edilmesi gerekiyor. Ama sizi temin ederim, güvenliğiniz bizim için en öncelikli meseledir.”

 

  “Şeytanların Ayı?” Roland bu ismi daha önce duyduğunu hatırlar gibiydi. Şahsi olarak hayalet veya korkunç cadı efsanelerine inanmazdı ve onların ilkel dünyaların hurafeleri olduğunu düşünürdü. Ama cadıların varlığından haberdar olduğundan beri öyle görünüyor ki canavarlar da efsane olmayabilir. Peki ya diğer ünlü efsaneler, mesela hayaletler?

 

  Eğitim alırken tarih hocası ona “Şeytanların Ayı” hikayesini anlattırmıştı. “Her kış, ilk kar tanesi düştükten, Güneş dağların ardında kaybolduktan ve saf bir karanlık Dünya’nın üzerine çöktükten sonra cehennemin kapıları açılır ve Şeytanlar dünyaya doğru salınırmış.”

 

  Bu kötü ruhlar yaşayan hayvanları bozarak onları Şeytan’ın kölesi haline getirirmiş. Bu hayvanların bazıları çok güçlü canavarlara dönüşüp insanlara saldırırmış. Cadıların çoğu bu dönemde doğar ve bu olaydan dolayı da her zamankinden daha güçlü olurlarmış.

 

  Roland sordu: “Sen cehennemin kapılarını gördün mü?”

 

“Majesteleri bizim gibi sıradan insanlar nasıl görsün?” Barov defalarca kafasını salladı:

 

“Böyle şeyler söylemeyin. Onların geldikleri dağlar fethedilemez. O dağlara yakın olmak bile mikroplu havalardan hastalık kapmayı kolaylaştırır. Önce hafif bir baş ağrısı olur, sonrasında ise büyük bir ihtimalle zihnini kaybedersin. Tabi eğer..”

 

  "Eğer ne?"

 

  Barov arka bahçeye bakarak şunları söyledi: “Eğer oraya giden kişi bir cadıysa ona bir şey olmaz. Yalnızca bir cadı cehennemin kapılarına gidebilir çünkü onlar şereflerini kaybedip Şeytan’ın hizmetçileri olmuşlardır. Doğal olarak onların kötü güçlerden korkmalarına gerek yoktur.”

 

  Roland Maliye Bakanı’nın dikkatini çekmek için masaya vurarak şöyle dedi: “Peki hiç bu şeytani canavarlardan birini gördün mü?”

 

“Eh, ben de bizzat gözlerimle görmedim. Senin gibi ben de ilk defa krallığın sınırlarındayım. Başkentte ise şeytanlarla karşılaşan çok az sayıda insan vardır.”

 

  Eğer yılda bir kez tahliye ediliyorsa nasıl olacaktı da Roland kasabayı geliştirecekti? Başlangıçta kasabanın çorak bir yer olduğunu fark etmişti ama yine de geliştirilebilirdi; ama şimdi uzak bir hayal gibi görünüyordu.

 

  “Mademki şeytani güçleri Uzun Şarkı Kalesi’nde durdurabiliyoruz. Mademki onlar yenilmez değil ve öldürülebiliyorlar. O zaman neden biz de Sınır Kasabası’nı savunamıyoruz?”

 

  Barov açıkladı: “Uzun Şarkı Kalesi’nin çok yüksek bir duvarı var. Aynı zamanda Ryan Dükü’nün orduları da orada konumlanmış durumda. Bu küçük kasaba oraya kıyaslanamaz bile. Sınır kasabası ilk yapıldığında olası tehlikelere karşı Uzun Şarkı Kalesi’ni uyarmak için yapılmıştı. Böylece bu kasaba Kuzey Yamaç Dağları ile Kızılsu Irmağı’nın arasına inşa edildi.”

 

  Öyle görünüyordu ki; Sınır Kasabası sadece şeytanları biraz yavaşlatmak için vardı. Uzun Şarkı Kalesi’ne ulaşabilecekleri tek yol orasıydı. Roland kötü talihine güldü.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43989 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr