Cilt 4 Bölüm 37 [ İlk öldürme dürtüsü ]

avatar
4121 4

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 4 Bölüm 37 [ İlk öldürme dürtüsü ]


Çevirmen : Clumsy 

 

Hızla akan bir sel sesi duyar gibi oldu.

 

Suyun öfkeli sesi. Yer çekimi etkisiyle aşağı dökülmekte olan köpürmüş bir şelale.

 

Bu sesler kulaklarında ya da belki de beyninde yankılanırken, bilinci yerine gelmeye çalışıyordu.

 

Bir ışık gördü ve――

 

[Subaru: ――ah, khu]

 

Bir şeylerin boğazını tıkadığını hissetti, nefes ritmi bozuktu.

 

Nefes alış verişleri arasındaki mesafe dengesizdi. Oksijensiz vücudu spazm geçirerek sallanıyor, gözlerini açarken ağzından salyalar akıyordu.

 

[Subaru: Khu, aghk!]

 

Yüzü yere dönüktü. Kendini dizlerinin ve dirseklerinin üzerinde kalkmaya zorladı, göğsünü tutarak sakinleşmeye, ciğerlerini normal haline döndürmeye çaıştı.

 

Acısı azaldı ve gidecek başka yeri olmayan salyasını tükürdü. Vücudu düzene girince beynine oksijen gitmeye, nefes alabilmeye başlamıştı.

 

――Ve hatırlamaya da başladı.

 

[Subaru: uuUUAAH, AAAAAH!?]

 

Göğsünde açılan deliği ve içeriği dökülüp boş kalan bedeninin hafifliğini hatırladı.

 

Avuçlarını çabucak karnına götürdü, boşluğun orda olmadığını onayladı, gerginliği azalmaya başladı.

 

Hissizleşmiş bacaklarıyla kıpırdanarak, sanki oluşacak sürtünme ve acıyla varlığını kanıtlamak istermişçesine, kafasını yere vurdu.

 

[Subaru: Bu son anda olan…… da neydi……]

 

Yere dönük yüzüyle, vücudundaki bütün kan çekilirken ruhu tanıdık bir boşluğa çekilmişti. Ama Subaru’nun etinde hissettiği kayıp duygusunun kaynağı bu değildi. Gerçek dehşet, daha sonrasında, ölüme doğru ilerlediği son anlarda çıkmıştı karşısına.

 

Henüz bilinci tam olarak yerine gelmemişti, hafızası bulanıktı, ama kesin olarak hatırladığı bir şey vardı.

 

――Bir şey, bilinmeyen bir şey onu “Yutmuştu”.

 

[Subaru: K-kesildim, ölümüne dövüldüm, donduruldum, düştüm, pek çok şekilde öldüm …… a-ama daha önce kimse beni ye-…… yememişti……]

 

Sonunda bedenine ne olduğunu anımsayan Subaru yeni bir korku dalgasıyla sarılmıştı.

 

Esas ölüm sebebi karnındaki boşluktan kaynaklanan kan kaybıydı ama ‘’Ölümün’’ son olmayabileceğini ilk elden tecrübe etmişti.

 

Vücudundaki eksiklik hissinin kaynağının vücudunun yenmiş olmasından kaynaklanacağını kim bilebilirdi ki? Subaru daha önce parmaklarını ve bacaklarını kaybetmişti ama bu hasta edici his onların çok ötesindeydi――

 

[Subaru: parmaklar……!?]

 

Bunu düşününce, neden bu kadar geç aklıma geldi diye kendisini tekmelemek istedi.

 

İyileşemez yaralarının iyileştiğine ve hata yapamayacağı ‘’Ölüm’’ hissini tattığına göre Ölümden Dönüş yaşamış olmalıydı. Bu dünyada ölüm hakkında Natsuki Subaru kadar bilgili başka biri olamazdı. Ölmüştü ve dönmüştü, bu kadarı kesindi.

 

Kesin olmayansa Subaru’nun hangi zamana döndüğüydü.

 

Eğer kayıt noktası olayları çözemeyeceği bir noktaya taşınmışsa, Subaru'nun kararlığı ve yeminleri onu nereye kadar götürecekti? ――

 

[Subaru: ah……]

 

Kanlanmış gözleriyle etrafına bakarak umutsuzca zamanı ve mekanı onaylamaya çalışıyordu. Ama bu umutsuz panik halinden onu uzaklaştıran şey kaşlarının arasındaki teri eliyle silişi oldu――Eksik 3 parmağı şu an yerindeydi.

 

[Subaru: Parmaklarım…… hala burdalar, bu demek oluyor ki-]

 

Emin olmak ister gibi sağ kolunu havaya kaldırdı ve dirseğine kadar inceledi. Parmaklar, bileği, dirseğinden aşağısı, hiçbir eksiklik ya da yara izi yoktu. Başka savaşlardan kalan beyaz yara izleri tamamen farklı bir hikayeydi.

 

Kolunun iyi olduğundan emin olduktan sonra kalçasına ve omzuna baktı―― Bu noktalar Elsa’nın dartları fırlattığı yerlerdi. Teninde hiçbir gariplik hissetmeyince o kadar rahatladı ki kendini yere bırakacaktı. Demek ki Elsa’yla olan savaşından önceki bir zamana dönmüştü.

 

[Subaru: O…… o zaman, şimdi…]

 

Ona ölümden daha kötü bir senaryo verilmediği için çok talihli hissetti.

 

Gözlerini devirdi ve kötünün iyisi olan talihine şükretti. Ve sonrasında bakışlarını çevirerek bir şey fark etti.

 

――Karanlık odanın köşesinde Emilia yatıyordu, acı içinde kıvranıyordu.

 

[Subaru: Emili……a]

 

Aceleyle onun yanına koşarken karanlık ve küflü bir yerde olduklarını gördü. Emilia’yla bu şekilde tek bir yerde bulunmuştu. Demek ki,  

 

[Subaru: Kayıt noktası… değişmemiş……!]

 

Mezarın içi, ilk yargılamanın hemen sonrası―― Subaru’nun ölümden döndüğü yer burasıydı. Hiçbir şey kazanmamış olsa da bir kaybı da olmamıştı. Yeniden deneme zamanıydı.

 

※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※

 

――Her şeyi düzeltmesinin bir yolu olmalıydı.

 

Nereye döndüğünü onayladıktan sonra aklından bu düşünce geçmişti. Subaru o kadar pozitifti ki, bu tutumun, çok yakın zamanda korkunç bir şekilde son anlarını geçirmiş olan birine ait olduğuna inanmak çok zordu.

 

Sığınağa gelişinin 2. gecesiydi. İlk ve ikinci döngülerinden öğrendiği bilgilerle, tüm şartların ve olacak olayların farkında olarak bir çözüm arayışındaydı.

 

Şimdiye kadar, kanlı bir içerik kaçınılmaz ve sıradan olmuştu.

 

İlk başta ne olduğunu anlayamamak, sonra da kendi başına sarılmaktan başka yapacak bir şeyinin olmamasının umutsuzluğu, dönüp dolaşıp başına gelenler bunlardı.

 

[Subaru: Gerçi… olağan yöntemler bu sefer işe yaramayacak gibi.]

 

Ne olursa olsun, son döngüsündeki olayları hala tam olarak hatırlamıyordu. Ve bariz tehditlere karşı herhangi etkili bir önlem göremiyordu.

 

Belirgin olan tehdit, yani Elsa için uygun bir dövüş gücü bulamamıştı. O kadının tehlike derecesi Betelgeuse’i bile aşabilirdi.

 

Onun köşke saldırısı büyük ihtimalle en öncelikli problemdi. Ama sorunlar bununla bitmiyordu.

 

[Subaru: Son seferimde ölüme yaklaşmışken…… sığınak neden boştu……?]

 

Beatrice’in kendisini taa sığınağa kadar neden gönderdiğini de, oradaki herkesin nereye kaybolduğunu da anlamamıştı. Ortalıkta dolaşıp bağırıp çağırmış ama kimseyi bulamamıştı.

 

Ardından cevap aramak için mezara koşturmuş ve son belayı da orda bulmuştu.

 

Göğsünde açılan yarayla- ki sebebini bilmiyordu- ölmüştü. Bu anının içinde hiçbir kanıt veya cevap yoktu, yalnızca acı ve dehşet vardı.

 

O zaman sığınakta ne boklar dönmüştü? Subaru’ya ne olmuştu? Beatrice ne düşünüyordu? Ve Emilia――

 

[Subaru: ……imkansız]

 

Durumu organize etmek önemliydi. Hedefler belirleyip oluşturduğu planları benimsemek de önemliydi. Dağınık haldeki bilgileri toparlayıp faydalı ve uzun vadeli bir plana dönüştürebilmek de önceliğiydi. Ama,

 

[Subaru: ――――]

 

Bu onun, gözlerinin önünde kabuslar gören Emilia’yı unutması için bir mazeret olabilir miydi? 

 

[Subaru: Be- ben…]

 

Emilia hala yargılamadaydı, ızdırap içindeydi. Vücudu ve ruhu geçmişin katlanamadığı çirkinlikleriyle yüzleşiyordu.

 

Sonunda en ufak bir teselli olmayan uzun vadeli bir acıydı bu.

 

Subaru bunun ona ne kadar keder getireceğini, onu ne kadar yıkacağını, kalbini ne kadar zayıflatacağını biliyordu.

 

Onu bu şekilde görmeye katlanamadığı için de yargılamaları onun yerine tamamlamasını sağlayacak bir çözüm bulmalıydı, engelleri kaldırıp yolunu açmalıydı.

 

Olması gereken buydu ama Subaru neden onu acı çekerken gördüğü için mutluydu?

 

“Tanrıya şükürler olsun ki onun acı çektiği zamana dönebildim.”

 

Ne kadar üzücü olsa da şu anda aklındaki buydu.

 

Bunu anladığı anda, kendisinin dönüştüğü o aşağılık hali gördü.

 

Önündeki kızın, bu dünyada onun için en önemli insan olmasına rağmen, şu an çektiği inanılmaz acıya rağmen bunları düşünmesi bencilceydi.

 

Subaru için bu iğrenç ve gülünç bir zayıflıktı.

 

[Subaru: Her halükarda……]

 

Suçluluk duygusuyla işkence görmeye ayıracak vakti yoktu. Emilia’yı uyandırmalı ve burdan çıkarmalıydı.

 

Dışarıda da düşünecek zamanı olacaktı. Kızın çilesini uzatmanın anlamı yoktu. Ve――

 

[Subaru: Şu anda bazı cevaplar almam gereken biri var.]

 

Daha önceki rahatlığına kızmaya başlamıştı. Bugüne kadar nasıl olup da olayın merkezindeki kişinin tüm belirsizliklerden kaçmasına göz yummuştu?

 

Bunların sonucu köşkteki trajedi ve sığınaktaki ölümü olmuştu.

 

Subaru’nun korkaklığından doğan gelecek buydu――

 

[Subaru: Bu sefer her şeyi daha farklı yapacağım.]

 

Bu sözleri sarf ettikten sonra Emilia’yı uyandırmak için ellerini uzattı.

 

O anda yüzünün aldığı bastırılamaz öfke ifadesinin kendisi bile farkında değildi.

 

※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※

 

[Subaru: ――Ne kadar şey biliyorsun, Roswaal?]

 

Bu, Subaru’nun kapıyı savurarak açtığında ağzından çıkan ilk şey oldu. Yatağında yatmakta olan Roswaal gözlerini kısmıştı. Birbirine uymayan gözbebeklerindeki yansımasını gören Subaru, girdiği kapıyı arkasından sert bir şekilde kapattı.

 

――Sonunda Emilia’yı sakinleştirip mezardan çıkarmayı, Lewes’in evindeki yatağa yatırmayı başarmıştı. Emilia’yı Ram’ın bakımına bırakmış, o uyanana kadar geçecek süreyi heba etmeden aceleyle Roswaal’ın dinlendiği eve gelmişti.

 

Oradayken Garfiel’in sessiz bakışları Subaru’yu oldukça endişelendirse de, buraya geliş yolunda herhangi bir sıkıntı yaşamamıştı.

 

Ama Roswaal’ı gördüğü anda içinde tuttuğu bütün duygular ortaya saçılmıştı.

 

[Roswaal: Fu~~mu]

 

Subaru’nun tavrını gören Roswaal derin ve anlamlı bir şekilde iç çekti. Ardından tek parmağını Subaru’nun önünde hafifçe salladı.

 

[Roswaal: A~~maan kesinlikle seni son görüşümden daha sin~~irli görünüyorsun. B~~u iyiye işaret.]

 

[Subaru: Komik olmaya çalışma. Şaklabanlıklarını ya da şakalarını çekecek havada değilim. Gerekirse güç kullanmaya hazırım.]

 

Umursamaz görünen Roswaal’a bağırarak yatağına yaklaştı ve avuçlarını çarşafa bastırdı. Gözlerini de palyaçoya mümkün olduğunca yaklaştırdı.

 

[Subaru: Şimdi yargılamadan geliyorum. ――Ve sana soracak dağlar kadar şeyim var.]

 

[Roswaal: ……Öyle mi? Yargılamaya girdin. Anlıyorum. Anlıyorum. Anlı~~ yorum~~]

 

Subaru’nun zamanına göre ilk yargılamayı geçip ailesiyle vedalaşalı günler olmuştu, ama gerçek zamanda, üzerinden bir saat bile geçmemişti. Ve Roswaal’ın buna verdiği tepkiyi 3. görüşüydü.

 

İlk seferinde yüzünde daha önce hiç görmediği şiddetli bir ifade görmüştü. İkincisinde nasılsa daha sakin kabul etmişti. Ama yine de yüzünde karakterine uygun olmayan bir melankoli belirmişti.

 

Ve bu 3. Seferinde tepkisi nasıl olacaktı? Şahsen Subaru, onu sinirli görmeyi umuyordu, eğer sinirlenirse ağzından bir şeyler kaçırabilirdi.

 

Ama Subaru’nun umutlarına tamamen ters düşen bir şekilde, Roswaal’ın dudakları bir gülümsemeyle genişledi.

 

[Roswaal: Bu~~ durumda, sana bir soru sormama izin ver.]

 

[Subaru: Huh? Neden bahsediyorsun? Sen ? Soru soracaksın ? ……Eğer dalga geçip kaytarmaya çalışıyorsan gerçekten çılgına döneceğim seni piç!]

 

[Roswaal: Sinirlenmek için ne~~denin olduğunu anlıyorum. Ve bunu düşünerek soruyorum. Eğer aynı fikirdeysek…… Neden işbir~~liğini reddet~~tiğini anlamıyorum.]

 

[Subaru: Eğer sorunu yanıtlarsam…… hayır, bekle.]

 

Subaru öfkesini bastırmaya çalışırken Roswaal bu teklifte bulunmuştu. Subaru bir anlığına nerdeyse kabul edecekti. Ama kabul etmenin, her zamanki gibi Roswaal’ın yaratacağı atmosfere uymak olacağını fark etti.

 

Direnmek için çaba harcamadıkça sonuç acınası olacaktı. Bunu değiştirmek için de en baştan tavrını değiştirmeliydi.

 

[Subaru: Ben senin sorularını yanıtlamayacağım. Sen benim sorularımı yanıtlayacaksın. Başlıyorum.]

 

[Roswaal: ……Aya, a~~ma bu ac~~ayip kaba değil miydi? ]

 

[Subaru: Hiçbir sorunu yanıtlamayacağımı söylemiyorum, ama senin sözlerine uyarsam hiçbir yere varamayacağımızı hissediyorum. O halde bunu bir netleştirelim.]

 

Subaru’nun kesin tavrını gören Roswaal tek gözünü kapatıp hafifçe iç çekti. Ardından iki avcunu da kaldırarak [P~~eki] dedi.

 

[Roswaal: Ne ister~~sen sor. Gerçekten de konuşmanın tempo~~sunu ayarlayan kişi daima ben olmak zorunda değilim.]

 

[Subaru: Senin bu kadar mantıklı konuşman korkutucu olsa da…… şimdilik buna takılmanın gereği yok. O zaman sorum geliyor: ――Beatrice’le ne çeşit bir anlaşman var?]

 

[Roswaal: ――――]

 

Roswaal bu soru karşısında hazırlıksız yakalanmıştı, sessizliğe gömüldü.

 

Yüzünün aldığı şekli gören Subaru kritik bir soru sorduğunu anladı.

 

Bir önceki döngüsünde keşfedilmemiş yeni olaylarla karşılaşmıştı, bu gizemleri çözecek cevaplara ihtiyacı vardı. Bunların çoğu―― Beatrice’le bağlantılı sorulardı ve konu sığınakla da köşkle de alakalı olsa, cevaplayabilecek olan tek kişi Roswaal’dı.

 

Her şeyden öte, Beatrice’le ayrılırkenki konuşmaları ve elindeki incil beynine öyle işlemişti ki unutması imkansızdı.

 

Hafife almaması gereken bir soruydu. O kızla bundan sonraki iletişimini bu sorunun cevabı belirleyecekti.

 

――Bu döngüdeki kaçınılmaz buluşmalarında Beatrice’e nasıl davranacaktı?

 

[Subaru: Cevap ver bana, Roswaal. Bana, “Sen benim sorumu cevaplamazsan ben de seninkini cevaplamam” saçmalıklarıyla gelme. Soruyu cevapla.]

 

Roswaal’ın sürdürdüğü sessizliğe karşı giderek sabrını yitiren Subaru zorla bir yanıt almaya çalışıyordu.

 

Yanıt beklediği her saniye, dakikalar geçmiş gibi hissettiriyordu. Ve Roswaal, sonunda ağzını açtı.

 

[Roswaal: ――Bunu soruyor olman, hatırladığın anlamına mı geliyor?]

 

Ama Subaru’nun umduğu yanıt yerine, ona başka bir soruyla gelmişti. Bu tavır karşısında kollarını sallayarak [Kapa çeneni] diye bağırdı.

 

[Subaru: Neden başka bir soruyla cevap veriyorsun? 100 adım geri gitsem ve sormana izin versem bile önce sen benim sorumu cevaplayacaksın. Sıramdan vazgeçmiyorum!]

 

[Roswaal: Öyle olsun. O zaman sıralarımızı koruyalım. Sorduğun soru “Benimle Beatrice arasındaki anlaşmaydı”, de~~ğil mi? Aramızda bir anlaşma yok. Cevap bu.]

 

[Subaru: Nee――!?]

 

Bu cevap karşısında da kendini konuşamaz halde bulan Subaru oldu. Bir elini Subaru’ya uzatan Roswaal [Şi~~mdi] dedi ve konuşmaya devam etti.

 

[Roswaal: Şimdi senin, be~~nim sorumu yanıtlama sıran. ――Hatırladın mı?]

 

[Subaru: ……Neyi hatırladım mı? Bilesin diye söylüyorum, aramızdaki ilişki telepatiyle iletişim kuracak kadar derin değil. Cümlelerinden bir anlam çıkarabildiğimi sanma.]

 

[Roswaal: Bu yanıt sorumun cevabını veriyor ……Yazık.]

 

Subaru bir çeşit intikam almayı ummuş olsa da Roswaal’dan aradığı karşılığı bulamamıştı. Yalnızca üzgün gözlerle kafasını çevirdi.

 

[Roswaal: Anlaşılan, yapmamışım.]

 

[Subaru: ……ne?]

 

[Roswaal: Soru sırası sende. Bu sefer daha iy~~i ol ve kaçama~~yacağım bir soru sor.]

 

Subaru’nun şaşkın sesini görmezden gelen Roswaal’ın, sorulardan kaçışını kendi ağzıyla itiraf etmesi Subaru’nun sinirini biraz daha arttırdı. Subaru, duygularını kontrol etmek için derin bir nefes aldı, bir parmağını şakağına bastırarak düşündü.

 

[Subaru: Beatrice’le bir anlaşman olmadığını söyledin, değil mi? O zaman, Beatrice neden köşkte yaşıyor? Onunla nasıl bir ilişkin olduğunu anlamıyorum.]

 

[Roswaal: 2 soru oldu. Geldiğin~~den beri Beatrice hakkında bayağı meraklı~~sın, Emilia-sama’ya ne oldu ? Yoksa küçük çocuklara daha mı çok ilgi duyuyorsun? ]

 

[Subaru: Küçük çocuklara falan ilgim yok ve ona dair herhangi bir romantik talebim de yok. Ama onunla ilgili çizeceğim rota için bilgiye ihtiyacım var.]

 

Subaru, ne zaman Beatrice’i düşünse kalbinde belli bir sızı oluşuyordu. Ama bu Emilia veya Rem’i düşündüğünde oluşan hisleriyle aynı değildi, tam olarak ne olduğunu bilmiyordu.

 

Beatrice’in elinde incili gördüğü zaman bile bu hissi değişmemişti.

 

――Onunla arasındaki ilişkinin garip bir kitabın emirlerine dayalı olduğunu düşünmek istemiyordu.

 

[Subaru: Bu yüzden onunla ilgili daha çok şey öğrenmem gerek. Onunla derinden bir bağı olan tek kişi de sensin gibi görünüyor. O yüzden ancak sana sorabilirim.]

 

[Roswaal: Gözüne tak~~ılan her şeyi toplamaya çalışıyorsun, ama esas öne~~mli olanı seçmeye geldiğinde işler karışacak. Bu saflığın, yalnızca kalbindeki en önemli şeyi görmeni engelleyecek sanır~ım.]

 

[Subaru: Ellerimin halihazırda dolu olduğunun farkındayım. O yüzden şimdi de ağzımla yakalama yoluna gidiyorum. Bununla bi sorunun mu var? ]

 

[Roswaal: Nasıl ol~~sun? Bunu öylesine söylediğini hissetmiş olsam da hiçbir sorunum yok. ――Aslında, vakit geldiğinde nasıl bir cevap vereceğini gerçekten merak ediyorum.]

 

Roswaal’ın sesi sonlara doğru bir fısıltıya dönüşmüştü. [Öyl~~eyse~~] diye devam etti.

 

[Roswaal: Beatrice’in köşkte kalma nedeni, değ~~il mi? Mathers hanesine olan bağlılığı nedeniyle köşkümde kalıyor. İlla bilmen gerekiyorsa, nesiller önce Mathers ailesinin reisi onu Yasak Kütüphane’nin koruyucusu olarak görevlendirdi. Bu nesillerce devam etti ve bana kadar geldi.]

 

[Subaru: Koruyucu olarak görevli? ……Bunun bir anlaşmadan ne farkı var ki?]

 

[Roswaal: Soru sorma şeklin anlaştığımızdan biraz farklı galiba? ……Ne~~yse, sıkıntı yok. Bu soru~~ları sormanın altında bir anlam olmalı. Beatrice’in aslında bir ruh olduğunu bildiğini sanı~~yorum? ]

 

Subaru Roswaal’ın sorusunu başını sallayarak onayladı. Beatrice’in ruh formunu görmemiş olsa da bunu bizzat kendisi onaylamıştı.

 

[Roswaal: Ruhlar için, insanlarla yapılan anlaşma muazzam bir önem taşır. Emilia-sama ve Ulu ruh-sama arasındaki de tam ola~rak böyle.]

 

[Subaru: ……Yeah, Emilia da can sıkıcı şartlarla boğuşuyor. Ama Ulu ruh-sama son zamanlarda ortalıkta yok, değil mi? ]

 

Puck tarafından öldürüldükten, sonra da uyuyan Rem’in baş ucunda konuştuktan sonra araları oldukça açılmıştı.

 

Ve ruh gizemli bir şekilde kaybolduktan sonra bu mesafeyi kapatamamışlardı da. Subaru’nun o kediye yönelik hislerini tarif etmek zordu.

 

[Roswaal: Ulu ruh-sama’nın durumunu bir kenara bırakırsak, Beatrice istisna değil. O çocukla aramda uyumlu bir ili~~şki var. Ama bu, bir çıkar çatışması olmadığı sürece birbirimizin işlerine karışmamaktan ibaret. Ne o benim hede~~flerime ulaşmama yardım edebilir, ne de ben on~~unkilere. ]

 

[Subaru: Kayıtsız kalarak onunla nasıl iyi anlaşabildiğini anlıyorum, ama bunun anlaşmanın şartlarıyla hiçbir alakası yok.]

 

[Roswaal: Ooh aman, beni mazur gör. Ama sözleşmeli ilişkiler tamamen farklı bir durum. Beatrice, bir ruh olarak, anlaşmaları oldukça ciddiye alır. Onunla anlaşma konularını konuşmak oldukça büyü~~k bir mesele olur. Sonuçta, o çocuk hala 400 yıl önceki bir anlaşmaya bağımlı.]

 

Gözden kaçıramayacağı bir şey duyan Subaru, bir anda eğildi ve Roswaal’a doğru [İşte bu!] dedi.

 

[Subaru: 400 yıl önceki o anlaşmanın detaylarını istiyorum.]

 

[Roswaal: Ruhların ağızları, konu anlaşmalarının şartları olunca kolay kolay açılmaz. O anlaşm~~aya dahil olan başka kimse kalmadığı için, kendisi konuşmadığı sürece kimse anlaşmanın içeri~~ğini bilemez.]

 

[Subaru: Kahretsin! O anlaşmada ne olduğunu bilebilsem……]

 

O zaman, o kızın neden tek başına bir odada saklandığını bilirdi, değil mi?

 

[Roswaal: Her neyse, bahsetmeye değecek bir şey var.]

 

[Subaru: ――?]

 

[Roswaal: Beatrice 400 yıllık bir anlaşmayla bağlı olduğu için, orjinaliyle çakışan yeni bir anlaşma yapmak imkan~~sız. Yani onu yerinden çıkarmayı düşünüyorsan, mev~cut anlaşmasını bozmanın bir yolunu bulmalısın.]

 

[Subaru: Anlaşmayı….. bozmak mı?]

 

[Roswaal: Yerine getirmek de~ işe yarar. Ama anlaşmanın diğer tarafı çoktan öldüğüne göre, anlaşmayı boz~~mak daha akıllıca bir seçim olacaktır, sence de öyle deği~~l mi? ]

 

Roswaal’ın böyle bir şey önermesi mucize gibiydi. Bu sözlere hazırlıksız yakalanan Subaru’nun ifadesi aptallaştı.

 

[Subaru: ――Beatrice’i çıkarmak istediğimi ne zaman söyledim?]

 

Subaru, bu sözleri söylerken keskin bakışlarını Roswaal’a kilitlemişti.

 

Ellerini yatağa yerleştirip parmaklarıyla çarşafa dokunuyordu. Bunu izleyen Roswaal yeniden tek gözünü kapattı, sol gözbebeğiyle Subaru’ya baktı.

 

[Roswaal: Sen gerçekten―― insanların fark etmeni istem~~ediği şeyleri fark etmeyi seven bir adamsın, değil mi?]

 

[Subaru: Sen ne……]

 

[Roswaal: Her halükarda, bu sefer bana anlam~~sız geliyor. Belki de konuşmamızı son~landırmalıyız, ne dersin? ]

 

[Subaru: Sen― sen benimle dalga mı geçiyorsun!?]

 

Öncekinden farklı olarak, Roswaal’ın gözlerinde bir hayal kırıklığı belirmişti. Ardından iç çekti ve yüzü tamamen cansız bir ifadeye büründü.

 

[Roswaal: Bu saatten sonra ne söylersen söyle beni harekete geçirmeyeceksin…… o yüzden ne~ istersen onu yap.]

 

[Subaru: Şaka yapıyor olmalısın!? Bu önemli…… gerçekten önemli bir noktaya geliyoruz ve sen böyle davranmaya mı başlıyorsun!? Hala sana sormak istediğim şeyler var……]

 

[Roswaal: Sormakta öz~gürsün.. Ama cevaplayıp cevaplamayacağım tama~~men canımın isteğine bağlı.]

 

Subaru ne kadar heyecanlanırsa, Roswaal da o kadar hissizleşiyordu. Yüzü öfkeden kırmızıya dönen Subaru’ya bakan Roswaal, mavi saçlarını parmaklarıyla taradı ve başını eğdi.

 

[Roswaal: Başka so~run yok mu?]

 

[Subaru: ――Tch. Peki, Beatrice’in köşkte yaşadığını ve bir anlaşmayla bağlı olduğunu biliyorum. Detayları sonraya bırakabiliriz. Sormak istediğim başka bir şey var. Sahip olduğu siyah kitap …… Bana onun ne olduğunu söylemeni istiyorum.]

 

[Roswaal: E~~hh, gördün mü? Bir fikrin var mı? Sence ne ~olabilir?]

 

[Subaru: Sorumu soruyla cevaplama. ――Ama bence… tanıdık bir şey… cadı tarikatının sahip olduğu kitaplara benziyor, en azından ben öyle tahmin ediyorum.]

 

Subaru’nun kekeleyerek verdiği cevabı duyan Roswaal, esnemesini tutamıyormuş gibi bir ifadeyle karşılık verdi.

 

[Roswaal: Cadı tarikatının sahip olduğu inciller Cadı’nın isteklerini söyler ve sahipleri için arzulanan geleceğin yollarını çizerler. Açık direktifler vermezler, bir süre sonra bu kehanetimsi talimatları izlemek yoğun emek gerektirir.]

 

[Subaru: ――! Biliyorsun?]

 

[Roswaal: Bu kadar~ şaşırmana gerek yok. Buranın da farklı bir cadıya ait olduğunu düşününce, burda da cadı tarikatı üyeleri var. Sığınağın yöneticisi olarak, böyl~e şeylerle yalızca 1-2 kere yüzleşmedim.]

 

[Subaru: O- o zaman gerçekten geleceği görebiliyorlar mı……?]

 

Eğer ölmeden geleceği görebiliyorlarsa, bu Subaru’nun ölümden dönüşünden çok daha güçlü bir yetenek olurdu. Bu yeteneği kıskandığından değildi, ama tüm cadı tarikatı üyelerinin bu güçle donatılmış olması alaya alınacak bir durum olmazdı.

 

[Roswaal: O kadar pratik bir eşya değil. Öncelikle, kayıt sayısı tarikattan tarikata değişiyor. İçerik belirsiz ve yorum gerektiriyor. Her şeyden önemlisi, incili sahibinden başkası okuyamaz. Başka biri için içerik tamamen saçmalıktan ibaret görünür. Ve bu nedenle, bunlar sadece geleceğin tamamlanmamış haritalarıdır.]

 

[Subaru: Tamamlanmamış……]

 

Subaru bunu dinlediğinde oluşan rahatlamayı gizleyemedi. Zaten gerçekten geleceği açıklayabilecek peygamberimsi kitaplar olsaydı, Betelgeuse’le olan savaşını asla kazanamazdı. Yani günah piskoposlarının incillerinin o levele ulaşmadığı kesindi. Yine de,

 

[Subaru: Bu tamamen başka bir konu. O zaman, Beatrice’in kitabı……]

 

[Roswaal: Eğer cadı tarikatının sahip olduklarıyla aynı şey olup olmadığını soruyorsan, cevap hem hayır hem de evet.]

 

[Subaru: Dalga geçmeyi bırak! Bu önemli ! ]

 

[Roswaal: Öyle bir~~şey yapmıyorum. Beatrice’in bir incili var ama cadı tarikatının sahip olduğundan farklı. Cadı tarikatının sahip oldukları tamamlanmamış, ama Beatrice’in sahip olduğu tamamlanmış bir incil.]

 

[Subaru: Tamamlanmış……?]

 

[Roswaal: Evet, tamamlanmış. Belirsiz gelecekler arasında dalgalanan içeriklerin aksine bu sabit.]

 

Subaru’nun kafasının karıştığını gören Roswaal’ın yüzü aydınlandı.

 

İfadesi ve sesi sanki gurur duyuyor gibiydi. Subaru bu ani değişime neyin sebep olduğunu bilmiyordu, ama Subaru’yu şoka sokan, Roswaal’ın bir sonraki hamlesi oldu.

 

[Subaru: ――!?]

 

Roswaal, sağ kolunun arkasına uzanıp siyah kaplı bir kitap çıkarmıştı.

 

Bu kadar yakın mesafeden bakıldığında hiç şüphe yoktu, bu bir incildi.

 

[Roswaal: Bu var olan tamamlanmış 2 incilden biri. Ben ve Beatrice dışında onlara sahip olan yok……]

 

[Subaru: ――――]

 

Roswaal, kitabı sağa sola sallıyordu. Ama Subaru’nun şu an onun hareketlerini anlayacak hali yoktu.

 

Roswaal’ın cadı tarikatının elinde gördüğü incillerden birini tutuyor olması şok ediciydi. Beatrice’in elindekinin de bir incil oluşu ve ayrılırken kendisine söylediği sözlerin onaylanması da şok ediciydi.

 

――Ama o anda Subaru’nun zihnini asıl meşgul eden bunlar değildi.

 

[Subaru: Bu…… tamamen geleceği gösteren bir incil mi?]

 

[Roswaal: Hi~~ç şüphesiz. Bu hakiki incil.]

 

[Subaru: Sen geleceği…… biliyor musun? Şu anda, gerçekleşecek olan her şey… o kitapta mı……?]

 

[Roswaal: Bura~da yazılı. Ama sen okuyamazsın.]

 

Kim takardı ki bunu.

 

Şu anda Subaru’nun okuyup okuyamayacağı konu dışıydı. Önemli olan tek bir şey vardı. Sorması gereken tek bir şey vardı. O da,

 

[Subaru: Gelecekte, ne olacağı…… yazılı…?]

 

[Roswaal: Tüm dünyayla ilgi~li değil, sahibinin ge~leceğiyle ilgili.]

 

[Subaru: Oradaki şeyler yazıldığı gibi yaşanıyor…… bunu önceden biliyor muydun?]

 

[Roswaal: Tarif edilen durumu aynı şekilde yaratmak büyük efor gerektiriyor, biliyor musun? Arka pl~andaki tüm çabalarım için biraz övgü almayı tercih ederdim.]

 

Subaru, sesinin titreyişini engelleyemiyordu.

 

[Subaru: Eğer… olacak her şeyi biliyorsan……]

 

[Roswaal: ――Fuumu]

 

[Subaru: ――Rem’i bilerek ölüme mi terk ettin?]

 

[Roswaal: Rem, derken~ kimden bahsedi~yorsun?]

 

[Subaru: ――SENİ ÖLDÜRECEĞİM!! ROSWAAAAAAAAAAAL!!]

 

O anda, Subaru’nun bedeni kontrol edilemez bir öfkeyle doldu.

 

Yatağa doğru uçarcasına giderek elleriyle Roswaal’ın boğazını sıktı. Daha önce görmediği, doğal olmayan bir güce sahipti, kuvveti ince boğazı zorlarken, palyaçonun yüzünde ızdırap dolu bir ifade oluşuyordu.

 

[Subaru: HER ŞEYİ BİLİYORDUN VE ――!!]

 

Eğer bilseydi, biliyor olsaydı, trajedileri önleyebilseydi―― Rem’e ne olurdu―

 

[Subaru: REM’İ ÖLÜME GÖNDERME SEBEBİM―― SEN MİYDİN!!?]

 

Aşırı öfkeden tükenerek, pişmanlıklarını saçarak, gözlerinin önündeki adamı öldürme dürtüsüyle hareket ediyordu.

 

Roswaal, Subaru’nun ellerinin boğazından uzaklaşmasını sessizce bekliyordu――

 

[???: ――GÖRÜYORUM Kİ “MASKE KOKUYU GİZLEYEMİYOR”!!]

 

Yan tarafından sert, keskin bir darbe yiyen Subaru, yüzünün sağ tarafının mahvolduğunu hissederek havalandı.

 

Vücudu duvara çarptı ve kafasının üzerine düştü. Düşünceleri bir anda bulanıklaşmıştı ve kımıldayamıyordu.

 

Kulağından ve burnundan kan akıyordu, sağ tarafından her şeyi siyah görüyordu. Gözü tamamen kapanmış olmalıydı.

 

[???: ――Mezardan çıktığından beri kokun tavan yaptı. İnanamayıp seni izledim ama ‘ Tam da düşündüüm gibi dii mi ‘ !? ]

 

Adımlar. Kaba bir sesle birlikte görüşüne girdiler. Vücudu emeklemeye bile izin vermiyordu. Tamamen hareketsizdi. Kafası kaldırıldı.

 

[Garfiel: Leş gibi cadı kokarak ne bok yediğini sanıyosun sen? Vücuduna mı sorsam? Oy? Hala bu piçe ihtiyacımız var. Ne bok yiyosun, YEAH!?]

 

Sarışın genç. Garfiel. Ya da öyle bir şey. Öfke ve öldürme isteği dolu ses kendisine ulaşırken, bilinci oradan uzaklaşıyordu.

 

Kafasının yarısı, ne kadar onaylama imkanı olmasa da, parçalanmış gibi görünüyordu. Büyük ihtimalle ölecekti. Eğer bu şekilde ölürse, oldukça acınası bir yol olurdu.

 

Bu sefil düşüncelere tutunurken ölümden dönüş yaşarsa, gerçekten hala bu mekanı kurtarma isteği duyacak mıydı?

 

[Subaru: Bilmiyorum……Rem.]

 

Son kelimesiyle birlikte, bilinci tamamen karanlığa gömüldü.

 

#Bir haftadır çok iyi bir seyir almış durumdayız, ilerde daha pek çok ilginç şey olacağını da söylemek isterim. Heyecan hız kesmiyor. 
Öncelikle Roswaal ve Beatrice'te sahiplerini ilgilendiren tüm geleceği açıklayan, talimatlar veren 'tamamlanmış' incilleri olduğunu öğrendik. İkisi de yaptıkları hamlelerin bunlara bağımlı olduğunu itiraf etti. Ve Roswaal Subaru'nun 'bir şeyi' öğrenmesini ve öğrendiği zaman nasıl bir tepki vereceğini merak ediyor, bekliyor. 'Hatırladın mı?' sorusu da ileride aydınlatılacak önemli bir şeyi ifade ediyor olmalı.
Son olarak Subaru çok uzun zamandır istediğimiz bir şeyi yaparak Roswaal'a tüm gücüyle saldırdı. Öyle ki Garfiel yetişmeseydi onu öldürebilirdi. Ve yeniden ölümden döndüğü için artan cadı kokusuyla Garfiel'i kendisine tamamen düşman etti.
Peki şimdi öldü mü? Ölmediyse bu döngüye nasıl devam edecek?
Okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44250 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr