Cilt 7 Bölüm 35 [ Sohbetle Geçen Gece ] (1/2)

avatar
1757 7

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 7 Bölüm 35 [ Sohbetle Geçen Gece ] (1/2)


Çevirmen : Clumsy



Medium: “Abimle bulunduğumuz yer gerçekten kötüydü.”

 

Gece vakti, kamp ateşinin etrafında toplandıkları sırada Medium, her zamanki ses tonuyla böyle söyledi.

 

Her daim neşeli ve cıvıl cıvıl olan Medium, asla sesinin tonunu düşürmezdi. Şu anda dudaklarından dökülen şeyse zamanında Flop’la kaldıkları yetimhaneye dair bir hikayeydi.  

 

Kardeşlerin kötü şartlarda büyümüş olduğu gerçeğini Flop’tan da işitmişlerdi.

 

İki kardeş, yetimlerin toplandığı bir tesiste her gün dayak yiyerek büyümüştü. Flop, talihsiz yetişkinlerin talihsiz çocukları dövdüğü bu dünyaya kin güttüklerini ve intikam yemini ettiklerini de anlatmıştı.

 

Medium: [Bana çok zor geldiği için abimin söylediği her şeyi anlayamıyorum. Ama o kocaman adımlarla ve göğsünü kabarta kabarta etrafta dolandıkça ona yardımcı olmak istiyorum.]

 

Subaru: [Söz konusu dünyadan intikam almak olsa bile mi?]

 

Medium: [Evet, tabii ki! Bunu nasıl yapacağını bilmiyorum gerçi.]

 

Mahcup bir gülümseme eşliğinde bağdaş kurup oturmuş olan Medium, Louis’i kucağına almış, arkasından saçlarını okşuyordu.

 

Zaten en başta yetimhane mevzusunu açmış olma sebebi de çocuklarla ilgilenmekteki başarısıydı.

 

Subaru, her şeyi nispeten kabaca yapıyormuş izlenimini veren Medium’un Louis’le bu kadar iyi ilgilenebilmesine şaşırmıştı.

 

Bu yüzden de ona çocuklara aşinalığının nereden geldiğini sormuş ve konu buraya gelmişti.

 

Medium: [O tesiste abim ve benim dışımda da çocuklar vardı, anlarsınız ya. Bazıları benden küçüktü ve ortam pek eğlenceli değildi, o yüzden hiç değilse saçlarının uzamasına imkan tanımak isterdim.]

 

Subaru: [Böylece ufaklıklarla ilgilenmekte iyi hale geldin yani. E mantıklı, insanlarla ilgilenmekte de çok iyisin sonuçta.]

 

Medium: [Uhehe, öyle mi düşünüyorsun? Şey, madem öyle, yardım edebildiğime sevindim.]

 

Medium’un güzelim sarı saçları ışıldıyor, kamp ateşinin kırmızı ışıltılarını yansıtıyordu. Önündeki Louis de onunla aynı saç rengine sahipti ve ikisi, iki kız kardeş gibi görünecek kadar yakındı.

 

Flop’u değil de Flora’yı düşünecek olursanız onlara üç güzel kız kardeş bile diyebilirdiniz.

 

Subaru: […Sana ve Flop-san’a böyle bir sorumluluk yüklemeyi düşünmemeliydim.]

 

Medium: [――? Natsumi-chan, bir şey mi dedin?]

 

Subaru: [Yo, yok bir şey. Yalnızca Medium-san’ın gerçekten bana çok yardımcı olduğunu düşünüyordum.]

 

O’Connell kardeşler ve Louis arasındaki uygunsuz bağlantı bir kenara bırakılırsa bu, sahte ithamlarla boşa harcanmış gibi görünen bir ifadeydi ama Subaru’nun şu anki hisleri gerçekten bu şekildeydi.

 

Medium ve Flop kardeşlerin varlığının hem askeri hem de duygusal anlamda çok yardımı dokunmuştu.

 

Onlar olmasaydı Subaru ve grubunun İmparatorluktaki yolculuğu çok daha kasvetli olurdu.

 

Subaru: [Bu açıdan senin de daha minnettar olman gerekmez miydi?]

 

???: [――――]

 

Diyerek gözlerini kısan Subaru, ateşin hemen yanındaki Abel’i oltaya getirerek ondan bir yanıt almaya çalıştı.

 

Tuhaftır ki Abel yemeğini bitirir bitirmez istirahat etmek için çabucak vagona dönmemiş, aksine sessizce orada kalmayı tercih etmişti. Ama ne dönen sohbete ne de Subaru’nun alaycı ve iğneleyici sözlerine odaklanmış görünüyordu.

 

Abel: [Medium, abinle sen nerelisiniz?]

 

Medium: [Ha?]

 

Buna rağmen Subaru’nun söylediklerine yanıt vermeyen Abel’in dudaklarından Medium’a yönelik bir soru döküldü.

 

Sorunun içeriğiyse az önce gerçekleşmiş olan konuşmaya dayanıyordu.

 

Gafil avlanan Medium’un iri gözleri iyice irileşirken ağzı açık kalakalmıştı. Anlaşılan Abel’in onunla bir konuşma başlatmış ve kendisini dinlemiş olduğuna şaşırmıştı.

 

Medium: [Abel-chin, benim ismimi biliyor muydun?]

 

Belli ki şaşkınlığının sebepleri bunlarla da sınırlı değildi.

 

Her halükarda Abel hafifçe iç çekerek karşılık verdi, çünkü Medium da tıpkı Al gibi saygısızca ve İmparator Hazretlerini memnun etmeyecek cinsten bir hitap şekli seçmişti.

 

Abel: [İsimleri hatırlamak çocuk oyuncağı. Önemsiz takdirleri bırak da sorumu yanıtla. Flop ve sen nereden geliyorsunuz? O tesisin baş temsilcisi kimdi?]

 

Medium: [Temsilci mi? Müdürü mü diyorsun? Onun ismini hatırlamıyorum ama abim ve ben Averyk denen küçük bir şehirde yaşıyorduk.]

 

Abel: [Averyk… Batıdaki bir şehir. Bunu aklımda tutacağım.]

 

Medium: [――? Aklında mı tutacaksın? Neden ki?]

 

Abel: [Gereğini yapmak için. Doğrudan ya da dolaylı olarak.]

 

Abel’in yanıtı kısa ve öz olsa da gerçek niyeti muammaydı.

 

Medium’un suratına bir afallama yerleşmişti ve surat ifadesi aklında bin bir soru olduğunu anlatıyordu. Ve Abel de her zamanki kabalığıyla ortadaki gizemi çözmeye gayret etmiyordu.

 

Subaru da kendi adına olayı tamamıyla çözmüş olmasa da,

 

Subaru: [İnsanların sahici fikirlerini dinleyip ülke siyasetinde uygulamaya dökmek mi istiyorsun yani?]

 

Abel: [Ben o kadar takdire şayan biri değilim. Sana söylemiştim. ――Bu kesin ödül veya ceza meselesi.]

 

Başarılar ödüllendirilmeli, aptallıklar cezalandırılmalıydı.

 

Bir hükümdar olarak Abel’in mezhebi buydu ve bu, değişmez bir varoluş biçimiymiş gibi görünüyordu.

 

Shudraq Köyündeki Yaşam Kanı Ritüelini düşünüyordu da orada da ölüm döşeğinde olan Subaru’dan son arzusunu duymaya çabalamıştı. O çabanın ardında da aynı inanç yatıyordu.

 

Yani――

 

Subaru: [――Başkalarının eli boş gelmesine katlanamayan birisin, değil mi?]

 

Abel: [Çoğu kişi bu dünyaya yoksul, eli boş gelir. Ellerine aldıkları ve birlikte öldükleri tek şeyse canlarıdır. Haliyle insan kazandığı şeyden vazgeçmemeli.]

 

Subaru: [Bir İmparatorun ağzından dünyaya yoksul geldiğini duymak hoş olmadı.]

 

Çoğu kişi yoksul olur, yetersizlik ve yeteneksizliğinden yakınarak mücadele etmekten başka seçenekleri olmazdı. Hayatın böyle olduğunu bilir ama bunu şanslı olanların ağzından duymaya tahammül edemezlerdi.

 

Fakat Abel, bunu bir ironi olarak algılayan Subaru’yu umursamıyordu bile.

 

Abel: [――Ben de bir istisna değilim.]

 

Subaru: [――? Ne demek istiyorsun?]

 

Abel: [Pozisyonla birlikte belli bir sorumluluk da gelir. Kişi kaldıramayacağı bir yük taşıyorsa o yükün altında ezilenin aptaldan farkı yoktur. Karakter ve gurur yalnızca gündelik öz farkındalıkla gelişebilir.]

 

Bu soru karşısında Abel’in bakışları yavaşça Subaru’ya kaydı.

 

Ve ateşin yanında oturan Subaru’yu gözlemleyip incelemek istercesine kara saçları ve kılık kıyafetini süzdü.

 

Abel: [Sahte ve yapmacık kimlikler er ya da geç açığa çıkar. Kılık değiştirme konusunda bir hayli maharetli görünsen de bu kılıktan sıyrıldığında kendine gelmen çaba gerektirecektir.]

 

Subaru: [――――]

 

Abel: [Sonuç verdiği sürece başkalarının ilgi duydukları şeylere müdahale etmem. Ama bu beyanla çelişmek istemesem de yanlış bir imajı dayanak noktası olarak görmek de tahammül edemeyeceğim bir şey. En nihayetinde tüm temel eğilir çünkü.]

 

Abel’in yakıcı bir meltemle yıkanan gözleri, soğuk bir gece kadar berraktı.

 

Seçtiği kelimelerse düşünceli veya anlaşılır olma gayretinden yoksundu. Bu nedenle Subaru, söylediklerinin ardındaki anlamı kısmen de olsa çözememişti.

 

Geriye kalan tek şey, yüreğinin duygusuzca aşağılanmış olmasından doğan acıydı.

 

Abel: […Gereğinden fazla konuştum. Bundan sonrasını size bırakıyorum.]

 

Diyen Abel, ayağa kalkarak vagonun içerisinde gözden kayboldu.

 

Kalın kapı pat diye kapandı. Ve geriye sadece Subaru, Medium ve konudan bihaber Louis kaldı.

 

Subaru: […Bu herifin nesi var böyle?]

 

Ardından Subaru, çenesini tutup acı bir surat ifadesine bürünerek bu kelimeleri geveledi.

 

Kötü kadın kahraman yüzünden acı çekmiş eziğin teki gibi değil miydi? Serinkanlı kadın askeri strateji uzmanı Natsumi Schwartz ondan çok daha dayanıklı ve uyumluydu.

 

Bu da Subaru’nun bitmek bilmeyen ‘sarsılmaz kalp’ arzusu ve taşıdığı o en güçlü kadın imajının neticesiydi.

 

Medium: [Natsumi-chan, sen iyi misin?]

 

Medium’un eli Subaru’nun çatışmalarla dolu kafasını usulca okşamaya başladı.

 

Sonra da ustalıkla yanına kaydı ve kalçasının yere değmesine izin vermeyecek şekilde çöküp oturdu. Elleri boyuyla doğru orantılı şekilde Subaru’nun kafasını rahatlıkla kavrayabilecek irilikteydi.

 

İşte o iri avuçlar, Subaru’nun kalbini samimiyetle, usul usul sarıp sarmalıyordu.

 

Subaru: [Hı hı, iyiyim. Yani, o herif çok üstü kapalı konuşmuyor mu… Sen ne söylemeye çalıştığını anladın mı, Medium-san?]

 

Medium: [Hmmm, hem de hiç anlamadım! Ama Natsumi-chan’ın acı çekiyormuş gibi göründüğünü fark ettim, elimden de ancak bu kadarı geliyor işte.]

 

Subaru: [Bu doğru değil…]

 

Medium: [Sorun yok, sorun yok, biliyorum! Ben koca bedenimle elimden gelenin en iyisini yapmakla ve zor işleri abime ve geri kalanlara bırakmakla yükümlüyüm.]

 

Medium halinden memnun bir şekilde gülümsüyor ve suratına en ufak bir sahtekarlık belirtisi yansımadan Subaru’nun kafasını okşamayı sürdürüyordu.

 

Eksikliklerinin farkında olsa da bunun canını sıkmasına izin vermemesi ve pozitif tavrını koruması, Subaru’nun takdir ettiği insanların ortak özelliklerinden biriydi.

 

Subaru: [Çok olgun birisin, öyle değil mi, Medium-san?]

 

Medium: [Daha önce hiç kimse bana bunu söylememişti! İyi bir abla olduğum ya da bir sürü şeyi sıkıntı çekmeden yiyip içebildiğim söylenirdi gerçi.]

 

Subaru: [Bunlar da senin iyi yönlerin, Medium-san.]

 

Medium: [Uehehe~]

 

Subaru, minnettarlığını ve hayranlığını tam anlamıyla kelimelere dökememenin hüsranını taşıyordu. Fakat Medium, onun bu boş iltifatlarını memnuniyetle kabul ediyordu.

 

Kucağına kıvrılmış olan Louis de onun neşesine eşlik ediyormuşçasına mutluydu.

 

Subaru’nun katlandığı onca zorluk ve gerginlikten koptuğunu hissedeceği kadar huzurlu bir andı.

 

Nihayet bu hayali kuracağı sakinliğe ulaşabilmişti.

 

△▼△▼△▼△

 

Titreşen alevleri izlerken zaman uzun uzadıya akıyordu.

 

Subaru: [――――]

 

Dünya sessiz mi sessizdi, yalnızca yanan odunların çıtırtıları işitiliyordu.

 

Subaru, böyle boş zamanlardan hiç hazzetmezdi. Sersemce geçirdiği bu anlarda eziyet çektiğini hisseder, akıl sır ermez bir aciliyet duygusuna kapılırdı.

 

Bir uyuşukluk halindeymişçesine amaçsızca zaman geçirmesine izin verilip verilmediğini merak ederdi.

 

Tanımlanamayan kara bir gölge arkasından çullanır, samimiyetle omuzlarını sarmalar, inatla izini sürerdi.

 

Kulaklarını tıkasa, gözlerini kapatsa bile bu kabusu ardında bırakması imkansızdı―― Natsuki Subaru bundan kaçınmak için her şeyi denemişti.

 

Zaman zaman çok yönlülüğü ve kurnazlığıyla övülürdü.

 

Ama tüm bunlar sorumlulukları ve suçluluk duygusundan kaçınmak için birer bahaneydi.

 

Natsuki Subaru, bir dizi bahanenin sonucu olan bir kağıt hamuruydu――

 

Subaru: [――Yalnızca bir bahaneden ibaret olmaması beni az da olsa rahatlatıyor.]

 

???: [Demek öyle…]

 

Subaru’nun hikayesini dinleyen Taritta, başını sallıyordu.

 

Titreşen alevlerin öbür tarafındaki genç kız, yüzünde kırmızı bir ışıltıyla diz çökmüştü. Alevlerin kuvvetli parıltısı kahverengi tenine çok yakışıyordu.

 

Yakışmak demişken, Shudraq kimliğini gizleyen kılığından da bahsetmek gerekirdi.

 

Vücudundaki beyaz boyalar silinen ve medeni bir insan gibi giydirilen kız, uzun ve ölçülü bedeniyle erkek kılığındaki güzel bir kadını andırıyordu.

 

Fakat gece bekçisi olarak nöbetini tutarken ceketini çıkarıp kollarını kıvırışıyla zekidense vahşi bir izlenim veriyordu.  

 

Taritta: [――――]

 

Taritta, ortama çöken bu hafif sessizlikte düşüncelere dalmıştı.

 

Subaru’ya kendi şahsi koşullarından―― orijinal dünyasından bahsetmesi için musallat olmuştu; Subaru da hayatının en kasvetli ve ağır kısımlarını belirsizleştirmişti ama bu Taritta’yı nasıl etkilemişti?  

 

Her şey Taritta’nın Subaru’yu ojelerini silerken görüp “Makyaj yapmayı nerede öğrendin?” diye sormasıyla başlamıştı.

 

Makyaj ve kılık kıyafet değişimi Subaru için büyük bir mesele değildi.

 

Lisenin ilk yılını kargaşa içerisinde geçirmiş, sonra da lise hayatının geri kalanında muhteşem bir geri dönüş yapmak için bu zorluğu bir eğlence olarak benimsemişti.

 

Subaru: [Ben biraz titiz biriyimdir, o yüzden bir şeyi yapacaksam… adamakıllı yapmak, sunduğum şeyden utanmamak isterim.]

 

Her alanda olduğu gibi sanatın gelişmesinde de pek çok öncünün çabaları rol oynuyordu.

 

Subaru’nun lise hayatı, bundan utanmadığını gösterme girişiminin neticesi olarak sona ermişti. Ve o günden sonra bir daha asla kadın kılığına girmeme kararı almış olsa da düştüğü durum buydu.

 

İnsan, sonuna ulaşıncaya dek hayatta neyin faydasını göreceği asla bilemezdi. ――Bu, ölse de hayatının sonuna ulaşamayan Subaru için bilhassa geçerliydi.

 

Subaru: [Oh, hiç komik değil――]

 

Taritta: […Natsumi’nin tavrı, bunu kıskanıyorum.]

 

Subaru: [N-neeeeee?]

 

Taritta: [Ne-neden bu kadar şaşırdın…?]

 

Subaru: [Oh, yo, çok sık duyduğum bir şey değil de…]

 

Oldukça ciddi bir şoktu ve Taritta’yı da afallatmıştı.

 

Fakat sahte göğüslerine bastıran Subaru’nun zihnindeki şok geride kalmıyordu. Objektif davranacak olursa kendisinin hiç de kıskanılmaya değer bir pozisyonda olduğunu düşünmüyordu.

 

Bu kısmen kendi bakış açısından kaynaklansa da bu farklı dünyaya geldi geleli―― hatta geriye dönüp bakıldığında daha öncesindeki hayatı da bir dizi başarısızlık ve hayal kırıklığıyla doluydu.

 

Dürüst olmak gerekirse Emilia’yla karşılaşmış olmasaydı işleri değiştirme fırsatı bulabileceğinden bile şüpheliydi.

 

Subaru, yaşadığı tüm rastlantı ve mutluluklarını, onu ara sokaktaki haydutlardan korumaya çalışan Emilia’ya borçlu olduğuna inanıyordu.

 

――O anı hala Emilia’nın zihninde değildi tabii.

 

Taritta: [Kendimi bildim bileli ablamın ardında gizlenerek büyüdüm. Ablamı hepimiz tanıyoruz, haliyle er ya da geç Şef olacağından hiç kimsenin şüphesi yoktu. Benim de aynı şekilde.]

 

Subaru: [Taritta-san…]

 

Taritta tereddüt ederek kendinden bahsetmeye başladı.

 

Subaru’ysa ilk etapta sırf kendisinin itirafına karşılık olsun diye bahsetmek istemediği şeylerden bahsetmeye başlamasın diye onu durdurmaya niyetlendi. Taritta onu makyaj ve kılık değiştirme becerileriyle ilgili sorgulamış ve Subaru da ona kendinden, şahsi problemlerinden bahsetmişti. Onu aynı şeye zorlamayaysa hiç niyeti yoktu.

 

Ancak Taritta’nın nemli gözlerini, titreyen sesini ve asık yüzünü fark ettiği anda duraksadı.

 

Konuşuyordu, çünkü canı anlatmak istiyordu, Subaru’ya hissettirdiği buydu.

 

Taritta: [Ablamla aramda üç yaş vardı. Ama ablamı gözümde o kadar büyütme sebebim aramızdaki üç yaş değil. Haklıyım, değil mi?]

 

Subaru: [――――]

 

Taritta: [Ablamın on yaşındayken yapabildiği şeyleri aynı yaşa geldiğimde yapamamıştım. Yani mevzu yaş farkı değildi, onda farklı olan bir şeyler vardı. O şeyin ne olduğunuysa bilemiyorum.]

 

Taritta’nın ağzından dökülen her bir kelime, Subaru’nun yüreğine saplanıyordu.

 

Bu, bir yerlerde işittiği ama aynı zamanda asla kimselere bahsini açmadığı bir hikayeydi.

 

Olağanüstü bir abladan kaynaklanan aşağılık kompleksi, Rem’in beslediği bir histi.

 

Benzemek istediği kişiden kaynaklanan bir aşağılık kompleksiyse Subaru’nun acısını çektiği bir şeydi.

 

Taritta: [Ablam neden Şef olarak beni seçti? Kendimi o role yakıştıramıyorum.]

 

???: [――E o adamın çocuğu, sonuçta.]

 

İnsanın kendisine duyduğu hayal kırıklığı. Kıymet biçilen birinin beklentilerinden kaynaklanan suçluluk hissi.

 

Bu duygulara yenik düşmesine ramak kalan Taritta, bu yolculuğa baş koymuştu. Eski Şef olan Mizelda, tahtı geri alma amaçlı yolculuğunda Abel’e yardımcı olma sözü vermişti.

 

Belki de bu, Taritta için hem kendisini tanıyıp kabul etme yolculuğu hem de üzerine binen beklenti yükünden kaçmanın bir yoluydu.

 

Taritta: [Bu yolculuk sırasında bir yanıt bulmak zorundayım. Yo, kararlılığımı perçinlemek zorundayım.]

 

#Hangimiz zaman zaman bizden bekleneni veremediğimizi hissedip hayal kırıklığına uğramıyor, sırtımızda bir yük taşıdığımızı hissetmiyoruz ki? Her insanın hissettiği ve dolayısıyla empati yapabileceği bir şey olsa gerek, en azından benim sıklıkla yaşadığım bir şey. O yüzden buruk bir gülümsemeyle sonlandırdığım bir bölüm oldu, bakalım bu sohbet bir sonraki bölümde nereye evrilecekmiş, hadi orada görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44261 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr