Cilt 4 Bölüm 125 [ Roswaal Köşkü Savaşı ] (2/2)

avatar
3522 3

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 4 Bölüm 125 [ Roswaal Köşkü Savaşı ] (2/2)


Çevirmen : Clumsy 

 

 

Subaru: “Ah o geri zekalı!!”

 

Subaru ve diğerleri tavan sesini işitir işitmez odaya koşturmuştu.

 

Beşlinin akın edişiyleyse tavan o odaya tamamıyla çökerek mobilyaları gıcırdattı, ahşaplar gürültüyle parçalandı.

 

Patlama sesi ve odayı dolduran tozlar yıkımın ardından koridora yayılmaya başladı.

 

Yukarıdan beyaz bir duman kümesi çökmekteydi. Ağzına dolan tozları tüküren Subaru olay yerinden kaçmaya çalışırken koridora doğru devrilmiş, herkes yıkımdan kurtulmayı başarmıştı.

 

O dumanın arkasındaysa,

 

???: “Böyle saçma sapan boklar çevirme! Şimdi de yoldan çekil!”

 

Tanıdık ve görgüsüz bir ses hararetli bir şekilde yükselmişti.

 

Metalin metale çarpışı ve bunu takip eden bir gürültünün ardından dumanı yaran bir siluet koridora doğru yığıldı.

 

Subaru: “Ah, bu da ne!?”

 

Yığılan silueti gören Subaru şaşkın bir şekilde bağırmadan edememişti.

 

Ehh, tabii ki edemezdi. Karşılaştığı şey beklentisinin aksine pençeli ve tüylü, dört ayaklı bir yaratıktı—benekli tüyleriyle bir sırtlana oldukça benziyordu.

 

Fakat bir sırtlan boyutunda değildi. Kocamandı, Subaru’nun iki katı kadardı.

 

Subaru devasa yaratığın gelişiyle anlık olarak ürpermişti ancak hemen ardından sırtlanın gözlerinde bir hayat ışığı olmadığını, hayvanın ölü olduğunu fark etti. Boyun kemikleri kırılmış ve olmaması gereken bir açıya girmişti.

 

İnanılmaz güçlü bir varlık o şeyin boynunu kırmış olmalıydı.

 

Ve bu köşkte o yaratığa bunu yapabilecek biri varsa o da muhtemelen—

 

Garfiel: “Hey, Kaptan. Ne bok yemeye hala burdasınız?”

 

—Dumanları tekmeleyerek soğukkanlı bir şekilde koridorda beliren Garfiel’di.

 

Subaru ve diğerlerinin hayretler içerisinde ölü sırtlana baktığını görerek gürültülü bir kahkaha patlattı.

 

Garfiel: “Çıldırmanıza gerek yok, her şey yolunda. Harika benliğim onu öldürdü.”

 

Subaru: “Peki teşekkürler... ya da hayır, teşekkür falan yok! Dikkatini kadından ayırmışsın! Ayrıca öleceğimi düşündüm! Dehşete düştüm! Öldüm sandım!”

 

Garfiel: “He he, benim hatam pardon. Ama harika benliğim o kadının peşini bırakmayı bi an olsun düşünmemişti. Ben bu haşeratla uğraşırken kaçıverdi.”

 

Subaru: “Haşerat derken?”

 

Dişlerini birbirine sürten Garfiel’in suratı acı bir şekilde seğirmekteydi.

 

Muhtemelen haşerattan kastı sırtlandı. Önceki konuşmalara bakılırsa o şey kesinlikle bir cadı yaratığıydı.

 

—Bu sırada,

 

???: “Tanrım! Buna inanamıyorum! Elsa! Elsa! Bir şeeeey yaaaaap!”

 

Elsa: “İsterdim ama bunu bana bırak ve git diğerleriyle ilgilen dediğine eminim. Gerçi bağırsağını çıkartacak daha çok karın olduğu için memnunum.”

 

Biri sakin, biri kuvvetli iki kadın sesi.

 

Garfiel’in daldığı oda ansızın yeni bir gürültüyle dolmuş ve dumanı yaran yeni bir siluet koridora adımını atmıştı.

 

Ağır adımlar ve hafif adımlar—Öyle bir ebat farklılığı söz konusuydu ki o adımların sahiplerine bir çift ayak demekte tereddüt ederdiniz.

 

Otto: “...O şey de ne?”

 

Sessizliğini daha fazla koruyamayan Otto gelen şeyi göstererek Subaru’dan bir cevap talep etti.

 

Subaru bedeninden sızan soğuk, nemli terleri hissedebiliyordu.

 

Subaru: “Gördüğüm kadarıyla büyükçe bir suaygırı.”

 

Otto: “Büyükçe mi?”

 

Subaru: “Evet. Çünkü suaygırları zaten büyüktür.”

 

Bir suaygırını alıp ebadını üçe katlarsanız karşınızda bu yaratığı bulabilirdiniz.

 

Siyah bir ten, kalın ve sert bir deri. Yuvarlak gözlerde kırmızı, düşmanca, çarpık bir ışıltı. Ve İhtiyar Rom’u tek ısırıkta yutabilecek büyüklükte, havan taşlarını andıran düz dişlerle dolu bir koca bir ağız.

 

İlk bakışta bir suaygırına benziyordu ve muhtemelen bir suaygırının en az üç katı çarpıklıkta ve gaddarlıktaydı.

 

???: “Benekli Rex ölmüüüüş! Ölmüüüüş! Zavallı çocuk! Bu kooorkunç! Koooorkunç!”

 

Devasa suaygırının üzerinden, sırtlanın ölümünün yasını tutan tiz bir ses yükseliyordu.

 

Suaygırının üzerinde bacaklarının her noktası bereli küçük bir kız oturuyordu. Kahverengi saçları örülmüş, yüz hatlarıysa son derece sıradandı.

 

Fakat o surat Subaru için tanıdıktı.

 

Subaru: “...Cadı yaratığı ormanındaki kız.”

 

Subaru’nun köşk döngüsünde karşılaştığı kız… Subaru Arlam Köyü çocuklarını kurtarmak için ormanın en derinlerine girmişti. Ve bu kız da o çocukların ormana çekilmesinin ardındaki ana sebepti.

 

Subaru, Roswaal’dan kızın olayların ardından ortadan kaybolduğunu işitmişti ancak-

 

Petra: “O zamanki kız!”

 

Petra da aynı sonuca varmış gibi görünüyordu.

 

Fark eden tek kişi Subaru olsaydı bunu bir çeşit yanlış anlaşılma olarak görebilirdi. Fakat Petra’nın hatıraları da aynı şeyi söylerken ona da kabullenmek düşerdi.

 

Bu kız cadı yaratığı istilasıyla bağlantılıydı.

 

Şu anki durum dikkate alınırsa bu da demek oluyordu ki o istila bile—

 

Subaru: “Roswaal'ın planı!”

 

Bu kız Elsa ile birlikte çalışıyordu. Öyleyse cadı yaratığı meselesinin arkasında da mı Roswaal vardı?

 

Bu da Başkentteki olayların da Köşkteki olayların da Roswaal’ın elinden çıktığı anlamına geliyordu. Yani Subaru’nun tüm çabaları kara bir kehanet kitabının dikte ettiği gelecekle uyumlu ilerliyordu.

 

Subaru: “Böyle aptalca bir şeyi kabul edermişim gibi!”

 

Kesinleşmiş bir kadere cevabı ‘teşekkürler, almayayım’ idi.

 

O kaderi bundan böyle değiştirecekti. Cadı yaratığı istilasını da Roswaal’ı sorgulayacağı bir şey olarak kenara atacaktı ve o palyaçonun suratının ortasına geçirmek için bir sebep daha bulmuştu.

 

Subaru öfke ve isyanla yanıp tutuşuyordu. Bu sırada suaygırının üzerindeki kız en sonunda onun bakışlarını fark ederek yuvarlak gözlerini kırpıştırdı ve el salladı.

 

Kız: “Oh, seni hatırladım. Ve Petra-chan da buradaymış. Görüşmeyeli çooook olmuştu.”

 

Subaru: “Ko-konuşma konusunda cesaretinin kırılmadığı kesin. Durumun farkında mısın acaba?”

 

Subaru kızın lakayıt tavrına olan sinirini gizleyememişti. Kız ise Subaru’nun bariz tavrı karşısında kafasını kaldırdı.

 

Kız: “Farkındayım, çaaalışıyorum. İşimi yapmazsam Mamadan azar yerim. Ama Elsa tutmuş canı ne isterse onu yapıyor.”

 

Elsa: “Geri planda olmak çok sıkıcı, oraya atanmam bir hataydı. Benim yöntemlerim hayvan besini olmaya kıyasla çok daha canlı ve hayattan tat almaya yönelik. Benim tarafımdan öldürülmek kurbanlar için de daha iyi bir tercih olur, haksız mıyım?”

 

Elsa suaygırının yanına yürürken konuşmayı Subaru’ya bağlamıştı.

 

Subaru iç çektikten sonra parmağını kaldırarak yanıtladı.

 

Subaru: “Tamamdır, o zaman sana olabilecek en havalı teklifi yapacağım. Tuttuğun bıçağı alıp çevir ve karnına sapla. Sonra da zeminde dönmeye başla. Her yer bağırsak olur, ben de mutlu olurum, sen de mutlu olursun. Bu meydan okuma çok havalı olmaz mı?”

 

Kız: “Pff! Ahahahaha! Harikaymış! Hadisene Elsa, denemek istemez misin? Elsa, sen bağırsakları seversin. Eğlenceli olur! Heyecanlandım!”

 

Elsa: “Üzgünüm ama bu teklifi daha önce de alıp bolca gerçekleştirdiğim için çok sıkıldım.”

 

Süper havalı teklifinin çoktan gerçekliğe kavuşturulduğunu öğrenen Subaru’nun omurgasına süper havalı bir ürperme gelmişti.

 

Ne olursa olsun bu, karşılarında iki bela olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.

 

Subaru: “Nasıl olduğunu bilmesem de onun cadı yaratıklarını kontrol ettiğini varsayabilir miyim?”

 

Garfiel: “Yanıldığını sanmıyorum. —Plan nedir, Kaptan?”

 

Dürüst olmak gerekirse durum ilk plandan sapmıştı. Artık sadece Elsa yoktu, yeni bir düşmanları daha vardı—ve o kişi koca bir cadı yaratığı topluluğunu komuta ediyordu.

 

Yani yaratıklar dışarıda olduğu müddetçe köşkten huzur içerisinde kaçmak imkânsız sayılırdı. Ve en önemlisi, Subaru henüz kurtarması gereken takımı tamamıyla toplayabilmiş değildi.

 

Frederica, Petra ve Rem’i köye götürebilse bile yeterli olmazdı.

 

Subaru: “Garfiel... senden çılgınca bir şey isteyebilir miyim?”

 

Garfiel: “Dene bakalım, Kaptan.”

 

Subaru: “Elsa ve kızı aynı anda oyalamanı istiyorum.”

 

Garfiel: “—”

 

Subaru istediği şeyin mantıksız olduğunu biliyordu.

 

Tek başına Elsa bile eşsiz zorlukta bir rakipti. Garfiel’in hem onu durdurması hem de cadı yaratıklarına göz kulak olması gerekecekti.

 

Subaru bu dünyaya geldi geleli cadı yaratığı tehdidinin acı boyutlara erişebileceğini tecrübe ediyordu.

 

Ve bu yüzden,

 

Garfiel: “Sorun değil. Bana bırakın. Gaza geldim zaten.”

 

Subaru: “—!? Ci-ciddi misin? Dalga mı geçiyorsun? Yapabilir misin?”

 

Garfiel: “O yüzden geldim ya. Büyük konuştum. Düşmanların sayıca üstün olduğuyla ilgili sızlanmam için artık çok geç. DAĞI OMUZLAYANIN KAÇACAK YERİ OLMAZ.”

 

Garfiel bu sözler eşliğinde kalkanlarını birbirine vurdurdu.

 

Subaru bile bunun gösteriş olduğunun ve gerçek bir özgüvenle desteklenmediğinin farkındaydı.

 

Yine de bu konuda bel bağlayabileceği tek kişi Garfiel’di.

 

Subaru: “Garfiel. Vagondayken defalarca söylediğimi biliyorum ama...”

 

Garfiel: “O iş bende. Harika benliğimin de burada ölmeye niyeti yok zaten.”

 

Garfiel Subaru’nun lafını keserek onu omzundan hafif bir itişle rahatlattı. Başka bir şey söylemene gerek yok demek istemişti.

 

Bunu tekrarlamak Garfiel’in kararlılığını dikkate almamak olacaktı. Subaru bu düşünceyle laflarını yutarak Garfiel’in itişine karşılık verdi.

 

Ve bununla ona olan güvenini ifade etti.

 

Garfiel: “Hadi artık gidin. Siz yoluma çıkıp durursanız ciddileşemem.”

 

Garfiel diğerlerine dönüp konuşarak dişlerini sıktı.

 

Onu işiten Otto, Petra ve Frederica’nın bakışlarıysa birbirlerine çevrildi.

 

Otto: “Garfiel, ölme. Natsuki-san'ın karmaşalarıyla tek başıma uğraşmak istemem.”

 

Frederica: “Gerçekten yeterince konuşamadık. Ama olsun. Bir dahakine büyükannemiz de yanımızdayken konuşacağız.”

 

Petra: “Ba-başarabilirsin korkunç görünümlü adam.”

 

Garfiel buruk bir gülümseme eşliğinde üçüne de gülümsedi.

 

Subaru Garfiel’in üzerine bir ölüm bayrağı yığını yüklediklerini ama o yığının büyüklüğüyle rahatlatıcı bir yaşam bayrağına çevrildiğini düşünerek bir umuda tutunmaktaydı.

 

Garfiel: “Bundan böyle rakibiniz benim harika benliğim. Bu defa dikkatimin dağılmasına ve kaçmana izin vermiycem. Pençelerim, dişlerim ve kalkanlarım seni lime lime edicek!”

 

Diyerek kükreyen Garfiel keskin bir dönüş yaptı.

 

Onun hücumuyla karşılaşan Elsa gülümserken kızın bineğinden ufak bir uluma yükseldi.

 

Elsa: “Mei Lee. Bu defa müdahale etme.”

 

Mei: “Ama esas müdahale eden sensin, Elsa! Ben sadece Annemin söööylediğini yaaapıyorum!”

 

Anlaşmazlıklarını yaşayan Elsa ve kız ikilisi Garfiel’e saldırırken Garfiel kendini cesaretlendirdi, ağır darbeyi bir kalkanı, keskin darbeyiyse diğer kalkanıyla karşılayarak Subaru ve diğerlerinin olabildiğince hızlı kaçışına eşlik eden kıvılcımlar çıkarttı.

 

Subaru: “Otto! Frederica! Durumlar değişti! Köşkten çıkacak uygun bir noktamız olmadığı için yaratıklar tarafından yenmeyelim diye farklı bir rotadan kaçacağız!”

 

Otto: “’Farklı bir rota’ diyorsun ama arka kapıdan çıksak bile aynı sonuçla karşılaşacağımıza eminim. Bizi savaşta destekleyecek bir Garfiel olmazsa ne yapacağız ki?”

 

Subaru: “Sen kutsayışını kullanarak cadı yaratıklarıyla bir pazarlık etsen, onlar bu pazarlığın gidişatına bağlı olarak teslim olurken biz de kaçsak nasıl olur? Al sana başrol oynama şansı.”

 

Otto: “Cadı yaratıkları genelde BEN SENİ YUTMAK demekle yetiniyor, haliyle pek de gerçek bir konuşma olmuyor!”

 

Zaten ufak bir umuttu ve Subaru ile birlikte koşmakta olan Otto da acınası bir görünümle karşılık vermişti.

 

Evet, konuşulacak kişiler vardı fakat konuşulamayacak olanlar da vardı. Bu ilke insanlar için de hayvanlar için de geçerliydi. Elsa bunun güzel bir kanıtıydı.

 

Özetle geriye, Subaru’nun düşünebildiği tek bir kaçış rotası kalıyordu—

 

Frederica: “Subaru-sama. Kaçış rotası için bir fikrim var.”

 

Subaru: “Biliyorum, Frederica. Muhtemelen benim önereceğim rota da o. Ama...”

 

O rotayla ilgili bir problem mevcuttu.

 

Subaru tam o problemi açıklayacakken daldığı koridorda nefesini tuttu.

 

Subaru: “Nereye kaçarsak kaçalım bizim için işleri kolaylaştıracak değiller, has*ktir!”

 

—Karşılarından aceleyle saldırıya geçen iki sırtlanın varlığını fark etmişlerdi.

 

Roswaal Köşkü Savaşının kadrosu değişmiş olsa da mücadelenin sertliği bakiydi.

 

 #Biraz geciktirdim arkadaşlar kusura bakmayın. Aksilik üstüne aksilik yaşadığım bir gündü, zaten bu ara başıma gelmeyen kalmıyor, dua edin de benim sonum da depresyonlara girip çıkan ingiliz çevirmen gibi olmasın 
Bu arada bugün ilk defa bölümdeki bir konuşmayı eksik çevirdim arkadaşlar. Sebebini de şöyle göstereyim...
''Subaru: “Nasıl olduğunu bilmesem de onun cadı yaratıklarını kontrol ettiğini varsayabilir miyim?”
Garfiel: “Yanıldığını sanmıyorum. ''  Bu kısımda şöyle bir cümle geliyor: S'th'same f'th'ones outside, n'same f'that mutt, allv'm're doin' whatever sh'says no fuckin' fuss at all. 
Garfiel'in konuşmaları her zaman böyle sokak ağzıyla oluyor, türkçede her şeyi sokak ağzına çevirmek mümkün değil. O yüzden cümleleri anlasam bile her zaman aynı üslupla çeviremiyorum. Garfiel'in her cümlesinde oturup önce anlamak sonra da çevirmek için ter döküyorum. Ama bu defa gerçekten anlayıp mantıklı bir kalıba oturtup da size içime sinen bir şekilde çeviremedim. O yüzden affınıza sığınarak bu uzun ve sıkıcı açıklamayı buraya bırakıyorum  
O zaman artık susuyorum, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44235 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr