Cilt 4 Bölüm 125 [ Roswaal Köşkü Savaşı ] (1/2)

avatar
3865 3

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 4 Bölüm 125 [ Roswaal Köşkü Savaşı ] (1/2)


Çevirmen : Clumsy 

 

???: “—DONAA!!”

 

Yaklaşan tehdide anında tepki verebilen tek kişi Otto olmuştu.

 

Ellerini önünde tutarak dünyayı bir kıtayla etkiledi—mana akışı köşk zeminini aşarak oluşturduğu duvarla tüm koridoru kaplamalı, gölgenin ilerleyişini engellemeliydi.

 

Fakat-

 

Elsa: “Baş ağrıtıcı.”

 

Subaru: “Sadece bir darbe mi!?”

 

Kısa bir ifade ve iki kukri savruluşu.

 

Kesikler duvarı bir kâğıt misali delip geçmiş, yalnızca tek darbe engeli parçalara ayırırken tüm duvar anında un ufak olmuştu.

 

Yıkık duvar kalıntılarına dağınık mana parçacıkları eklenmekteydi. Ve bir de bıçağın gümüş ışıltısına eşlik eden sadist bir gülümseme…

 

Elsa: “İlk önce boğazlarınızı kesip sizi susturacağım, aksi takdirde işbirlikçi davranacağınızdan şüpheliyim.”

 

Subaru: “Şöyle korkunç şeyler söylemeyi kes!”

 

Otto’nun yarattığı anlık boşluktan faydalanan Subaru Petra’yı yakınına çekerek yakınlardaki bir kapıya atılmıştı. Otto da bir saniye geriden takip ederek içeriden kapıyı kapattı ve anında yatağın arkasına geçti.

 

Ardından bir kesik kapıyı yardı. Ve kapının parçalanan alt kısmı dimdik inerek içeri tekmelendi.

 

Subaru: “Al bunu!”

 

Elsa içeri girerken Subaru’nun ahşap kıyafet askısıyla gerçekleştirdiği saldırıyla karşılaştı. Geriye yatarak kaçınırken askıyı bıçağıyla ikiye ayırdı ve Subaru’nun boğazını hedef alarak geri gönderdi. Ama neyse ki Petra zamanında araya girerek Subaru’yu itekledi ve hasar bir sıyrıktan ibaret oldu.

 

Elsa: “Tanrım. Ne kötü bir kız.”

 

Subaru: “O bizim gurur kaynağımız ve gayet de iyi bir kız, seni geri zekalı!”

 

Subaru'nun boynundan kanlar damlıyordu. Elini yaraya bastırırken Petra’yı yakınına çekerek gerilemeye başladı.

 

Suratında iğrenç bir gülümseme beliren Elsa ise onları takip etmeye hazırlandı.

 

Fakat-

 

Otto: “Peki ya buna ne dersin!”

 

Otto Elsa’nın suratını hedef alarak bir büyü taşı fırlatmıştı.

 

Bu parlak, kırmızı şey ateş manasıyla doluydu ve bir pompalı mermisine bedeldi. Bu Otto’nun Garfiel karşısında kullandığından bile daha saf bir kozdu.

 

Otto'nun gizli kozu doğruca savunmasız Elsa’ya ilerlerken—patladı.

 

Taş Otto ve Elsa arasında kıpkırmızı bir şekilde parçalara ayrılmıştı.

 

Oda ses ve ışıkla kamçılanırken sıcak bir rüzgâr eşliğinde olanları izleyen Subaru’nun gözleri öylesine odaklanmıştı ki zaman durmuş gibi gelmiş, bu sırada Elsa’nın arkasına dönmeye bile tenezzül etmeden bıçağını fırlatarak Otto’nun büyü taşını zapt ettiğini görmüştü.

 

Taşın istenmeyen bir noktada patlayışıyla gözleri yanan Otto attığı çığlık eşliğinde yalpaladı.

 

Elsa ise ayağını Otto’nun boştaki karnına geçirerek onu bir duvara çarpacak şekilde fırlattı. Ardından iki büklüm haldeki gence bakmaya dahi tenezzül etmeden nefesini tutmuş halde izlemekte olan Subaru’ya döndü. O anda kaşları kalkmıştı.

 

Elsa: “Oh? Sen... sanırım seni Başkentten tanıyorum.”

 

Subaru: “Be-beni hatırlamandan onur duydum. Bu ilişkiyi aklında tutarak bizi görmezden gelmeye ne dersin?”

 

Elsa: “Ne kadar sürerse sürsün zamanında elde edemediğim bağırsakları görmeye dikkat ederim.”

 

Subaru: “Koleksiyoncu!”

 

Subaru Petra’nın kollarını iyice sıkmaya başladığını hissedebiliyordu.

 

Geçidinin öldüğünü de net bir şekilde hissedebiliyordu. Dua edebilir veya ruhunu alevlendirebilirdi fakat ne manası ne de kapısı buna en ufak bir karşılık veriyordu. Burada Shamac kullanması imkansızdı ve daha da önemlisi, kendisini yeniden hareketsiz kılmak ahmaklık olurdu.

 

Bu da geriye tek bir metot bırakıyordu—Görünmez Takdir.

 

Subaru: “—”

 

Kullanmaya karar verdiği anda bedeninde karanlık, yabancı bir şey kıpırdanmaya başladı.

 

O ana dek hareketsiz olsa da Subaru tarafından çağrıldığını anladığı anda varlığını göstermeye başlamış, gücünü ve neşesini sergilemeye heveslenmişti.

 

Subaru, tiksindirici bir canavar beslediği şeklinde bir hisse kapılmaktaydı.

 

Bu hissi bile isteye görmezden gelerek doğum çığlıklarını atan karanlık güce emrini verdi ve onun için dışarı bir yol açmakta karar kıldı.

 

Acısından içi kan ağlıyor ve bu gücü kullanmak istemiyor olabilirdi.

 

Ama ne olursa olsun elinden gelen şeye tutunmalı, yapabileceğini yapmalı ve cephaneliğindeki her şeyden faydalanarak yaşamalıydı.

 

Kurtulmasını arzu ettiği herkesi kurtarmak için bunu yapmalıydı.

 

Elsa: “Ahh... ne heyecan verici bir ifadeye büründün.”

 

Subaru: “Sana gösterecek daha iyi bir şeyim var.”

 

Elsa: “Nasıl da heyecanlandım...”

 

İki bıçağını hazırlamakta olan Elsa’nın özünü hedef alan Subaru tetiğini çekti. Şu anda yalnızca o gücü salması gerekliydi ve ardından, kadının narin bedeni hırpalanıp delinecekti.

 

Subaru: “—○○○”

 

Damarlarından kıvrılarak akan şey bir bütün olarak içerisinde ilerlemekteydi.

 

Aldığı nefes renkselmiş, boğucu bir sıcakla örtülmüş gibiydi ve karanlık şeyin ilerleyişiyle Elsa’nın parçalanması son derece mümkün ve öngörülebilir bir hal almaktaydı.

 

İşte bu şekilde her şeyi yoluna koyacakken—

 

???: “Subaru!”

 

Kederli bir bağırış ve yan tarafından çimdiklenmenin donuk acısı geldi.

 

Subaru şaşkınlıkla çömelirken içerisindeki tiksinti verici duygular anında dağılmıştı. Geriyeyse yalnızca karanlığın belli belirsiz artıkları ve karanlık bir cinayetin değişmeyen sızıntıları kalmıştı.

 

Elsa yaklaşmaya başlamıştı, Subaru ise panik olmuş şekilde, başaramayacak olsa da zamanında yeniden hedef almaya çalışıyordu—o sırada,

 

Elsa: “—Yaklaşmıştın.”

 

???: “—Kaçındı mı!?”

 

Elsa’nın ardından gelen rüzgârı algılayıp kaçınması bir salisesini almıştı.

 

Subaru’ya yapacağı saldırıyı iptal edip dönerek sırtına atılan pençelerin gölgesinden dansıyla kurtulmuştu.

 

Geriye doğru dönerek Frederica’nın beline yandan bir tekme geçirdi ve o ivmeyle de dirseğini Subaru’ya savurdu, böylece ikisini de uçurarak geriye doğru bir takla attı—ve aralarından kurtularak sakince odadaki yatağın üzerine indi.

 

Elini sırtına değdirdikten sonra avcundaki kana baktı. Mest olmuş bir hali vardı.

 

Sonra da yerde diz çökmüş haldeki Frederica’ya bakarak neşeli bir şekilde kafasını kaldırdı.

 

Elsa: “Beni karşılayan bir... yo, iki kişi daha. Ne harika bir köşk sahiden.”

 

Frederica: “Pusum bir işe yaramadı... bunlar insani refleksler değil.”

 

Frederica hayal kırıklığı içerisinde homurdanmış, ürperişini gizleyememişti.

 

Bu sırada göğsüne aldığı darbeyle öksüren Subaru emekleyerek Frederica’ya yaklaşmaktaydı.

 

Subaru: “Frederica, benim hatamdı, teşekkür ederim. Ve sana da Petra.”

 

Frederica’dan sonra elleri elinde olan Petra’ya da teşekkür etmişti. Petra ise yaşlı gözlerle kafasını salladı.

 

Petra: “Y-yo, aslında benim özür dilemem lazım. Ama Subaru... gözlerin çok korkunç görünüyordu ve...”

 

Subaru: “Dürüst olmak gerekirse sanırım yutulmanın eşiğindeydim. Beni bu işten çekip almasaydın işler kötüye gidebilirdi. Galiba Görünmez Takdir kullanırken pervasız olmamalıyım...”

 

Petra: “Görün... ne?”

 

Kozunun iki tarafı keskin bir kılıç gibi olması Subaru için şaşırtıcı değildi.

 

Buradaki problem kullanımının sınırlı oluşuydu—şu anda yapabileceği tek şey az önceki geri tepişin, yeteneğini kısa bir süre içerisinde art arda kullanmış olmaktan kaynaklandığını ummaktı.

 

Görünmez Takdiri hiç değilse çok büyük bir kayıp vermeden kullanabilmek isterdi.

 

Petra: “Frederica Abla...”

 

Frederica: “Çok korkmuş olmalısın, Petra. Ağlamayarak iyi iş çıkardın.”

 

Frederica tarafından seslenilen Petra hala Subaru'nun koluna yapışmış haldeydi. Kıymetli kız kardeşinin çabalarını takdir eden Frederica ise ciddi bir surat ifadesiyle Subaru’ya dönmüştü.

 

Frederica: “Subaru-sama, özür dilerim. Rem-sama’yı alıp köşkten kaçmamı istediğini biliyorum… Görevimde başarısız oldum.”

 

Subaru: “Yo, zaten bu durumda yapılabilecek bir şey yoktu. Ve dışarıdaki durum buradan da kötü… Ama Rem nerede?”

 

Frederica: “Benimle birlikte.”

 

Frederica’nın iki eli de pençeleri dışında bir şey barındırmıyordu.

 

Subaru Rem’in bariz yokluğu karşısında tedirgin olurken Frederica arkasını döndü ve orada, iplerle bağlı şekilde sırtında taşımakta olduğu Rem’i gösterdi.

 

Güvenli bir şekilde bağlı olsa da bunaltıcı derecede gerçekdışı bir manzaraydı.

 

Subaru: “Acil bir durum olduğunu biliyorum ama etrafta fazla dolandığı takdirde Rem’in boynu kırılabilirmiş gibi görünüyor ve bu çok korkunç!”

 

Frederica: “Bu kelimeleri kullanmaktan yana tereddütlüyüm ama neyse ki Rem-sama düzenli zaman akışından kopmuş durumda. Bu yüzden biraz kaba bir muamele olsa da etkileniyor gibi görünmüyor...”

 

Subaru: “Yi-yine de olabildiğince dikkatli olmaya çalış, olur mu?”

 

Frederica’nın üretebildiği en iyi fikir bu şekilde sonuçlanmıştı.

 

Subaru da önerecek alternatif bir planı olmadığı için bu konuda şikayetçi olmak istemiyordu. Bu yüzden Rem’in bu konforsuz tecrübeye birazcık daha katlanmasına müsaade etmek zorundaydı.

 

Ama her halükârda,

 

Subaru: “Frederica hariç hiçbirimiz dövüşemeyiz. Ben ve Petra savaşçı değiliz. Rem uyuyor. Otto da elinden geleni yaptı ama çabaları hiçbir meyve vermeden saf dışı kaldı...”

 

Otto: “Ölmedim herhalde, değil mi!? İnsanlar kafasını vurup sersemlemişken böyle korkunç masallar anlatmaz mısın lütfen!?”

 

Subaru ağırbaşlı bir şekilde kafasını çevirerek odanın köşesindeki zemine yığılmış haldeki Otto’yla bakıştı.

 

Kafasını sallayarak gruba doğru emekleyen Otto darmadağın haldeki kapı ve kıyafet askısı karşısında ürpermişti.

 

Otto: “Büyü taşının bu hale geleceğini kim tahmin edebilirdi ki... Garfiel üzerinde işe yaramıştı.”

 

Subaru: “Söz konusu savaşmak olduğunda farklı tecrübelere sahipler ve muhtemelen beyin yapıları da farklı. Onları kıyaslama. Üzücü oluyor.”

 

Frederica: “Garf... demek sahiden de göründüğü gibi yetişmiş. Ona göz kulak olamadım...”

 

Subaru Otto'nun acımasızca kıyaslamasına bir son vermişti.

 

Ve görünen o ki Frederica bile on yıllık ayrılıklarından sonra Garfiel hakkında birkaç izlenim edinmişti. Ondan elini eteğini çektiği için bir nevi serseriye dönüşmüş olduğunu görmek kendisini suçlu hissettirmiş olsa gerekti.

 

Tüm bu sohbeti ve abla kardeş ilişkisini başka bir zamana bırakırsak,

 

Subaru: “Elimizdeki problemleri çözmek için bir şeyler yapmamız lazım.”

 

Elsa: “Hoş sohbetinizin sonuna geldiğinizi varsayabilir miyim?”

 

Subaru: “Seni beklettiğimiz için özür dilerim. Peki ya sen? Beşe karşı bire zihnen hazır mısın?”

 

Elsa: “Korkarım ki üç, belki de dört başıboş çocuktan ibaretsiniz.”

 

Elsa dövüşemeyen rakiplerinin sayısını silik bir gülümsemeyle dile getirmişti.

 

Ardından ellerindeki kukrileri sallayarak rahatlıkla yataktan atladı. Ve bunu izleyen Subaru bir şeyi fark etti: Artık sırtından kan damlamıyordu.

 

Subaru: “Ama bayağı derin görünüyordu?”

 

Elsa: “Yaramdan mı bahsediyorsun? Endişelenme, sıkıntı yok. Ne olduğuna bir bak.”

 

Elsa bu sözlerle arkasını döndü.

 

Tam da Subaru’nun şüphelendiği gibi, Frederica’nın Elsa’nın sırtında açmış olduğu yara mükemmel bir şekilde kaybolmuştu. Pençe izlerinin hala kıyafetinde bulunuşuysa Subaru’nun o yarayı hayal etmediğinin kanıtıydı.

 

Başta Frederica olmak üzere, Subaru hariç herkesin nefesleri tutulmuş, suratları gerginleşmişti.

 

Subaru ise uzunca bir iç çekerek haklı olmanın nahoşluğuna lanetler okumaktaydı.

 

Subaru: “Seni öldürmenin seni ölü kılmayacağını biliyordum… ama dalga mı geçiyorsun sen, sahiden yaraların da mı iyileşiyor? Resmen bir canavarsın.”

 

Elsa: “İnsanlıktan vazgeçtiğimi anımsamıyorum ve bir kadına böyle şeyler söylediğin için seninle biraz tartışmam gerekir. Ayrıca sen benim özelliklerimi nereden öğrenmiş olabilirsin acaba?”

 

Subaru: “Reinhardt seni ikiye ayıramamışken bir tuhaflık olduğunu kim olsa anlardı.”

 

Elsa: “Öyle tecrübeleri pek sık tatmam. Neredeyse ikiye ayrılacaktım. —Bir kahramanın bağırsakları nasıl olur merak ediyorum doğrusu. Fazlasıyla büyüleyici.”

 

Elsa inanılmaz bir savaş gücüne tanık olmuş olsa da dersini almamış gibi görünüyordu.

 

Gidip öldürseniz bile ölmeyecekmiş gibi hissettiren Reinhardt’ın peşine takılabilirdi, ne diye Subaru’nun takımının başına bela olup durmaya takmıştı ki?

 

Subaru’nun Roswaal karşısında dile getirmeyi umabileceğinden çok daha fazla şikâyeti ve derdi vardı.

 

Frederica: “Subaru-sama... o buradaysa Garf...?”

 

Diye çekine çekine soran Frederica’nın ifadesi katıydı.

 

Elsa’nın yaradılışındaki anormalliğe tanık olduğu için kardeşinin yokluğu konusunda tedirgindi. Fakat Subaru’nun bu tedirginliği silebilecek bir yanıtı yoktu.

 

Ona söyleyebileceği bir şey varsa o da şuydu:

 

Subaru: “Ne yazık ki onun neden burada olduğunu ben de açıklayamıyorum. Ama Garfiel’in bu kadar kısa sürede yenileceğinden yana gerçekten şüpheliyim.”

 

Frederica: “Tanık olduğum kadarıyla güçleri eşit görünüyordu… Hatta Garf biraz daha avantajlı gibiydi.”

 

Subaru: “Ben de öyle düşünüyorum ama nihayetinde ne olacağını...”

 

...’bilemeyiz’ demek isteyen Subaru Elsa’ya bakmış ve o anda nefesi donmuştu.

 

Subaru'nun bakışlarını takip eden Frederica da nefesini tuttu.

 

Aynı şekilde Elsa'nın kaşları çatıldı, kafası karıştı ve bakışları aynı noktaya çevrildi.

 

Odanın tavanı çöküyor gibiydi—dökülüyordu—ve-

 

???: “Lanet olasıca karı!!”

 

???: “Ee, eep!?”

 

#Eveeet, Beatrice hariç tüm köşk tayfası toplanmış bulunuyor. Dışarısı yaratıklarla dolu, Elsa karşılarına dikilmiş durumda, hiçbirinin onu yenecek gücü yok, Subaru da ne Shamac kullanabiliyor ne de Görünmez Takdir... Yani durum ümitsiz. Tabii son anda çöken tavan bizlere hırçın kardeşimiz Garfiel'in geri döndüğü mesajını veriyor gibi... Ve Garfiel'in ardından ufak bir ses daha geldi. O ses odadakilerden birine mi ait yoksa topluluğa yeni biri daha mı katılıyor dersiniz? Bunun cevabını almak ve heyecanlı olaylara yelken açmak için bir sonraki bölümde görüşmek üzere! 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44234 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr